Faik Öztrak'tan AKP'ye çağrı: Zahmet edip bir okusaydınız...
Faik Öztrak, Erdoğan'ın açıkladığı Ekonomi Reform Paketi hakkında "Yani “dağ fare bile doğuramamış. Çok açık söylüyorum; buhranla boğuşan ülkemizin önüne, böyle bir doküman konması, milletimizin aklıyla alay etmektir." ifadelerini kullandı.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak basın açıklaması yaptı.
Faik Öztrak, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı Ekonomi Reform Paketi hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Faik Öztrak, " "Yani “dağ fare bile doğuramamış. Çok açık söylüyorum; buhranla boğuşan ülkemizin önüne, böyle bir doküman konması, milletimizin aklıyla alay etmektir." ifadelerini kullandı.
CHP'den Danıştay'ın Andımız kararı hakkında açıklama
Faik Öztrak'ın açıklaması şöyle oldu:
MYK Basın Toplantısı 15 Mart 2021 Değerli Basın Mensupları; Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantımızda; Ülkemizi yönetemeyen Erdoğan Şahsım hükümetinin derinleştirdiği, devlet krizini, dış politikada yaşanan U dönüşlerini, Milletimizi ezen ekonomik krizi, Milletin hiçbir derdine derman olamayan ekonomik paketi, Salgın yönetimindeki beceriksizlikleri, Aşılamada yaşanan gecikme ve dağınıklığı ele aldık.
Milletimizin, En ağır şekilde hissettiği büyük buhrandan çıkabilmek için, Yapılması gerekenleri de Kurulumuzda görüştük. Değerli Basın Mensupları; Bugün 15 Mart… Komşumuz Suriye’deki iç savaş, 10. yılını tamamladı. Bu savaşta yüzbinlerce insan yaşamını yitirdi. Yaklaşık 13 milyon Suriyeli yerinden, yurdundan oldu. 7 milyon Suriyeli, Suriye toprakları içinde yer değiştirdi. 6 milyon Suriyeli ise ülkesini terk etti, Yarıdan fazlası da ülkemize yerleşti.
Bugün 3 milyon 659 bin Suriyeli Türkiye’de yaşıyor. Yine Saray Sözcüsünün verdiği bilgilere göre, 3 milyon Suriyeliye de, sınırın öte tarafında bakıyoruz. Yani dünya üzerindeki her 3 Suriyeliden birine, Bizim ülkemizin vergi mükellefleri bakıyor. Geçtiğimiz yıl Covid-19 salgınında, Milletimize beş maskeyi bedava dağıtamadılar. Pandemiyle mücadele etmek için Millete IBAN numarası yollayıp bağış istediler. Devletine 40 yıl vergi ödeyen, İşini durdurdukları esnaflarımıza, Salgında 40 gün bakamayan şahsım Hükümetinin başı, “Suriyeliler için 40 milyar dolar harcadık. Bir 40 milyar dolar daha harcarız” diye hiç utanmadan böbürlendi. Türkiye, Bu 10 yılda, Suriye’nin ardından en büyük bedeli ödeyen ülke oldu. Ülkemizin, Askeri, ekonomik, siyasi, sosyal yükleri olağanüstü arttı.
Bazı illerimizin nüfus yapısı köklü şekilde değişti. Kilis’in yüzde 74’ü, Hatay’ın yüzde 26’sı, Gaziantep’in yüzde 21’i, Mersin’in yüzde 12’si, Adana’nın yüzde 11’i artık Suriyeli. Şehirlerimizde Suriye mahalleleri oluştu. Suriye’deki iç savaşta, Suriye ordusundan sonra, En fazla askeri kayıp veren ülke de Türkiye oldu.
