Fadime Göktepe: Gerçeğin peşinde koşan her gazeteci biraz Metin’dir
23 yıl önce dövülerek öldürülen gazeteci Metin Göktepe'nin annesi Fadime Göktepe konuştu, "Nerede bir şey varsa giderdi, ‘gitme’ desen, ‘sen de gel’ diyordu." dedi.
Meltem AKYOL/ Evrensel Metin Göktepe... Tam 23 yıl oldu... 8 Ocak’tı, yarın yani, öldürüldüğünde 28’indeydi, genç bir gazeteciydi. Yarın Metin’in katledilişinin 23. yıldönümü... Bir kez daha mezarı başında olacağız, Metin’i anlatacak, ne pahasına olursa olsun gerçeği söylemekten vazgeçmeyeceğimizin sözünü vereceğiz bir kez daha, ona ve yitirdiğimiz tüm meslektaşlarımıza... Metin’in yitirişimizin yıl dönümünde Metin’den sonra bütün gazetecilerin annesi olan Fadime Ana ile görüştük.. Onunla ve kızı Meryem’le Metin’i, Metin’in gazeteciliğini, biraz da bugünü konuştuk...
BİR ŞEY OLSA METİN KOŞARAK GİDERDİ, DURMAZDI
Şimdilerde kızı Meryem’de kalıyor Fadime Ana. 2018’i pek iyi kapatmadı, kaza geçirmişti, tam iyileşti derken bu kez de düştü, kalçası kırıldı. Arkasından yine kaza... Ama hemen söyleyelim durumu iyi, hepinize selamları var...
Sohbete koyuluyoruz, nasıl olduğunu soruyorum, iyiyim diyor... Metin’den söz açılıyor, aslında Fadime Ana ile bütün sözler Metin’e çıkıyor: “Çok iyi bir çocuktu Metin. Arkadaşları çok severdi onu. Hiç yaramaz bir çocuk değildi. Hiç kimse Metin için şikayete gelmedi benim kapıma” diyor. Biraz duraksadıktan sonra devam ediyor: “Herkesi severdi, hiç ayrım yapmazdı. Kötülüğe çalışmıyordu, hep iyiliğe... Beni de çok severdi, ‘Annemi yanıma alacağım’ diyordu... Bir şey olsa Metin koşarak giderdi, hiç evde durmuyordu ki. Nerede bir şey varsa giderdi, ‘gitme’ desen, ‘sen de gel’ diyordu.”
Metin gazeteciydi, gerçeği anlatmak, göstermek en önemli derdiydi. O yüzden haber neredeyse o oradaydı. Fadime Ana anlatıyor: “Bir gün geldi, yemek yiyecek, ‘Çok açım. Yemek yeyip banyo yapacağım’ dedi. Sonra Gazi Mahallesi’nden bir haber geldi, bir odaya gittik ki Metin yok, oraya gitmiş. 3 gün çıkamadılar oradan, gelmedi eve. Kadınların işyerini kapattılar bizim orada, Metin’i çağırdılar. Dedim ‘hep Metin’i çağırıyorsunuz, başka gazeteciler de var’. ‘Var ama biz Metin’i çağırıyoruz’ dediler. Metin de kimseye yok demezdi, ne olsa koşar giderdi, en önce o koşardı.”
Metin’in kendi fotoğraflarını çektiğini de gülerek anlatıyor, Fadime Ana, “Gizli gizli çekmeye çalışıyor, ben de çek dedim, çek, doyana kadar çek... Arkadaşı da vardı, hep beraber güldük...” diye.
Bir de Metin’in kendi yemeklerini çok sevdiğini anlatıyor gülümseyerek: “Arkadaşım gelecek börek yap dedi bir gün, yaptım. Geldiler, yediler, ‘benim annem çok güzel yemek yapıyor’ diyordu. ‘Ben annemin yemeklerini seviyorum’ diyordu. Ben de Metin ne isterse onu yapıyordum, hiç kırmıyordum onu.”
HİÇ UNUTULMAYAN GÜN: 8 OCAK
8 Ocak 1996’da Ümraniye Cezaevinde öldürülen Rıza Boybaş ve Orhan Özen’in cenazeleri için son kez evden çıktı Metin, Fadime Anaya, “Bugün cenazeler gelecek. Tutukluları öldürmüşler” deyip.
