'Herkesin haklı, kimsenin sorumlu olmadığı bir Türkiye var'

Abone ol

Tüm partilerin yerel seçimlerde en çok önem verdiği illerin başında gelen İstanbul için aday adaylığını ilk açıklayan kişi olan Gürsel Tekin, oldukça yol katettiğini ve İstanbul’u yüzde yüz kazanacağını iddia etti.

Tekin, N Gazete’den Nuray Başaran’ın sorularını yanıtladı.

+ Adaylığınızı çok erken açıkladınız. CHP'de çok önemli bir koltuğa adayım dediniz. Ben biliyorum ki perde arkasında bu koltukla ilgili çok büyük savaşlar da var. Neye güvendiniz?

-Öncelikle şunu söyleyeyim. İstanbul'la aşkımı herkes biliyor. Genel Merkez'de görevim bittikten sonra İstanbul'a döndüm. Dört yıldır İstanbul'da adeta doktora yapar gibi çalışıyorum. İstanbul'un ulaşım, altyapı, üstyapı, ekonomik hangi sorunu varsa bu konularla ilgili çok ciddi çalışmalarımız var. İşin uzmanı neredeyse yanına gittim. Türkiye'de ve dünyada şehircilik alanında marka isimlerle görüştüm. Ekibimizde uzun yıllar kamuda hizmet veren bürokratlar, dünyanın çeşitli ülkelerinde eğitim veren akademisyenler, yenilikçi gençler var. Bütün bu çalışmalarımızı zaman zaman Sayın Genel Başkanımıza da bilgi vererek sürdürüyoruz.

GENEL BAŞKANIMIZLA SIK SIK GÖRÜŞÜYORUM

+Ama ben biliyorum ki CHP'de en az 3-4 kişi kendisini İstanbul adayı olarak görüyor ve hazırlıyor...

- Bu son derece doğal. İstanbul'da, Ankara'da bir çok aday adayı olması partimizin gücünü gösterir. Yarış olmazsa başarı olmaz. Bu konuda bir iddiası olan arkadaşlarım iddialarını ortaya koyacak İstanbul halkı, örgütümüz ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin yetkili organları kararı verecek. Ben, dört yıllık çalışmalarım, arkadaşlarım ve kadrolarımın yapmış olduğu çalışmalardan dolayı iddialı olduğumu düşünüyorum.

+Peki, siz çok daha önceden açıklayarak daha fazla yol mu aldınız? Bu açıklamadan önce Sayın Genel Başkan'a açıklama yapacağınıza dair bilgi verdiniz mi?

-Hayır, ben açıklama yapmadan önce kimseye bir şey söylemedim. Öncelikle bunu belirteyim. Zaten özel bir şey açıklaması değildi, yani bir basın toplantısı yaparak bir açıklamada bulunmadım. Sizin gibi bir gazeteci arkadaşımızla röportaj yaparken bunu beyan ettim.

İSTANBUL’UN 934 MAHALLESİNDEN 785’İNİ GEZDİM

+Peki açıkladıktan sonra Sayın Genel Başkan'la konuştunuz mu, durumunuz nedir, başka adaylar çıkacak mı?

-Öncelikle, Sayın Genel Başkan'la zaten sık sık konuşuyorum. Başka arkadaşlar da çıkabilir ve çıkmalıdır da. Biz sonuç olarak İstanbul'u kazanmak zorundayız, İstanbul'un son seçim sonuçlarına baktığımda, bunu başaracak azmi kendimde buluyorum. İstanbul'u çok iyi bilen, 934 mahallesinin 785'ini gezen bir siyasetçi olarak söylüyorum. İstanbul'da değişim havası var. Benim siyasal sürecimde seçimden seçime sokağa çıkmak yoktur, tam tersine. Sadece İstanbul değil, örneğin Ankara'da, bilirsiniz Siteler esnafı önemlidir. 2001 krizini sembolüydüler. Kasa atan esnafımız... Siteler esnafına en az 15 kere gittim, herhalde hiçbir Ankara milletvekilinin gitmediği kadar gitmişimdir. Yani böyle bir şeyim var, vatandaşla temas kurarak sokağa hakim olmaya çalışıyorum.

ÇALIŞMALARIMLA DİĞER ARKADAŞLARIMA GÖRE ÖNDEYİM

+Yani sadece ilan noktasında değil, çalışma noktasında da diğer arkadaşlara nazaran önde buluyorsunuz kendinizi.

- Herkes bir çalışma ortaya koyuyor. Neticede halkın takdiri önemli. Yapılan araştırmalar var, üç tane. Özellikle 15 ilçede araştırma yaptık, İstanbul'un en büyük ilçelerinde ve bugünkü iktidarın iktidar olduğu belediyelerde.

+Peki, ne çıkıyor araştırmalarda? Araştırmaları şahıs olarak mı yaptınız? -Çok çok iyi çıkıyor. Hem, kimi görmek istiyorsunuz diye sorduk, hem de parti bazında yaptık. Örneğin Sultanbeyli'de, Esenler'de, Bağcılar'da, Esenyurt'ta, Ümraniye'de, Pendik'te, Sancaktape'de halka sorduk. Buralar daha çok Ak Parti'nin iktidar olduğu yerler.

+Sakıncası yoksa, listede başka kimlerin çıktığını öğrenmemiz mümkün mü?

-Şimdi o listede kimler çıkıyor ben söylemeyeyim. Ayıp olur ama bütün o bölgedeki duruma baktığımızda, bizim seçmenimizin dışında AKP, MHP, İyi Parti ve HDP seçmenine de sormuşlar, ‘ CHP'de kimi görmek istiyorsunuz ?’diye. Bu sonuçlar da bizi cesaretlendirdi.

