İsmail Saymaz, Umut ve Ramazan'ı yazdı: Böyle bir hayat yasayla özendirilebilir mi?
İstanbul Sözleşmesi'nin eşcinselliği özendirdiği iddialarına tepki gösteren Saymaz, eşcinsel bireylerin Türkiye'de yaşadığı sorunlara dikkat çekerek söylemlere tepki gösterdi.
Sözcü gazetesi yazarı İsmail Saymaz, bugünkü yazısında akp Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkartılmasını yazdı.
İstanbul Sözleşmesi hakkında yapılan tartışmalara tepki gösteren Saymaz, Umut ve Ramazan'ın hayatını anlattığı yazısında "Eşcinseller insan haklarından yoksun mu bırakılsın? Eziyet mi görsün? Meydanlarda kırbaçlansın mı? Kaldı ki İstanbul Sözleşmesi'nin, bırakın normalleştirmeyi, eşcinselleri koruduğu bile söylenemez. Korusa… Umut ile Ramazan'ı korurdu." ifadelerini kullandı.
İsmail Saymaz'ın "Çarşamba Sözleşmesi" başlıklı yazısı şöyle oldu:
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme gerekçesini önceki gün açıkladı.
Dedi ki:
“İstanbul Sözleşmesi, Türkiye'nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmiştir. Türkiye'nin sözleşmeden çekilme kararı alması bu nedene dayanmaktadır.”
Eşcinselliği normalleştirmeye çalışanlar kimlerdir?
Sözleşmeyi nasıl manipüle etmişler?
Bilmiyoruz.
Ancak görünüyor ki İletişim Başkanlığı, oy desteğine karşılık sözleşmenin feshi için AK Parti'ye baskı uygulayan tarikat ve cemaatlerden farklı düşünmüyor.
Merkezi Fatih Çarşamba'da bulunan İsmailağa tarikatı başta olmak üzere birçok dini topluluk, aile içi şiddete devletin müdahalesini istemedikleri ve kadın-erkek eşitliğini reddettikleri için İstanbul Sözleşmesi'ne karşı çıkıyor. Ancak bu itiraz toplumda tepki çekeceği için eşcinsellik gerekçesine sığınıyorlar.
Onlara göre İstanbul Sözleşmesi, eşcinselliği meşrulaştırıyor.
Sanırsınız, insanlar yasayla eşcinselliğe yöneliyor!
Allah aşkına, kanun marifetiyle eşcinsel olunduğu görülmüş müdür?
Gerçekte, İstanbul Sözleşmesi'nde eşcinselliği olumlayan veya teşvik edici bir cümle geçmediği gibi bu tür evliliklerden de söz edilmiyor. Sözleşmenin cinsel kimlik ve yönelimlere bakılmaksızın uygulanacağı belirtiliyor.
Doğrusu bu değil mi?
Eşcinseller insan haklarından yoksun mu bırakılsın?
Eziyet mi görsün?
Meydanlarda kırbaçlansın mı?
Kaldı ki İstanbul Sözleşmesi'nin, bırakın normalleştirmeyi, eşcinselleri koruduğu bile söylenemez.
Korusa…
Umut ile Ramazan'ı korurdu.
Umut ile Ramazan'ın hikayesi
İstanbul Sözleşmesi 24 Kasım 2011'de TBMM'de kabul edildikten yaklaşık bir yıl…
Bakanlar Kurulu, 10 Şubat 2012'de imzaladıktan sekiz ay sonraydı.
Ankara'da yaşayan 20 yaşındaki Umut, erkek arkadaşı Ramazan ile aynı eve çıktı.
Umut'un babası olan S., oğluna “Seni öldürürüm!” dedi.
Ramazan'la görüşmesin diye eve hapsedildi, Umut.
Ardından Amasya'ya gönderildi.
Üç hafta alıkonuldu.
Bir fırsatını bulup kaçtı ve 2 Ocak 2013'te Ankara Başsavcılığı'na başvurup şikayetçi oldu. Altı ay süreyle çağrı üzerine koruma verildi.
Kurtulduklarını sanıyorlardı ki, 23 Şubat 2013'te evin önünde baba ve amca, Umut ve Ramazan'ı dövdü. Umut kaçırıldı. Aile, oğullarının akıl sağlığının yerinde olmadığını belirterek ve vasi tayini istedi. Umut, hastaneye yatırıldı.
Savcılık talimat vermeyince polisler harekete geçmedi.
Beş savcı değiştikten sonra kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.
Umut ile Ramazan bir daha görüşemedi.
Ramazan, kadın kıyafeti giydi. Hoşdere'de seks işçiliği yaparak, hayatını sürdürmek zorunda kaldı.
Adını ‘Figen' diye değiştirdi.
Tutunamadığı için Mersin'e yerleşti.
Soma'da, 301 işçinin can verdiği maden kazasında kardeşi İsmail'i kaybetti. Korktuğu için kardeşinin cenazesine gidemedi.
Ardından annesi Haskadın intihar etti.
Ramazan ya da yeni adıyla Figen, Mersin 7 Renk Derneği'nde eşcinsel hakları için mücadele verirken, gece ‘çarka' çıkmak, yani para için bedenini satmak zorunda kaldı.
Polislerce dövülüp yerlerde sürüklendi.
Mersin'de, 24 Ağustos 2014 gecesi kendini denize bıraktı.
Ramazan veya Figen, toprağa verildiğinde İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe konulalı 23 gün olmuştu.
Bir gün olsun korunmadı, Ramazan.
Sizce böyle bir hayat yasayla özendirilebilir mi?
Türkiye'nin itibarı laiklikten geliyor
İletişim Başkanlığı'nın açıklamasına bakınca Türkiye'de eşcinselliğin yasak veya suç olduğu sanılıyor. Oysa 1988'den beri cinsiyet değişimi yasal olarak tanınıyor.
Türkiye Cumhuriyeti, bu açıklama ile dünyanın gözünde Pakistan ve İran seviyesine düşürüldü.
Açıklamada, İstanbul Sözleşmesi'ni altı ülkenin onaylamadığı belirtiliyor.
Altı ülkeden Çekya'da eşcinsel evliliklerin yasal olduğunu, Letonya'da eski Dışişleri Bakanı'nın eşcinsel kimliğini ilan ettiğini, açıklamayı yazanlar bilmiyor mu?
Polonya'nın sözleşmeden çekileceği belirtiliyor.
Bu ülkeyi yöneten Hukuk ve Adalet Partisi, AB karşıtlığıyla biliniyor.
Örnek alınacak ülke Polonya mıdır?
AK Parti, toplumsal tabanını tutmak için İstanbul Sözleşmesi'ni tarikat ve cemaatlere diyet olarak verirken, içerideki tepkileri dindirmek amacıyla ‘eşcinsellik sopasına' başvuruyor. Bu ayrımcı gerekçe İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırmakla sarsılan uluslararası saygınlığa yıkıcı bir darbe daha vuruyor.
Oysaki Türkiye'yi batı dünyasında var edip saygın kılan, dini kimliği, toplumsal veya aile değerleri değildir. Zira her ulusta bu değerler var.
Türkiye'yi farklı kılan…
Nüfusu Müslüman, kendisi laik ve demokratik hukuk devleti olmasıdır.
Birçok Avrupa ülkesinden önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermesidir.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya, toplumu sakinleştirmek için İstanbul Sözleşmesi yerine Ankara Sözleşmesi'ni hazırladıklarını söylüyor.
Korkarım ki…
Bu kafayla Çarşamba Sözleşmesi'ne imza atacağız.