Polis barikat kurmuştu, Metin’in sarı basın kartı yoktu. Ama ‘mutlaka ben izlemeliyim’ diye çıkmıştı gazeteden, ‘mutlaka izlemeliydi’... Israr etti, bir daha denedi polis barikatını aşmayı. Gözaltına alındı, ‘bu gazeteciymiş buna özel muamele’ dedi polis. Diğer gözaltına alınanlar birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonuna götürüldü. Geç kalsa arardı hep Metin, bu kez aramadı... Fadime Ana sabaha kadar Metin’i bekledi. Yoktu Metin... “O gün dedim Metin gitme” dedim diyor Fadime Ana. Şimdi bir sürü şeyi hatırlamasa da Fadime Ana o günü hiç unutmuyor: “İçerime bir sızı girmişti ama yani öleceği aklıma gelmezdi. Dedim bir şey yapacaklar çocuğa. Akşam gelmedi, aramadı. Uyuyamadım. Aziz vardı. Anne dedi, çayımı hazırla, baktım ekmek yok. Ekmek alayım dedim, Aziz ben giderim dedi. Gitti, sonra ağlayarak geldi, Aziz ne oldu dedim, abim dedi, polisler vurmuş. Ben kendimi şaşırmışım, nereye gideceğim, nereye gireceğim bilmiyorum. Kapılar kapalı, balkonun kapısı açık, Levent’i (Tüzel) gördüm, dedim Metin’ime bir şey oldu. Orada düşmüşüm...”
ONLAR BEKLEDİ Kİ GİTMEYEYİM AMA BEN GİTTİM
İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ve Başbakan Tansu Çiller, Göktepe’nin gözaltına alınmadığını; Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan gözaltına alındığını ancak sonra çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü söyledi.
İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan da önce Metin Göktepe’nin adının gözaltına alınanlar listesinde bulunmadığını söyledi. Sonra gözaltına alındığını kabul etti. Ardından da duvardan düştüğünü savundu.
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise “Cinayeti polis işlemiştir” tabirini “beğenmediğini” söyleyecekti.
Katiller ilk andan itibaren korundu. Metin Göktepe’nin, her gün sokakta birlikte haber izlediği genç meslektaşları ilk andan itibaren tepki gösterdi, cinayetin sorumlularının yargılanması için eylemler yaptı. Metin’in ailesi, gazetesi, meslektaşları, basın meslek örgütleri ve Emek Partisi (EMEP) ile Metin’in haberini yaptığı pek çok kesim davasına sahip çıkarken, Fadime Ana ilden ile sürülen davanın takibinde bir sembole dönüştü.
DÜNYA GELDİ METİN İÇİN…
Fadime Ana anlatıyor: “Aydın’a gideceğiz, ‘ben dedim ki korkarım bunlar bizi yetiştirmeyecek’ neyse gittik gittik, dediler araba bozuldu. Biz dolanıyoruz, araba yok... Sonra bir araba bulundu, şöför ‘ben sizi yetiştireceğim’ dedi, yetiştirdi de. Bizi o kadar kalabalık karşıladı ki... Duruşma bitti, kadınlar beni eve götürdü, yemek yapmışlar. Sonra öbür ay Afyon’a verdiler. Hepsine gittim, hiç durmadım... Onlar bekledi ki gitmeyeyim ama ben gittim, Dünya geldi Metin için. Herkes çok uğraştı, gazeteciler, arkadaşları, (Ahmet Şık ve Fatih Polat’ın adını hiç düşürmüyor ağzından, bir de Levent Tüzel’in) Emek Partisi, kimse bırakmadı.” Hatırlayamadığı olaylar, isimler oluyor... Kendine kızıyor öyle olunca...
AĞAR, ÇİLLER, TAŞANLAR... HİÇ UNUTMAM...
Sonra sohbetin bir yerinde duruyor, Metin’in katili Mehmet Ağar’dır, Tansu Çiller’dir, Orhan Taşanlar’dır diyor. Bu üç ismi hiç unutmuyor Fadime Ana. Her söylediğinden aynı öfke ile. “Şimdi geziyorlar rahat rahat ama ölmeyecekler mi? Ben onları hiç unutmam. İki elim yakalarında” diyor. “O katiller hep fıldır fıldır geziyorlar, gazetecileri içeri alıyorlar” diyor Fadime Ana: “Gazeteciler içerden çıksın, gazeteciler, cezaevindeki diğer insanlar... Onlar çıksınlar… Analar ağlamasın, öyle acılar yaşattılar, o kadar şeyler yaptılar ki. İşçiler ölmesin, çocuklarımız ölmesin. Çocuklarımızı cezaevine koymasınlar. Barış istiyoruz, adalet istiyoruz, insan hakkı istiyoruz... İyi bir devlet istiyoruz” diyor. Tamam mı diyor gülümseyerek... “Gazeteciler içerden çıksın, diğer insanlar da...” Sonra duruyor... “Bu kadar” diyor.