Askerlerimiz Peşaverleşen, Perfore hale gelen sınırlarımızı koruyabilmek için, Büyük fedakârlıklarla görev ifa ediyor. Bölgedeki operasyonlarda yüzlerce askerimiz şehit düştü. Askerlerimiz en son geçtiğimiz yıl, İdlib’de Rus uçakları tarafından bombalandı, 34 Mehmetçiğimiz şehit edildi. Suriye’deki iç savaş, sadece Suriyeli sivilleri değil, Türkiye’deki sivilleri de vurdu.
Türkiye, Suriye’den sonra, Sivil kayıplarda da en ağır bedeli ödeyen ülke oldu. Kaybolan sınır güvenliğinin nedeniyle yaşadığımız, Ülkemizdeki terör saldırılarında, Yüzlerce yurttaşımızı kurban verdik. Sadece, Hatay Reyhanlı’da patlayan bombalar 53 yurttaşımızı, Ankara Gar meydanında patlayan bombalar 103 yurttaşımızı, Aramızdan aldı.
Suriye’deki iç savaş 10. yılını tamamlarken, Bu ağır faturayla yüzleşmek zorundayız. Esad Rejiminin kendi insanlarına uyguladığı, Haksızlıklara, şiddete elbette kızdık, yine kızalım. Ama şu soruyu da kendimize soralım: “Bu kadar ağır insani, askeri ve mali bedeli, Türkiye neden ödedi? Milletimize ödettirilen bu ağır faturanın sorumlusu kim?” Sorumlu elbette Erdoğan Şahsım hükümeti, Ve onun ihvan vesayeti altındaki dış politikası. Ailecek tatil yaptıkları “Kardeş Esad”, Bir gecede “Kalleş Eset” oluverdi. Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı olduğunu söyleyen Erdoğan’ın, “Emevi Cami’nde namaz kılma” hayali, Milletimizi bu ağır faturayla karşı karşıya bıraktı.
Bugün emperyalistler ve işbirlikçileri, Büyük Ortadoğu Projesi’nden mülhem, Ülkemizi parçalama hayallerini yansıtan Hainlik haritalarını Papa’ya dekor yapıyorsa, Bu rezalette bu projenin Eş Başkanlığını yürüten Erdoğan’ın, Hiç mi payı yok? Olur, olmaz her şeye atar yapan Erdoğan, Neden bu konuda sus pus? Papa hava sahamızı kullandığı için Erdoğan’a teşekkür ediyor, Ama Erdoğan bu konuda neden Ağzını açıp iki kelam edemiyor?
Atalarımızın dediği gibi, “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.” Erdoğan’ın dış politikadaki hatalarının bedelini, Bugün milletimiz ne yazık ki canıyla, cüzdanıyla, Ve kararan geleceğiyle ödüyor. Hep söyledik, Dış politika, “Şahsi” değil, “Milli” olmalıdır. Dış politika bir yıl, iki yıl değil. 20-30 yıl sonrası düşünülerek planlanır. Dış politika talihe bırakılamaz. Çünkü talih yalnızca hazırlıklı zihinlere güler.
Erdoğan Şahsım Hükümetinin İhvancı politikaları, Arap baharını, Ülkemizin kışına çevirdi. Türkiye’den Suriye’ye, Suriye’den Filistin’e, Filistin’den, Mısır’a, Mısır’dan Libya ve Tunus’a kadar uzanan, “İhvan Kardeşliği” rüyası, Milletimizin kâbusu oldu. Şimdi Erdoğan için, O rüyadan uyanma vakti geldi. Rabia ve İhvan kardeşliğini, Yıllarca tepe tepe kullanan Erdoğan’ın şahsım hükümeti, Şimdi Mısır’a çiçek atıyor.
Mısır’da yönetim mi değişti? Hayır. Peki, ne değişti? Bölgenin ve dünyanın şartları değişti. Şimdi okyanus ötesinden telefon gelsin diye, Erdoğan kıvranıp, duruyor. Hakaret ettiği ne kadar Hükümet Başkanı varsa, Macron’dan, Sisi’ye kadar hepsine çiçek uzatıyor. “Eyyy” diye başlayan bağırmaların hepsini unuttu. Erdoğan, Hakan Altun’un, “Telefonun başında çaresiz bekliyorum, Bekliyorum ama çalmayacak biliyorum” şarkısını söyleye dursun.
