Faik Öztrak'tan Mustafa Şentop'a: Ateş olsanız cürmünüz kadar yer yakarsınız
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, TBMM Başkanı Mustafa Şentop'a “Pişman ederim!” diyerek, Milletimizin vekillerini tehdit etme cüretini nereden alıyorsunuz? Siz kimsiniz de milletin seçtiği vekilleri tehdit ediyorsunuz?" ifadeleriyle yanıt verdi.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak açıklama yaptı.
Faik Öztrak, TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'e yönelik sözlerine “Pişman ederim!” diyerek, Milletimizin vekillerini tehdit etme cüretini nereden alıyorsunuz? Siz kimsiniz de milletin seçtiği vekilleri tehdit ediyorsunuz?" ifadeleriyle yanıt verdi.
Faik Öztrak'ın açıklaması şöyle oldu:
Bugün “Dünya Otizm Farkındalık Günü”. Otizm eksiklik değil, farklılıktır. Otizmin farkındayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Otizmli evlatlarımızın ve ailelerinin her zaman yanındayız. Yanlarında olmaya devam edeceğiz.
Yine bugün kıymetli edebiyatçımız Sabahattin Ali’nin katledilişinin üzerinden 73 yıl geçti. Kendisini saygı ve rahmetle anıyoruz. Eserleriyle gönüllerde yaşamaya devam ediyor.
Dün de milletin seçtiği milletvekillerinin iradesi yok sayıldı. Yine çamura yattılar. TBMM’deki oylamayı yeniletme kararı aldılar. Milletimize soruyoruz! Bu ülkede her şey, tek bir kişinin isteğine göre şekillenecekse, Bu Anayasa neden var? TBMM İç Tüzüğü neden var?
Madem milletin ve vekillerinin suratınıza attığı her şamarda, Çamura yatacaktınız, O zaman Anayasa ve Meclis İç Tüzüğüne, “Erdoğan kazanana kadar hiçbir seçim ve oylama geçerli değildir.” Hükmünü koyun olsun bitsin. Bir sözümüz de TBMM Başkanına.
“Pişman ederim!” diyerek, Milletimizin vekillerini tehdit etme cüretini nereden alıyorsunuz? Siz kimsiniz de milletin seçtiği vekilleri tehdit ediyorsunuz? Ateş olsanız cürmünüz kadar yer yakarsınız. Siz gidin; Sizin ağa babanız karşımıza gelsin. İşgal ettiğiniz o koltuğun ilk sahibi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Kurutuluş savaşının en zor günlerinde bile, Gazi Mustafa Kemal TBMM’nin üzerine titremiştir. Meclisin hakkını, hukukunu korumuştur.
Meşruiyetin kaynağını sarayda değil, Millet iradesinin tecelligahı Mecliste aramıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, En zor anlarda bile milletvekillerine saygıda kusur etmemiştir. O koltuğun öyle bir sorumluluğu ve ağırlığı vardır. Ancak Kayyum Başkan o koltuğun sorumluluğunu taşıyamamıştır. O koltuğu kirletmiştir. Sarayın Kibirlisi ve onun sadık Bekçisinin müellifleri olduğu, Ucube Tek Adam vesayet Rejiminde, Türkiye Anayasal nizamdan, Sözde Anayasalı nizama geçti. Sözde bağımsız yargı olsun. Sözde kuvvetler ayrılığı olsun. Sözde temel hak ve hürriyetler olsun.
Sözde Parlamento hukuku olsun. Ama özde her yerde sarayın tahakkümü, Sarayın vesayeti olsun. Milletin desteğini kaybettikçe, Saraya ve sadık bekçisine şimdi Sözde Anayasal rejim bile ağır gelmeye başladı.
Artık sözde bir Anayasaya bile tahammülleri yok. Sarayın bekçisinin yaptığı, “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” çağrısını, Nereye koyacağız? Bu bağımsız yargıya, Temel hak ve hürriyetlere, Muhalefete tahammülü olamayan, Dikta virüsüyle malul, Hastalıklı bir zihniyetin tezahüründen başka bir şey değildir.
Bu hastalıklı beyinlerde ne millete, Ne milli iradeye, Ne de milli olan herhangi bir değere yer yoktur. İstiyorlar ki Türkiye’nin kapısına kilit vurulsun, Anahtarı da Sarayın bekçisine teslim edilsin. Bu zihniyetle, Bu anlayışla, Anayasa tartışılabilir mi? Böyle bir zihniyet ülkeyi yönetebilir mi? Elbette hayır… Yüreği kararmış bu kibir ittifakı, Meclisin oy birliğiyle kabul ettiği, Bir uluslararası insan hakları sözleşmesinden, Koskoca Türkiye Cumhuriyetini, Tek bir imzayla çıkardı. 132 gün önce atadığı Merkez Bankası Başkanını, Tek bir imzayla görevden aldı.
