Faik Öztrak: 'Kayıp 128 milyar dolar' ile 'Cumhurbaşkanına hakaret' bağlantısı nasıl kuruldu?
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, basın toplantısı düzenledi. Öztrak, "Savcı kayıp 128 milyar dolar ile Cumhurbaşkanına hakaret bağlantısını nasıl kurmuş? Doğrusu biz de merak ediyoruz…" dedi.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, basın toplantısı düzenledi. Öztrak, "Savcı kayıp 128 milyar dolar ile Cumhurbaşkanına hakaret bağlantısını nasıl kurmuş? Doğrusu biz de merak ediyoruz…" dedi.
Öztrak'ın açıklamaları şöyle:
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Geçtiğimiz hafta, başta Sayın Genel Başkanımız, Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüm yöneticileri, milletvekilleri, memleketimizin dört bir yanını dolaşmaya devam etti.
Sayın Genel Başkanımız Sinop ve ilçelerindeydi. Milletvekili arkadaşlarımızın bir kısmı Yalova’daydı. Bir kısmı Karabük’teydi. Bir kısmı Kars’taydı. Bir kısmımız da CHP Ekonomi Masası olarak, Malatya ve Adıyaman’daydık. Gittiğimiz yerlerde, milletimizin dertlerinin, sıkıntılarının, artık dayanılmaz hale geldiğini ve milletimizin mübarek Ramazan ayına, hak etmediği bir çaresizlik duygusu içinde girdiğini gördük.
Erdoğan Şahsım Hükümetinin gündemi ile, milletimizin gündemi tamamen farklı. Saray milletimizin halini görmüyor, feryadını duymuyor. Salgın Tsunamisi, yetersiz destekler, çığ gibi büyüyen işsizlik, mutfakları kavuran yangın, Ailelerde ve evlerde kaybolan huzur, vatandaşlarımızın artan gelecek kaygısı, milletimize darbe üstüne darbe vuruyor. Bu darbelerin sorumlusu olan Erdoğan Şahsım Hükümeti ise muhalefete ağır hakaretler ederek, suçunu ve sorumluluğunu gizlemeye çalışıyor.
Devleti yönetmeyi bırakmış, Türlü kumpaslarla algıyı yönetmeye uğraşıyor. Bu kavgacı, darbeci Şahsım Hükümetinin elinde milletimiz, neşesini kaybetti. Heyecanını kaybetti. Aşını kaybetti. İşini kaybetti. Ülkemizin geleceği gençlerimiz, Umudunu kaybetti. Ve en acısı, Milletimiz sevdiklerini kaybetti. Bilimle ve akılla kavgalı Erdoğan Şahsım Hükümeti, Türkiye’yi ‘küresel salgının yeni merkez üssü’ yaptı.
Nüfusuna oranla yeni vaka sayılarında başa güreşiyoruz. Salgın milletimizi ezip geçiyor. Günlük vaka sayıları 50-55 bin civarına yerleşti. Her gün yaklaşık 250 vatandaşımızı, 250 canımızı kaybediyoruz. Vefat - ağır hasta oranları maalesef rekor kırıyor. Hastanelerde her 100 ağır hastadan, neredeyse 10’nunu yitiriyoruz. Salgının başından beri, bu oranları ilk kez görüyoruz. Ve işin kötüsü yakın çevremizden, Vefat rakamlarının karartılmaya başlandığını duyuyoruz.
Dün Sayın Genel Başkanımız, yoğun bakım doktorlarıyla bir toplantı yaptı. Hastanelerde yoğun bakım servisleri alarm veriyor. Salgında üçüncü dalgayla karşı karşıyayız. İlk iki dalgayı, sağlık çalışanlarımızın olağanüstü gayretleriyle göğüsledik. Ne yazık ki bu son dalgayı, Yorgun bir sağlık ordusuyla karşılıyoruz. İstanbul, Samsun, Yalova, Çanakkale gibi bazı illerimizde durumun şimdiden sıkıntılı olduğu söyleniyor. Hasta yakınlarımızın şikâyetleri giderek artıyor. Vatandaşlarımız, “Yoğun bakımlarda yer bulamıyoruz” diye feryat ediyor.