+Diğerlerini öğrenemesek bile söylemlerinizden anladığım kadarıyla siz önde çıkıyorsunuz.

- Evet, şu andaki tablo o.

+Peki, şimdi malum, bu yeni sistemde ve yeni çıkacak hazırlıklara da baktığımızda, aslında belediye başkanlıkları çok daha stratejik öneme sahip bir konuma gelmiş oluyor. Yani belediyelere, o ilin başkanı statüsü de veriliyor. Yeni çıkacak tasarılara da baktığımızda, öyle görüyorum. Tabi belli başlı bölgeler de daha stratejik. Yeni sistemin ne getireceği noktasında da tartışmalar ve sıkıntılar da devam ediyor biliyorsunuz. Bu anlamda size göre İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığında, yeni sistemi de katarak nasıl bir model oluştu kafanızda, nasıl bir şey geliştirmeyi düşünüyorsunuz bu noktada. Özetle yeni sistemi de değerlendirmenizi istiyorum bu sorumda.

-Şimdi; ne yeni sistem çok doğru bir sistemdir, ne de mevcut sistem çok doğru bir sistemdir. Öncelikle mevcut sistemle ilgili konuşacak olursam, şehirler insan gibidir. İnsanın ne kadar temel ihtiyaçları varsa, şehirlerin de o kadar temel ihtiyaçları vardır. Bizim nasıl havaya, suya ihtiyacımız varsa, şehirlerin ve doğanın da havaya ve suya ihtiyacı var. Bütün bunlara baktığımızda, dünyanın örnek şehirlerine baktığımızda, İstanbul ölçeğinde daha önceki araştırmalara baktığımızda ortalama metropol şehirlerinin içerisinde İstanbul dünyadaki bir çok şehirle yarışırken, günümüzde ne yazık ki yüzüncü sıralarda. Yani yirmi yedinci sıralardan, yaşanılabilir şehir sıralamasında yüzüncü sıralara geriledik. Nasıl oldu bu, nereden geldik? Ne yazık ki siyaset eliyle şehirler katledildi.

+Mesela?

-Bir, çok sayıda imar afları. Sadece kendinizi ya da partinizi kurtarmak için bir şehri feda edemezsiniz. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir şehrinde, yani Afrika'sından Asya'sına, Orta Doğu dahil olmak üzere, böylesine çok af çıkmış değildir. Bu imar afları, şehrin ihtiyacı olduğu için mi çıktı? Hayır. O gün kim siyasi iktidarsa, kendi ihtiyacını karşılamak için, yani vatandaşın reyini almak için çıktı. Bugün o siyasi partilerin hiçbirisi yok. Yani geçici olarak o dönem vatandaşın reyini, oyunu alabiliyorsunuz belki ama herkes irili ufaklı çok ciddi kötülükler yaptı.

YEREL YÖNETİM YASALARI İKİ ÜÇ PARTİLİNİN İKİ DUDAĞINA BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİDİR

+Sayın Cumhurbaşkanı da biz kendi elimizle bu şehre ihanet ettik dedi.

-Elbette. Bakın Sayın Cumhurbaşkanı'nın aynı zamanda geçmiş dönemde bir belediye başkanlığının olmasında büyük bir avantaj var. Sayın Erdoğan'ın bir çok sözünü ben hatırlatmak istiyorum. Örneğin kendisinin belediye başkanı olduğu dönemde, İstanbul'daki kamu alanlarının satışına en şiddetli karşı çıkanlardan birisi Sayın Erdoğan'ın kendisiydi. Çok iyi hatırlıyorum o dönem İstanbul'da Belediye Meclis üyesiydim. Örneğin İl Tarım Müdürlüğü'nün yeri satılırken , buna en şiddetle karşı çıkan Sayın Erdoğan'ın kendisiydi. Neden, çünkü şehri ancak şehirdeki yöneticiler yönetebilir. Ne yazık ki öyle bir duruma geldik ki... 2005 yılında bir yerel yönetim yasası yapıldı. Bu yerel yönetim yasaları, böyle iki adamın üç tane partilinin iki dudağı arasına bırakılamayacak kadar önemlidir. Hele ki stratejik olarak, İstanbul gibi deprem sorunu olan, turizm, sanayi kültür şehri olan bir şehri, bir gece yarısı komisyonunda iki tane eski belediye başkanının kararıyla öyle bir uygulama çıktı ki şehirler travmaya uğradı.

ÇARPIK YEREL YÖNETİM YASALARINI MELİH GÖKÇEK VE AYTAÇ DURAK ÇIKARDI VE ŞİMDİ İKİSİ DE YOK

-Şuna emin olun, mevcut belediye başkanlarımızın elindeki imar yetkisi, ne Trump'ın elinde var, Ne de başka bir başkanın elinde var. Bunları kim çıkardı? Birisi Sayın Melih Gökçek, diğeri Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak. Nerede şimdi onlar? Onların ikisi de yok. Geriye ne bıraktılar? Bu şehirlerde çarpık kentleşme ve betonlaşma. O halde ne yapmamız lazım? Biz siyasal iktidarız, kendi çıkarlarımız doğrultusunda bir yasa yapalım anlayışından vazgeçmemiz lazım.

Bugün dünyada uygulanan iyi uygulamalara bakacağız, gerçekten yaşanılabilir şehirlere bakacağız ve neler yapılmışsa o yasaları çıkaracağız. Bana bağlı olsun ona bağlı olsun hiç fark etmez. Mesela şöyle bir şey düşünün. İstanbul'un sahibi kim, kim yönetiyor? Yarın İstanbul'un bir sorun olduğunda bu sorunları sorabileceğiniz kim var? Büyükşehir Belediye Başkanı, Valilik, İlçe belediye başkanları, kaymakamlıklar. On bir tane farklı kuruluşun imar yapma yetkisi var, böyle bir şey olabilir mi?

