HDP'den dikkat çeken 'üçüncü yol' açıklaması
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, "Esas mesele 24 Haziran'da ne yapacağımız; iddiamız üçüncü yol olmak" açıklamasını yaptı.
Tunceli Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ali Kemal Özcan tarafından dün açıklanan ve Anadolu Ajansı tarafından servis edilen Abdullah Öcalan'nın mektubunun ardından Öcalan’ın avukatlarından açıklama geldi.
Söz konusu mektuba da yer verilen açıklamada Öcalan’ın açıklamalarına işaret edildi. Açıklamada, "Öcalan güncel tartışmalar bağlamında demokrasi ittifakının ikilemlere taraf ve payanda yapılmaması gerektiğini belirtirken HDP'nin üçüncü yolu esas alarak bunu koruması gerektiğini ifade etmiştir” denildi.
Dün akşam ise HDP eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Halklar ve İnançlar Komisyonu'nun organize ettiği "Varlıkta birlik yerelde eşitlik için canlarla buluşuyoruz" etkinliğinde dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Temelli'nin, dün yaptığı konuşmadan öne çıkan bölümler şöyle:
Bildiğiniz gibi üç gün sonra, 23 Haziran’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için seçimler var. Bu konuda partimiz yoğun çalışmalar gerçekleştirdi. 40 vekilimizle, bütün teşkilatımızla İstanbul’da çok önemli çalışmalar gerçekleştirdik. Gözlemimiz şu: İnsanlar kararını vermiş. Amacımız herkesin sağlıklı karar verebilmesini sağlamaktı. Bu konuda öyle sanıyorum ki, üzerimize düşeni fazlasıyla yerine getirdik.
Biz meseleyi sandığa sıkıştırmadık
Çünkü biz meseleyi sandığa kilitlemeden, bütün siyaseti sandığın içine sıkıştırmadan, bir stratejiyi sahaya taşımak istedik. Tıpkı 31 Mart’ta, tıpkı 24 Haziran’da ve hatta daha öncesinde anayasa referandumuna giderken yaptığımız gibi. Bizim önemli bir stratejimiz vardı, güçlü bir stratejimiz vardı. Bunu toplumla ve halklarla buluşturmak bizim için büyük önem taşıyordu.
İddiamız üçüncü yol olmak, bir seçenek yaratmak
Bizim özellikle Türkiye’de siyasetin kutuplaştığı bir dönemde iddiamız üçüncü yol olma iddiasıdır, bir seçenek yaratma iddiasıdır. Ama bu seçeneği sadece sandık hesabına kilitlemek değil bundan öteye bir seçenek yaratma iddiasıdır. Toplumun tüm kesimlerinin bir araya gelebileceği, birlikte eyleyebileceği, kendi sorunlarını bir arada çözebileceği bir üçüncü yolu yaratma iddiamız var. Stratejimiz bundan besleniyor.
23 Haziran sonucu belli, esas mesele 24 Haziran'da ne yapacağımız
Araştırmacılar hep söyler ya, bir hafta kala netleşir sonuçlar. Geçen hafta sonuçlar netleşti. Bu sonuçların ne olacağını Pazar akşamı hep birlikte izleyeceğiz. Esas mesele 24 Haziran'da ne yapacağız? Diğer seçimlerde olduğu gibi geride bırakıp hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam mı edeceğiz? Bu seçim sürecinde ortaya koyduğumuz fikirlerimiz, sözlerimiz, mücadelemizle 24 Haziran’da nasıl yol kat edebileceğiz?
24 Haziran'dan itibaren siyaseti yeniden kurmalıyız
Seçimlerin etkisinden bir an önce çıkmak gerekiyor. Bir payanda olarak seçimlerle hareket etmek değil, seçimleri nötralize etmek gerekiyor. 24’ünden itibaren aslında kat edeceğimiz yol, siyaseti yeniden kurmak olmalı. Yoksa 31 Mart seçimlerine, 23 Haziran seçimlerine takılıp kalarak yol kat edemediğimizi her seçimden sonra gördük. O zaman politik seçeneği toplumla beraber var etmek gerekiyor. Elbette seçim sonuçları etkisiz kalacaktır demiyoruz. Ama o etkinin sınırlarını aşmak zorundayız. Toplumun bütün kesimleri bunu aşmak konusunda inisiyatif almalı, iradesini mutlaka yansıtmalı.