Durum böyleyken, Sağlık Bakanı; “Vaka sayılarındaki ciddi artışı, sadece mutasyonla açıklayamayız. Önlemleri gevşettik maalesef” diyor. Önlemleri kim gevşetti Sayın Bakan? Bu acı tablonun sorumlusu kim? Siz bu sorulara cevap veremezsiniz. Cevabı biz verelim. Bu acı tablonun sorumlusu; siyasi iflasının üstünü örtmek için, lebalep parti kongreleri yapan Erdoğan’dır. Sorumlu; tzamanında ve tam almayan, Kendi koyduğu kurallara kendi uymayan Erdoğan’dır. Sorumlu; Gencecik kızlara, maskeyi nizami takmadın diye ağır cezalar kesilirken, AK Partili gençlerin kongrelerinde, maskesiz deve güreşi yapmalarına ses etmeyen Erdoğan’dır. Sorumlu; Bilim Kurulu’nu kendi siyasi ihtiraslarına dekor yapan Erdoğan’dır. Sorumlu; Aşıda tek kaynağa bağlı kalan ve tedarikinde geciken, Erdoğan’dır. Ve tabii ki onun Şahsım Hükümetidir. AK Parti’nin büyük kongresini yapmasının üzerinden, tam 18 gün geçti. Ve bu 18 günde aşısı, yani çaresi olan bir virüs yüzünden, 3 bin 477 yurttaşımızı kaybettik.
Gittiğimiz yerlerde yurttaşlarımız anlattı. AK Parti kongresine otobüslerle gönderilen vatandaşlarımızın, ilçelerine geri dönmesiyle beraber, vaka sayıları patlamış. Biz de lebalep dolu, kapalı salonlarda kurultay yapmayı bilirdik. Ama biz milletimizin sağlığını düşündük. Kurultayımızı seyircisiz ve açık alanda yaptık. Kimsenin sağlığını riske atmadık. Ama aynı ciddiyet ve sorumluluğu Erdoğan göstermedi. Siyasi korkuları, milletin can güvenliğinin önüne geçti.
Dün Çinli yetkililer, “Aşılarının etkinliğinin düşük olduğunu, Ve bunun bir sorun olduğunu” açıkladı. Çin aşılarını, biz dâhil 22 ülke kullanıyor. Bu aşılar için bugüne kadar, Brezilya yüzde 50,4, Endonezya yüzde 65,3, Türkiye ise yüzde 83,5 etkinlik oranı açıkladı. Aşı bu salgına karşı, halen elimizdeki en etkili silah… Sayın Genel Başkanımız ve sırası gelen tüm arkadaşlarımız gittiler, Çin aşılarını yaptırdılar. Yurttaşlarımız da aşılarını mutlaka yaptırmalı. Ancak Çinli yetkililerin açıklamalarıyla ilgili olarak, Sağlık Bakanlığı, ve görüşlerini kamuoyuyla paylaşmayan Bilim Kurulu’ndan mutlaka kapsamlı bir izahat bekliyoruz.
Biz tek aşıya bağımlı kalmanın riskini gördüğümüz için, aşı tedarikinde kaynak çeşitliliğinin gerekliliğini, ısrarla vurguladık. Bugün Bilim Kurulu toplanıyor. Bilim Kurulu ne önerdi, hükümet bunların hangilerini kabul etti. Bunları yine öğrenemeyeceğiz. Çünkü salgının başında gündeme getirdiğimiz, Bilim Kurulu’nun kendi sözcüsü olması, tavsiye edilen kararları da onun açıklaması önerimizi, Erdoğan Şahsım Hükümeti kulak arkası etti.
