İsmail Saymaz 'Şerzan Kurt'u yazdı: Mahkemelerin etnik kimliğe göre hüküm verdiğini düşündürüyor...

Abone ol

Sözcü yazarı İsmail Saymaz, Muğla'da polis kurşunuyla hayatını kaybeden öğrenci Şerzan Kurt'u yazdı...

Sözcü yazarı İsmail Saymaz, Muğla'da polis kurşunuyla hayatını kaybeden öğrenci Şerzan Kurt'u yazdı.

Saymaz'ın yazısı şöyle:

Muğla'da, o gece 155 Polis İhbar Hattı'nı arayan ihbarcı, telefondaki polis memuruna “Acil buraya ekip gönderin yoksa kötü olacak” dedikten son­ra bulunduğu mekandakilere şöyle seslendi:

“Sıkın abi, Gültekin abi, içeri gelin!”

İhbarcı, Samet E.'ydi.

Muğla Sıtkı Koçman Üni­versitesi'nde okuyordu.

Emrah O. liderliğindeki çetenin üyesiydi. Çete bar ve gazinolardan haraç alı­yordu. Sabıka kayıtlarında, yaralamadan yağmaya yok yoktu. Ellerinde sis bomba­sı, uçaksavar ve makineli tüfek mermisi, otomatik av tüfeği, Samuray kılıcı, ‘pala' denilen bıçak ve beyzbol sopası vardı. İşte bu çete, sol görüşlü ve Kürt öğrencilerle 2010 yılında 11 Mayıs'ı 12'ye bağlayan gece tartış­ma yaşadı. Olaylar büyüdü.

Sol görüşlüler gözaltına alınınca arkadaşları yürüyüşe geçti.

Taşlar ve şişeler fırlatıldı.

İşte o an…

Samet E., aynı mekanda bulunduğu polis memuru Gültekin Ş.'ye “Sıkın abi” dedi.

Gültekin Ş., bu sözlerden 45 dakika sonra tetiğe bastı.

Kurşun, Şerzan Kurt'a isabet etti.

BATMAN'DAN MUĞLA'YA

Şerzan Kurt, Batman'da 11 Aralık 1989 günü dünyaya geldi. Öğretmen Ömer Kurt ve memur Nejla Kurt'un oğluydu. Daha demokrat olduğunu düşün­düğü için Muğla'da okumayı tercih etmişti. İktisat Fakül­tesi'nde 2. sınıf öğrencisiydi.

Politik bir gençti.

Gözaltına alınan arkadaş­larına destek için sokağa çıkmıştı.

Polis Gültekin Ş.'nin sıktığı kurşun göğsüne saplandı.

Genç adam ancak 12 gün yaşadı.

TANIK DA TUTUKLU, AVUKAT DA

Öğrenci Faaliyetleri Amir­liği'nde çalışan Gültekin Ş., üniversitede öğrenci grupla­rını izliyordu. Hem kendisi­ne “Sık” diyen Samet E.'yi, hem Kurt'u de tanıyordu.

Kurt vurulduktan birkaç saat sonra…

Gültekin Ş., olay tutana­ğına 45 polisle birlikte imza attı. Tutanakta, “15-20 ki­şilik grubun bulunduğu istikametten 3-4 el si­lah sesi geldiği” yazıldı. Yani Kurt ve arkadaşlarının ateş açtığı yönünde gerçek dışı tutanak düzenlendi.

Bu tutanak Gültekin Ş.'yi kurtarmaya yetmedi.

Polis 17 Mayıs 2010 günü tutuklandı. Olası kasıtla adam öldürme suçundan müebbet hapis istemiyle dava açıldı. Duruşmadan bir gün önce dava Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne alındı.

Yargılama başlar başla­maz…

Tanık Melike Düz, Kurt Ailesi avukatı Nezahat Paşa Bayraktar, KCK'dan tutuk­landı. Muğla Şerzan Kurt Özgür Gençlik Derneği ba­sıldı ve altı yöneticisi cezae­vine gönderildi. Gültekin Ş., KCK'nın yönlendirmesiyle suçlandığını iddia etti.