Atalarımız ne güzel demiş; “Büyük lokma ye, büyük söz söyleme!” Çavuşoğlu; “Mısır ile diplomatik düzeyde ilişkilerimiz, Ön koşulsuz başladı” dedi. Ama Mısır hükümeti, Bu sözlerin daha mürekkebi kurumadan, Çavuşoğlu’nu yalanladı. Yetmedi, kamuoyu önünde görüşmek için ön şartlarını sıraladı.
Uluslararası hukuk kurallarına, İyi komşuluk ve egemenlik ilkelerine uyulması, Arap ülkelerinin iç işlerine müdahale girişimlerinin durdurulması. Mısır açıkça, “Benim içişlerime karışmayı kesersen, Bu ilişki başlar” dedi. Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti, Bir kere daha “Yalancı çoban” durumuna düştü. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Milli çıkar ve menfaatlerimizi gözeterek, Doğu Akdeniz’in bir refah ve barış havzasına dönüşmesini, En çok biz isteriz. Hep söylüyoruz. Türkiye bölgesindeki en olgun ve gelişmiş ekonomidir. Körfez ülkelerinden başlayarak, Doğu Akdeniz’e uzanacak Refah Hilali’nde, Türkiye’miz çok önemli bir rol oynayabilir. Sanayicilerimize, ticaret erbaplarımıza, Çok büyük fırsatlar doğabilir.
Türkiye, Afro-Avrasya coğrafyasında, Önemli bir üretim, ticaret, Finans ve enerji üssü haline gelebilir. Tüm bölge ülkeleri hep beraber zenginleşebiliriz. Bu çerçevede iktidara gelir gelmez, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kurulmasına öncülük edeceğiz.
Komşularımızla kırılan, dökülen ilişkilerimizi onaracağız. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına güvenle ve barış içinde gireceğiz. Değerli Basın Mensupları; Erdoğan Şahsım Hükümeti için, Artık söz de tükendi, Yol da tükendi. Kıymetli sanatçımız Musa Eroğlu’nun, Muhteşem türküsünde dediği gibi, “Aşağıdan, yukarıdan yolun sonu görünüyor.” Sandık gelir gelmez, yolcudur Abbas; Bağlasan durmaz. Kendileri de artık durumun farkında.
Geçtiğimiz günlerde büyük bir gösteriyle, İnsan Hakları Eylem Planı açıkladılar. Bir de baktık ki Eylem Planı dedikleri, 232 yıl önce kaleme alınan, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nden kopyala, yapıştır.
(Ekonomi Reformları Dokümanı) Yine geçtiğimiz hafta, Haliç Kongre Merkezi’ni doldurup, Ekonomi Reformları başlıklı, Bu dokümanı açıkladılar. Dört ay hazırlığın ardından hazırladıkları 90 sayfalık dokümanın, Yarıdan fazlası fotoğraf. İçindekiler bölümünü, Ara başlıkları da ayıklayın, Elde birkaç daktilo sayfası kalır. Yazılanlar da eski plan ve programlardan kopyalanmış, “-cektir”, “-caktır” ifadeleri.
Yani “dağ fare bile doğuramamış.” Çok açık söylüyorum; Buhranla boğuşan ülkemizin önüne, Böyle bir doküman konması, Milletimizin aklıyla alay etmektir, Bu, Erdoğan Şahsım Hükümetinin iflas ilamıdır. Erdoğan 19 yıllık yönetiminde, Değişik adlarla 22 ekonomik paket açıkladı. Bu da 23. paket. 19 yıl sonra, hala “-cektir”, “-caktır”, Ve bol miktarda komisyona havale. Bu pakette işçiye verilen bir şey yok. İşsize bir şey yok. Çiftçiye bir şey yok. Emekliye bir şey yok. Esnafa ise paketten çıka çıka, “şaka” çıkmış. Basit usulde vergilendirilen 850 bin esnaf, Gelir vergisinden muaf tutulacakmış. Bu yılın bütçesinde, Basit usul gelir vergisi tahsilat hedefi; 228 milyon 883 bin lira. Bunu 850 bin esnafa pay edersek, Esnaf başına yılda 269 lira eder.