Erdoğan Şahsım Hükümeti Bilim Kurulu’nu, siyasi ihtiraslarına dekor yaptı. Ramazan ayı başlıyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti hangi kararları alacak göreceğiz. Ama eminiz ki, Milleti unutan bu hükümet, bugüne kadar hep yaptığı gibi, önce kendi ikbalini düşünecek.
Kapanma kararını, Vatandaşın sağlığını düşündüğü için değil, turizm sezonuna, “Az vaka, kontrollü pandemi” reklamıyla girebilmek için alacak. Kapanma kararı alınırsa, “Milletimiz canı ile cüzdanı arasına sıkışmasın”, “Ramazan’da yüzü gülsün” diyerek, ek bir destek verecek mi? Yani kapanma kararı, yine doların yeşili için mi alınacak, yoksa millet için mi alınacak göreceğiz.
"128 MİLYAR DOLARIN HESABINI SORMAK CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU OLUYOR"
Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin doların yeşilini çok sevdiğini biliyoruz. Ama bu ülkede, milletin dolarlarının yeşilinin hesabını sormak, Merkez Bankası kasasından buharlaşan, 128 milyar doların akıbetini öğrenmeye çalışmak, “Cumhurbaşkanına hakaret suçu” oluyor.
Cumhuriyet Halk Partisi Örgütlerinin, Türkiye’nin dört bir tarafına astırdığı bu afişler, Erdoğan Şahsım Hükümetinin savcıları ve valileri tarafından toplatılıyor. Gerekçe: Cumhurbaşkanına hakaret. Savcı ve valiler leb demeden leblebiyi nasıl da anlamış. “Kayıp 128 milyar dolar” ile “Cumhurbaşkanına hakaret bağlantısını” nasıl kurmuş? Doğrusu biz de merak ediyoruz… Türk Dil Kurumu’na göre “Hakaret” kelimesinin iki anlamı var; ilki, “Onur kırma, onura dokunma”, ikincisi; “Küçültücü söz veya davranış…” Bu afişin neresinde, onur kıracak, onura dokunacak, küçültücü bir söz veya davranış var?
CHP olarak biz ve örgütlerimiz çok basit bir soru soruyoruz. “128 Milyar dolar nerede?” Bu soruyu kime soruyoruz? Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan, şahsım hükümetinin başına soruyoruz. Neden soruyoruz? Çünkü mevcut sistemde hükümetin ve yürütmenin başı o. Yine hançeresini yırta yırta, “Türkiye ekonomisinin sorumlusu benim, ben!” diye bağıran da o. Ekonominin sorumlusuna, millet adına soru sormak, ne zamandan beri “Cumhurbaşkanına hakaret suçu” oldu?
Merkez Bankası kasasındaki döviz rezervleri, Erdoğan’ın şahsına ait değil. O döviz rezervleri 83 milyona, Yani millete ait. O rezervlerde tüyü bitmemiş yetimin hakkı var. Millete ait bu döviz rezervlerinin akıbetini sorgulamak, Ana Muhalefet Partisi olarak bizim görevimizdir. Erdoğan bugün, savcıları ve valileri eliyle, milli iradenin bize verdiği, milletin hakkını arama görevini yerine getirmemizi engelliyor. Propaganda hakkımız elimizden alınmaya çalışılıyor. Damat kadar taş, demokrasimizin, hukuk devletinin kafasına düşüyor. Böylece Erdoğan Şahsım Hükümeti; Sadece Merkez Bankası kasasına darbe yapmakla kalmıyor, Hukuka ve demokrasimize de darbe yapıyor. 12 Eylül’ün darbeci generallerini bile solluyor.
