Halk her krizde borçlandırıldı! Fatura vatandaşa ödetiliyor

Abone ol

Merkez Bankası Başkanı Şahap Navcıoğlu'nun faizi düşürerek enflasyonu da düşürmenin mümkün olduğu tezini savunması dikkat çekti. En küçük iktisadi dalgalanmada iflasın eşiğine gelen bu KOBİ’ler ise her krizde daha da borçlandı.

İktidar sözcüleri dayanağı olmayan bir yalanı gerçekmiş gibi savunuyor. Son günlerde daha sık dillendirilen bu yanlış önermeye göre faiz enflasyonun nedeni. Durum böyle olunca faizlerin düşürülmesi halinde enflasyon da düşeceği iddia ediliyor.

Birgün'den Ozan Gündoğdu'nun haberine göre; Bu tezi uzun zamandır AKP Lideri Tayyip Erdoğan savunsa da ekonomi kurmaylarının “Faiz enflasyonun nedenidir” demeye dili varmıyordu.

Hatta son TCMB başkanı Naci Ağbal da Para Politikası Kurulu (PPK) açıklamalarına “enflasyonda kalıcı istikrar sağlanana kadar sıkılaştırma adımlarına devam edilecek” notu ekleterek, aslında faiz yükseltmenin anti-enflasyonist olduğunu vurguluyordu.

Erdoğan, faizi düşürerek enflasyonu da düşürmenin mümkün olduğuna gerçekten inanıyor mu belli değil. Ancak çiçeği burnunda TCMB Başkanı Şahap Navcıoğlu bu önermeye gerçekten katılıyor. 16 Ekim 2018 günü Yeni Şafak’ta “Enflasyonla mücadelede yapılanlar ve yapılacaklar” başlıklı yazısında Kavcıoğlu şu ifadeleri kullanıyor: “Yüksek enflasyon mu faizin yükselmesine yol açar yoksa yüksek faiz mi enflasyonu yükseltir? İki tarafı da savunanlar var. Ancak, yüksek faizin enflasyonu artırdığı görüşü genelde daha fazladır.”

Kavcıoğlu her ne kadar yüksek faizin enflasyonu artırdığı görüşünün daha fazla olduğunu savunsa da ekonomi literatürüne katkı koyup da bu görüşü savunan tek bir iktisatçı dahi yok. Bu durum Kavcıoğlu’nun akademik birikimine ilişkin de fikir veriyor. Yazısının devamında Kavcıoğlu “Faizlerde indirime giderek maliyetler üzerinde oluşan baskıyı biraz hafifletir ve enflasyonda düşüş sağlayabiliriz” notunu düşerek devam ediyor.

Bir köşe yazarı ve siyasetçi olarak Kavcıoğlu kendisine fırsat verilen platformlarda arzu ettiği düşünceyi savunmakta serbest olsa da, Türkiye’de işler o kadar sarpa sardı ki, faizi düşürerek enflasyonu düşüreceğini iddia eden biri TCMB başkanı olabildi. Beklentileri alt üst eden bu durum doğal olarak yerli paraya olan güveni sıfırlayarak dolarizasyonu da artırıyor. Peki, böyle birinin TCMB başkanı olması hangi çıkar gruplarının işine geliyor? İşte faiz tartışmasının perde arkası.

Borç ekonomisi

Dünyanın en yüksek 7’nci politika faizi Türkiye’de. Ancak buna rağmen kredi hacmi artıyor. 19 Şubat’ta bankaların toplam kredi alacağı 3,40 trilyon lirayken, bu tutar 12 Mart’ta, 3,52 trilyon liraya çıktı. İktidarın rahatsız olduğu yüksek faizlere rağmen, ekonomik aktörler bankalardan kredi talep etti ve piyasaya pompalanan para 3 hafta içinde 117 milyar lira arttı.

Kredi çekenlerin büyük çoğunluğu vadesi gelen borçlarını yapılandırmak için kredi kullanıyor. Başka bir deyişle borçlular borçlarını başka bir borçla ödüyor. Bu borçluların başında da küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) geliyor. BDDK verilerine göre bankalara borçlu KOBİ sayısı geçen yılın ocak ayında 4 milyon 97 bindi.