Güne bölersek, günde 74 kuruş yapar. Ankara’da ekmek markette 1 lira 75 kuruş. Yani esnafa müjde diye verdikleri, Yarım ekmek parası bile değil. (Yarım ekmek) Esnafa verdikleri bu yarım ekmeğe bile yetmiyor. Millete askıda ekmeği layık görenler, Esnafımıza yarım ekmeği bile çok görmüş. Bu arada esnaflarımız, Şubat ayında beyannamelerini zaten verdi. Vergisinin ilk taksitini de ödedi. Şubatta ödenen vergi esnaflarımıza iade edilmezse, Esnafımızın payına çeyrek ekmek bile düşmeyecek. Allah aşkına bu milletle alay etmek değilse nedir? Ne yazık ki açıkladıkları pakette, Bunun dışında da vatandaşı ilgilendiren tek bir somut çare yok.
Sorun çözmenin ön koşulu, Sorunun varlığını kabul etmektir. Soruna doğru teşhis konmadan, Doğru tedavi uygulanamaz. Ama Erdoğan Şahsım Hükümetinin gerçeklikle bağı, Tamamen kopmuş durumda. Erdoğan, Ekonomide reform masalları anlatırken, “Ülkemizi 2023 hedeflerinin rotasında tutmayı başardık” dedi. (2023 Rota Grafiği) Yukarıdaki kesikli mavi çizgi, 2023 hedeflerine giden rota. Aşağıdaki kırmızı düz çizgi ise, Erdoğan’ın Şahsım Hükümetinin rotası. 2013’ten sonra Erdoğan rotayı şaşırmış. Koskoca ülkeyi rayından çıkarmış. Bunu ben demiyorum. TÜİK’in, yani devletin resmi rakamları söylüyor.
Ülkemiz 2023 rotasında kalsaydı, Milli gelirimiz bugün 717 milyar dolar yerine, 1 trilyon 609 milyar dolar olacaktı. Rotadan çıkmanın bedeli, Şimdilik 892 milyar dolar. Erdoğan’a tavsiyemiz, Şapkayı önüne koysun. Bu grafiğe uzun uzun baksın. “Nerede hata yaptım?” diye düşünsün. Bu teşhisi koymadan, Yapılacak her iş, Söylenecek her söz, abesle iştigaldir. Pakette en temel kamu borç yönetim ilkelerini, Reform diye milletin önüne koymuşlar. Borç stoku içinde döviz cinsi borçların payı azaltılacakmış.
Güler misiniz, ağlar mısınız? Toplam borç stoku içinde, Döviz cinsi borçların payı, 2017 yılında yüzde 39 idi. Bugün aynı oran yüzde 56. TCMB kasasındaki 128 milyar doları buharlaştırınca, Kayınpeder, damat el ele verdi, Vatandaşın altınına, dövizine göz diktiler. Hazine altınla, dövizle borçlandı. Şimdi “bunu düşüreceğiz” diyorlar. Bunu da millete reform diye yutturmaya kalkıyorlar. Ayıptır, yazıktır, günahtır.
“Kamu personeline dair iş ve işlemler, Tek bir idare tarafından yürütülecek” deniyor. Allah aşkına, 1960’ta kurulan Devlet Personel Başkanlığını kim kapattı? Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti… Niye kapattı? Çünkü devleti şirket gibi yöneteceklerdi. Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığında “İnsan Kaynakları Ofisi” kurdular. 60 yıllık koskoca bir kurumu kapattılar. Uzmanlarını, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na devrettiler. Şimdi utanmadan, Yeni bir “Devlet Personel Başkanlığı kuracağız” diyorlar. Buna da reform diyorlar.
