Gültekin Uysal, Cemal Enginyurt'un Demokrat Parti'ye katılma sürecini anlattı

Abone ol

Uysal, hukuk ve demokrasinin ekonomi için çok önemli olduğunu belirterek Boğaziçi'ndeki atama da dahil olmak üzere birçok konuda hükümeti eleştirdi. Uysal, "Bir üniversitenin kapısına kelepçe vurulması utanmak için yeter de artar bile" dedi

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) temsil edilen partilerden biri de Demokrat Parti (DP).

Millet İttifakı ile birlikte hareket ederek Meclis'e giren Genel Başkan Gültekin Uysal'ın yanına MHP'den ihraç edilen Cemal Enginyurt da katıldı.

Sosyal medyayı aktif kullanan ve milliyetçi-muhafazakar kimliğiyle tanınan Enginyurt'un DP'ye geçmesi beraberinde farklı yorumlar getirdi.

Hemen ardından Uysal ve beraberindeki bir heyetin yaklaşık bir buçuk yıldır Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Başkanlığı önünde eylem yapan "anneleri" ziyaret etmesi dikkat çekti.

Bu da Demokrat Parti'nin ittifak değiştireceği tartışmasına yol açtı.

Genel Başkan Uysal, her ne kadar iddiaları reddetse de "DP, Cumhur İttifakı'na katılacak" algısı oluştu.

Independent Türkçe'den Abdulhakim Günaydın'ın sorularını yanıtlayan Uysal, iktidarı sert şekilde eleştirdi.

Ekonomi, hukuk başta olmak üzere birçok noktada yapılması gereken reformların hayata geçirilmediğini vurgulayan Uysal, Boğaziçi Üniversitesi'ni yapılan atamayı da tepki gösterdi.

"Bir üniversitenin kapısına kelepçe vurulması utanmak için yeter de artar bile" diyen Uysal, "Diyarbakır Annelerini" ziyaretten HDP'nin kapatılma taleplerine kadar pek çok konudaki görüşlerini paylaştı.

Diyarbakır Anneleri'ne ziyaretiniz kimi çevrelerce Demokrat Partisi, Millet İttifakı'ndan ayrılıyor yorumlarına neden oldu. Bunun için neler söylemek istersiniz?

Türkiye kimliklere, mahallelere hapsolduğunun en net göstergesidir. Turnusol testi aslında bu ziyaretimiz. Biz merkez sağ bir partiyiz ve toplumu en geniş ortak paydada buluşturmaya gayret eden bir geçmişi temsil ediyoruz. PKK terör örgütünün giydirmeye çalıştığı bir vesayet düzeni var. Diyarbakır Anneleri orada bir cesaret ortaya koymuş, bizde bu cesareti büyütmek istedik. Ziyaretimizin temel amacı buydu. Türkiye'de siyasetin magazin kısmı daha fazla itibar gördüğü için benzeri olumsuz örnekler akıllara geliyor. Partimizin siyasi şeceresi ortadadır. Biz ölçülerle hareket ediyoruz. Ne böyle bir niyet ne böyle bir irade ne de böyle bir beyan vardır.

"Geçmişte de benzer iddialarda bulunuldu"

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un, "Adnan Menderes erken seçim kararı alsaydı darbe olmayabilirdi" açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Aslında bu ilk defa söylenmiyor. Zaman zaman 27 Mayıs ile ilgili şu tür sözler de söylenir: "Zafer gazetesi o gün seçim kararını manşet yapsaydı bu olmazdı." Başkaları da geçmişte benzer iddialarda bulundu. Bin bir bilinmeyen denklem içerisinde bir tane bilinmeyeni doğru tarif ederek veya yorumlayarak böyle bir hüküm elde edilmez. Yani bağlamından kopartarak bugüne yansıtıp hassasiyetler oluşturuyoruz. Her meseleyi kendi bağlamında değerlendirmek gerekir.

