'İnönü Atatürk’ün yanında her zaman sağlam durdu'
Alev Coşkun son kitabı Asker İnönü'yü anlattı.
Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun'un Kırmızı Kedi Yayınevi'nden çıkan Asker İnönü kitabı büyük ilgi görüyor. Dört kitaplık bu incelemenin ilkinde İnönü'nün doğumundan Mudanya Mütarekesi'ne kadar geçen süreyi belgeleriyle ortaya koyan Coşkun kitabını Sözcü gazetesinden Yüksel Şengül'e anlattı.
O söyleşi şöyle;
Alev Bey, İsmet İnönü'nün hayatını dört kitapla anlatmaya nasıl karar verdiniz?
İlk kitap Asker İnönü, onun askerlik dönemini anlatıyor. Ardından çıkacak olan ikincisi Lozan dönemini, üçüncü ve dördüncü kitaplar ise Cumhurbaşkanlığı ile muhalefet dönemini yansıtacak…
Atatürk gibi İnönü'ye de asılsız bilgilerle saldırılması mı sizi harekete geçirdi?
2000'lerden önce Atatürk'e değil de yalnız İnönü'ye saldırılıyordu. Şimdi artık İnönü'ye de Atatürk'e de saldırılar oluyor. Bu durum bende bir tepki yarattı. Özellikle ‘İki ayyaş' nitelemesi çok ağır bir suçlamadır. Doğrusu çok kötü bir suçlama. Dolayısıyla cevap niteliğini taşıması için bu kitabı yazdım. Ancak yarım asırlık bir dönemi bir kitapta anlatmak mümkün değildi. Bu yüzden üç kitap daha geliyor. Her şeyi belgelerle sunuyorum.
Asker İnönü'yü konuşalım mı?
1884'te İsmet İnönü'nün doğumuyla başlayan Asker İnönü adlı bu kitap, Mudanya Mütarekesi'ne kadar olan dönemi ayrıntılı bir şekilde gözler önüne seriyor. Eğitim hayatını yazıyorum, ardından I. Dünya Savaşı geliyor. Bilinmeyenleri de gözler önüne seriyorum. İsmet İnönü hep önemli görevlerde bulunmuş. En önemlisi ise Atatürk'ün en yakınında olması. Bundan büyük görev mi olur!
ÖNEMLI GÖREVLER
İnönü, Atatürk'e her zaman destek oluyor, fikir veriyor… Mesela, Büyük Taarruz öncesi başkomutanlık konusunda Meclis'te kriz yaşanıyor… Öyle ki ordu başkomutansız bırakılıyor…
5 Ağustos 1921'de yürürlüğe giren Başkomutanlık Yasası'nın süresi Meclis'te üçer aylık devrelerle ele alınıp uzatılıyordu. Üçüncü uzatmanın görüşüleceği 5 Mayıs 1922, Meclis'te Mustafa Kemal'e eleştiriler, saldırılar, ordunun güçsüz olduğuna ilişkin görüşlerin adeta övünülerek tutanağa geçirildiği bir gün oluyor.
“Keşke Yunan kazansaydı” diyenler o gün de vardı demek ki…
Kimi iyi niyetle, kimi de kişisel hırs ve hınç nedeniyle yapıyor bunu. Meclis'te sarıklılar bir yandan, Enver Paşa yanlıları diğer yandan ortalığı karıştırıyorlar. Mustafa Kemal tam da o sırada Suriye cephesinden kaptığı sıtma nedeniyle ateşler içinde yatıyor. Meclis'te çoğunluk sağlanamadığı için başkomutanlık görevi uzatılamıyor.
Büyük Taarruz da başlamak üzere…
Büyük Taarruz iyice yaklaşmışdurumda. Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak… Bir grup istifa edip ayrılmak istiyor. Mustafa Kemal ‘Sizden rica ediyorum 24 saat bekleyiniz' diyor. Zor bir durum. Ordu, Yunan işgal güçlerine karşı başkomutansız bırakılıyor. O arada Mustafa Kemal, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya telgraf çekip durumu şöyle özetliyor: ‘Meclis, başkomutanlık görevini uzatmıyor. Milli Mücadele'ye Meclis olmadan mı devam edelim?'