Kendi istediğini yapmak için, Ekonomiyi türbülansa sokmayı, Milleti yoksullaştırmayı umursamadı bile. Erdoğan Şahsım Hükümetinin görevde olduğu son 31 ayda, 3 TÜİK Başkanı, 3 de Merkez Bankası Başkanı değiştirildi. Kuralların ve kurumların tek bir kişinin iradesiyle, Zırt, pırt değiştiği bir ülkede kimse önünü göremez. Yatırım yapamaz.
Aş, İş büyümez. Güven ve istikrar olmaz. İşte bunun için milletimiz, “Biz kral değil, kural istiyoruz” diye haykırıyor. Milletimiz, kuralsızlığın, hukuksuzluğun, En çok kendi cebini boşalttığını yaşayarak öğrendi. Kayınpederle damadın bir olup, TCMB kasasındaki 128 milyar doları yok yere, Hiçbir kurala uymadan buharlaştırması, Ekonomiyi faiz ve döviz baronlarının eline bıraktı.
Biz her fırsatta soruyoruz. Bu rezervler, kimlere hangi yöntemle verildi? Ama ortada cevap yok. Daha dün açıklandı. 26 Mart itibariyle TCMB kasasında, Kendine ait tek sent döviz rezervi yok. Net rezervler eksi 44,5 milyar dolar. Ama hala istediklerini yapabileceklerini sanıyorlar. 128 milyar doların nereye gittiğini soruşturma talimatı veren, TCMB başkanını gece yarısı görevden alıyorlar.
Uluslararası faiz ve döviz baronlarının Önemli bir bankasında çalışan birini, Kayyum başkan yardımcısı olarak Merkez Bankası’na atamayı da unutmuyorlar. 19 yılda Türkiye’nin dış borcunu 320 milyar dolar artırdılar.
450 milyar dolara çıkardılar. 2002 de milli gelirimize oranla yüzde 54 olan dış borç yükümüz, 2020’de yüzde 63’e sıçradı. Tarihi bir rekor kırdı. Ve 19 Marttan bu yana, Dolar kurundaki 80 kuruşluk artış, Dış borcumuzun TL karşılığını durduk yerde, 352 milyar lira artırdı. Bunu 24 milyon 257 bin Türk ailesine bölüştürsek, Her bir ailenin omzuna 14 bin 500 lira ilave borç yüklendi. Buna bir de kayınpeder ve damadın işledikleri İçeriden döviz ve altınla borçlanma günahının kefareti olan Aile başına “bin 210 liralık” yükü eklersek, Şahsım Hükümetinin kapris ve kibirlerinin Her bir ailemize faturası, 15 bin 710 liraya çıkıyor.
Peki, Erdoğan Şahsım Hükümeti, Tüm pandemi boyunca, Ailelerimize ne kadar destek verdi? 6 milyon 600 bin aileye, . Vere vere, aile başına “bin lira” verebildi. O da bir seferlik… Beceriksizliğin, sorumsuzluğun, Keyfiliğin iki haftalık maliyetine bakar mısınız? 6 milyon 600 bin aileye, sadece “bin lira” verebilen Saray Hükümeti Kapris ve kibir nedeniyle iki haftada, 24 milyon ailenin omzuna, 15 bin 710 lira yük yükledi. Yarın bir gün hızlanacak zam dalgasıyla da, Milletin cebindeki yangın büyüyecek. Tüm bu yaşananlara bakınca, Rahmetli Alparslan Türkeş’e atfedilen şu sözleri, Anımsamamak elde değil: “Beceriksizlikle ihanet arasında kıldan ince bir çizgi vardır.
Beceremediğin halde makam ve mevki işgal etmek, En büyük ihanettir.” Bu vesileyle Sayın Türkeş’i, İki gün sonra gelecek vefatının 24. Yıl dönümü münasebetiyle, Rahmetle anıyoruz. Milletimiz kibir ittifakının ne yaptığını görüyor. Bunlara notunu veriyor Bunlardan kurtulup evlerine göndermek için, Sandık bir an evvel gelsin diye feryat ediyor Milletimiz, kendi evladı asgari ücretle iş bulamazken, Saray beslemelerinin, danışmanlarının çifter çifter maaşla, Abat olduğuna şahit oluyor. Millet evine bir kilo toz şeker götüremezken, Saray beslemelerinin lüks arabalarda, Burnuna çektiği pudra şekerlerine bakıp, tiksiniyor.