Türkiye'de temsiliyet krizi var
Adil demokratik seçimler yapamıyoruz. Sandığımıza sahip çıksak da her türlü seçim hilesi ile karşı karşıya kalıyoruz. 31 Mart seçim sonuçlarında bunu gördük. Seçimler bir tek İstanbul’da tekrar edildi ama tekrar edilmesi gereken yerlerin bir çoğunda edilmedi. Hatta seçimden sonra da şaibeler devam etti. Tüm bu yakınmalardan kurtulabilmek için de, seçim sonuçları üzerindeki bu şaibeleri kaldırabilmek için demokratik, sağlıklı seçimler için de adımlar atmalıyız. Çünkü şunu biliyoruz: Temsiliyet artık yeterince karşılığını bulamıyor. Temsiliyet krizi var Türkiye’de. Çok uzun süredir hem seçim sistemleri hem de toplumun siyaset yapma hakkının gasp edilmesi giderek daha büyük bir temsiliyet krizine neden oluyor.
Türkiye çoğulcu karakterine uygun bir siyasal düzene ihtiyaç duyuyor
Evet, Türkiye’de bir yönetememe krizi var ama bunun altında siyaset yapamama halinin olduğunu da söyleyebiliriz. Ne zamandan beri; biraz uzağa gidelim, 12 Eylül’den beri. Bir 12 Eylül Anayasası var hala bu ülkede. Evet yamalı bohçaya döndü, birçok maddesi değiştirildi ama yamalı bohçaya döndü. Son yapılan anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi 12 Eylül ruhuna dönüş yaptı. 12 Eylül’ün cuntacı aklı, otoriter bir rejim olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile karşımıza çıktı. Çünkü referansınız eğer 12 Eylül Anayasası ise gideceğiniz yol da işte böyle bir uydurma sistem oluyor. Oysa Türkiye çoğulcu karakterine uygun bir siyasal düzene ihtiyaç duyuyor.
Yerel demokrasiyi inşa etmeliyiz
Bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden önce var olan parlamenter sistem çoğulculuğu yansıtıyor muydu? Temsiliyet krizi orada da vardı. Eğer yansıtmış olsaydı bugün belki de bu kadar çözümsüz sorunla karşı karşıya kalmazdık. Peki ne yapmalı? Bütün çalışmalarımızda, her zaman bu soruyu muhakkak önümüze koyuyoruz. Mesela 31 Mart yerel seçimlerine giderken kayyımlara karşı mücadele ederken ne yapmalı sorusunu bir kez daha önümüze koyduk. Her şeyden önce belediyeleri kazanmak belediye hizmetlerinde optimal bir çalışma yapmanın ötesinde şunu önümüze koymalıyız: Yerel demokrasiyi inşa etmek, yerinden yönetimi halkın bizatihi söz, yetki, karar sahibi olabileceği bir yerel demokrasiyi inşa etmek. Yerel yönetimi belediye hizmetlerine sıkıştırmadan ama onların da kamusal, ulaşılabilir özelliğini koruyarak yerel demokrasiyi inşa etmek. Bu yerel demokrasi inşasında iktisadi, siyasi ve toplumsal sorunların bir arada çözümü bizim önceliğimiz olsun.
Kutuplaşmış yapılara siyaset önerebiliyorsak bunun iyi değerlendirilmesi gerekir
Sadece yerellerde bu hamleyi yapmak tabii ki yeterli değildir. Şimdi genel anlamıyla böyle bir gücümüz açığa çıktıysa, üçüncü yol seçeneği artık görünür olmuşsa, kutuplaşmış, kamplaşmış siyasetin önüne bir seçenek olarak geliyorsak, kamplaşmış, 'Millet İttifakı', 'Cumhur İttifakı' olarak siyaseti tüketmiş bu yapılara bir siyaset önerebiliyorsak bunun iyi değerlendirilmesi gerekir. O nedenle seçimlere çok fazla takılmadan, seçim sonuçlarını bir nihai sonuç olarak görmeden stratejimizi bir süreç stratejisi olarak ortaya koymalıyız. Seçimlerde aldığımız tavırlarla, ortaya koyduğumuz irademizle, bu referansla hareket etmeliyiz. Önümüzdeki süreci de buradan okuyoruz.