"128 MİLYAR DOLAR KİME SATILMIŞ DİYE ÖĞRENMEYE ÇALIŞANIN BAŞI DERDE GİRİYOR"
Ekşi yemeyenin, karnı ağrımaz. Merkez Bankası daha önce de döviz sattı. Ne kadar sattığını, nasıl sattığını, 20 Temmuz sivil darbesine kadar tek tek açıkladı. Sonra durdu. Bu ülkede Merkez Bankası, 128 milyar dolar döviz satmış, bu 128 milyar dolar hangi yöntemle satılmış, kaçtan satılmış, kimlere satılmış… Bilmiyoruz. Bunu öğrenmeye çalışanın başı Şahsım Hükümetiyle derde giriyor. Merkez Bankası Başkanını bile görevden alıyorlar. Merkez Bankası’nda mıntıka temizliği yapıyorlar. 1923’ten 2003’e kadar 80 yılda yapılan, Rafinerileri, Demir Çelik Fabrikalarını, Şeker Fabrikalarını, limanları ve diğer tüm işletmeleri 19 yılda, 62 milyar dolara sattılar. Atadan deden kalan 80 yıllık birikimi, 19 yılda yediler. Yetmedi ülkenin dış borcunu, 19 yılda, 320 milyar dolar artırdılar. 130 milyar dolardan 450 milyar dolara çıkardılar. Bu da yetmedi, milletin 128 milyar dolarını da 20 ayda buharlaştırdılar. Allah aşkına, 128 milyar dolar az para mıdır? Bugünden başlayarak, “Merkez Bankası’nın kasasında, her ay 100 milyon dolar biriktireceğim” deseniz, 128 milyar doları yerine koymak, bin 280 ayı bulur. Yani yıla vurursanız 107 yılda Bu parayı yerine koyamazsınız.
Atalarımızın dedelerimizin mirasını yiyip bitirdiler. Şimdi de çocuklarımızın, torunlarımızın, onların çocuklarının ve torunlarının omuzlarına, korkunç bir yük yüklediler. Bu darbenin sorumlusu kim? Elbette Erdoğan Şahsım Hükümeti… 2019’un başında Merkez Bankası’nın kasasında, SWAP dâhil döviz borçları ayıklandığında, 54 milyar dolar rezerv vardı. Yani kasa döviz fazlası veriyordu. Bugün aynı kasa 45 milyar dolar açık veriyor. Yarın kapıya alacaklılar gelse, kasada para yok. İşte bugün Türkiye, dünyanın en kırılgan ekonomileri arasında başa güreşiyorsa, sebebi tam da budur. Biz böyle bir durumla daha önce hiç karşılaşmadık. Darbeci Erdoğan Şahsım Hükümeti ne yaparsa yapsın, Biz milletimizin hakkını hukukunu, sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz.
"İLK İŞİMİZ 128 MİLYAR DOLARIN HESABINI SORMAK OLACAK"
İktidara gelir gelmez ilk işimiz, Bu 128 milyar doların akıbetini hukuk önünde de sormak olacak. Milletin 128 milyar dolarını yok yere buhar edenler, tüm salgın döneminde millete vere vere, 52 milyar 720 milyon lira destek verebildi. Bunun da sadece 6,5 milyar lirası bütçeden, geriye kalanı da İşsizlik Sigortası Fonu, ve milletin yaptığı bağışlardan karşılandı. Millete verilen tüm desteği bugünkü kurdan dolara çevirsek, Yaklaşık 6,5 milyar dolar yapar. Yani buharlaşan rezerv, salgın döneminde millete verilen doğrudan desteğin 20 katı. Esnaflarımız, çiftçilerimiz, işçilerimiz, İşsizlerimiz bu rezervin tek bir sentini görmedi. Zaten görselerdi, bugün hiçbir vatandaşımız, çaresizlik ve umutsuzluk girdabına kapılmaz, yaşamlarına son vermezdi. Pek çok vatandaşımızı virüs değil, Şahsım Hükümetinin ilgisizliği ve sahipsizlik, yaşamdan koparıp aldı. Dün İzmir’in Torbalı ilçesinden Çok acı bir haber aldık. 46 yaşında 3 çocuk babası bir çiftçimiz, Basri Yıldırım, yaşamına son verdi. Sebep: Ödeyemediği borçlar.
