İlker Başbuğ: 30 Ağustos zaferi dünya siyasetinde değişimlere neden oldu
İlker Başbuğ: “Atatürk, halkı ümitsizlikten çıkardı. Millet, aradığı liderini bulmuş, istiklali için savaşma azmine ulaşmıştı. Büyük Taarruz'un dünya siyasetini değiştiren sonuçlarını görmemek, anlamamak ve takdir etmemek için insanın kör olması gerekir”
İlker Başbuğ, “Atatürk, halkı ümitsizlikten çıkardı. Millet, aradığı liderini bulmuş, istiklali için savaşma azmine ulaşmıştı. Büyük Taarruz'un dünya siyasetini değiştiren sonuçlarını görmemek, anlamamak ve takdir etmemek için insanın kör olması gerekir” dedi
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ gazeteci Uğur Dündar'a konuştu.
Sözcü gazetesi yazarı Dündar'ın bugünkü köşe yazısına taşıdığı söyleşide Başbuğ, 30 Ağustos Zaferi'nin ayrıntılarını ve bilinmeyenlerini anlattı.
Uğur Dündar'ın sorduğu, Başbuğ'un yanıtladığı söyleşi şu şekilde:
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Başbuğ, Büyük Taarruz, 26 Ağustos 1922 günü saat 04.30'da başladı. Söyleşimize, Türk ve Yunan ordularının taarruz öncesi karşılıklı güç mukayesesini yaparak başlayalım. O günkü tablo nasıldı?
İLKER BAŞBUĞ (İ.B.): Sakarya Meydan Muharebesi öncesi seferberlik ilan edilmişti. Sakarya'da Yunan ordusu subay ve süvariler dışında her bakımdan güçlüydü. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nda neredeyse 2.5 milyon asker çıkarabilmişken, bir ölüm kalım savaşı olan Sakarya'da ancak subaylar dahil 101 bin 727 asker çıkarılabilmişti. Aslında bu sonuç düşündürücüdür.
(U.D.): Bu üzücü durumun nedenlerini anlatır mısınız?
(İ.B.): İç isyanlar daha yeni bitmişti. Kardeş kavgası sona ermiş olsa da gönül yaraları halen tazeydi. Ancak asıl neden, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1911'den beri neredeyse on yıldır kesintisiz savaş içinde olmasıydı. Birinci Dünya Savaşı'na 2.5 milyon askerle katılan ülke yaşadığı kayıplar, acılar karşısında yorgunluk ve umutsuzluk içine girmişti. Sakarya'da Yunan ordusunun subaylar dahil mevcudu ise 123 bin 780 civarındaydı.
YUNAN ORDUSU SİLAH ÜSTÜNLÜĞÜNE SAHİPTİ
(U.D.): Yine, Büyük Taarruza dönersek, bu kuvvet dengesi Türk Ordusu'nun lehine değiştirilebildi mi?
(İ.B.): Prensip olarak taarruz edecek bir ordunun kuvvet üstünlüğüne ulaşması gerekir.
26 Ağustos 1922'de Türk Ordusu'nun subaylar dahil mevcudu 207 bin 947 olmuştu. Yunan ordusunun aynı şekilde mevcudu ise 224 bin 997 idi.
Şimdi burada iki önemli nokta var:
Birincisi; Türk Ordusu asker sayısı açısından, Yunan ordusu karşısında bariz bir üstünlüğe sahip değildi. Yunanlar hafif ve ağır makineli tüfek, top, uçak ve kamyon sayıları açısından da üstünlüğe sahipti. Bu önemlidir. Çünkü bazen birileri çıkıp şöyle konuşurlar; “Efendim ne büyütüyorsunuz? Orada sadece Yunan ordusu ile savaş edildi!..” Böylece Yunan ordusunu küçültmeye uğraşırlar! Bir kere ortadaki rakamlar onların bir şeyden haberleri olmadığını gösteriyor. Türk Ordusu'nun mağlup ettiği Yunan ordusu sayısal üstünlüğe sahipti.