+Nasıl yani?

-Şöyle düşünün, Ankara'da her hangi bir bakanlığın bürokrasisini düşünün, İstanbul'da herhangi bir bölgede plan yapma yetkisi var. Efendim bunu yapamazlar, çünkü siz böyle yaparsanız şehrin bütünlüğünü alt üst edersiniz.

+Son kanunla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda toplanmadı mı bu yetki?

-Efendim olmaz, yanlış. Tüm bu yanlışlardan vazgeçeceğiz ve plan yapma yetkisini tek bir kuruma vereceğiz. O da İstanbul Büyükşehir Belediyesi olacak ve denetlenebilir olacak. Mesela belediyeleri kim denetliyor?

BELEDİYELERİ İMAR NOKTASINDA DENETLEYEN YOK

+Rakamlar noktasında, bütçe noktasında Sayıştay denetliyor.

-Efendim Sayıştay yılda bir kere gidiyor, ‘ adet yerini bulsun’ diye denetleme yapıyor. İmar alanında hiçbir denetleme yok.

+Nasıl yani, tüm yetki Çevre ve Şehircilik Bakalığı'nda toplanmadı mı?

-Örneğin İstanbul'da, Sayın Erdoğan da yaptıklarına 'ihanet’ dedi. Yani ihanetten daha kötüsü olamaz. Şimdi bu ihanet biraz önce anlattığım sistemden kaynaklandı. Ankara'da oturan bürokratın İstanbul'a hayatta hiç yolu düşmemiş, orayla uzaktan yakından alakası olmayan insanların plan yapma yetkisi olursa; şehri , şehir olmaktan çıkarırsınız ve bambaşka bir noktaya getirirsiniz. Yolun başındayken, bütün bunların, daha fazla katliamın, daha fazla ihanetin olmaması için çok açık ve net olarak söylüyorum. CHP olarak... Gelin tüm dünyanın uyguladığı çağdaş yerel yönetim yasasını biz de uygulayalım.

İktidarın başka bir kötü alışkanlığı daha var ve bu alışkanlığı yarından itibaren çöpe atması gerekiyor. Yıl 2007'nin onuncu ayıydı. İstanbul'un yüz yıllık planı yapılıyor, - yani İstanbul'un "Anayasası" - yapılıyor. ‘İstanbul'un Anayasa'sının yapılması için Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı olarak gittim ve bu ‘Anayasa'nın yapılması için her türlü desteği vermeye hazır olduğumu ifade ettim ve brifing aldım yüz yıllık planla ilgili.

Bu gün yaşanan şarbon meselesi var ya, bunu o yüzden anlatıyorum. O gün dedik ki, "Bakın kardeşim yapmayın bunu. Koskoca devasa bir şehir. Bu şehrin yaşamı için tarım hayvancılık bir ihtiyaç. Bunu ihtiyaç olmaktan çıkarırsanız, ciddi bir sorun olur." Mesela bu gün o şarbon hastalığına yakalanan o hayvanlar, o köyler mahalle oldular. Neye göre mahalle oldular? "Kırsalda oyumuz daha fazla bunları da mahalle yapalım" deyip mahalleye kattılar. Mesela Silivri'nin ya da Şile'nin herhangi bir köyü nasıl bir mahalle ise Ataşehir'deki mahalle aynı.

+Peki, bu neyi yok etti?

-Tarım ve hayvancılığı. Tamam, yapın ama bu şehrin tarıma ve hayvancılığa ihtiyacı var, köye ihtiyacı var. İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri küçükbaş, büyükbaş hayvancılığa ihtiyacı var.

+Peki, köyde yaşayan insan psikolojik olarak mı köyden çıkıyor, yoksa mahallenin getirdiği köyü yok etme olayında başka etkenler mi var? Ben burayı tam anlayamadım.

-Şimdi belediyeler bypass edilmiş. Normalde herhangi bir bakanlıkta, örneğin Turizm Bakanlığın'dan Silivri'de ya da Şile'de bir işletmek açmak istediğimde, Turizm Bakanlığı, git o ilçe belediyesini olurunu al diyor.

BENİM PARTİM OY ALSIN DİYEREK BİR ŞEHRİ YOK EDEMEZSİN

+Peki, köy olduğunda ne oluyor?

-Köy olduğunda da aynı. Şimdi burada sorun şu: İl Tarım Müdürlüğü belediyeleri bypass etmiş, direkt kendisi ruhsat veriyor. Böyle bir şey olur mu? Bunun külfeti kime kalıyor? Belediye başkanına.

+Ben şimdi anlamaya çalışıyorum. Diyelim ki o köy mahalle oldu. Biz o köyü mahalle yaparak neyini elinden alıyoruz da köy olmaktan çıkıyor?

-Şöyle yaptılar. Köyler önceden ilçeye bağlıydı ve büyükşehire oy kullanmıyordu. Sadece, büyükşehire de oy kullansın diye, mahalle statüsüne aldılar. Köy ve beldelerin öz yönetim alanı daha fazla. Mahalle olunca köyün statüsü değişti, belediyenin de o köye bakışı değişti. Bundan dolayı da söylediğim sorunları yaşıyoruz. Yani, ‘benim parti iyi sonuç alsın’ diye bir şehri yok edemezsin. Onun için bunları anlatıyorum.

