Erdoğan'ın eski danışmanında AKP'nin manifestosuna Nuri Alço göndermesi: Ha içeceğine ilaç atıp...
AKP'nin maaşlı trolleri bir yandan muhalifleri açıkça tehdit etmeye devam ederken, AK Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal'ın açıkladığı manifesto ve sosyal medya yasası çağrısı tepki çekti. Tepki gösterenlerden biri de Akif Beki oldu.
AKP'nin trol hesapları 'Milli hesaplar takipleşiyor' diyerek profillerine özel işaretler koyarken, bir yandan da muhalif isimlere yönelik saldırı ve linç kampanyaları devam ediyor. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Oyuncu Berna Laçin ve Gazeteci Nevşin Mengü'ye yönelik ahlkasız tehditler ise bardağı taşıran son damla oldu.
Buna rağmen AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, bir yandan sosyal medya manifestosu açıklarken diğer yandan da sosyal medya yasası çağrısında bulundu.
Çelişkiye tepki gösteren, Erdoğan'ın eski başdanışmanlarından KARAR yazarı Akif Beki, ortadaki çelişkiye dikkat çekti ve Bursa'daki 'badeci şeh' örneğindne yola çıkarak AKP'ye ve Ünal'a "Muhalefete tehdit sahiplenilmesin yeter" diye seslendi.
Akif Beki'nin yazısı şöyle:
Bursa'daki 'Badeci Şeyh' rezaletini hatırlarsınız. Sevap kazandırma vaadiyle sülalece ırzına geçtiği müritleri, sapkın şarlatanı sahiplenmiş, şikayetçi olmamışlardı. Mahkeme de yetişkinler arasında rızaya dayalı ilişki diye, tecavüz ve cinsel saldırıdan ceza verememişti.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi ise duyulmamış bir içtihatla bu kararı bozmuştu.
İşin içinde, dini duyguları istismar vardı. Allah ile inandırıp aldatmak vardı. Cehaletten yararlanmak vardı. Müritlerin inanç ve bağlılıklarını kötüye kullanmak vardı.
Yargıtay, bu yolla kandırarak ilişki kurmayı, Nuri Alçovari yöntemle bir tutmuştu.
Ha içeceğine ilaç atıp baygınlığından faydalanmışsın. Ha iradesini hile ile ortadan kaldırarak kendinden geçirmiş, öyle birlikte olmuşsun...
Her iki durumda da iradeyi köreltme, fesada uğratma, yok etme, sakatlama söz konusuydu.
Kurbanlar, akılları başlarından alınıp şavalaklaştırılmıştı. Doğruyla yanlışı ayırt etme vasfını kaybetmişlerdi.
Kabul etmeseler bile mağdurlarda, gerçek bir özgür iradenin ve hukuken geçerli bir rızanın bulunmadığına hükmedilmişti.
Bu sayede üç-beş yılla yırtamadı sahtekar. 182 yıla mahkum edildi.
AK Partili Mahir Ünal'ın bir çaresizlik tiviti üzerine hatırlatma gereği duydum.
Mahir Bey'in çağrısıyla üzerlerine 'milli, yerli ve ahlaklı' işareti takmış bazı hesaplar, Twitter'da ahlaksızlık saçmaya devam ediyor.
Ahlak polisliği yapmakla ahlaklı olmayı karıştırmışlar, belli.
Sosyal medya etik kurallarına uymayı, başkalarına küfür, tehdit ve hakaretle partizanlık dayatma hakkı sanmışlar.
Kendi partine 'yerli ve milli' deyince öbürleri her şeye müstahak gayri milli ve ecnebi bozuntusu oluyor ya, oradan kalma herhalde.
Kendini kanun üstü gören, etik kural mı tanır! Mahir Bey'in birinci yanılgısı bu. Zihniyeti değiştirmeden pratik ve alışkanlıkları değiştirmek ne mümkün!
İkincisi ise bunu düzeltmek için yasal düzenleme istemesi.
Mahir Bey, tepki ve şikayetlere hak vermiş tivitinde. 'Yeşil küre'li saldırgan hesapların tehdit ve taciz paylaşımlarını teşhir etmiş. Ama 'kanun şart' havasında.
Tehdit ve taciz içerdiklerine katılıyor da, tehdit ve tacizin mevcut kanunlarda zaten suç olduğuna mı katılmıyor?
Suç olmasa, İçişleri her hafta sosyal medyada 'asılsız ve provokatif' paylaşımdan işlem görenlerin sayısını nasıl açıklayabilirdi?
Gerçi 5 Mayıs'tan bu tarafa bir daha güncellemediler, adetlerini bozdular.
Güncellemediler. Çünkü muhalefeti hedef alan tehdit ve tacizlere, ne gözaltı ne tutuklama işlemi yaptılar. Mahir Bey'in 'tehdit ve taciz' damgası vurduğu örnekler dahil.
Ayrı kanun mu lazımdı bunun için?
Mahir Bey'in parti ve medyadaki kimi arkadaşları, 'yedirmeyiz' kampanyalarıyla bu suçları övüp teşvik bile ediyorlar. Üstlerine kapanarak failleri korumaya aldılar. Almamaları için, illa ismen kanun mu çıkarmalı?
Tekrar soruyorum:
Olmayan darbe çığırtkanlığını varmış gibi göstermekten daha asılsız, buna dayanarak ölüm tehditleri savurmaktan daha provokatif ne olabilir?
'Asılsız ve provokatif' paylaşımdan bunlar yakalanmıyorsa öbürleri niye yakalandı?
Bir davaya inandırarak özgür iradesi yok edilmişler kullanılıyorsa...Cehaletlerinden yararlanarak kurşun askerleştirilenler, kötülüğe azmettiriliyorsa...Yargıtay'ın yorumu, böyle 'sır odası sapkınlıkları'nı da kapsamaz mı?