Milletimiz haklı olarak soruyor: “Büro elemanları bunları götürüyorsa, Büronun asıl sahipleri acaba neleri götürüyor? Bu değirmenin suyu nerelerden geliyor?” diye soruyor. 19 yıl önce milletten emaneti isterken, Harun olacağız diyenler, bugün Karun oldular. Mücahit olacağız diyenler, bugün müteahhit oldular. Ömerleri bulacağız diyenler, Bula bula Pudra Şekerci Kürşatları buldular. Ve bu çürümenin muhatapları Saraylarından milletin sesini artık duymuyor. Milletin halini görmüyor. Çünkü bunlar milleti unuttular.
Artık milletin içine çıkamıyorlar… Ama biz milletimizle beraberiz. Genel Başkanımız ve milletvekillerimiz, Türkiye’nin dört bir yanını dolaşıyor. Milletvekili arkadaşlarımızın bir kısmı bu hafta Isparta’daydı. Biz de dün CHP Ekonomi Masası olarak Çankırı’daydık. Çankırılı hemşerilerimiz de, tüm milletimiz gibi endişeli. Pandemide AK Parti kongrelerini lebalep doldurup caka satanlar, Sonra da ülkeyi kızıla boyayanlar Faturayı yine esnafa kesti.
Esnaflarımız mübarek Ramazan ayında, Bu kesilen faturanın altından nasıl kalkacaklarını düşünüyor. Esnaf Ramazan ayında kapanmanın endişesini yaşıyor. Dert çok, destek yok… Çankırılı bir esnafımız haykırıyor: “Kira var, vergi var, esnaflıkta her şey masraf. Destek diyor ama hiçbir şeyi silmiyor. Her şey kara kaplı deftere yazılıyor.
İki elemanım vardı, ikisini de göndermek zorunda kaldım.” Kafe işleten bir esnafımız; “Esnaf küçük, sıkıntı büyük” diyor. Çiğ köfte satan bir esnafımız; “Çorba kaynamıyor. Ülkeyi kapatın, bana bakın. Kongrelerde bulaşmayan virüs benim masamda mı bulaşıyor. Sigortamı ödeyemiyorum. Son bir yılda kaybettiğimi söylesem, dudağınız uçuklar” diyor. Bir başka lokantacı esnafımız; “Kongre salonları lebalep doldu, Olan lokantacıya oldu” diye şikâyet ediyor.
Mübarek Ramazan ayı gelmeden, Kara kara düşünen bir başka kesim ise işçilerimiz. 1 milyon 300 bin emekçimizin kısa çalışma ödeneği, Dünden itibaren sona erdi. 1 milyon 300 bin emekçimizin çoğu ücretsiz izinli olarak, Günde 47 liraya talim edecek. Halen ücretsiz izinli 751 bin çalışanımızla beraber, Yaklaşık 2 milyon işçimiz, Aileleriyle beraber, Asgari ücretin yarısı kadar bir ücretle, Ramazan ayını geçirmeye çalışacak. Bu nasıl bir haktır? Nasıl bir hukuktur?
Yandaşa gelince para çok, Millete gelince para yok. İşsizlik Sigortasında para mı yok? Hayır, var. 2021 Şubat ayı itibariyle Fon’da 98 milyar lira para var. Bu para kimin parası? İşçinin parası. İşçilerimizin kendi parasını işçiden saklayan bir hükümet var. Allah aşkına! Bu para bugün kullanılmayacaksa, Ne zaman kullanılacak? Mübarek Ramazan ayı gelirken, Sadece esnafımız, işçimiz mi perişan? Hayır! Çiftçilerimiz de perişan. Tarım Kredi Kooperatiflerinin ismi olmuş, Tarım Tefeci Kooperatifi.
Çiftçilerimiz borçları nedeniyle yeniden haciz kıskacında. İcra işlemleri üç ay süreyle durdurulmuştu. Şimdi o süre doldu. Ama bu üç aylık sürede tüm ısrarlarımıza rağmen, Çiftçinin borçlarını yapılandıracak bir düzenleme yapılmadı. Nedense birileri bu düzenlemeye geçit vermedi. Şimdi çiftçilerimiz yeniden haciz kıskacında. Bu da yetmezmiş gibi, Tarım Kredi birçok kooperatiften çiğ süt alımını dün durdurdu.