Oysa yapılması gereken son derece basitti. Devlet Personel Başkanlığı’nı Cumhurbaşkanlığına bağlamak… Bugün Erdoğan’ın kurduğu “Şahsım Hükümeti” Verimli, etkili ve istikrarlı çalışamıyorsa, Nedenleri yarattığı bu kurumsal tahribatta aranmalıdır. Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı, Yüksek Planlama Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı, Maliye Teftiş ve Hesap Uzmanları Kurulu gibi Pek çok kurul, kurum ve kuruluş kapatıldı. Devletin hafızası taammüden sıfırlandı.
Tüm bu hatalar, Alınan kararların kalitesini, Ve yönetimde istikrarı olumsuz etkiledi. 10 Temmuz 2018’den bu yana, Tam 71 adet Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. Bu 71 kararnamenin 43’ü, Önceki Kararnamelerde değişiklik yapan kararnameler. Aldığı kararları bu kadar sık değiştiren, Kararlarında sürekli hata yapan şahsım hükümeti, Ülkeye istikrar getirebilir mi? Elbette getiremez. Daha önce kamuda üst düzey yönetici olmak için, Memuriyet şartı ve 10 yıllık tecrübe aranıyordu. “Devleti şirket gibi yöneteceğiz” diyerek, Üst düzey atamalarda aranan devlet tecrübesini kaldırdılar.
Şimdi “Üst düzey atamalarda, Mesleki tecrübe şartını” güçlendireceklermiş. Bunun adı da reform oluyor. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bu ülkede rüşvetçileri büyükelçi yapanlar, Sahte diplomalı pehlivanı, Kamu bankasına Yönetim Kurulu üyesi yapanlar, Ağızlarını açıp, mesleki tecrübeden hiç bahsetmesin. Yine dört, beş ayrı yerden maaş alan, Saray sosyetesi mensupları varken, “Kamu görevlilerine tek yönetim kurulu üyeliği vereceğiz” demek, Gülünçtür.
Pakette tek bir somut hedef koymuşlar. O da bütçede 46 milyar liralık tasarruf yapmak. Ama 46 milyar liralık tasarruf nasıl yapılacak, Vergi ve vergi dışı gelirler mi artırılacak, Yoksa harcamalar mı kısılacak? Bunun hesabı kitabı yok. Somut bir eylem planı ve takvim yok. Şahsım hükümeti tasarruf yapacaksa, İşe saraylarından ve sosyetesinden başlayacak. Yüzen, uçan, kaçan, duran sarayların bir kısmını satacak.
Debdebeyi ve şaşalı saray toplantılarını azaltacak. Ucu bucağı görünmeyen araç konvoylarını kısaltacak. Ön teker nereye giderse, Arka teker de oraya gider. Saray sözde itibarından tasarruf edecek ki, Kamuda tasarruf gerçekleşebilsin. Derdi derdi çekenden dinlemeyen bir yönetim, Dertlere de derman olamaz. Ama bakıyoruz burada da bir adım yok. İçi boş pakette reform diye; “Ekonomi Koordinasyon Kurulu” kurmaktan bahsediyorlar.
Bu kurul zaten vardı. Şimdi allayıp, pullayıp, Yeni bir şey gibi yine milletin önüne getiriyorlar. Peki, bu Kurul’da kimler var? Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Hazine ve Maliye Bakanı, Sanayi Teknoloji Bakanı, Ticaret Bakanı, Tarım ve Orman Bakanı, Ve diğer bazı atanmış memur ve Bakanlar. Yani sen, ben, bizim oğlan toplanacaklar, Buna da reform diyecekler. Oysa Anayasamızda, Tüm sosyal kesimleri bir masa etrafında toplamak için, Anayasal bir konsey var.