Davanın ilk faslı 9 Eylül 2012'de tamamlandı.

KENDİ SUÇUNA YARDIM!

Gültekin Ş., müebbet hapse çarptırıldı. Ardından “Böyle daha hakkani­yetli oldu” denilerek kendi işlediği suça yardım indirimi yapıldı. Müebbet hapis sekiz yıla indirilirken, Gültekin Ş. tahliye edildi.

Karar 2014'te bozuldu.

Yargıtay 1. Ceza Daire­si, haksız tahrikle kasten öldürmekten ceza verilmesi­ni istedi. İkinci yargılamada mahkeme 16 yıla hükmetti.

Gültekin Ş., bir kez daha tutuklandı.

Yine itiraz edildi.

Yargıtay 1. Dairesi bu kez de ağırlaştırılmış yaralama suçundan ceza verilmesini talep etti. Taş atıldığı için haksız tahrik indirimi yapıl­masına, Gültekin Ş.'nin say­gılı davranışlarından ötürü takdir indirimine gidilmesine karar verildi.

Gültekin Ş., yeniden tahli­ye edildi.

Mahkeme, 2019 yılındaki üçüncü kararında, Gültekin Ş.'ye 7 yıl 6 ay ceza verdi.

Cezanın infazı, Gültekin Ş.'nin yattığı süreden daha azdı. Polis devletten alacaklı çıkmıştı.

BİR HAKİM İTİRAZ ETTİ

Yargıtay, 9 Mart 2021'de kararı onarken, bir hakim karşı çıktı. Bu hakime göre haksız tahrik altında olası kastla öldürmekten ceza verilmeliydi.

Şu görüşü dile getirdi:

“Polis kişinin ölebi­leceğini öngörebilecek durumda olup neticenin meydana gelmemesi için hiçbir tedbiri olmamış, olursa olsun şeklinde bir kabullenme ile gru­ba doğru silahını yere paralel şekilde ateşlediği anlaşılmaktadır.”

CEZASIZLIK GÜVENCESİ

Baba Ömer Kurt, Anayasa Mahkemesi'ne başvuracak­larını ifade ediyor.

Umutlu mu?

Pek söylenemez.

Şöyle diyor:

“Hukuk varsa, adalet varsa; diyoruz ya adalet mülkün temelidir, mülk bu vatansa, bu vatan Edirne'den Hakkari'ye kadarsa, Şerzan'ın da bu mülkün içinde yeri vardır. Ülkenin bir fer­diydi. Kalemi ve def­terinden başka hiçbir silahı yoktu. Hedef seçi­lerek öldürüldü. Adalet asla yerine gelmedi.”

Şerzan Kurt, arkadaşla­rıyla dayanışma için çıktığı sokakta polis tarafından öldürüldü. Ne yazık ki ceza­sızlık güvencesi devreye girdi. Devlet, suç işlemiş görevlisini korudu. Yasaya göre havaya ateş etmesi gerekirken, göstericilere silah doğrultan polis adaletin elinden kurtarıldı. Bu zırh, kamu görevlilerine gerek­tiğinde yasaları tanımama ve suç işleme özgürlüğü ile suça karıştıklarında ceza al­maktan kurtulma güvencesi sağlıyor. Bu durumda polisin yetki alanını yasalar değil, copun ve namlusunun ucu belirliyor.

Batmanlı bir gencin öldürülmesine ilişkin yargıla­mada verilen bu karar, etnik kimliğe ve politik görüşe göre mahkemelerin hüküm verdiğini düşündürüyor.

Öğretmen Ömer Kurt'un dediği gibi…

Şerzan da temeli adalet olduğu varsayılan bu mülkün evladıydı.

Şimdi o temel sarsılıyor.

Belediye eliyle insan kaçakçılığı skandalına yenileri eklendi! Güncel Zeyrek 'AKP'nin HSK planı'nı yazdı: Duydum ki değişik formüller üzerinde çalışılıyormuş Güncel İTO'dan özel hastanelerin fahiş fiyatlarıyla ilgili uyarı: Ek ücret ödemeyin Güncel Esenyurt'ta tacizciye meydan dayağı! Güncel