Şimdi İstanbul'un ilk beş sorunundan birisi ve en önemlisi, deprem. Çünkü yaşamsal bir sorun. Allah göstermesin. İstanbul bugün ekonomimizin yüzde kırk altısını barındırıyor. Sanayinizi, turizminizi, teknolojinizi ve bir çok şeyi İstanbul'da toplamışsınız. Yani 81 milyonluk ülkenin hemen hemen tüm değerlerini toplamışsınız. O zaman bunu en iyi şekilde koruyacaksınız ki, 81 milyonu koruyabilesiniz. Bunu korumak için de önlem alacaksınız. +Deprem uzmanlarının söylediğine göre, yedi ve üzeri bir şiddete bir deprem bekleniyor biliyorsunuz. -Allah göstermesin.

DEPREMİN ZAMANI YOK

+Allah korusun, İstanbul'un 2/3'ü yok diyorlar böyle bir durumda. Yani, siz (iddialı konuştuğunuz için soruyorum) her sokağını biliyorum, her mahallesine girdim dediğiniz için. Hani göreve geldiniz, deprem sorunu da artık açık ve net . Bu konuda ilk ne yapacaksınız?

-2008 yılında İstanbul İl Başkanı'ydım. İçinde MHP'li, Ak Parti'li ve yabancıların da bulunduğu 126 tane uzmanla birlikte altı aylık bir çalışma yaptık ve ilk kez bir siyasi parti bir sempozyum yaptı. Sempozyum sonuç bildirgesini bakanlıklara ve büyükşehire kendi ellerimle götürdüm. Onların kendilerinin bu çalışmayı yapması gerekirken ben götürdüm. O günden itibaren tespit ettiğimiz çok kolay alınabilecek önlemler var.

Örneğin bir tanesi 1999 yılındaki koalisyon hükümeti çok ciddi kararlar almış. Bunun altını çizerek söyleyeyim. Bir deprem kuşağı coğrafyasında yaşıyoruz ve coğrafyamızın yüzde altmış dördü deprem kuşağında. Böyle olunca ne yapacaksınız, ona göre kendinizi konumlandıracaksınız. Misal hekime gidiyorsunuz ve size diyor ki kalbinizin damarlarından üç tanesi tıkalı. Ne yapıyorsunuz, ona göre besleniyorsunuz, ona göre tedbirinizi alıyorsunuz. 2008'den itibaren biz dedik ki, hazır yasa var, bir ulusal deprem konseyi var ki, bu çok önemli bir şey bütün hazırlıkları falan yapmış. İki, İstanbul'da kamuya ait yerlerin yani devlete ait yerlerin tamamını deprem dönüşüm alanları haline getirelim dedik. Bir kısmını deprem toplama alanı yapalım ki 1999'da zaten bu yönde bir karar almışlar ve yasallaştırmışlar. İktidarın ilk işi ulusal deprem konseyini kapatmak oldu, ikinci işi ise 500'ün üzerinde irili ufaklı bakanlıklara, devlete ait kamu arazilerini yani deprem dönüşümünde kullanılmak için ayrılan arazilerin hiçbirisini bırakmadı. Ne kadar zorlaştırdılar işi? Bütün bunlara rağmen çok kısa süre içerisinde, çünkü uzun bir süre zamanımız yok, bir kısmını devlet destekli bir kısmını İstanbul Büyükşehir Belediye hızlı bir şekilde yerinde dönüşümü bitirmek zorundayız. Aksi takdirde, bırakalım kaderine, önümüzdeki süreçte ne olacak diyerek zamanı yayacak durumda değiliz. Öncelikle bu can alıcı noktaya önlem almak zorundayız çünkü bu hayat memat meselesi. Bir diğeri ise ulaşım, bildiğiniz gibi çok büyük bir sıkıntı ama sonuç itibari ile bunun bir çaresi var. Bu sorunu zamana yayabilirsin ve zamanla çözebilirsin ama depremin zamanı yok.

+Bu yerinde dönüşüm dediğiniz şey herhalde, İstanbul'la ilgili çarpık yapılaşmanın raporları sizde vardır diye düşünüyorum. Peki, bu söyledikleriniz neden yapılmıyor yerinde dönüşüm?

-Neden yapılamadığını anlayamıyorum yani arkanızda bir devlet desteği olacak, bir hükümet desteği olacak. Bakın İstanbul'da, biliyorsunuz iktidar PR'ı çok iyi yapar güzel sunar "A ne güzel paket dersiniz." ama sonra bakarsınız fiyasko olur. Kentsel dönüşüm dedikleri olayda ilk olarak Sulukule dediğimiz Roman kardeşlerimizin yaşadığı yer fiyasko oldu, ikinci olarak Beyoğlu fiyasko oldu, Fikirtepe, Eğitim Mahallesi ve Dumlupınar. Şu anda on üç bin tane vatandaşımız mağdur ve çadırlarda yaşıyor.

+Niye böyle oldu peki?

-Ben bu "niyesi"ni Sayın Bakan'a söyledim, biraz önce söylediğim yere geleceğim tek bir yere yetki vermezseniz herkes sorumluluğunu birbirine atar. Bakan da bana, sende haklısın ya dedi.

HERKESİN HAKLI, KİMSENİN SORUMLU OLMADIĞI BİR TÜRKİYE VAR

+Hangi bakana söylediniz?

-Bu işlerle sorumlu eski bir bakan, kentsel dönüşüm konusunda ilgili olan bakan. Soru önergem vardı, karşılaştık ve dedim ki: "Sayın Bakanım, kadıya bir dava geliyor. Kadı işin içinden çıkamayınca davayı Hoca'ya gönderiyor. Hoca davalıyı dinledikten sonra diyor ki sen de haklısın. Davacı geliyor onu da dinliyor ve ona da sen haklısın diyor. Eşi de kapının arkasında dinliyormuş ve 'Hoca efendiye bak, davalıya da haklısın dedi davacıya da.' demiş ve hemen içeri girmiş. 'Hoca efendi hem davalıya haklısın diyorsun hem davacıya haklı diyorsun bu nasıl iş demiş.' Hoca efendi de dönüp 'Karıcım sen de haklısın demiş" Şimdi Türkiye bu noktada. Herkesin haklı olduğu ama hiç kimsenin sorumlu olmadığı bir dönemden geçiyoruz. Geçen gün Esenyurt'taydım, sadece Esenyurt'ta yirmi yedi bin vatandaşımız kentsel dönüşüm olacak diye dolandırıldı.