"Türkiye'nin arkasında bıraktığı ve hesabını göremediği çok hadisesi var"

Bu ülkede darbe ile ülke yönetimi elinden alınmış ve idam edilmiş bir başbakan nasıl eleştiriliyor? Siz bu eleştirilere ne diyorsunuz?

Türkiye'de demokrasi, Demokrat Parti ile başladı. Ama Türkiye'de müfrit bir damar var. Menderes ve Demokrat Parti'yi tüm kötülüklerin anası olarak gören temel bir hükümleri söz konusudur. Erdoğan ve AK Parti'ye derinden muhalefet etmelerine rağmen onlara 'Menderes-Demokrat Parti mi? yoksa Erdoğan-AK Parti mi?' seçenekleri sunulsa Erdoğan-AK Parti'yi tercih ederler. Böyle müfrit bir damar işte. Bunlar çok marjinal unsurlar. Netice itibariyle kabuk bağlamış yaraları deşmemek ve ülkede derin kutuplaşmalar yaratmamak gerekir. Türkiye'nin arkasında bıraktığı ve hesabını göremediği çok hadisesi var. Bunlar üzücü ama zaferler kadar hezimetler de bu milletin tarihinde var. Yaşanmaması istediğimiz darbeler, ara dönemler, idamlar, zulümler ve hapishane gibi durumlar da var. Üzüntü verici tabii.

"Benzer şeyler daha önce iktidar partisi için söylendi"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin içinde bulunduğunuz Millet İttifakı için kullandığı "zillet" ifadesini sizce neden ısrarla kullanmayı tercih ediyor? Bununla ne amaçlanıyor?

Türkiye'de kutuplaşma üzerinden siyaset dizayn ediliyor. Başta iktidar partisi olmak üzere TBMM'de büyük temsiliyete erişmiş siyasi partiler bundan fayda elde diyor. Karşılıklı hakaretlerle kitleleri arkalarında topluyorlar. Sistemin içinde yer alanlar için böyle zımni bir mutabakat var. Çark döndükçe herkesin payına bir şey düşüyor. İki taraf da siyasi hasıla elde ediyor. Bu 2018 seçimleri öncesinde de yaşandı. Mesela 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'nde benzer şeyler iktidara karşı dillendirildi. Ama Türkiye bu sözlerle idare edilebilir ve 3-5 sloganla kitleleri yönlendirebilir olmaktan çıktı. Türkiye'nin reel problemleri, kadınların, gençlerin, siyasal ve toplumsal iktisadi kesimin can alıcı meseleleri var. Bu kolay bir siyaset tarzıdır. Biz bunların üzerinden bir rekabeti tercih ediyoruz. Toplumun gerçek meselelerini milletin kürsüsünden konuşmak gerektiğine inanıyoruz.

"Türkiye içe kapatılamaz"

Muhalefete yönelik alanın daraltıldığını düşünüyor musunuz?

Elbette. Türkiye'de millete yaslanarak devletin ordu ve istihbarat unsurlarıyla, devletin bütçesiyle adeta bir parti devletine dönüşmüş bir siyasal iktidar var. Tüm kurul ve kurumlar bir cephane haline getirilmiş. Demokratik tavır alanların her geçen gün daraldığı ortada. Milyar dolarlar harcanıp bir takım televizyon ve gazetelere sahip olabilirler ama sözlerinin bir etkisi yok. Bugün bu iletişim ortamında istedikleri kadar zorlasınlar Türkiye içe kapatılamaz.

"Hukuk ve demokrasi ekonomilerin en temel girdisidir"

Size göre ülkenin en büyük ve can yakıcı sorunun nedir?

Aslında pek çok başlık var. Çok klişe cevaplar vermek istemem ama şöyle bir tabir yapabiliriz. Türkiye'nin en temel meselesi maalesef sistematik hata veren siyasal düzenidir. Bütün problemlerinin yapısal olarak çözüm bulacağı yer siyasettir. Maalesef Türkiye problemlerini siyasi kanallara aktaramayan bir ülke durumuna geldi. Aktaramadığı gibi bunun maliyeti topluma yansıyor. Hukuk ve demokrasi ekonomilerin en temel girdisidir. Demokrasi ekmeğimiz, aşımızdır. Demokrasi açığını kapatmadığımız müddetçe diğer açıkları kalıcı bir şekilde çözme şansımız yok.