METİN’İN HATIRASI İÇİN HER YERE GİTTİM
Fadime Ana, yalnızca Metin için değil, haksızlığın olduğu her yerdeydi, şehir şehir dolaştı. Sağlığı el verdikçe hiç yerinde durmadı. Bütün gazetecilerin, belki bütün hak arayanların da annesi oldu bu süreçte. Fadime Ana anlatıyor: “Metin için ben hiçbir şeye yok demedim, nereye derlerse oraya gittim. Şehir şehir dolaştım, sadece Metin için değil. Ben de yalnız Metin için çalışmadım. Hepsinin mahkemesine gittim, Sivas’ın Gazi’nin... Hasan Ocak’ın, Manisalı gençlerin... Her yere gittim, nerede bir şey varsa gittim. Ben yalnız Metin için çalışmadım. Bütün çocuklar için çalıştım, demedim ki ‘ben gelmiyorum’. Nereye olsa oraya gidiyordum. Metin’in hatırası için her yere gittim.”
Öldürülen gazeteci Metin Göktepe'nin Annesi Fadime Göktepe (solda) ve Ablası Meryem Göktepe (sağda) |
METİN’LE BÜYÜMÜŞ ÇOCUKLAR GAZETECİ OLDULAR ŞİMDİ
Kızı Meryem’e bakarken hep, “Metin, hiç ayrılmazlardı. Bir de İbrahim...” diyor Fadime Ana. Meryem giriyor söze. En çok bir hak arama eyleminde düşüyor Metin aklına: “Flormar işçilerine giderken düşündüm, Metin olsa, yan yana gidiyor olurduk. Metin’le biz hep yan yana bir yerlerde olduk çünkü. O gazetecilik yapıyordu, ben kamu çalışanlarının sendikalaşma süreçleri için çalışıyordum, o eylem izliyordu, biz eylem yapıyorduk. Ya da Zonguldak’taki patlamadan sonraki 3 günlük yürüyüşte. O yürüyüşte Metin gazetecilik yapıyordu biz yürüyüşe gitmiştik. İşte o zamanlar daha çok hissediyorum yokluğunu...”
Metin gazeteciydi, diyor Meryem Abla, o gün o spor salonunda kendi haberini yaptığını ekliyor sözlerine: “Metin gözaltında ısrarla, ben gazeteciyim, adım Metin Göktepe’ dedi. Kendi haberini yapmıştı aslında Metin orada. Gözaltında kaybedilmelerin çok yoğun olduğu bir dönemde. O nedenle Metin ısrarla kendini, adını gazetesini söylüyordu. Salondakilerin tanıklığına da izin veriyordu aslında... Kendisinin de kaybedilme ihtimalini görmüş olduğunu düşünüyorum...”
Gazetecilerin gazetecilik yapma ısrarının altında Metin’i görüyor biraz. Pek çok gazetecinin mesleğini Metin ile seçtiğini de ekliyor: “Metin’le büyümüş çocuklar gazeteci oldular şimdi, Metin’i görüp... Esenler’de oturduğumuzda daha yeni doğmuş bir çocuk, babası Metin’i anlatmış, Metin’le büyümüş bir genç kadın... Gazeteciği seçmiş... Zehra, Elif, Nedim niceleri... Metin canı pahasına gerçekleri halka ulaştırmaya çalışan bir gazeteci. Doğruluğu, dürüstlüğü, insanlığı miras bırakmış bir kardeşin ablası olmak gurur verici...”
ŞİMDİ GAZETECİLİĞİ ÖLDÜRMEYE ÇALIŞIYORLAR
Bugün gazetecilerin, gazeteciliğin üzerindeki baskılardan açılıyor söz. “Metin gibi yapılan gazeteciliğe sahip çıkmak aslında insanların kendi haklarına sahip çıkmasıdır” diyor Meryem Abla ve devam ediyor: “Metin nasıl bir gazetecilik yapıyordu, emekçinin yanındaydı, adaletsizliğin, hak ihlallerinin haberini yapıyordu. Bakıyorsunuz bir gece yarısı bir kararla binlerce emekçi işinden oluyor, bakıyorsunuz grev yapan havaalanı işçileri bir gece yarısı yaka paça alınıyor gözaltına. Metin ne yapıyordu işte bunların haberini yapıyordu. Bugün olsa bunları yapardı. Bunlar hepsi Metin’i hatırlatıyor, Metin olsa burada olurdu, Metin olsa şurada olurdu diyorum. Havaalanı işçileri eylemdeydi ya işte ‘Metin olsa işçilerle yatıp kalkıyor olurdu’ diyorum. Gazetecilerin mesleğini yapmasına izin verilmiyor, eskiden doğruları yazan gazetecileri öldürüyorlardı, şimdi bir mesleği öldürmeye çalışıyorlar.
Bu sadece gazetecilerin sorunu değil, bu hepimizin sorunu...”