Şimdi demokratik anayasal uzlaşma zeminini var etme zamanı
Atmamız gereken adımlar var. Siyaseti artık bu yeni kulvarda güçlendirerek ayağa kaldırmalı, bir devinim kazandırmalıyız. Herkesi siyasete davet ediyorum. Bütün toplumsal kesimleri siyasete davet ediyorum. Yerel iktidarlarda siyasete müdahil olduğumuz, iddiamızı koruduğumuz gibi şimdi Türkiye siyasetini bütünlüklü olarak ele alacak bir buluşmayı gerçekleştirmeliyiz. Hangi zeminde buluşabiliriz? En acil zorunluluktan başlayalım. Bizim bir anayasaya yani bir zemine ihtiyacımız var. Siyaset yapabileceğimiz bir zemini var etmeliyiz. Demokratik bir anayasayı var edebilmek için bir demokratik anayasal uzlaşma zeminini var etme zamanı.
Toplumun bütün kesimlerinin kendisini içinde bulacağı bir anayasa yapalım
Bütün kesimler harekete geçmelidir. Bütün partilere sesleniyorum. Sadece HDP’nin savunacağı bir şey değil. Bütün partiler, CHP’si, İyi Parti’si, MHP’si, AKP’si. Meclis’te olan bütün partiler bu sorumluluğu taşımalıdır. Hangi partiden olursanız olun bir temsiliyetle oradasınız. Eğer bir demokratik zemin yoksa orda yaptığınız siyaset aslında ipotek altındadır. Gelin Türkiye’yi bu ipotekten kurtarın. Bir anayasa yapma zorunluluğu önünüzdedir ama bu anayasayı Meclis duvarları içinde yapamazsınız. Açın Meclis'in kapılarını, duvarlarını. Toplumla, STK’lerle, kadınlarla, emekçilerle buluşun. Ama toplumun bütün kesimlerinin kendisini içinde bulacağı bir anayasa yapalım. Eşit yurttaşlık temelinde herkesin bir arada yaşayabileceği, ortak vatanımızda Demokratik Cumhuriyet’i inşa edebilecek, demokratik ulus fikriyatını ileriye taşıyabilecek bir anayasayı birlikte yapabiliriz.
Çünkü tarihsel, kültürel olarak, politik olarak, sosyolojik olarak Türkiye’ye baktığınızda halkların ihtiyaç duyduğu şey böyle bir zemindir, bir anayasadır. Bu anayasadan, bu zeminden mahrum edilmiş bir toplum, bu ızdıraplar içinde kıvranmaya devam ediyor. Savaş, baskı, şiddet politikalarıyla toplum bir cendereye sıkıştırılmış durumda. Bu cendereden ancak toplumun ortak iradesinin açığa çıkmasıyla bir barış ve demokrasi yolu açılacaktır.
Hepimiz için ortak iyiyi üretmek zorundayız
Ortak iyiyi üretmek zorundayız. Hepimiz için ortak iyiyi üretmek zorundayız. Dolayısıyla önümüzdeki döneme bir geçiş dönemi olarak bakıyoruz. Evrensel hukuk değerleri, evrensel insan hakları değerlerinin ihmal edilemez bir şekilde içselleştirilmesi, toplumun tüm kesimlerine taşınması, bu anayasanın çerçevesinin oluşturulması önceliğimizdir. Demokratik bir uzlaşıyı var etmek zorundayız. Müzakereci bir toplumu var etmek zorundayız.
Yan yana gelemez kılınmış olsak bile yan yana gelmeliyiz
Radikal demokrasi iddiamız. Bunun en temel özelliği müzakereci olmasıdır. Konuşmalıyız, birbirimizle konuşmalıyız. Uzlaşmaz çelişkilere sahip olsak bile, yan yana gelemez kılınmış olsak bile yan yana gelmeliyiz. Müzakere zeminlerini var etmeliyiz. Bu bizim kendi hakikatimize ulaşmanın yoludur. Bunu yapmak da gerekir. Özellikle siyasetçiler ve bütün toplumsal kesimler bu konuda sorumluluk almalıdır.
Herkesi siyasete davet ediyoruz
Bir önemli ayağı da özgür siyaset. Evet herkesi siyasete davet ediyoruz. Siyaset yaparken mevcut vesayetten toplum kurtulmalıdır. Halk doğrudan siyasete katılabileceği zeminlere sahip olmalıdır. Mahalle meclisleriyle, işyeri meclisleriyle. Yola çıktığımız ilk günden bugüne hayalimiz budur. Halkın bizatihi, doğrudan özgür siyaset yaparak, siyasal karar alma süreçlerine katılarak siyasallaşmasıdır. Eğer bunu yapamazsanız zaten temsiliyet mekanizmasının altında halkın siyasetten yoksun bırakıldığı süreci hep beraber yaşayageliriz.