"İktidar reform dinamizmini yitirdi, gerçekçi bulmuyorum"

İktidarın ekonomik ve hukuk alanında reform yapabileceğine inanıyor musunuz?

İktidarın yapısal olarak bir reform yapma şansı yok. Sadece taktiksel ve retorik olarak böyle bir söylem tutturmaya çalışıyor. Örneğin hukuk alanında reform yapılacağı söyleniyor. İktidar reform dinamizmini yitirdi. Türkiye'yi biraz daha içe kapatarak kendi hedeflerine ulaşabileceklerini düşünüyorlar ama ülkenin kötü yönetilmiş olması her manada bir maliyet ortaya çıkartıyor. Keyfi rejimin çıktısı olarak çift haneli, işsizlik, enflasyon ve faiz rakamlarının bedelini 83 milyon ödüyor. Erdoğan'ın 'faiz sebep, enflasyon sonuç' tezini sahada denemenin maliyeti onlarca milyar dolar oldu. İktidarın reform söylemi daha çok uluslararası bir mana ifade ediyor. Varlıklarını merkeze alarak iktidarı nasıl uzatabiliriz kaygısındalar. Dolayısıyla reform söylemlerini çok gerçekçi bulmuyorum. Kamuoyu da zaten bunu olumlu anlamda satın almadı.

"Türk milleti bu iktidara daha ne versin?"

Bir söyleşinizde "koronavirüs testi dışında başka bir şey pozitif çıkmıyor, gitmiyor" ifadesi kullandınız. Gerçekten Türkiye'de pozitif giden bir şey yok mu?

Varsa söylesinler bizde görelim. Biz ölçüsüzce bir muhalefet anlayışı içerisinde değiliz. Doğruya doğru, yanlışa da yanlış diyebilmeliyiz. Mecliste de bunu zaman zaman ifade ediyorum. İktidara muhalefet etmek başka, Türkiye'nin menfaatlerine muhalefet etmek başkadır. Bu sınırları net bir şekilde çiziyoruz. Maalesef Türkiye bir günde bu noktaya gelmedi. Ülke demokrasi, hukuk ve ekonomik olarak küme düşmüştür. Dünyada ekonomide ilk 20'de iken şimdi 20'nin dışına doğru giden bir Türkiye var. 2023 hedefleri için ortaya koydukları programa bakılsa ne kadar sapma olduğu görülür. 2 trilyon dolar hedef konulmuşken bugün 700 milyar dolara doğru yol alınıyor. Tüm öngörüler çökmüş, söylenecek söz kalmamıştır. Türk milleti mazeret bırakmayacak ölçüde temsil ve siyasal güç verdi. Cumhuriyet hükümetlerinin toplamından daha fazla bir bütçe verdi. Kurucu irade Mustafa Kemal Atatürk'ün görev süresinden daha fazla 18 yıllık iktidar imkanı sağladı. Daha ne verecek? Bunca zaman yapamamışsın da bundan sonra mı yapacaksın? Neyi yapacaksın?

"Türkiye'de PKK ile işbirliği yapma imtiyazı Erdoğan'ın elinde"

HDP'nin kapatılma çağrılarını nasıl buluyorsunuz, Türkiye'de yeterince parti kapatılmadı mı? Parti kapatmak çözüm müdür?

