Gezi direnişinde gözünü kaybeden Erdal Sarıkaya: Emniyet, kask numarası belli olan polisleri nasıl bulamıyor
Emniyet, Taksim'deki Gezi Parkı eylemleri sırasında attığı gaz fişeği kapsülü ile Erdal Sarıkaya'nın bir gözünü kaybetmesine yol açan ve kask numarası belli olan polisi 8 yıldır tespit edemiyor.
Gezi Parkı eylemleri, eşi FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi dolayısıyla yargılanan ve kendisi de AKP'den milletvekili aday adayı olan hâkimin de heyetinde yer aldığı 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararla bir kez daha gündeme geldi. Mahkeme, Gezi Ana Davası’nda iş insanı Osman Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet cezası verirken 7 sanığı da 18 yıla mahkûm etti.
Ancak, Gezi eylemlerinin üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen, söz konusu dönemde polis şiddetine maruz kalanlar ile hayatını kaybedenlerin yakınlarının hak arama mücadelesi sürüyor.
YENİDEN SORUŞTURMA AÇILMIŞTI
Erdal Sarıkaya da bunlardan biri. Sarıkaya, 2013’teki, Gezi Parkı eylemleri sırasında Taksim’de atılan gaz fişeği kapsülü nedeniyle sağ gözünü tamamen yitirmişti. Olay gününü anlatan Sarıkaya, vuranı net olarak hatırlamadığını belirtti, ancak atışın kasıtlı olarak yapıldığını öne sürdü. Konunun yargıya taşınması üzerine Anayasa Mahkemesi (AYM), Sarıkaya’nın bireysel başvurusunu karara bağlamıştı. AYM, eziyet yasağının ihlal edildiğine hükmederek Sarıkaya’ya tazminat ödenmesine karar vermiş ve şüpheli polislerin yeniden soruşturulmasına hükmetmişti.
"SORUŞTURMADA 9 SAVCI DEĞİŞTİ"
Soruşturmada dokuz kez savcı değiştiğini söyleyen Sarıkaya, dosyasındaki son gelişmeleri ANKA Haber Ajansı’na anlattı.
Sarıkaya, “Herhangi bir yol almış durumda değiliz. Olay günü orada yapılan vahşeti, katliamı yargıya taşıyarak o zulmü bize işleyenleri, gencecik çocuklarımızı katledenleri, çocuğunun geleceğini düşünen babaları kör eden insanlardan hesap sorulması için yargı sürecine başvurmamıza rağmen herhangi bir sonuç elde etmediğimiz, bugün bir kez daha kanıtlandı” dedi.
Dosyasının hâlâ soruşturma aşamasında olduğuna dikkat çeken Sarıkaya, “Gezi’yi kana bulayıp ‘Emri ben verdim’ diyen muktediri sanık sandalyesine çıkartmayı bırakın, o gün bizleri yaralayıp, vurup öldüren, küfreden bir polis memurunu dahi sanık sandalyesine çıkartamadığımız bir süreçle karşı karşıyayız” diye konuştu.
“MEHMET SELİM KİRAZ DÖNEMİNDE RAPOR HAZIRLANDI”
Dosyaya bakan dördüncü savcının 31 Mart 2015’te öldürülen Mehmet Selim Kiraz olduğunu belirten Sarıkaya, “Emniyet’te, adliyede toparlanan görüntüleri Ulusal Kriminal Büro’ya göndererek orada beni vuran veya vurma olasılığı belirlenebilecek polislerin bulunması için araştırma yapılmasını istedi. Mehmet Selim Kiraz döneminde yapılan araştırmalar sonucunda Ulusal Kriminal Büro, beş tane polis memurunu tespit etti. Bu beş polisin üniformayla alanda, kafalarındaki kask numaraları belli olmasına rağmen biz bu zaman zarfında bu beş polisi bulamadık. Ulusal Kriminal Büro’nun da hazırlamış olduğu rapora rağmen bir türlü bu polislerin üzerine gidilemedi. Bu polislerin bulunması, kimliklerinin, adreslerinin tespit edilmesi, ifadelerinin alınması yönünde savcılık makamının defalarca yazı yazmasına rağmen Emniyet, bu konuyla ilgili hep geçiştirici yazılar gönderdi, dosyayı hep sürüncemede bıraktı. Mehmet Selim Kiraz döneminde hazırlanan bu rapor, savcı katledildikten sonra gelen savcılar tarafından bir türlü üzerine gidilemedi. Daha sonra ‘kovuşturmaya gerek yok’ kararı alınarak dosya Faili Meçhul Büro’ya gönderildi” dedi.
