Gezi'nin hukuksuz yargı tarihi 1: Soruşturma nasıl başladı, hedefte kimler vardı?
Gezi davasının yarın görülecek duruşmasında mahkemenin karar vermesi bekleniyor. Dava sürecinde yaşananlar ise sürecin hukuksuzluk üzerine nasıl inşa edildiğini gösteriyor. İşte Gezi davası tarihinin birinci bölümü...
GERÇEK GÜNDEM - Türkiye, 2013 yılında büyük bir halk hareketine tanık oldu. Mayıs ayının sonlarında başlayan Gezi eylemleri takvimler Haziran’ı gösterdiğinde ülkenin dört bir yanını sarmıştı.
Taksim’de polisin sert müdahalesinin ardından, boş biber gazı kovanlarından kaldırım taşları görünmez hale gelmişti.
Polisin saldırıları sonucunda, 11 yaşındaki Berkin Elvan, 21 yaşındaki Hasan Ferit Gedik, 20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş İstanbul’da, 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz Eskişehir’de, 26 yaşındaki Ethem Sarısülük Ankara’da, 22 yaşlarındaki Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan Antakya’da, 18 yaşındaki Medeni Yıldırım ise Diyarbakır’da yaşamını yitirdi. Mehmet İstif ise maruz kaldığı gaz nedeniyle dil kökü kanseri oldu ve yaşamını yitirdi. 40 kişi ise polisin kullandığı gaz bombaları sonucunda gözünü kaybetti.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, eylemleri kendisine yönelik bir ‘darbe girişimi’ olarak değerlendirmişti. Ancak yol arkadaşlarının hepsi aynı fikirde değildi…
Gezi’yle ilgili açılan davalarda beraat kararları çıktı. Fakat 15 Temmuz 2016’daki FETÖ’nün darbe girişimi, her şeyi tersine çevirdi.
FETÖ’den ihraç edilen savcı ve polislerin hazırladıkları dosyaların üzerindeki tozlar silindi, masaya yatırıldı. Gezi direnişine dair soruşturma yeniden açıldı. “FETÖ’cü savcıların hazırladığı dosya” eleştirilerine ise, “delilleri yeniden kıymetlendirdik” açıklaması geldi.
KAVALA’NIN TUTUKLANMASI
Ülke genelinde kendiliğinden gelişen ve milyonlarca insanın katıldığı eylemleri kriminalize etmeye çalışanlar tarafından ‘organizatör’ olarak Osman Kavala seçilmişti.
18 Ekim 2017’de, yurtdışından gelen Osman Kavala, Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alındı. 1 Kasım 2017’de ise “Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs, hükümeti ortadan kaldırma” suçlamasıyla tutuklandı.
Kavala'nın dosyasında iki ayrı olay vardı. Gezi olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi… Kavala'nın aynı soruşturmada tutuklandığı bir diğer ismin, ABD Konsolosluğu'nda görevli Metin Topuz olduğu ortaya çıktı.
Topuz ile Kavala'nın 15 Temmuz sürecinde ‘FETÖ’ ile bağlantılı oldukları iddia ediliyordu. Kavala, sorgusunda FETÖ bağlantısı iddiasıyla ilgili şunları söyledi:
"1990'lardan itibaren Fetullah Gülen çetesine karşı şüpheci ve eleştirel oldum. Özellikle Hanefi Avcı'nın kitabını okuduktan sonra bu örgütün ne kadar tehlikeli olduğunu anladım. Balyoz davasının bir numaralı sanığı Çetin Doğan'ın kızı ve damadı ile düzenlediğim toplantıda basını çağırdım. Onlara Gülen çetesinin yaptıkları anlatılmaya çalışıldı. Bu nedenle benim 15 Temmuz darbe girişimini yapanlarla en ufak ilgim ve bağlantım olamaz."