Bu sayı geçen ocak ayında 4 milyon 838 bine yükseldi. Söz konusu borçlu KOBİ’lerin büyük çoğunluğu pandemi nedeniyle zora düşen küçük esnaf. Zira 4 milyon 838 bin borçlu KOBİ’nin yüzde 84’üne denk gelen 4 milyon 53 bin işletme mikro ölçekli. Ancak bu esnafın güçlü lobi faaliyetleri bulunmuyor. Öte yandan mikro büyüklüğün üzerine çıkan küçük ve orta büyüklükteki işletmeler sayıca daha az olsa da MÜSİAD ve TOBB gibi kurumlarda örgütlüler. Bu iki kurum da, faizlerin düşmesinden yana tavır takınıyor. Bu kurumların yöneticilerinin iktidarla kurduğu yakın ilişkiler de Kavcıoğlu gibi isimlerin ekonomi yönetiminde yükselmesinin önünü açıyor.

Tüketim ekonomisi

Borç ekonomisi üretiminin yüzde 98’ini KOBİ’ler eliyle gerçekleştiren Türkiye’nin en zayıf karnı. En küçük iktisadi dalgalanmada iflasın eşiğine gelen bu KOBİ’ler her krizde biraz daha borçlandırıldı. Öte yandan borçlanan yalnızca bu kesim değil. Türkiye uzunca bir süredir düşük tuttuğu faizlerle sahip olmadığı bir zenginliği de harcıyor. Düşük faizlerle piyasaya pompalanan krediler konut, taşıt, ihtiyaç kredilerini ve bireysel kredi kartlarını şişiriyor.

İnşaat sermayesiyle yakın ilişkisi olan ve siyaseti bu sermaye grubuna finanse ettiren AKP için faizlerin yükselmesi müteahhitlerin üzülmesi demek. Geçen yılın ocak ayında 202,7 milyar lira olan konut kredisi borçları, bu yılın ocak ayında 276,8 milyar liraya kadar yükseldi. Nitekim salgının ekonomik etkilerinin ağırlaştığı nisan ve mayıs aylarında çelişkili biçimde konut satışları adeta patladı.

Öte yandan gelirsiz kalan halk kesimleri içinde ihtiyaç kredileri, tüketimi devam ettiren önemli bir aparata dönüştü. Geçen yıl ocak ayında 270,9 milyar lira olan ihtiyaç kredisi borçluluğu bu yılın ocak ayında 388,1 milyar liraya yükselmiş durumda. AKP için faizlerin düşmesi demek tüketim ekonomisinin finansmanı için şart.

İhracat ekonomisi

AKP Türkiye’sinde ekonomik başarı deyince yoksullukla mücadele, işsizliğin bitirilmesi, enflasyonun kontrol altına alınması gibi hedefler akla gelmiyor. Önemli olan ekonomik büyümenin ve ihracat artışının devam etmesi.

Öte yandan ihracatı artırmak için AR-GE faaliyetlerini yürütecek imkânlardan mahrum bırakılan ülkenin elinde ‘ucuza mal satmak’tan başka bir şey yok. Bunun için ihracatçıya verilen en önemli destek değersiz Türk Lirası.

Pek çok ekonomist değersizleşen TL’nin ihracatı kısa sürede artırsa da uzun sürede bir kısır döngü yarattığını söylese de AKP, uzun soluklu düşünebilme yeteneğini zaten kaybetmiş durumda. İhracatçılar da yerli paranın değer kaybetmesinin kısa vadede çıkarlarına olacağını görüyorlar ve döviz kurlarındaki yükselmeyi teşvik ediyorlar. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nde (TİM) örgütlü olan ihracatçılar da faizin düşürülerek piyasaya kredi pompalanması olumlu buluyor.

Varank: Piyasalardaki dalgalanmalar, ekonomimizin gerçekleriyle örtüşmüyor Ekonomi Dolar güne nasıl başladı? Ekonomi Borsa İstanbul'dan açığa satış kararı Ekonomi Moody’s’den Türk bankalarına uyarı Ekonomi