+Nasıl yani?

- Televizyonlar kulaklarını, gazeteler gözünü kapatınca sanki her şey güllük gülistanlık gibi oluyor.

KAĞITHANE ÇADIRDA YAŞIYOR

+Bize getirsinler biz yazarız.

-Efendim sizin için demiyorum. Bakın ocak ayında sadece Kağıthane'den vatandaşlarımızın evleri yıkıldı ve çadırda yaşıyorlar. Yani İstanbul'da o kadar dramlar var ve bunları karış karış anlatabilirim.

+Şu anda İstanbul'da çadırda yaşıyor dediğiniz kaç aile var?

-Fikirtepe, Eğitim Mahallesi, Dumlupınar'a gittiğinizde Esenyut'a gittiğinizde göreceksiniz, insanlarımızın nasıl dolandırıldığını çok net görebilirsiniz. Bunu öğrenmek için çok fazla bir çabaya da gerek yok, adliyeye gidip baktığınızda sırf bu meseleyle ilgili kaç tane başvuru olduğunu çok net olarak görebilirsiniz. Devletin temel görevi, Anayasamızda da belirtildiği gibi vatandaşın mal ve can güvenliğini korumaktır. Devlet bu durumlara kayıtsız kalamaz.

İSTANBUL’DA ARTIK AFGAN, SURİYE, IRAK, BANGLADEŞ MAHALLELERİ VAR. BU MAHALLELERDE 700 BİN KİŞİ YAŞIYOR

-Başka bir sorunu daha var İstanbul'un. Afrika kökenli, Orta Doğu kökenli yedi yüz bin yerleşiğimiz var şu anda. Afgan mahallesine, Bangladeş mahallesine, Irak mahallesine, Suriye mahallesine götürebilirim sizi şu anda.

+Böyle mahalleler gerçekten var mı?

-Efendim gettolaşmışlar. Mahallesi var, restoranı var, bakkalı var, emlakçısı var... Yerleşik hale gelmişler ve İstanbul başka bir şey olmuş. 583 BİN

HANENİN SUYU KESİK

+Bütün bunları Türkiye bilmiyor. Yani ben bir gazeteci olarak ilk defa sizden duyuyorum.

-Hiç kimse bilmiyor zaten. Allah'ın yarattığı her canlının vazgeçemediği iki tane şey var, su ve hava. Su kesilebilir mi? 583 bin Hanenin suyu kesikse ve ben bunları gazetelerde televizyonlarda görmüyorsam... El insaf yani insan elini vicdanına koyar.

+Peki bu rakamları nereden alıyorsunuz?

-Resmi rakam bunlar, İSKİ'den aldık. Onu da soru önergesi vererek aldık. Her şeye rağmen şu anda bize çok büyük katkıları olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde çalışan, dışarıda çeşitli üniversitelerde çalışan, mesela eski bir bürokrat var Ak Parti'den de aday olmuş, çok faydalanıyorum o arkadaşımızdan, çok namuslu, çok haysiyetli bir adam. Oradan oraya sürgün edildi adam. Sadece bu yolsuzluklara, derelerdeki toprak dökümlerine, orman yangınlarına karşı çıktığı için adam derdest edildi. Biz bütün bu kardeşlerimizden de çok ciddi destekler alıyoruz, bunu da eklemek isterim.

Ben yabancı bir yazarla tanıştım, bana kitabını vermişti. Kitabı okuyunca çok etkilendim ve bu tespitleri nasıl yaptığını sordum. Bana, bir buçuk yıl Ümraniye'de, bir yıl Sultanbeyli'de yaşadım yaşayarak yazıyorum dedi. Şimdi ben bütün gazetecilere taraflı tarafsız fark etmeksizin yaşayarak yazmalarını tavsiye ediyorum. Şimdi ben gazeteci olsam, gece 11'de Aksaray metro durağına gider bakarım, ne oluyor bu Aksaray metro durağında diye.

+Ne var mesela?

-Ortalama 10-15 bin yabancı uyruklu insan görebilirsiniz ve o saatten sonra da bir Türk'le de karşılaşamazsınız. İktidar partisinin dert edinmesi gereken bir sorun daha var. Neden Fatih'e bu kadar göç oldu. İstanbul'un bir de çok ciddi bir göç sorunu var. 2015 ile 2018 yılları arasında İstanbul'da olağan üstü bir geri göç oldu. Cumhuriyet tarihinde böylesi görülmemiş bir göç üstelik. 400 binin üzerinde bir göç varsa bu araştırılmaya değer bir iştir. Göç haritalarına baktığınızda en çok da Fatih'te göç var. İktidar partisi kendisine dert edinsin, bunu araştırsın.

İSTANBUL’DA ERDOĞAN DÖNEMİNDEN ESER KALMADI

+Biliyorsunuz Sayın Recep Tayyip Erdoğan geçmişte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı da yapmış birisi. Yaptığı dönem itibariyle de başarılı bir belediye başkanlığı görüyoruz. O başarı da kendisini siyasette en üst seviyeye taşıdı. Size göre şu anda neler yapılması gerektiğini o dönemini unuttu mu yoksa İstanbul yönetilemez bir halde mi?