Gezi eylemleri ile ilgili olarak da ilk ifadesinde, "Ben Gezi Parkı'nın park olarak kalması dışında hiçbir eylemde ve organizasyon içinde bulunmadım. Gezi olaylarını finanse ettiğim iddiası da mesnetsizdir. Olayların bir an önce bitmesi için elimden geleni yaptım. Sadullah Ergin ve Nimet Çubukçu ile yaptığımız görüşmeler de vardır. Sayın Başbakan'la Dayanışma Komitesi temsilcilerinin görüşmesi için tanıdığım arkadaşlara telkinde bulundum. Şiddetin her türlüsüne karşı oldum" ifadelerini kullandı.
14 Aralık 2018 tarihine kadar Kavala ve Topuz ortak dosyada soruşturuldu. Bu tarihte Kavala'nın dosyası Topuz'unkinden ayrıldı. İstanbul Başsavcılığı, Topuz hakkında ayrı bir iddianame düzenledi ve Ocak ayında dava açtı. Kavala hakkında ise bu dosyadan işlem yapılmadı.
HAKİM KARŞISINA ÇIKMADAN AYLARCA TUTUKLU KALDI
Kavala’nın tutuklanması, dikkatleri soruşturmaya çekti. Yurtiçi ve yurtdışından insan hakları kuruluşları neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ancak, Kavala, savcı ve hâkim karşısına çıkarılmadan aylarca tutuklu kaldı.
Kavala’nın dosyasında bir gelişme olmazken, 16 Kasım 2018’de bir operasyon düzenlendi. Osman Kavala’nın kurucusu olduğu Anadolu Kültür Vakfı’nın bazı yöneticileri gözaltına alındı ve daha önce yargılandıkları Gezi davasından beraat etmiş olan Taksim Dayanışması üyeleri ifadeye çağırıldı, sivil toplum aktivisti Yiğit Aksakoğlu tutuklandı.
Dosya giderek büyüyordu ancak ortada hala bir iddianame yoktu. 19 Şubat 2019’da
Osman Kavala’nın tutuklanmasından 1,5 yıl sonra iddianame açıklandı. 4 Mart’ta kabul edilen iddianamede, Kavala ve diğer sanıklar hakkında müebbet isteniyordu. Delil olarak dinleme kayıtları ileri sürüldü.
OTPOR İDDİASI
Gezi direnişiyle ilgili hükümete yakın medyada çok sayıda yalan haber de üretildi. Bu haberler, soruşturma aşamasında hazırlanan iddianamede de yer aldı.
O iddialardan biri Sırbistan'da 1998 - 2004 yılları arasında faaliyet gösteren, dönemin lideri Slobodan Miloseviç'in devrilmesine neden olan sokak hareketlerinin önemli bileşeni, bir gençlik hareketi olan Otpor’un, Gezi direnişinin arkasında olduğuydu.
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın, 15 Haziran 2013’te İstanbul Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıda eylemlerle ilgili Otpor’u işaret ettiği öne sürüldü.
OTPOR/CANVAS fezlekesini ise FETÖ sanığı Emniyet Müdürü Nazmi Ardıç hazırlamıştı.
Ardıç’ın fezlekesinde şunlar yer almıştı:
“Ülkemizde gerçekleşen kalkışmada ön plana çıkan şahıslar ile farklı ülkelerde meydana gelen olayları organize ettikleri bilinen OTPOR/CANVAS eğitmenleri arasında irtibat olduğu tespit edilmiş olup, bu bağlamda; OTPOR yöneticilerden İvan MAROVİÇ’in, 18-21 Haziran 2012 tarihleri arasında ülkemizde bulunduğu, devam eden süreçte şahsın Mısır ülkesinde olduğu sırada Gezi Parkı Eylemlerinde ön planda bulunan Memet Ali ALABORA ve birlikte hareket ettiği, şahısların 07-15 Temmuz 2012 tarihleri arasında Mısır’ın başkenti Kahire’de bulundukları anlaşılmıştır. Aynı zaman dilimi içerisinde Açık Toplum Vakfı yönetim kurulu üyesi olan Mehmet Osman KAVALA’nın da yaklaşık 25 günlük süreç içerisinde önce Belçika ardından Almanya ülkesine ardından da Amerika Birleşik Devletleri’nde ve sonrasında da yeniden Almanya ülkesinde olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla şahısların Kahire'de bulundukları bu dönemde OTPOR yöneticisi İvan MAROVİÇ'ten halk ayaklanması ile ilgili eğitim aldıkları, yine Mehmet Osman KAVALA’nın ise bahsi geçen seyahatleri ile kalkışma hareketinin bir başka ayağının koordinesi maksadıyla Belçika, Almanya ve Amerika Birleşik Devletlerinde bulunduğu tespit edilmiştir.”
