Futbolun Don Kişot’u ya da bir iflah olmaz bir gladyatör: Metin Kurt
Don Kişot ya da belki Prometheus ama 1948’de Rumelili celep bir babanın İstanbul Fatih’te doğan Kırklareli’nde büyüyen yedi çocuğundan biri olan Metin Kurt’un büyük bir mücadele adamı olduğu muhakkak.
GERÇEK GÜNDEM / HİLMİ HACALOĞLU
Bazı isimler vardır hem çok zordur onun hakkında yazmak hem de çok kolay. Kolaydır çünkü yazılacak çok şey vardır, zordur çünkü hakkını vermek meseledir. Metin Kurt da bin bir badireye rağmen bitmek tükenmek bilmeyen sevdamız; memleket futbolu bakımından en müstesna karakterlerinden biri.
Ağustos ayında aramızdan ayrılışının 10. yılı vesilesiyle anacağımız Metin Kurt gerçekten bambaşka bir yıldızdı. Yazıya vesile olan gazeteci Kenan Başaran’ın geçtiğimiz aylarda yayınlanan Metin Kurt kitabının adı “Gladyatör”.
Fakat Başaran bununla yetinmemiş ve okuyucuya “Çizgi” Metin’i dahi tanıtmak için önemli bir ilavede bulunmuş kitabının girişinde:
“Ama o bir o kadar da hatta belki daha da fazlasıyla gerçek bir Don Kişot’tu. Çünkü iflah olmaz bir hayalperestti de tüm devrimciler gibi... Hayat, Metin gibi serüvencilerin omuzlarında döner. Onun gibiler imkânsızı istedikçe, anlam kazanır hayat. Hiçbir kötülük, hiçbir ihanet, hiçbir mülk ve hiçbir yel değirmeni ona boyun eğdirmedi ve umudunu mağlup edemedi...’’
‘‘BUGÜNÜN DÜNYASINDA BİRÇOK METİN OLMASI GEREKİYOR AMA İŞTE CESARET EDEN PEK KİMSE YOK’’
Don Kişot ya da belki Prometheus ama 1948’de Rumelili celep bir babanın İstanbul Fatih’te doğan Kırklareli’nde büyüyen yedi çocuğundan biri olan Metin Kurt’un büyük bir mücadele adamı olduğu muhakkak.
Kitap üzerine konuştuğumuz Kenan Başaran ise neden bu isimleri tercih ettiğini şöyle anlatıyor:
“Ben neden ‘Don Kişot’ dedim? Etrafında hep yalnız. Kimse destek vermiyor. Ama buna rağmen o kendinden vermekten vazgeçmiyor. Düzen ve düşmana karşı bir savaş veriyor. Aslına bakarsanız Don Kişot genelde bir beyhudelik olarak kullanılır ya ben o beyhudeliğe ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Hayal kurmaya ve serüvenciliğe ihtiyaç var. Bu bakımdan çok önemli. Gladyatör’e gelince bugünün dünyasında onun karşılığı var. Ama Metin Kurt, gladyatörden fazlası. Kaldı ki bugünün dünyasında birçok Metin olması gerekiyor ama işte cesaret eden pek kimse yok.”
GALATASARAYLI AMA HER ZAMAN EKMEKSPOR’UN PEŞİNDEN GİDİYOR
Metin Kurt’un abisi de futbolcu. İsmail Kurt, dört sene Galatasaray’da, altı sene Fenerbahçe’de forma giymiş bir defans oyuncusu. Üstelik altı yıl gibi kısa dönemde üç kez süper lig şampiyonluğu görmüş önemli bir isim.
Ancak tahminlerin aksine ailesi Metin’in abisi gibi futbolcu olmasını istemiyor. Ama o abisinin yolundan giderek önce Beyoğlu Yeni Çarşı’da oynuyor, oradan Adalet’e transfer oluyor ve genç milli takım oyuncusu iken rotasını Altay’a çeviriyor.
İlginçtir o sırada Fenerbahçe’den de o sırada transfer teklifi alıyor, ama sarı lacivertliler “önce imza sonra para” deyince her zaman “ekmekspor”un peşinden gidecek olan Metin Kurt, İzmir’in siyah beyazlılarını tercih ediyor.