-O dönemden hiçbir eser kalmadı. Sayın Erdoğan'a ben 2011 yılında iki tane harita gönderdim. Eski belediye başkanı olduğu için en iyi bilen odur diye gönderdim. Birisi 1994-1997 yılları arasında belediye başkanı olduğu döneme ait plan, diğeri bugünkü mevcut plan. Bu haritaya baktığınız zaman gerçekten bu şehre, bu ülkeye ihanet ediliyor.

+Peki, bu felaket Erdoğan'dan sonra mı oldu?-Erdoğan'dan sonra zaten hep AKP yönetti başka birisi olmadı ki.

İSTANBUL’DA BETON LOBİSİ VE İMAR ÇETESİ VAR

+Beton lobisi imar çetesi dediniz, onu biraz açabilir miyiz?

-Ben bunu bilerek söyledim zaten. Bana dava açılsın diye de söyledim on yıldır kimse bana dava açmadı.

+Peki, nedir bu beton lobisi?

-Belli kesimlere aktarılan rantlar. Örneğin imar uygulamalarına baktığınızda, sürekli olarak belli şahıslar ya da belli kişiler için yapıldığını görüyorsunuz.

+O kişiler kim biliyor musunuz, paylaşabilir misiniz?

-Sayın Erdoğan'a gönderdiğim haritada isim isim vardı. Onun bir tanesi de gazetelere yansımıştı. Bir tanesi kesin dava açar demiştim ama kimse dava açmadı o dönem. Çünkü davalık bir şey yok hepsi somut. Sayın Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminde İstanbul'a yağmur yağmıyor muydu, yağıyordu. Neden hiç sel basmıyordu, şimdi neden sel basıyor? 1994’te dere sayısı sekiz yüzdü, şimdi o dereler hep dolduruldu, otopark döküm alanlarına çevrildi, imar rantlarına kurban gitti. 2007 yılında dava açtım. Ayamama Deresinin hemen ucunda ve Başakşehir, bugünkü Büyükşehir Belediye Başkanı'nın da eski ilçe belediye başkanı olduğu yerde olan güzergah değiştirildiği için dere patladı ve otuz dört tane vatandaşımız hayatını kaybetti. Sayın Erdoğan çıktı ve ben bütün bu dere yataklarını temizleyeceğim dedi ama temizlenmedi. Maalesef olduğu gibi durmayı bırakın gittikçe yeniden yapılaşmaların olduğunu görüyoruz.

+İmar çetesi dediniz bence bu da çok önemli. Yani çete tanımından yola çıkarsak burada ciddi bir problem var siz de ciddi bir aday olarak bunu söylüyorsunuz. Biraz açabilir misiniz bu imar çetesi nedir?

-Şimdi komisyonlara baktığımızda, imar komisyonlarından çıkan kararlara baktığımızda o kararların nasıl bir organize iş içerisinde çıktığını görebilirsiniz. Öyle üstün bir araştırmaya gerek yok.

+Peki, siz bunları savcılara verdiniz mi?

-126 tane davamız vardı, bu davalardan bir kısmı lehimize sonuçlandı. Bunların bir kısmı da bina bittikten sonra lehimize sonuçlandı. İş böyle olunca yargının elini kolunu bağlamış oluyorsunuz. Sonuç itibariyle yargı dediğiniz, çoğu yargıç imar uygulamasını bilmez. Yargıçın itibar edeceği sadece bilir kişi müessesesi var. Bilir kişi müessesinden gelen bilgi doğrultusunda kararını verir. Bilir kişi müessesi değişti ya, bunu neden değiştiriyorsunuz?

+Nasıl değişti?

-Yasayla değişti. Önceden biliyorsunuz, üniversiteden ya da teknik bilgisi olan kişiler bu görevi yapabiliyordu ama bu değişti. Çok büyük yanlışlıklar bunlar. Bu bilir kişi müessesesinin tekrar değişmesi lazım. İmar emsal bazında plan tadili uygulamasını, tüm Türkiye de geçerli olacak şekilde çıkarmak zorunda.

Sonuç itibarı ile siz dünyayı da geziyorsunuz, dünyanın hiçbir yerinde böyle ucube yapılaşmalar görüyor musunuz? Gidip bir yere bakıyorsunuz, on iki emsal. Vatandaş olarak siz gidiyorsunuz ve benim yapı stoğum eski bunu yenileyeceğim ama bunun için de mütevazi bir artışın olması lazım. Örneğin orada 1 emsalse siz ikiyi istiyorsunuz, burada yoğunluk fazla diyor. Kardeşim buraya 12 yoğunluk vermişsin, on iki yoğunluğu fazla görmüyorsun da benim buradaki bir yoğunluğumu mu fazla görüyorsun? Bu hep böyle oldu. Bu dediklerimi anlamanız için bir fotoğraf çekeceksiniz ne olduğunu direk anlarsınız. Yani bunlar bilinmeyecek şeyler değil, yazık günah bu ülkeye.

İSTANBUL’UN SORUNLARINI DA ÇÖZÜMLERİ DE BİLİYORUM

+Peki, İstanbullu sizi neden seçmeli?

-İlk olarak İstanbul'un sorunlarını bilen bir insanım. İki çözümlerini bilen bir insanım. Üç güven duymalarını istiyorum, bütün bu yaşanan sorunların bizim iktidarımız zamanında yaşanmayacağını herkesin bilmesi lazım. Herkese eşit belediye başkanı olmak istiyoruz, asla ötekimiz olmayacak. Benim hayatımda hiç ötekim olmadı, bunu da herkes bilir. Ancak yönetici olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan sonra benim için İstanbul'daki herkes eşittir.