İsmet İnönü cevap veriyor:
‘Başkomutanlık makamını ve ismini koruyalım ama yetkilerinin sınırlandırılmasını ya da kaldırılmasını da fazla dert etmeyin. Biz zaten size bağlıyız.' Bunun üzerine Mustafa Kemal ertesi gün Meclis'e gidip başkomutanlığı ne olursa olsun bırakmayacağını açıklıyor. Sonunda yetki uzatılıyor, problem çözülüyor. Kısacası, İsmet İnönü her zaman Mustafa Kemal'in yanında, sakin ve sağlam duruyor.
ÖZEL VE FARKLIYDI
Bugün, İsmet İnönü'nün 45. ölüm yıldönümü… Tanıdığınız İnönü'yü bize anlatır mısınız?
İsmet İnönü'yü 1958'de İstanbul Hukuk Fakültesi'nde okurken tanıdım. Çünkü çalışmak zorundaydım ve CHP İl Başkanlığı Basın Bürosu'nda teksir memurluğu görevini üstlenmiştim. Kısa süre sonra Basın Bürosu şefi oldum. İnönü, çok sık İstanbul'a geliyordu ve her gelişinde onu karşılıyordum, açıklamalarını yazıp gazetelere servis yapıyordum. Daha sonra CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Başkanlığı görevine getirildim. İsmet İnönü çok özel ve farklı bir şahsiyetti. Duruşundan bile ders çıkarılacak bir liderdi.
Gazeteciliğiniz o zaman başladı demek ki…
CHP İstanbul İl Başkanlığı Basın Bürosu demek gazetecilik demekti. Sürekli basınla ilişki halindeydik. New York Üniversitesi'nde sosyal bilimler konusunda master yapınca, basınla akademik dünyada ilişki kurmuş oldum. 1973 yılında CHP İzmir Milletvekili seçildim. Beş yıl sonra (1978) Turizm ve Tanıtma Bakanı oldum.
Biliyorsunuz, SÖZCÜ Gazetesi yazar ve yöneticilerine FETÖ'ye yardım suçlamasıyla dava açıldı. İddianameyi okudunuz mu, fikriniz nedir?
Açık ve net olarak söylüyorum, SÖZCÜ'nün yazar ve yöneticilerine FETÖ'ye yardım suçlamasıyla dava açmak deli saçmasıdır… Bu hareket gizlenen FETÖ üyelerine destek verir. Bu dava açılır açılmaz Emin Çölaşan'ı, Necati Doğru'yu aradım. ‘Cumhuriyet Gazetesi sizin yanınızdadır' dedim. O günden itibaren bütün yazarlarımız köşelerinde açılan bu davanın yanlışlığını ifade ediyorlar.
Türkiye'de hapiste olan gazeteci sayısı 251 ve gazetecilerin en çok hapse atıldığı ülkeler arasında bulunuyor.
Türkiye'nin düştüğü bu durum çok kötü. Bu hukuksuzlukların bir an önce çözülmesi gerekiyor. Önümüzdeki yerel seçimlerde milletimizin büyük sürprizler yapacağına inanıyorum. Son 20 yılda çok önemli olaylar yaşadık. Fetullah ve Ergenekon olayları çok önemlidir. Karamsar olmaya gerek yok. Şu anki Türkiye'nin durumu 18 Mayıs 1919'dan daha mı kötü? Elbette değil… Geçecek bugünler, bütün kalbimle inanıyorum…
‘DERT ETMEYIN, BIZ ZATEN SIZE BAĞLIYIZ'
Ordu, Yunan işgal güçlerine karşı başkomutansız bırakılıyor. Mustafa Kemal, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya telgraf çekip durumu özetliyor. İnönü cevap veriyor: Dert etmeyin. Biz zaten size bağlıyız…