İkinci önemli nokta ise Sakarya'daki Türk Ordusu'nun asker gücünün Büyük Taarruz öncesi büyük ölçüde artmasıdır. Sakarya'da subaylar dahil ordunun mevcudu 101 bin 727 iken bu sayı Büyük Taarruz'da 207 bin 947 olmuştur.
(U.D.): Asker sayısındaki artış nasıl sağlanabildi?
ATATÜRK, HALKA KAZANMA UMUDUNU AŞILADIĞI İÇİN…
(İ.B.): Büyük Taarruz öncesi asker sayısının artmasının ana nedenlerinden biri, Mustafa Kemal Atatürk'ün halkı ümitsizlikten çıkarıp ümit dolu bir noktaya getirmiş olmasıdır. Artık millet, aradığı liderini bulmuş, varlığı ve istiklali için savaşma azim ve kararlılığına tam olarak ulaşmıştır.
Anadolu halkı, Büyük Taarruz öncesi daha büyük oranlarda Türk Ordusu'na katılarak, neredeyse üç piyade ve bir süvari tümeninin daha kurulabilmesine imkan sağlamıştır.
(U.D.): Daha önce prensip olarak taarruz edecek ordunun kuvvet üstünlüğüne sahip olması gerekir demiştiniz. Ancak, Büyük Taarruz öncesi Türk Ordusu'nun bariz şekilde bir kuvvet üstünlüğüne sahip bulunmadığı görülüyor. O zaman Büyük Taarruz'un başarısının altında yatan diğer nedenler nedir?
TÜRK KOMUTA KADEMESİ ÜSTÜN NİTELİKLERE SAHİPTİ
(İ.B.): Savaşlarda bazı şeyler sayısal olarak görülür ve ölçülürken, bazı şeyleri sayısal olarak göremezsiniz. Bunların başında lider kadronun nitelikleri gelir. Ordunun sahip olduğu moral gücünü somut olarak ölçemezsiniz, ancak tecrübeli kişiler bunu gözleriyle ölçebilir. Anavatan topraklarının savunulması ayrı bir şeydir.
Sakarya ve daha sonra Büyük Taarruz'da Türk Ordularını zafere götüren ana nedenlerin başında Türk Ordusu komuta kademesinin üstün niteliklere sahip olması gelir. İlk önce Türk Ordusu'nun başında Mustafa Kemal Paşa gibi 20. yüzyılın en büyük lideri bulunmaktadır. İsmet Paşa da hep onun en yakınındadır.
Diğer önemli husus ise 11 yıla varan bir süreçte, Trablusgarp, Balkanlar ve Birinci Dünya Savaşı'na katılarak üstün bir savaş tecrübesi kazanmış üst komuta kadrosuna Türk Ordusu'nun sahip olmasıdır. Çanakkale Savaşı'na katılan komutanlardan Mustafa Kemal, Fevzi (Çakmak), Kazım (Karabekir) ve Fahrettin (Altay) paşalar Kurtuluş Savaşı'nın üst komuta kademelerinde yer almışlardır. Cevat (Çobanlı), Kazım (İnanç), Cemal (Gürsel), Muzaffer (Alankuş), İzzettin (Çalışlar) ve Yakup Şevki (Subaşı) paşalar da Çanakkale Savaşı'nda yer alan komutanlar arasındadır. Kurtuluş Savaşı'na katılanlar arasında Cumhuriyet döneminde Genelkurmay Başkanları olacak Salih Omurtak, Abdurrahman Nafiz Gürman, Nuri Yamut ve Fevzi Mengüç bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi, Kurtuluş Savaşı'nın komuta kademesinin oluşumunda, Çanakkale Savaşı çok önemli bir yeri tutmaktadır.
(U.D.): Büyük Taarruzun safhalarını da anlatır mısınız?
(İ.B.): Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 sabahı Türk topçularının açtıkları ateşle başladı. Batı cephesinde iki ordumuz vardı. Birinci Ordu, Afyonkarahisar'ın doğusunda Akarçay'dan batıya doğru Dumlupınar arasında bulunan düşman mevzileri karşısındaydı. Bu orduya taarruzla düşmanı kuzeye atma görevi verilmişti. İkinci Ordu, Akarçay'ın kuzeyinden Sakarya kısmından taarruz edecekti.