23 GENEL MÜDÜR VE GENEL SEKRETERİM HAZIR

+İstanbul en büyük şehirlerimizden bir tanesi. Siz bu şehri nasıl yöneteceksiniz

.-İlk olarak bilime, teknolojiye inanacaksınız ve buna göre bir kadro kuracaksınız. Belediye başkanları dediğimiz kişinin iyi bir idareci, iyi bir yönetici olması gerekiyor her şeyi bilen kişi değil. Her şeyi organize eden bir belediye başkanı olacaksınız. Bu konuda şu anda yirmi üç tane genel müdür düzeyinde arkadaşımız hazır, genel sekreterimiz hazır.

+Kadronuz hazır!

-Tabi, bütün bu değişimi ve dönüşümü yapabilmek için Türkiye'nin en iyi kadrosuyla çalışıyoruz.

+Alternatif, gölge bir kabine oluşturdunuz anladığım kadarıyla.

-Tabi, dört yıldır olduğu gibi onlarla çalışıyoruz. Bu arkadaşlarımızın bir kısmı dünyanın çeşitli ülkelerinde çok önemli görevlerde. Bir kısmı da kamuda görevde..-İstanbul konusunda en azından altyapı, üst yapı, planlama, imar uygulamaları, ulaşım ve diğer konularda, yıllardır bu işin içinde olan birisi olduğumdan kendimi de çok yetkin bir kişi olarak kabul ediyorum ve görüyorum.

+Peki, partiniz bu duruma nasıl bakıyor, ne görüyorsunuz orada?

-İstanbul'da partimden çok büyük destek alıyorum, özellikle örgütlerimizin desteğini görüyorum. Ancak önemli olan vatandaşın desteğidir. Bu desteği sokakta görüyorum.

+Çok kısa da bir süre var, projelerinizi de konuşmak isterim tabi, bunu anlatıp anlatmamak da size bağlı.

-Adaylığım resmileştiği zaman projelerin hepsini konuşabiliriz.

ÇOK CİDDİ UYUŞTURUCU MESELESİ VAR

+Halktaki teveccüh nasıl, ne diyorlar ve en çok da neyden şikayetçiler? Siz yanlarına gittiğinizde sizden ne istiyorlar?

-Halktaki teveccüh çok çok iyi. Şikayetlere gelirsek belediyeciliği aşan bir mesele var, işsizlik, çok büyük bir sorun. İstanbul'da devasa bir şehir işsizlik ve yoksulluk çok büyük bir sorun. Üçüncüsü kentsel dönüşüm bu konuda çok büyük bir sıkıntı var. Bir de İstanbul'un çeperlerinde çok ciddi bir şekilde uyuşturucu meselesi var. Gerçekten kontrolsüz bir büyümenin, aynı zamanda gerek Orta Doğu, gerek Afrika kaynaklı alınan göç sebebiyle de sosyolojik sıkıntılar da var.

+Orta Doğu'nun göçü aynı zamanda da İstanbul'u Orta Doğu'nun cazibe merkezi haline getiriyor. Mesele ben gittiğim zaman arkadaşlarım bana en çok hem bu Arap turist dediğimiz turistlerden rahatsızlık var hem de esnafın onlar olmasa biz kiramızı ödeyemeyiz dedikleri bir çarpıklık var. Yani bir mutluluk ve bir mutsuzluk var. Bu konuda denge nasıl kurulur, ne yapılır? Bu konuda daha önce hiç bir çalışmanız oldu mu?

-Orta Doğu coğrafyasında çok ciddi bir talep var, turist olarak çok büyük bir potansiyel var. O konuda kimsenin herhangi bir sıkıntısı yok. Benim söylediğim yerleşik haline gelmişler ile ilgilidir. İşte Afganistan'dan gelmiş yerleşik olmuş yani mahalleye yerleşmiş. Bunlar kendi geleneklerini ve kültürlerini taşıyorlar. Doğal olarak o bölgedeki insanlarımızın çoğu inşaat ve amelelikte çalışıyor ve bu gelen yerleşikler onları yaptığı işi yapıyorlar ve bir rekabet oluşuyor. Bu rekabetten dolayı kendi aralarında sıkıntılar da oluyor. Mesela, Esenyurt'ta, Sultangazi'de defalarca bu kavgalar oldu. Hamaliye pazarı var ve bizim Türklerle diğer gelenler arasında sürekli bir kayga var. Gelen iş adamı da göçenleri tercih ediyor çünkü hem ucuz hem de Allah göstermesin bir iş kazasında bir şey olduğunda sorumluluk da taşımıyor. Bir Türk olduğu zaman ciddi bir sorumluluk da taşıyor. Böyle olunca da tabi fiyatlar da düşüyor.

HER YIL 150 BİN ÇOCUK KAYBOLUYOR

+Peki, siz yarın belediye başkanı olursanız bu sorunu nasıl çözeceksiniz?

-Bu belediyenin çözebileceği bir iş değil, bu devlet politikasıyla çözülebilecek bir iş. O sebeple bu konuda devletiyle, belediyesiyle, bakanlıklarıyla ciddi bir önlem alınması lazım. Diğer en dramatik şey çocuk. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar sayıda kayıp çocuk olur mu? On yıl içerisinde resmi olarak ki gayri resmi rakamları bilmiyoruz. Başta Suriye olmak üzere Orta Doğu coğrafyasından gelen ailelerin çocukları dahil olmadan 150 bine yakın çocuk kayıpsa burada bir dram var, bir sorun var demektir. Gidiyorsunuz Tarihi Yarımada'ya çocuktan geçemiyorsunuz. Bu çocuklar burada doğdular ve Türkiye Cumhuriyeti kimliğini taşıyorlar, bu nedenle artık o çocuklar Orta Doğu coğrafyasının, Arap coğrafyasının değil sizin çocuklarınız. O zaman ne yapacaksınız, bu çocukları mutlaka entegre edeceksiniz.