Çiftçimiz tarlasını satmasına rağmen, borçlarını ödeyememiş ve girdiği bunalım nedeniyle yaşamına son vermiş. Tüm dünya yurttaşlarını paraya boğdu. Bu hükümet ise milleti borçla boğdu. Sarayın kibirlisi dün yine ekranlarda şişinerek, çiftçinin elinde kalan patates ve soğan için talimat verdiğini ve bunun muhtaç ailelere dağıtılacağını söylüyor. Her şeyden önce demek ki bu ülkede, bedava patates ve soğana muhtaç etmişler.
"TARIMDA ÜRETİM PLANLAMASI YOK"
İki yıl önce, soğan olmadığı için soğan depolarını basıp, soğan üreticisine, depo sahibine terörist muamelesi yapıyorlardı. İki yıl geçmedi, şimdi de her yerde soğan bolluğu var. Neden çünkü tarımda üretim planlaması yok. Bir planlama teşkilatı yok. Çünkü olan teşkilatı siz kapattınız.
Bu arada Sayın Erdoğan’a; “Akşam yemeğinden sonra günaydın” diyoruz, Madem bu işler bir talimatla oluyordu, keşke o talimatı vermek için, bizim belediyelerimizi beklemeseydi. Bizim belediyelerimiz, üreticilerin elinde kalan patates ve soğanları kaç aydır alıp, ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor. Haftalardır söylüyoruz. Bu salgında iyi ki Cumhuriyet Halk Partili Belediyeler var. Ve bu ülkede iyi ki Cumhuriyet Halk Partisi var. İktidara gelmeden iktidara yön verebilen, rota çizebilen dünyada kaç parti var? “Emekliye dini bayramlarda ikramiye vereceğiz” dedik. Bizi taklit ettiler. Emeklilere biner lira ikramiye bağladılar.
Genel Başkanımız, “Bu ikramiyeler 3 yıldır artmıyor. Bu ikramiyeleri enflasyon kadar artırın ve en az bin 500 lira yapın” dedi. Dün Erdoğan, emekli ikramiyelerine, enflasyon nispetinde artış yapılacağını, ilkinin de mayıs ayında ödeneceğini söylemek zorunda kaldı.
Tüm emeklilerimize bin 500 liralık emekli ikramiyesi, şimdiden helali hoş olsun. Bunun altındaki hiçbir rakam kabul edilemez. Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelmeden, emeklilere bu hakları hükümeti zorlayarak sağlamıştır. İktidara geldiğimizde de, emeklilerimize refah artışından pay vermek, yine bizim boynumuzun borcudur. Emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını çözmek de, bizim boynumuzun borcudur.
Bugün Şubat ayı İşgücü ve İstihdam verileri açıklandı. Yeni verilerle işgücü piyasasına ilişkin, bazı bilgilere ulaşmak güçleşti. Ancak gerçek işsizliğin, söylediğinden çok daha fazla olduğunu da, kabullenmek zorunda kaldı. TÜİK, gerçekten işsiz olanlara “işsiz” diyememiş, onun yerine “Atıl İşgücü” demiş.
"TÜİK RAKAMLARI NEDEN KENDİSİ AÇIKLAMIYOR, BİZ HESAPLAMAK ZORUNDA KALIYORUZ"
Haftada 40 saatten az çalışan, ama bir işi var görünenleri, çalışmaya hazır olduğu halde iş aramayanları da içeren, gerçek işsiz sayımız, son bir yılda 2 milyon 918 bin kişi artarak, 10 milyon 219 bine çıktı. TÜİK bu rakamları nedense kendisi açıklamıyor. Verdiği oranlardan, bunları biz hesaplamak zorunda kalıyoruz. Rakamlara bu kadar takla attırmaya, gerçekleri karartmaya gerek yok. Bir oran verdiyseniz, o oranların ima ettiği rakamları gizlemeyin. Yine karartılan verilerden, gerçekten çalışan sayısını, yani haftada 40 saatten fazla çalışanların sayısını hesapladığımızda, felaket bir durumla karşı karşıyayız.