HAYATINI DEĞİŞTİREN KİTAP: VICTOR HUGO’NUN SEFİLLER’İ
Ancak Altay’da işler istediği gibi gitmiyor. İstediği kadar forma bulamayan Metin Kurt abisi İsmail Kurt’un da yönlendirmesiyle sonradan büyük bir çıkış yapacağı Ankara’nın güzide kulübü PTT’ye imzayı atıyor. O sözleşme Metin Kurt’un hayatını temelden değiştireceğini elbette o sırada kimse tahmin bile edemeyecektir:
“PTT Kulübü’nün lokalinin hademesine gider. Önce ondan aldığı Kuran’ı, sonra da diğer tüm dini kitapları tek nefeste okumaya baslar. İmanını tazeleyerek, boşluktan kurtulacağına inanan Metin, yine ofsayta düşer. Aradığı ilaç bu kitaplarda da yoktur. Hademeyi bırakır, ancak bu kez de takımın malzemecisini rehber seçer. Yolunun malzemeciyle kesişmesi, bir gurur meselesindendir. Söyle ki bir gün malzemeci Aydoğan, ‘Oku’ diyerek, Metin’e bir kitap uzatır. Uzatılan kitap Sefiller’dir.”
Victor Hugo’nun ölümsüz eseri ve elbette Jean Valjeant, yalnız yeşil sahalarda değil hayatta da farkındalık yaratmak isteyen Metin Kurt’un gözünü açar. Bir gün PTT Genel Kaptanı, kaybedilen bir maçtan sonra soyunma odasında esip gürlerken “Sen kimsin? Sen git, dürüst bir adam gelsin basımıza. Senin gibi sahtekâr genel kaptan istemiyoruz” sözleri duyulur. Tabii ki Metin’in yanında kimse durmaz ve kadro dışı bırakılır ama Metin gibi bir sol açıktan mahrum kalmak takımı zorlayınca yeniden takıma döner.
GALATASARAY ÜST ÜSTE 3 KEZ ŞAMPİYON OLURKEN EN ÇOK FİLELERİ O HAVALANDIRDI
Ankara’da üç sezonda 92 maçta 9 gole imza atan Metin Kurt 1970’de Galatasaray’a transfer olur. Ankara’da 15 lira kazanırken artık 225 bin liraya oynuyordur ama ilk sezonunda bu transferin hakkını verir. Galatasaray şampiyon olurken 51 golün 10’unda Metin’in imzası vardır. Aynı sayıda gol atan santrafor Gökmen Özdenak’la birlikte takımın gol krallığını paylaşır.
Sonraki iki sezonda daha şampiyonluğa ulaşan Galatasaray üst üste üç kez ipi göğüslerken en fazla gol katkısı katkıyı veren sonra istenmeyen adam ilan edilecektir. Neden? Çünkü futbolcunun “mal” olarak görülmesine karşı çıkacak, haklarının peşinde koşacak, sendikal faaliyet içinde olacaktır.
Yeniden Kenan Başaran’a dönelim.
“Aslında 60’larda kurulmuş bir sendika var. Yani Metin Kurt geldi, sendika kurdu diye bir şey yok. Başında da Avukat Tekin Bilge var. Ama Metin’in devreye girmesi ile sendika önce futbolcuların kontrolüne geçmeye başlıyor ve sendikanın futbolcu haklarını koruması için uğraşıyor. Başlangıçta mili oyuncular dahil onun yürüttüğü hak arama ve kulüplere karşı mücadelesinde destek veriyorlar. Ocak 1973’te İtalya maçı öncesi milli futbolcular bildiri hazırlar, Metin yazıyor bildiriyi. Ancak baskılar gelince başta kaptan Ziya Şengül imzalarını geri çekiyorlar. Sudan bir gerekçeyle Metin de Napoli’ye gidecek uçaktan indiriliyor. O gün bu mücadelede yalnız kalacağını anlıyor. Onun göze aldığı yalnızlaşma tehlikesini bugün hiçbir futbolcu göze alamıyor.”
‘‘EKMEĞİMİ SEN VERMİYORSUN; ALINTERİM, FORMAM VE BELKİ DE AÇ MİDE İLE STATLARA KOŞAN TARAFTARLARIM VERİYOR’’
Galatasaray’daki son üç sezonu da milli takımdaki hikayesine koşut gider Metin Kurt’un. Sözleşmede önerilen ücrete kaşı çıkar ama sonunda önerilenden çok daha azına imzayı atar. Kararlı tutumundan dimdik duruşundan taviz vermez. Gün gelir antrenman boykotu örgütlerken gün gelir kulüp aleyhine basın açıklaması yapar. Ancak birlikte yola çıktığı arkadaşları kulübün ve yöneticilerin ağırlığı altında ezilince yol ayrımı gelir.