İSTANBULLULARA GÜVENLİK VE ÖZGÜRLÜK VAAD EDİYORUM

+Ben tam teşekkülü hazırlanıyorum diyorsunuz, önümüzde de çok kısa bir süre var. Diyelim ki adaylığınız kesinleşti, gerçi projeleri sonraya bırakacağım dediniz ama ilk olarak İstanbullulara ne diyeceksiniz?

-İstanbullulara ilk olarak güvenlik ve özgürlük vaad ediyorum. İstanbul'daki göçün nedenlerini araştırdım.

+Ne çıktı karşınıza?

-Çoğunlukla kendini güvende hissetmeyen insanlar gördüm maalesef... Örneğin Fatih'deki göçün en önemli sebeplerden bir tanesi bu. Irak'tan ve Suriye'den çok göç gelince buradaki insanlarımız kendilerini güvende hissetmeyerek göç etmeye başladılar. İkinci olarak özgürlük vaad ediyorum. Özgürlük İstanbul'a aynı zamanda ekonomiyi de getirecek.

+Özgürlükten kastınız nedir?

-Bizim ölçeğimizde olan şehirlerin yapısına, doğasına bakın hiçbirisi İstanbul etmez ama İstanbul onların 1/4'ü kadar turist almıyor. Dört mevsim yaşıyorsunuz, dünyanın hayran olduğu Paris gibi bir yere eğer Paris kadar turist getiremiyorsanız bir sıkıntı var demektir. Güvenlik ve özgürlüğü vaad ediyorum ben İstanbullulara. Yılda ortalama 25-30 milyon turistin geldiği bir şehir düşünebilir misiniz; esnafıyla, vatandaşıyla, çalışanıyla bir refahtır bu. Tarihi Yarımada'yı düşünün, yenisini yapmaya kalkışsanız yapamazsınız, iki bin yılınızı alır beceremezsiniz. Fatih Sultan Mehmet kalksa ve Tarihi Yarımada'yı görse göz yaşlarına boğulur. Burayı 24 saat yaşanılabilir bir şehir haline neden getirmiyorsunuz, ne engel var? Orta Doğulusunun da Avrupalısının da gelebileceği bir şehir yapacağız.

+CHP'nin ve şahsınızda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni kazanma şansınızı nasıl görüyorsunuz?

-Yüzde yüz. Neden böyle diyorum, tabi her siyasetçi iddialı konuşur ama ben bütün hesaplarımı ve kitaplarımı yaptım.

+Neleri baz aldınız peki?

-Seçmeni baz aldım, başka hiçbir şey değil.

+Genelde İstanbul'u alan siyasi otorite biliyorsunuz tüm Türkiye'yi de almış sayılıyor. Zannediyorum en son bir yirmi yıl önce CHP İstanbul'u kaybetmişti, yanılıyor olabilirim. Nurettin Sözen olayıyla kaybetmişti.

-25 yıl önceydi. Bakın su meselesi ile ilgili olarak biraz önce 583.000 hanenin suyunun kesik olduğunu söyledim. Almanya'da kaçak su oranı %1'in altında, bizde ise %20. %20 ne demek biliyor musunuz, bu yüzde yirminin yüzde üçünü engelleseniz, 583.000 vatandaşımıza su sağlayabilirsiniz.

+Bir de atık su bedeli çok fazla galiba.

-Efendim ben neden atık su bedeli ödeyeyim, böyle bir şey olabilir mi? Niye ben kaçak elektrik parası ödeyeyim, benim namuslu vatandaş olmam suç mu?+Siz belediye başkanı olduğunuzda atık su bedellerini kaldıracak mısınız?-Efendim öncelikle suyla ilgili olarak şunu söyleyeyim. Bir kere suyu 10 km'ye kadar parasız yapacağız.

+Nasıl yani, anlamadım.

-Yani tasarrufu sağlayacaksınız, vatandaş da imkanı olan var olmayan var. Bu gün Orta Doğu coğrafyasından gelenlere baktığımızda hemen hepsinin evinde suyu kesik. Çünkü faturayı ödeyebilecek durumda değil. Bütün bunlara, ortalama vatandaşımızın kullanabileceği bir bedelde ve bedava su verilebilir. Kaçak su meselesine geldiğimizde, kaçak su ayrı atık su ayrı. Asıl buradaki para atık sudan fazla kaçak su. Bütün bu yüzde yirmi olan kaçak su bütün İstanbul'a pay ediliyor, edemezsiniz kardeşim. Benim günahım ne, önlem alacaksınız. Gene elektrikte aynı şey var, gerçi o belediyeye bağlı değil. Şimdi siz gidiyorsunuz her ay vatandaşlık görevinizi yapıyorsunuz, gününde faturanızı ödüyorsunuz, benim ödemediğim şeyi gidiyorsunuz siz ödüyorsunuz. Bu kabul edilebilecek bir şey değil. Kaçak kullanımı namuslu vatandaşların ödememesi gerekiyor.

+Peki, neden kaçak su önlenemiyor eksik olan ne?Ya da siz nasıl önleyeceksiniz?

-Ben Almanya'ya gittim nasıl önlediklerini sordum. Çok kolay önlemişler, teknolojiyi yenilemişler. Yeni teknolojiyle çok rahat bir şekilde önlenebilir. İstanbul'da belki çok kısa bir süre içerisinde yüzde birlere düşürmek mümkün olmayabilir ama ilk bir yılda yüzde onlara daha sonra beş yıla kadar yüzde bir ikilere kadar düşürebilecek bir çalışmamız var.

Tahran zirvesinde dikkat çeken detay Siyaset Mehmet Şimşek'ten yeni parti iddiasına yanıt Siyaset CHP'li isim, Eyüp Sultan'dan adaylığını açıkladı Siyaset Ferhat Tunç, Twitter'da Tunceli Valisi'yle tartıştı Siyaset