İddiaların ardından BBC Türkçe’ye konuşan Maroviç, suçlamaları reddetti ve "Bunlar tamamıyla uydurmaca. Otpor örgütü 10 yıldır varlığını sürdürmüyor. Gezi Parkı eylemlerini düzenleyenlerle de hiçbir temasım olmadı” dedi.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, “Marovic'in Mısır'ın başkenti Kahire'de Mehmet Ali Alabora, eşi Ayşe Pınar Alabora, Defne Anter, yazar Handan Meltem Arıkan, reklamcı Melin Osasogie Edomwonyi'yle görüştüğü” yazısına da yanıt veren Maroviç, "Bahsettiğiniz insanların adını daha önce hiç duymadım. Gezi Parkı eylemlerini örgütleyenlerle de, bahsettiğiniz insanlarla da ne görüştüm ne de bir temasım oldu” diye konuştu. Devamında ise "Bu uydurmacalar çok gülünç çünkü ben Sırbistan'da Slobodan Miloseviç'in 2000'de devrilmesinden bu yana, yani 14 yıldır bu tür suçlamalara hiç maruz kalmadım” diye konuştu.
Hükümete yakın medyanın köpürttüğü Otpor iddiasına dair bir kanıt sunulamamasına rağmen konu Gezi iddianamesine eklendi. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede, Memet Ali Alabora ile ‘birlikte hareket ettiği şahıslara’ ayaklanma eğitimi verdiği ifade edildi. İddianamede, Otpor’un yöneticilerinin Türkiye’ye giriş çıkış yaptığı ve sosyal medya üzerinden insanları örgütlemeye çalıştıkları öne sürüldü.
Maroviç, iddianamenin ardından Yıldıray Oğur’a konuştu ve “Alabora ve Kavala’nın adlarını ilk defa birkaç yıl sonra bana ulaşıp benzer sorular soran BBC’den duydum. İstanbul’a orada yaşayan eski arkadaşlarımı ziyarete gelmiştim. Onlar Türk vatandaşı bile değil. Ziyaretimin Türkiye politikasıyla hiçbir ilgisi yoktu” açıklamasında bulundu.
AYM’DEN RET KARARI
Yargı süreci Anayasa Mahkemesi’ne taşınmıştı. 22 Mayıs 2019’da, yüksek mahkeme, raportörün aksi görüşüne rağmen, Kavala hakkında oyçokluğu ile “ihlal yok” kararı verdi. Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin çoğunluğuna göre, yaşanan yargı sürecinde hukuki açıdan hiçbir sorun yoktu!
24 Haziran, 18 Temmuz ve 9 Ekim’de ise Kavala’nın tahliye talepleri reddedildi.
AİHM’DEN İHLAL KARARI
Anayasa Mahkemesi’nin ardından Kavala Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gitti. AİHM, Kavala’nın bireysel başvurusuyla ilgili ihlal kararını 10 Aralık 2019’da açıkladı. Kavala’nın “makul şüphe bulunmadan siyasi gerekçelerle tutuklandığına” hükmederek, tutukluluğun sona erdirilmesini istedi.
Anayasa’nın 90. Maddesi’ne göre, AİHM kararları Türk mahkemelerini bağlıyor, kararların uygulanması gerekiyordu. Ancak, yerel mahkeme, AİHM kararını “kesinleşmedi” gerekçesiyle dikkate almadı. Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı verildi.
Duruşmalar arka arkasına görüldü. Her duruşmada yeni tartışmalar ortaya çıktı. Mahkeme her seferinde, “AİHM kararı kesinleşmedi” gerekçesini kullanarak, Kavala’nın tahliye taleplerini reddetti. ‘Tanıkların’ savunmadan kaçırılarak gizli duruşmalarda dinlenmesi gibi örnekler yaşandı.