Türkiye'de böyle bir sürecin işleyeceği kanaatinde değilim. HDP'nin kapatılmasının tartışıldığı ortamda ister istemez MHP'ye alan açılıyor. Bahçeli tecrübeli bir isim ve hangi düğmeye bastığında ne karşılık alacağını bilir. O açıdan zaman zaman iktidar bu söylemi dillendirir. Açık yüreklilikle söylüyorum. Geçmişte de söyledim. Türkiye'de PKK ile işbirliği yapma imtiyazı Sayın Erdoğan'ın elinde. Erdoğan'ın işine geliyorsa PKK ile işbirliği yapar ve HDP ile bir siyasal süreç yönetir. Ama işine gelmiyorsa Türkiye'de tüm siyasi partileri "Zillet İttifakı" olarak adlandırır. Türkiye'de hukuk zamana, şahıslara, iklime ve iktidarın ihtiyaçlarına göre işletilir. Bu temel problemdir. Türk kamuoyu HDP'ye demokratik düzlemde 7 Haziran seçimlerinden itibaren olumlu bir kredi açtı. Ama terör meselesi ne müsamaha ne de tereddüt kaldırır. Elbette bölgenin şartlarını biliyoruz ama bir siyasal parti olarak HDP'nin çok net bir şekilde terör örgütüyle bağını kesmesi önemli bir adım olacaktır.

"Türkiye'nin Kürt sorunu endüstrisi var"

Son dönemde Kürt sorunun çözümüne ilişkin yeni çözüm sürecinden söz ediliyor. Siz Kürt sorunun olduğunu düşünüyor musunuz? Buna ilişkin görüşleriniz nedir?

Ben temelde şuna inanıyorum: Bir problemi nasıl tanımlıyorsanız ancak o düzlemde cevap üretebilirsiniz. İfade edilen sorunun temeli bir demokrasi açığı problemidir. Çok düşük profilli bir değerlendirme filan yapmak istemem. Daha da genişleterek şöyle tarif etmek istiyorum: Türkiye'nin Kürt sorunu endüstrisi var. Maalesef böyle bir vakıa var ve bu çark döndükçe siyasi ve iktisadi olarak birilerinin hanesine bir hasıla bırakıyor. Bu problemin kendi aralarındaki bağlarını kesmek lazım. Bugün Türkiye'nin demokrasi, hukuk, eğitim ve fırsat eşitliği gibi birçok problemi var. Bu problemleri kompartmanlara ayırmak yerine hukuk ve demokrasi şemsiyesi altında değerlendirmek daha doğrudur. Türkiye'nin milli güvenliğinin birlik ve beraberliğinin teminatı hukuk ve demokrasi olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

"Hukuki süreçler siyasi iklimi zehirlememeli"

Belediyelere kayyum atamalarını nasıl karşılıyorsunuz?

Demokrasilerin en önemli zor sınavı terörle mücadeledir. Türkiye'de bir iklim var. Kamuoyunun ortak kanaati HDP'nin PKK ile ilişkisi ve kamu kaynakların suiistimal edildiği yönünde. Elbette devlet hukuku işletmelidir. Hukuki süreçlerin siyasi iklimi zehirleyecek şekilde değil çok daha kısa sürede hukuku işletip bunun neticesinde kayyum kararlarını almasını tercih ederim.

"İktidar reform sürecine Kanal İstanbul projesinden vazgeçerek başlayabilir"

Kanal İstanbul Projesi'ne siz de karşısınız. Karşı çıkış noktalarınız nelerdir?

Türkiye'nin uzun süredir kaynakları kötü yönetiliyor. Sadece milletten toplanan vergiler değil imtiyaz ve sözleşmeleri ve yurt dışından borçlanmalarla maalesef rantiye ekonomisi ve düze dediğimiz bu alanda değerlendirmiş bir Türkiye var. Beşeri sermayesini kötü kullanmış ve sıçrama noktasında fırsat varken bunu kullanamamış bir iktidar var. İstanbul'un zaten yeterince problemi var ve bu şehrin nüfusunu daha da artıracak bir proje. Öte yandan Çanakkale boğaz köprüsü ile bölgede bir rant yayılımı oluştu. İktidar, Kanal İstanbul projesini 2011 yılında bir propaganda aracı olarak kullandı. Süratle birtakım ihaleler yapılıyor. Türkiye ekonomik sıkıntıları öncelemeli. Toplumsal olarak bu kadar reaksiyon varken iktidarın inadına böyle bir projeyi sürdürme iradesini demokratik meşruiyetle bağdaştıramıyorum. İktidar ülkede bir reform süreci başlatacak ise Kanal İstanbul projesinden vazgeçerek başlatabilir.