Demokratik bir anayasa için mücadele edeceğiz
Şimdi bunları aşabiliriz. Şimdi, 24’ünden itibaren önümüzde böyle bir yol bizi bekliyor. Biz bu yolda yürüme konusunda karar aldık. Demokratik bir anayasayı yapmak, yapılabilirliğini sağlamak için mücadele edeceğiz. Zor, evet. Böyle bir kültür yok. Siyasi partilere baktığımızda bu tür bir anlayışın eksikliğini her yerde görüyoruz. Toplumun örgütlülük düzeyine baktığımızda bütün bu eksiklikleri izliyoruz. Ama bütün bunlara rağmen başarabiliriz. Bunu gerçekleştirebiliriz. İhtiyaç duyduğumuz şey öncelikle bu zemini var etmektir.
Beklemeye tahammülü olmayan sorunlarımız var
Tabii bu zemini yaparken acil atmamız gereken adımlarımız da var. Beklemeye tahammülü olmayan sorunlarımız var. Toplumsal barış meselesi, yargı meselesi. Yargı tarafsızlığını yitirmiş durumda bu ülkede. Binlerce insan haksız, hukuksuz yere cezaevlerinde alıkonulmuş durumda. Bir suçları olduğu için değil. O yüzden yargı konusunda bir an önce adım atılmalıdır. Bu adımı atmak, Meclis’e düşmektedir. Bugün kuvvetler ayrılığının tümüyle ortadan kalktığını, talimatlarla hareket eden bir yargı sistemini görüyoruz.
Meclis, toplumsal barış adına atılması gereken adımları bir an önce atmalıdır
Meclis yasama faaliyetini yapamıyor. KHK’lere sıkışıp kalmış. O yüzden öncelik Meclis’tedir diyoruz. Kendisini yürütmenin vesayetinden kurtarmalı, toplumun öncelikli beklentisi olan toplumsal barış adına atılması gereken adımları bir an önce atmalıdır. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi konularda adımları bir an önce atmalıdır. Her geçen gün Türkiye’nin bu önemli sorunları biriktikçe, Türkiye büyük bir çöküşe sürükleniyor. Hem kurumsal bir çöküşe, hem de her geçen gün daha fazla şiddete, baskıya maruz kalıyor.
İktidarın düşmanlık hukukundan beslenen kurgusunu değiştirelim
Bütün bunları yaparken, meselelerimizi bütün açıklığı ile ortaya koyarken, Türkiye’nin demokrasi meselesini çözerken öncelikle Kürt meselesini ele almalıyız. Bu sadece Türkiye ile sınırlı bir mesele değil küresel bir mesele. Bu anlamıyla barışı da üretmeliyiz. Orta Doğu için, Türkiye için barışı da üretmeliyiz. Barışı da var etmeliyiz. Nasıl ki siyaset bir diyalog zeminidir. Bunu güçlü kalıcı bir barış zeminine hızla çekmek zorundayız. Suriye, Irak, Türkiye bunu bekliyor. Bölge, dünya bunu bekliyor ve bu konuda en güçlü adımı atabilecek ülke gene Türkiye’dir. Ama Türkiye bu güçten yoksundur. Çünkü kendi halklarına küsmüştür. Kendi halklarıyla düşmandır. Alevi toplumuna, Kürt halkına, Ermeni’ye düşmandır. Düşmanlık hukukuyla kendisini besleyen bir kurguya sahiptir. O zaman gelin bu iktidar kurgusunu değiştirelim. Halkların iktidarı nasıl hayata geçecekse hep birlikte çabamızı sergileyelim.
Büyük bir değişim ve dönüşüm için yol kat etmeye kararlıyız
Bizim yolumuz böyle. Kendimize böyle bir yol çizdik. Bu yolda kararlı bir şekilde yürümek iddiasını da koruyoruz. Bu mesele sadece ne 23 Haziran seçimleridir ne 31 Mart seçimleridir ne de diğer seçimlerdir. Seçimlerden öte büyük bir değişim, dönüşüm için bu yolu kat etmeye kararlıyız.