Kenan Başaran, Metin Kurt’un dönemin Galatasaray Genel kaptanı Turgan Ece’ye bir basın toplantısında “Ekmeğimi sen vermiyorsun; alınterim, formam ve belki de aç mide ile statlara kosan taraftarlarım veriyor. Galatasaray’da isyancı yoktur, uyanış vardır” dediğini aktarıyor. Ama isyanı ya da krizi tetikleyen prim tartışması olur:
“Türkiye Kupası maçı oynanıyor ve bir prim sözü veriliyor. Turgan Ece, ‘altı üstü bir Ankaragücü’nü yendiniz. Ne oluyor’ deyince kıyamet kopuyor. Toplu örgütlenme oluyor. İdmana yarım saat geç gitme kararı alınıyor, bunu duyan Turgan Ece idmanı iptal ederek, eylemi kırıyor. Ece, ‘Türk futboluna anarşiyi soktunuz, elebaşı da sensin’ sözleriyle Metin’i hedef alıyor. Metin ile birlikte Yasin Özdenak, Mehmet Oğuz, Ekrem Günalp ve Aydın Güleş, süresiz olarak kadro dışı bırakılıyor. Metin ile Yasin basın toplantısı düzenlerken diğer arkadaşlarının idmana çıktıklarını görüyor. Çünkü gelecek maç Fenerbahçe maçı ve futbolcular prim kavgası yapmak istemiyor. Galatasaray, Fenerbahçe’yi yenip şampiyonluk yarışında Trabzonspor’un yolu açıyor ama birliktelik de dağılıyor. Tabii bu süreçte sosyal demokrat kimlikli Milliyet gazetesi yayın yönetmeni Abdi İpekçi’nin bir Galatasaray yöneticisi olarak Mehmet Özgül’e, ‘Metin’e uyma, o artık bir anarşist oldu’ demiş olduğunu da hatırlatmak gerek.”
BİR ANKA KUŞU HİKAYESİ HASIL OLMUYOR
‘Anarşist’i göndermek Galatasaray’ın sorunlarına çözüm olmuyor ve sarı kırmızılılar 11 sene daha şampiyonluk göremiyor. Metin Kurt ise üç yıl da Kayserispor’da oynayıp 31 yaşında futbolu bırakıyor. Sonrasında Kayserispor, Eyüpspor ve Yedikule’yi çalıştırıyor ama hiçbir hikaye bir anka kuşu hikayesi ile sonuçlanmıyor.
Futbolculuk günlerdeki tutumunu sonraki yıllarda “Bir sürü çocuk bana, ben ise Mahir’lere, Deniz’lere benzemeye çalışıyordum” diye anlatacak Metin Kurt hatıralarında. Kurt, sonradan Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olacak Fikret Ünlü ile birlikte Amatör Sporcular Derneği’nin kuruluşunu ilan edecekleri gün 12 Eylül Darbesi olduğunu söyleyecektir.
SEVDALINIZ BİR KOMÜNİST
Sonra 80’lerde Sportmence diye bir dergi çıkarır. O gün için çok yeni işlere imza atar, yalnız futbolla değil yüzmeden voleybola, basketboldan hentbola birçok branşta yazılar yazar, haberler yapar. Alpaslan Eratlı, Fatih Terim ve Rasim Kara’yı derginin ikinci sayısında bir araya getirir. Yılların gazetecisi gibi çok konuşulan işlere imza atar ve ama işte iyi işler çoğu zaman cezalandırılır bu topraklarda. Daha sonra köfteci açar, ansiklopedi pazarlar. Tabii politika her zaman yanında yöresindedir. Emek Partisi’nde, Türkiye Komünist Partisi’nde siyaset yapar ve 64 yaşında Samatya’da hayata gözlerini yumar.
Kimseyi eyvallahı olmayan, nev’i şahsına münhasır bir geçmiş zaman efsanesi Metin Kurt’u yeni kuşakların daha iyi anlaması için Kenan Başaran’ın Gladyatör’ü okumak elzem.