Ekonomik ve Sosyal Konsey. Anayasamız, “Bu Konseyin kuruluş ve işleyişi, Kanunla düzenlenir” diyor. Boş işlerle uğraşacağınıza, Bu kanunu, TBMM’ye getirsenize. “Ekonomideki kamu özel tüm oyuncularla, Düzenli istişare edeceğiz” desenize. Bunları derseniz, işte bu reform olur. Merkez Bankası başta olmak üzere, Diğer pek çok özerk kurumun bağımsızlığını bitirenler, TÜİK’i “ilgili kuruluş” yapma vaadini reform diye pazarlıyor. TÜİK’in Hazine ve Maliye Bakanı ile bağı koparılırken, Saray ile bağının güçlenip güçlenmeyeceğini, Yakın zamanda göreceğiz. Ama güveni sağlamak için yapılması gereken şey çok basitti.
Merkez Bankası Başkanının görevden alınmasını zorlaştırmak. Düzenleyici-Denetleyici kurumların özerkliğini güçlendirmek. Bunların hiçbiri yapılmadı. İşte bunlar yapılmadığı için de kimse açıklanan pakete inanmadı, Güvenmedi. Ekonomi yönetimi, elindeki son barutu da tüketti. Bugün öğrendik, Yabancıların Borsadaki payı tüm zamanların dibine vurmuş. Ülkemizin risk primi hala kritik eşik olan 300’ün üzerinde.
Türk Lirası ise değer kaybetmekte. Şimdi herkes ayın 18’inde gerçekleştirilecek, Para Politikası Kurulu toplantısına gözlerini çevirdi. Faiz lobisi 100 baz puan faiz artışı siparişini verdi bile. Ekonomimiz kırk katır ile kırk satır arasına sıkıştı. Bir tarafta yüksek faiz, Diğer tarafta değersiz Türk Lirası var. Yeni ekonomi yönetimi göreve gelir gelmez, Merkez Bankası kasasından buharlaşan 128 milyar dolar için Soruşturma açsaydı, TL hızla değer kazanmaya başladığında, Rezerv biriktirerek bunu tedrici hale getirseydi, İnsan hakları konusunda “Plan değil, eylem” ortaya konsaydı, TÜİK’in veri kalitesini artırmak için kurulan, Danışma Kurulları kapatılmak yerine, kurumsallaştırılsaydı, Ekonomik ve Sosyal Konsey Kanununu, Hemen TBMM’ye gönderilseydi, Yuvarlak “-cek, -caklar” yerine Kamu ihale Sistemi, Avrupa Birliği standartlarına göre yeniden düzenlenseydi, Bu elbette reform olurdu.
Yine esnafımızı, çiftçimizi, KOBİ’lerimizi güçlendiren, İşsizlerimize iş verecek, Güçlü çapalara ve somut bir takvime sahip, Ülkemizde hem şarkıyı, Hem de dansı değiştiren bir program getirilebilseydi, Bu elbette reform olurdu. Yedi düvele güçlü bir mesaj verilebilirdi. Güven sağlanabilirdi. Ama maalesef bu fırsat da kaçtı. Ekonominin kontrolü bir süre daha faizcilerin risk iştahına kaldı.
(İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi) Reform mu istiyorsunuz? İşte reform paketi burada. Partimizin hazırladığı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi. Zahmet edip bir okusaydınız, Ülkede güveni sağlayacak reformlar hakkında fikir sahibi olurdunuz.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kendimize güveniyoruz. İktidara hazırız. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında en önemli çapa; Yeni bir Anayasa ile Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Rejim olacaktır. “Siyasi Ahlak Yasası” olacaktır. Dünya standartlarında yeni bir “Kamu İhale Kanunu” olacaktır.
