Gerçek Gündem Analiz: Acaba bu yazı demokrasiyi tehdit etmiş midir?

Abone ol

Youtube'da sokak röportajı yapan 'Kendine Muhabir' ve 'Sade Vatandaş' ve 'İlave TV' kanallarının sahiplerinin gözaltına alınması, 'demokrasiye tehdit' söylemiyle ilgili tartışmaları güçlendirdi.

Bugünlerde klişe olan bir deyim var: “geliyor gelmekte olan” şimdilik siyasetin iki cenahı da kullanıyor. Bir tür müjdeli haber mi bekliyoruz yoksa tehdit mi anlaşılmıyor. Zira deyimi kullananın meşrebine göre anlamı da değişebiliyor. Nasılsa sahibi yok. Biz de kullanalım: “geliyor gelmekte olan.” (!)

Aslında bizim meramımıza “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” daha çok uyuyor. Çünkü bugün yayınladığımız bir haberin geçmişine baktığımızda bugün yaşananları yadırgamamak gerekiyor.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın dilinde tüy bitmişti. Haziran ayındaki bir grup toplantısında “ sosyal medyanın yalan ve iftiranın en önemli yayılma aracı olduğunu” söylemiş ve atılması gereken hukuki adımların acilen gündeme alınması gerektiğini söylemişti. Erdoğan’a göre atılacak bu adımlarla “vatandaşlarımızın doğru ve tarafsız haber alma hakkına halel getirmeden, insanımızı, özellikle toplumumuzun savunmasız kesimlerini yalana ve dezenformasyona karşı korumaya çalışacaklardı.” Ancak o ‘adımlar’ Meclis tatil olduğunda henüz atılmamıştı.

Meclis tatildeyken Erdoğan bu defa katıldığı canlı yayında, sosyal medyaya hiç olumlu bakmadığını söylüyordu. Meclis’in açılmasıyla birlikte de sosyal medyaya yönelik bir çalışmanın yapılması gereğine inanıyordu. Akdeniz’deki yangınlarda sosyal medyada oluşan yorumlara baktığında, manipülasyonun, dezenformasyonun bini bir paraydı. “Buna nereye kadar tahammül edeceksin?” diye soruyordu. Bunların bir “bedeli” olmalıydı.

Eylül ayında Cumhurbaşkanı Mersin'de 81 ilden üniversite kazanan gençlerle bir araya geldiğinde, sosyal medyayla ilgili attıkları adımın “gençliğimizi çok daha huzurlu, rahat hale getirmek ve bundan sonraki süreçte kendisini tamamıyla derslerine vermesini sağlamak" diye ifade ediyordu. Sosyal medyada yapılan yasal düzenlemelerin, gençlerin daha çok ders çalışmalarını sağlayabileceğine inanıyordu. Memleketimizde yaşanan Tik Tok görselleri azalacak mıydı?

Ekim ayına geldiğimizde "Türk Konseyi Medya Forumu"na yolladığı görüntülü mesajda “hiçbir denetimin veya otokontrolün olmadığı sosyal medya mecraları, bugün hem demokrasiyi hem toplumsal barışı hem de devletlerin milli güvenliğini tehdit eder konuma gelmiştir." diye konuşuyordu.

Erdoğan dün ise sosyal medyanın “demokrasi için bir tehdit” olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyordu:

“Sosyal medya, günümüz demokrasisi için ana tehdit kaynaklarından birine dönüşmüştür. Yükselen dijital faşizm ve yalan haber furyası karşısında bizim gibi dünyanın gelişmiş demokrasileri de teyakkuz halindedir"

'GELMEKTE OLAN' HUSUSUNDA BİR UYARI OLDUĞU AŞİKAR

Yani sadece Türkiye değil, “bizim gibi dünyanın gelişmiş demokrasileri” de alarma geçmişti. Türkiye 2020’de dünyada her yıl yayınlanan “demokrasi endeksi”nde 110. sıradan 104. sıraya yükseldiğine göre “bizim gibi dünyanın gelişmiş demokrasileri”nin kim olduğu anlaşılamasa da “gelmekte olan” hususunda bir uyarı olduğu aşikardı.

ÜÇ YOUTUBER'IN GÖZALTINA ALINMASI: 'NEDEN GECE YARISI?' SORUSUNUN CEVABINI ARTIK MERAK ETMİYORUZ

İşte bu konuşmadan bir gün sonra sosyal medyada “sokak röportajları” yapan üç youtuber gözaltına alındı. Şikayetçi, AKP MKYK üyesi Mücahit Birinci’ydi. Her üç youtuber da “şafak operasyonu” ile geceleyin gözaltına alındıklarını söylüyordu. ‘Neden gece yarısı?’ sorusunun cevabını artık merak etmiyoruz.

Şimdi soru şudur: acaba bu üç youtuber’ın gözaltına alınması sokaklarda içinde yaşadıkları koşullardan, hayat pahalılığından, gençliğin yarına olan umudunu kaybettiğine dair görüşlerini ifade etmesinden yani toplumsal muhalefetin artık siyasetten sokağa taşınmasından duyulan bir rahatsızlık mıdır? Zira “göster, telefonunu göster” diye iktidarı savunanlar açısından yeterince karşı argüman üretilmemesi dengeleri değiştirmiş görünmektedir. Geçmişte “Silivri soğuktur” veya “ben devletin içindeyim, röportajdan sonra kimlik bilgilerinizi verin” diye ceberrut bir tartışma dilinin ya da iktidara yakın medya tarafından “kurgu” olarak yapıldığı anlaşılan sokak röportajları ile maksadın hasıl olmadığı ve sokakta karşılığının olmadığı anlaşılmaktadır.

GERÇEKTEN BİR SİYASETÇİNİN MAĞDURİYETİ Mİ, YOKSA BİR GÖZDAĞI MI SÖZ KONUSU?

Oysa aslında sokağın sesi olan bu söyleşiler aslında halkın yaşadıkları koşullardan gayrımemnun olduklarının ilanı ve göstergesiydi. Siyasetçilerin konuşması, propagandadan veya reklamlardan çok daha etkili ve dinleyen/izleyenleri sarsan örnek ve bakış açılarını yansıtıyordu. Acaba gerçekten bir siyasetçinin mağduriyeti mi yoksa “bizim gibi dünyanın gelişmiş demokrasileri”nde örneğine rastlanmayan bir gözdağı mı söz konusuydu?

Bilmiyoruz. Bu yazıyla acaba demokrasiyi ne kadar tehdit ettik? Kararı siz verin.

Nass, haram, ihtikar... Bu bir 'nereden nereye' hikayesidir Siyaset HDP İstanbul Kongresi tamamlandı, yeni eş başkanlar Ferhat Encü ve İlknur Birol oldu Siyaset Numan Kurtulmuş'un döviz alan esnafla ilgili sözlerine tepki yağdı: 'En büyük ahlaksızlık enflasyonla çalmaktır' Siyaset CHP'li Sümer'den vergi tepkisi: Saray milletin maaşına da ortak olmuş durumda Siyaset