"GENÇ İŞSİZLİK ÜLKEMİZİN KANAYAN YARASI"
Gerçekten işi olanların sayısı, son bir yılda 1 milyon 254 bin kişi azalarak, 25 milyon 86 bine inmiş. Genç işsizliği ise ülkemizin kanayan yarası… Her 100 gencimizden 27’si işsiz. Bu tüm Şubat ayları itibariyle, en yüksek genç işsizlik oranı. Türkiye’de işsizlerimiz iş bulamıyor. İş bulan da düşük ücretle sınanıyor. Saray sosyetesi bürokratlarına, üç ayrı yerden 85 bin lira aylık maaş verilirken, bugün 10 milyon yurttaşımız, asgari ücret civarında bir ücrete, yani 2 bin 825 liraya talim ediyor.
Milletin çocuğu çalışacak tek bir iş bulamazken, Saray beslemelerine, Tam 41 yönetim kurulu üyeliği veriliyor. Bebek mamalarına alarm takılan, gramla peynir alınan, taneyle domates satılan ülkemde, ÖTV’siz 5 milyon liralık Mercedes’ler, Saray'a birer birer de değil, çifter çifter alınıyor. Ne demiş atalarımız? “Aç doyar, Açgözlü doymaz.”
"BÜRONUN SAHİPLERİ ACABA NELERİ GÖTÜRÜYOR?"
Saray sosyetesinin büro elemanları, burunlarına pudra şekeri çekerken, şoförleri, danışmanları paranın altında ezilirken, milletin çoluğu çocuğu, işsizliğin, umutsuzluğun açlığın altında eziliyor.
Milletimiz de haklı olarak soruyor: Büro elemanları, danışmanlar, şoförler bunları götürüyorsa, büronun sahipleri acaba neleri götürüyor? Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Utancı gidenin, kalbi de kararırmış… Zulüm, daima servet ve nimet şımarıklığıyla beraber gelirmiş. Saray sosyetesinin millete karşı kalbi karardı. Şımardıkça zulümleri de arttı.
Peki, bu zulmün sorumlusu kim? Elbette Erdoğan Şahsım Hükümeti… Ama yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış… Erdoğan Şahsım Hükümeti, milletin iradesine, aşına, işine, neşesine, geleceğine, hukuka, adalete ve tüm kurumlara darbe üstüne darbe yapıyor. Sonra da, kalp hastası, kanser hastası, ciddi sağlık sorunları olan belli bir yaşa erişmiş amirallerden, darbeci çıkarmaya çalışarak bu milletin aklıyla alay etmeye kalkıyor.
Çiftçimize, işçimize, işsiz kalan vatandaşımıza, iş insanlarımıza, Emeklilerimize, emeklilikte yaşa takılanlara sözümüzdür: Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin bu buhranda sizden aldığı her şeyi, biz iktidara geldiğimizde sizlere geri vereceğiz Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılını, güçlendirilmiş demokratik parlamenter rejimle taçlandırmak, bizim boynumuzun borcudur. Milletimiz herkesi yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla görüyor. Herkesin notunu veriyor. Milletimiz sandığın daha fazla gecikmeden, önüne gelmesini istiyor. Sandık önüne geldiğinde de gereğini yapacak. Cebine, cüzdanına, işine, aşına, geleceğine darbe yapanlara, sandıkta en güzel cevabı verecek, bu kibirli kadroları evlerine gönderecek.
Sözlerimi tamamlarken, Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden kurtuluş olan, Mübarek Ramazan ayının tüm milletimize, hayırlar getirmesini, bu mübarek ayda oluşacak, sevgi, dayanışma ve hoşgörü ikliminin, ülkemizi ve tüm İslam âlemini sarmasını diliyoruz.