“Ekonomik ve Sosyal Konsey” olacaktır, “Stratejik Planlama Teşkilatı” olacaktır. “Aile Destekleri Sigortası Kurumu” olacaktır. Seçim barajını kaldıracak, Milletvekillerini halkın seçmesini sağlayacak “Seçim Yasası” olacaktır. “TBMM’de Kesin Hesap Komisyonu” olacaktır. “Ulusal Vergi Konseyi” olacaktır. “Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı” olacaktır. Ülkemizi buhrana sürükleyen, Mevcut sistemi değiştirecek temel reformlar işte bunlardır. Değerli Basın Mensupları; Erdoğan Şahsım Rejiminin kontrolünü kaybettiği bir başka alan.
Covid-19 Salgını. Hem salgın yönetiminde, Hem de aşılamada ciddi zafiyetler var. Günlük vaka sayıları 15 bini aştı. Bunun üzerine test sayıları hemen azaltılmaya başlandı. Vaka test oranı yüzde 10’nun üzerinde. Günde 200 bin test yapılsa günlük vaka sayısı 20 bini aşacak. Aşılamada da işler çok parlak değil. Ortada aşı yok. Türkiye, birinci ve ikinci dozlar da dâhil, Günde ortalama 182 bin aşı yapabiliyor. Toplumsal bağışıklık kazanmamız için, En az 50 milyon yurttaşımıza aşı yapmamız lazım. Yani toplam 100 milyon doz aşı.
Aşılamada bu hızla gidersek, 549 güne ihtiyaç var. Yani 1,5 yıl. Bu sadece 2021’i değil, 2022’yi de kaybetmemiz anlamına geliyor. Hele hele nüfusun büyük çoğunluğunu aşılayamadan, Aşılanmış grupları tekrar aşılamak gerekirse, Durum çok daha vahim olacak. Türkiye, 100 milyon doz aşıyı hemen bulup, Günlük aşı yapma sayılarını da 500-600 binlere çıkarmak zorunda. Bunları yapamayanlar; Aşıdaki beceriksizliklerinin sorumluluğunu partimize, Salgındaki beceriksizliklerinin sorumluluğunu ise, Millete yıkmaya çalışıyorlar.
Beceremediği işlerin sorumluluğunu üstlenmeyen, Bir hükümetle karşı karşıyayız. Milletimiz, “Bu işlerin sorumlusu kim? Nerede hükümet?” diye soruyor. Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti havaya bakıp ıslık çalıyor.
Ülkeyi yönetenler koltukları koruma endişesine düşünce fikirleri ile zikirleri farklılaşıyor. Vatandaşların canını korumayı unutuyor. Vatandaşalara maske diyorsunuz. Kendi kongrelerinizi lebaleb dolduruyorsunuz taşımayla. Vatandaş sizin söylediklerinize güvenmiyor. Pandemiyle mücadele edemiyoruz. AK Parti bu memlekette kuraldan kaideden üstün müdür? Millete kalabalık oldu diye cezaları keseceksin sonra kongreleri dolduracaksın. Artık deve güreşi yapma noktasına kadar götürdükleri gençlik kongrelerinde çıkıyorlar vatandaşa akıl veriyorlar. Bu kongreler hakkında emniyet kolluk kuvvetleri ne yapıyor. Kural herkese uygulanmıyorsa kural değildir. Herkes kanunlar önünde eşit olmalıdır.
Sayın İçişleri Bakanı'nın değerli annesine rahmet, sayın bakana ve acılı yakınlarına başsalığı diliyoruz.
Salgın günlerinde getirilen kısıtlamalar eğer protokol tarafından deliniyorsa bunun içinde sağlık bakanı da yer alıyorsa bunu kabul etmek mümkün değildir. Hata bir kere yapılırsa hatadır. Ama özür dilendikten sonra bir kez daha tekrarlanırsa hata olmaktan çıkar tercih haline gelir. Bu tek başına sağlık meselesi olmaktan çıkmıştır. Ucube rejimin bir sonucudur.