Birinci Ordu bölgesinde Erkmentepe, Tınaztepe ve Belentepe'nin ele geçirilmesi önemliydi. O gün akşama kadar bu mevziler ele geçirilerek Yunan cephesinde ilk gedikler açıldı. Süvari Kolordusu da Afyon-İzmir demiryolunu keserek, Yunan birliklerinin gerisine ulaştı. Yunan birlikleri Afyon-Sincanlı ovasında toplanmıştı.
27 Ağustos'ta Türk birlikleri Afyonkarahisar'ı kurtardı.
28 Ağustos'ta Eskişehir-Balmahmut yöresindeki Yunan kuvvetlerine karşı harekete geçilerek onların İzmir'e doğru çekilmeleri önlendi. Dumlupınar yolu Türk birliklerinin kontrolü altındaydı. 5 Yunan Tümeni'nin Dumlupınar'a gidişi engellenmişti. Artık Yunan ordusuna kesin ve son darbenin vurulma zamanı gelmişti.
(U.D.): Peki 30 Ağustos günü neler yaşandı?
MAREŞAL MUSTAFA KEMAL TAARRUZU ÖN SAFTA YÖNETTİ
(İ.B.): 30 Ağustos günü bir kuşatma hareketi ile kesin sonucun alınmasına karar verildi.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa asıl harekâtı yapan Birinci Ordu'nun yanına gitmeye karar verdi. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa'nın ise kuzeydeki İkinci Ordu'nun yanına gitmesinin uygun olduğu sonucuna varıldı.
Burası önemli, Başkomutan “Mareşal Mustafa Kemal” savaş alanının en ileri bölgesine giderek, savaşı yönlendirmeye karar veriyor. Tarihte çok örneği var mı? Pek zannetmiyorum.
(U.D.): Şimdi, 30 Ağustos Muharebelerine neden “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” denildiği daha iyi anlaşılıyor.
30 AĞUSTOS MAREŞALLERİN MEYDAN MUHAREBESİDİR
(İ.B.): 30 Ağustos'a “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” ismini veren kişi, İsmet Paşa'dır.
Bakın o gün cephenin en ileri hattında Türk Ordusu Mareşali Gazi Mustafa Kemal ile 31 Ağustos'ta Mustafa Kemal'in teklifi ile Meclis tarafından mareşalliğe yükseltilecek Fevzi Çakmak Paşa bulunmaktaydı. Dolayısıyla 30 Ağustos “Mareşallerin Meydan Muharebesi”dir.
(U.D.): Fevzi Çakmak'ın mareşalliğe yükselişinin TBMM kararı ile oluşu da bence çok önemli ve üzerinde düşünmeye değer. Meclis o yetkisini ne hükümete ne de Başkomutan'a bırakmamış. Peki o gün cephenin en ileri hattında neler yaşandı?
(İ.B.): Gelin neler yaşandığını, Mareşal Mustafa Kemal'den dinleyelim:
“Durum o kadar çekici idi ki daha ileriye gitmekten kendimi alıkoyamadım. Çalköyü yakınında bir yere gittim. Öğleden sonra düşman şaşkınlık belirtileri gösteriyordu. Kuzeye, doğuya, batıya, güneye başvuruyordu. Her taraf ateş ile kaplanmış idi, aynı zamanda piyadelerimiz ateşten vazgeçerek, süngülerini taktı ve bir an önce düşman mevzilerine girmek için saldırdılar. 31 Ağustos sabahı düşmanın burada beş tümeni yok ve esir edildiği gibi, düşmanın üç mağlup tümeni İzmir genel yönünde geriliyordu. Dumlupınar Meydan Savaşı sonunda düşmanın seçkin kuvvetleri yok edilmişti.
Bu savaşın sonucu Yunanlıların ve Rumların kalbini sındırmıştır (kırmıştır). Bundan dolayı, bu savaşa Rum Sındığı Meydan Savaşı demek çok uygun olur.”
Görüleceği gibi Başkomutanlık Meydan Muharebesi bir imha muharebesidir. Büyük Taarruz 9 Eylül'de Türk Ordusu'nun İzmir'e girişiyle noktalandı.