“EMNİYET MÜDÜRLERİNİN İFADESİNİN ALINMASINI İSTEDİK, KAALE ALINMADI”
AYM’ye başvurduktan sonra AYM’nin dosyanın yeniden incelenmesi gerektiği yönünde karar aldığını anımsatan Sarıkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu raporun yeniden incelenmesi ve bu raporda ismi geçen, kask numaraları belli olan ve bölgede aktif olarak bulunan iki emniyet müdürünün ifadelerinin alınması yönünde başvuru yapmamıza rağmen savcılık makamları bunu hiçbir zaman kaale almadı. Biz görüntülerin yeniden incelenmesini istediğimizde savcılık makamı, bilirkişi olarak adliyede katiplik yapan bir kişiyi görevlendirdi. O görevli kişi de benim haritada yerini belirttiğim yeri değil, hiç alakası olmayan, bankamatik kuyruklarında bekleyen, parklarda oturan insanların raporlarını gönderdi, ta ki Anayasa Mahkemesi beni haklı bulana kadar.”
“İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NIN AYIBIDIR”
Dosyada bulunan beş polis memurunun kask numaralarının tespit edildiğini hatırlatan Sarıkaya, Ulusal Kriminal Büro’nun hazırladığı raporda da Emniyet’in o dönem 33 ilden takviye alındığının belirtilip o illerdeki kask numaralarının sorgulanıp personel bulunamamasına tepki gösterdi.
Sarıkaya, şöyle konuştu:
“Olay günü alanda aktif olarak görev yapan beş polis memuru tespit edildi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu beş polisi bulamadı, ‘A’ kask serisine bağlı olan be polis memurunun İstanbul’da görev yapmadığını tespit ederek savcılık makamına yazı gönderdi. Biz de İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından araştırılmasını talep ettik. Ne kadar vahim bir süreç ki Emniyet Genel Müdürlüğü’nün göndermiş olduğu yazıda, 33 ilde yapmış olduğu araştırmalarda, A kask serisine ait herhangi bir polis memurunun olmadığı tespit edilmiştir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir utancıdır, İçişleri Bakanlığı’nın ayıbıdır.”
“BUNLAR POLİS İSE EMNİYET NASIL BULAMIYOR”
Örnek olarak kask numarası belli olan ve rapora yansıyan bir fotoğrafı gösteren Sarıkaya, şu soruları yöneltti:
“Eğer bunlar polis ise Emniyet bunları nasıl bulamıyor? Kask numaraları belli. Bu adam olay günü alanda, elinde plastik mermi, tüfeği mevcut olan bu vatandaş, Emniyet’in göndermiş olduğu raporda, listede yok ama alanda aktif olarak bulunmaktadır. Şimdi ben İçişleri Bakanlığı’na, Süleyman Soylu’ya ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sesleniyorum. Bunlar gerçekten polisse Emniyet nasıl bulamıyor? Devlet her şeyi kayıt altına alır. Bir insanı, memuru görevlendireceği zaman bu kayıt ve tutanaklar üzerinden değerlendirir. Ona göre cezalandırılacaksa cezasını verir, mükafatlandırılacaksa mükafatını verir. Eğer ki bunlar polis ise üniformayla aktif olarak alanda yer alıyorsa Emniyet bunları nasıl bulamıyor? Bunlar polis değil ise bunlar kimin adamı? Polis olmayan kişiler üniforma giydirilerek, toplumsal eylemleri kana bulatıp, insanların toplum bilincini yıkarak korku imparatorluğu kurabilmek için farklı unsurlardan adamlar mı kullanılıyor? Kullanılıyorsa kimlerden faydalanılıyor?”
“EĞER 5 POLİSİ BULABİLSEYDİK OSMAN KAVALA TUTUKLANMAYACAKTI”
Gezi Parkı Ana Davası'nda iş insanı Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet, diğer 7 sanığın da 18 yıl hapis cezasına çarptırılmasına da değinen Sarıkaya, sözlerini şöyle tamamladı:
“Biz, bu cezanın olacağını biliyorduk. Çünkü adliyelerde adaletin olmadığını bilfiil yaşayan bir insan olarak şunları söylüyorum. Beyoğlu Adliye Sarayı kapatıldıktan sonra, adliyelerin üzerine artık ‘saray’ kelimesi konulduktan sonra şu akıllara geliyor. Saraylarda eşitlik, adalet olmaz. Saraylarda kraldan, padişahtan emir alacak ve bu emir doğrultusunda hareket eden kurmaylar vardır. Yargı da şu an bu şekilde hareket etmektedir. Herhangi net bir suç oluşmamışken, kesinleşmiş bir suç dahi ortada yokken bu insanların tutuklanması kabul edilir bir şey değildir. Yargı, meşruluğunu yitirmiştir. Bir ülkeyi ayakta tutan yegâne unsur bağımsız yargıdır. Bir ülkenin bağımsız yargısı yoksa o ülke çökmeye veya yok olmaya mahkûmdur. Eğer biz beş polisi bulabilseydik, o gün Gezi’yi kana bulayanları yargı karşısına çıkartabilmiş olsaydık; devlet, halka zulmedip onları öldürenleri, yaralayanları yargı karşısına çıkartıp hesap sormasına müsaade etmiş olsaydı bugün bu yargılama olmayacaktı, Osman Kavalalar da tutuklanmayacaktı.”