Bir hükümet kendi üreticisine, Kendi çiftçisine bu kadar mı düşman olabilir? Gerçekten anlaşılır gibi değil. Tüm dünya esnafını, işçisini, çiftçisini salgında paraya boğdu. Amerika Birleşik Devletleri paket üstüne paket açıkladı. Bugüne kadar ABD yurttaşlarına 3,5 trilyon dolar destek verdi.
Yetmedi en son 1,9 trilyon dolarlık yeni paket açıkladı. Japon Hükümeti yurttaşlarına 782 milyar dolar dağıttı. Almanya, 418 milyar dolar dağıttı. Erdoğan Şahsım Hükümeti ise Beş maskeyi bile bedava dağıtamadı. Üstüne millete IBAN numarası gönderip, para istedi. Dertler derya olmuş, Vatandaşlarımız da birer sandal. Milletimiz dalgalarda devrilip, batmamaya, Ayakta kalmaya çalışıyor.
Ve böyle bir ortamda, “Ekonominin sorumlusu benim ben” diyen Erdoğan, Her sıkıntılı günde olduğu gibi yine sırra kadem bastı. Ortalıkta görünmüyor. Ülke yangın yeriyken, tatilde olduğu söyleniyor… Hazine ve Maliye Bakanı ’da ortada yok. Herhalde o da izinde… Piyasalar alt üst olmuş, Millet ne yapacağını şaşırmış, Milletin karşısına çıkan tek bir yetkili yok.
Konuşması gerekenler susuyor, Onun dışında, ağzı olan herkes konuşuyor. Sarayın kerameti kendilerinden menkul danışmanları, Yeniden zuhur etti. Ekran ekran gezip, Kafaları daha da karıştırıyorlar. Ülke böyle mi yönetilir? Dün salgında vaka sayısı ilk kez 40 bini aştı. Yeni vaka sayısında Avrupa ikincisiyiz.
Dünyada ise dördüncüyüz Salgında dünyanın yeni merkez üslerinden biri olduk. Bunun vebali, Salgını yönetemeyen, Lebalep kongreler yapıp bir de hava atan, AK Parti Genel Başkanı’nın boynundadır. Şimdi Parti, Salgına yakalanan üyelerine, sansür uygulama kararı almış. Salgına yakalanan AK Partililere, Sosyal medyadan bunu duyurmama talimatı gitmiş. Allah’ın bildiğini, Kuldan saklayamazsınız… Lebalep kongrelerin salgın ateşine benzin dökeceğini, Mısır’daki sağır sultan bile duymuştu. Sansürle, Bunu saklayabileceğinizi mi zannediyorsunuz?
Erdoğan, “yıkılmadım ayaktayım” diyebilmek için, Tüm partililerini ve milletimizi salgın ateşine attı. Ama tarih kararmış yüreklerin hüsranlarıyla doludur. Milletimizin Erdoğan Şahsım hükümetine artık güveni kalmamıştır. Ve “Güven ruh gibidir. Terk ettiği bedene bir daha dönmez.” Milletimiz herkesi yaptıklarıyla, Ve yapmadıklarıyla görüyor. Herkesin notunu veriyor. “Yetti artık” diye feryat ediyor. Sandığın bir an evvel önüne gelmesini istiyor. Sandık önüne geldiğinde de gereğini yapacak.
Bu mızıkçı, çamura yatan, kibirli kadroları evlerine gönderecek. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi kadroları, Bu ucube rejimin milletimizin elinden aldığı işini, Aşını, tarlasını, dükkanını, umutlarını, gülüşünü geri vermeye, Milletimizin yüzünü güldürmeye, Bu ülkeyi çağdaş medeniyetlerin üzerine çıkarmaya kararlıyız. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Varsa şimdi sorularınızı alabilirim.
Milletim milletvekilliğine ancak milletin kendi son verebilir. CHP olarak kime yapılırsa yapılsın karşısındayız.
ERKEN SEÇİM
Anadolu'yu ve Trakya'yı geziyoruz. Milletimizin olan bitenler nedeniyle sabrının tükendiğini görüyoruz. Milletimiz iktidarın Türkiye'yi yönetemediğini görüyor. İstanbul seçimlerinden sonra sorulduğunda şunu söylemiştim: Genel başkanımız yarından itibaren seçim olacak gibi çalışmıştı. Yarından itibaren seçim olacakmış gibi çalışıyoruz.
Aslında bugün sayın genel başkanımız gerekli açıklamayı yapmış. Son seçime giren 2 ittifak var. Bunun dışında bu ittifaklara kimler katılır katılmaz göreceğiz. İlk seçimde milletimizin tek adam vesayet rejiminden kurtulacağından en ufak bir şüphemiz yok.