(U.D.): Başkomutan Mustafa Kemal'e göre zafer, yalnızca ulusun, milletin eseridir. Büyük taarruzun sonuçları ne oldu?
CUMHURİYETE BİR ADIM DAHA YAKLAŞMIŞTIR
(İ.B.): Yunan Kralı Konstantin 27 Eylül 1922'de tahtını ve memleketini bırakarak kaçtı.
İngiltere Başbakanı Lloyd George 19 Ekim 1922'de başbakanlıktan ayrıldı.
Padişah Vahdettin de 17 Kasım 1922'de ailesi ve yakın çevresiyle bir İngiliz zırhlısına binerek, İstanbul'u ve ülkesini terk etti; kaçtı.
Görüyorsunuz, Büyük Taarruz dünya siyaset sahnesinde eşine pek rastlanılmayan radikal değişimlere neden oluyor. Bu sonuçları görmemek, anlamamak ve takdir etmemek için insanın kör olması gerekir, eğer kafanızda başka bir düşünce yoksa.
Elbette en önemli sonuç ise Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk günden beri kafasında olan Cumhuriyet'in kuruluşuna bir adım daha yaklaşmış olmasıdır.
(U.D.): Söyleşimizi burada tamamlıyoruz. İlave etmek istediğiniz bir husus var mı?
(İ.B.): Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal İzmir'e girdikten sonra kısa ve kesik tümcelerle tuttuğu not defterine şunları yazmıştı:
“15 Mayıs 1919 İzmir'i işgal. 3 sene 4 ay. Ben aynı gün İstanbul'u terk… O kara günde Karadeniz'de, bugün Akdeniz'deyim…”
Bugün 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin 98. yıl dönümünü kutluyoruz. Bütün milletimizin bu bayramını yürekten kutluyorum.
Ebedi Başkomutanımız Mareşal Mustafa Kemal, Zafer Bildirgesi'nde açıkça belirttiği gibi kazanılan zaferi özellikle Türk Milleti'nin yarattığı bir eser olarak görmüştür. Zafer Bayramını Türk Milleti'ne armağan etmiştir.
Türk Milleti'nin; kendi eseri olan bu zaferi, elbette günün sağlık koşullarına dikkat edilerek, coşkuyla kutlamasından doğal ne olabilir ki?
ATATÜRK'TEN MİLLETE ZAFER BİLDİRGESİ
(U.D.): 13 Eylül'de Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal'in bir Zafer Bildirgesi yayımladığını biliyoruz. Bu bildirgenin önemli noktaları nelerdi?
(İ.B.): Zafer Bildirgesi'nin bazı önemli noktaları şöyle:
Atatürk, Büyük Taarruz sonrası defterine şunu yazdı: “15 Mayıs 1919 İzmir'i işgal. 3 sene 4 ay. Ben aynı gün İstanbul'u terk… O kara günde Karadeniz'de, bugün Akdeniz'deyim…”
“Büyük ve Asil Türk Milleti
Ordularımız 9 Eylül sabahı İzmir'imizi ve 9 Eylül akşamı Bursa'mızı kurtardılar. Akdeniz askerlerimizin zafer ezgileriyle dalgalanıyor…
Asya İmparatorluğu'na yeltenen küstah bir düşmanın muharebe meydanlarına gelmek cesaretinde bulunan ordu kumandanlarıyla kumanda heyetleri günlerden beri TBMM Hükümeti'nin esiri bulunuyorlar…
Millet orduları on dört gün zarfında büyük bir düşman ordusunu imha ettiler…
Büyük zafer münhasıran senin eserindir. Çünkü İzmir'imizi ihtiras siyaseti neticesinde adeta memnunen düşmana teslim eden heyetlerle milletin hiçbir münasebeti yoktu. Bursa'mızı istila eden Yunan kuvvetleri ise ancak İmparatorluğun askeri teşkilatıyla emel birliği, hareket birliği ederek muvaffak olmuşlardır…
Büyük ve Necip (Soylu) Türk Milleti, Anadolu'nun zaferini tebrik ederken, İzmir'den, Bursa'dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selamını da takdim ediyorum.”