6 Şubat 2020’de, ilk davada sona yaklaşıldı. Savcı, iddianamedeki suçlamaları tekrar eden mütalaasında, Osman Kavala, Mücella Yapıcı ve Yiğit Aksakoğlu için ağırlaştırılmış müebbet cezası talebinde bulundu. Mütalaaya karşı savunmalar yapıldı ve 18 Şubat 2020’de karar günü geldi.
BERAAT KARARI, AYNI GÜN YENİDEN TUTUKLAMA, ERDOĞAN’DAN TEPKİ
Karar gününde, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi oybirliği ile Osman Kavala’nın ve bazı sanıkların beraatine, yurtdışında olanların dosyasının ayrılmasına karar verdi. Karar, hemen herkesi şaşırttı. Gezi davası sanıklarında şaşkınlık, iktidarda ise büyük bir kızgınlık vardı.
Osman Kavala, 2 buçuk yıllık tutukluluğunun ardından tahliye olmak için eşyalarını toplarken, beraat kararıyla aynı gün, daha Silivri Cezaevi’nden çıkmadan, başka bir soruşturma gerekçe gösterilerek tekrar gözaltına alındı ve tutuklandı!
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan beraat kararına dair tepkisini "Bir manevra ile beraat ettirmeye kalktılar" ifadeleriyle dile getirdi.
MAHKEME HEYETİNE SORUŞTURMA AÇILDI, BAŞKAN ‘FETÖ’CÜ İLAN EDİLDİ
Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) 1’inci Dairesi, davaya bakan İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Galip Mehmet Perk, üye hakimler Ahmet Tarık Çiftçioğlu ve Talip Ergen hakkında soruşturma izni verdi.
Beraat kararı ve hakimlere yönelik soruşturma tartışılırken, hükümete yakın Yeni Şafak gazetesi, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin başkanı Galip Mehmet Perk’i “FETÖ’cülerle irtibatlı” olmakla suçladı.
Haberde şunlar ileri sürüldü:
“Mahkeme Heyetinin Başkanı Galip Mehmet Perk'in değişik tarihlerde 2 ayrı cep telefonu üzerinden hakkında FETÖ ile ilgili işlem yapılmış 200'ü aşkın kişi ile irtibata geçtiği belirlendi. Perk'in görüştüğü isimler arasında FETÖ'nün önemli isimleri de var. Perk'in firari FETÖ'cü ve Şike kumpasının savcısı olan Mehmet Berk'le 14 görüşmesi olduğu belirlendi.
Perk'in telefonla iletişim kurduğu kişiler arasında FETÖ üyeliğinden 11 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan HSYK'nin eski İkinci Daire Başkanı Nesibe Özer de bulunuyor. Avukatlıktan hakimliğe geçen Hakim Perk'ın FETÖ'ye müzahir emniyet personellerinden sorumlu mahrem hizmetler yapılanması içerisinde faaliyet yürüten Ramazan Berk'le de yoğun HTS kaydına rastlandı. Ramazan Berk'in İçişleri Bakanlığı'nda Sosyal Etüt ve Projeler Müdürü iken FETÖ iltisakı nedeniyle KHK ile ihraç edildiği öğrenildi.”
Günün sonunda, Kavala hakkında beraat ve tahliye kararı verildi, birkaç saat sonra başka bir soruşturmadan tutuklandı. Beraat kararı veren mahkeme heyetine soruşturma açıldı. Erdoğan’ın tepkisiyle birlikte, hakim Perk hakkında hazırlandığı ileri sürülen dosya Yeni Şafak gazetesine verildi ve hakim ‘FETÖ’cü ilan edildi.
Kavala’nın iki buçuk yıllık tutukluluğu ise kaldığı yerden devam etmeye başladı…
YARIN: İkinci Gezi davası, çArşı davasıyla birleşmesi, İhlal prosedürü, Büyükelçiler krizi