"Bir üniversitenin kapısına kelepçe vurulması utanmak için yeterde artar bile"

Çokça tartışılan ve protesto gösterilerine neden olan Prof. Dr. Melih Bulu'nun Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atanmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Tevil götürmez bir zırvalık. Neresinden bakıp söylesek. 'Milli eğitimi bir ideolojik paranteze hapsedip, devleti ele geçireceğiz' denilerek üniversiteler siyasetin arka bahçesi haline getirildi. Buradan bir netice çıkmadı. Erdoğan, 'kültürel sahada, eğitim sahasında başarısız" olduk diyor. Üzülerek ifade ediyorum, özellikle Anadolu'daki üniversitelerimizin hali içler acısı. Oraları bir siyasal angajmanla, kayıtsız şartsız kendilerine sadakat duyacak rektör atamalarıyla her gün basına düşen, kişiye özel kadro açılımlarıyla Türkiye'de bilim üretebilme ve gençliği dünya ile rekabet edecek donanıma sahip olacak üniversiteleri inşa edebilme imkanınız yok. Buraları hallettiniz de sıra Boğaziçi Üniversitesi'ne mi geldi? Bundan önceki rektörden de Bayburtlu tabiriyle 'randıman almadılar' oda AK Partili bir milletvekilinin kardeşiydi. Ama meseleyi böyle bakarsanız zaten aklın dışında hareket ederek bir netice alma imkanınız yok. Orada bir öğrencinin ‘akıllı olun' diyen bir emniyet görevlisine ‘aklım olmazsa zaten bu üniversiteye bu puanla giremezdim ama siz elinizde sop ile girdiniz' demesi her şeyi izah ediyor. Bir üniversitenin kapısına kelepçe vurulması utanmak için yeterde artar bile.

"Seçim bölgeleri genel başkanların odası haline getirilmiş bir siyasal düzen var"

Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt Demokrat Partisi'ne katıldı. Öneri Enginyurt'tan mı geldi yoksa siz mi davet ettiniz?

Türkiye'de siyasi partilerin içine kapandığı bir süreç var. Maalesef demokratik tavır alanlar, siyasi partiler içerisinde çok sınırlı. Artık bir mekaniğin parçası haline getirilmiş, şahsiyetleri hiçleştirilmiş, seçim bölgeleri genel başkanların odası haline getirilmiş bir siyasal düzen var. Türkiye bu siyasal açığı kapatamadığı müddetçe hiçbir sistem başarılı olmaz. Her sistem hata verir. Seçen ile seçilen arasında sağlıklı bir bağ kurulmadan problemleri çözebilme şansı yok. MHP'den ihraç edildiği andan itibaren beraberiz. Bunu kendisiyle de konuştuk. Türkiye'nin derin bir nefes almaya ihtiyacı var. Bu zımni mutabakat sahasında yanlışta yarışan siyasi partiler arasında bir ortak alanı, makul siyasetin çevresini genişletecek bir siyasi akıl inşa etmeye gayret ediyoruz. Demokrat Parti olarak geçmişten bugüne iddiamız bu. Enginyurt'un bu anlamda bu siyaseti inşa sürecine çok önemli katkıları olacaktır. Türkiye'ye büyük katkıları olacağına inanıyorum.

Dışişleri Bakanlığı'ndan 'Rauf Denktaş' mesajı Siyaset HDP'den MHP'nin 'kapatma' çağrılarına yanıt: Buyursunlar, deneyip görsünler Siyaset Takan: CHP’li belediyelere operasyon yapılacak! Görevden almalar, tutuklamalardan bahsediliyor Siyaset Emin Çölaşan: Erdoğan'ın bu sözlerini şaka olarak kabul ediyorum Siyaset