İstanbul'un diğer yüzü: 'Yoksulluk cenderesi'

Abone ol

İstanbul'un 'kenar semtleri' yoksulluk yüzleriyle görmezden gelinirken bu semtlerde uyuşturucu, çete ve işsizlik sorunları yaşamı daha da zorlaştırdı.

İstanbul'da Gülsuyu, Küçükarmutlu, Okmeydanı, 1 Mayıs ve Gazi Mahallesi… Şüphesiz hepsi birbirinden farklı ancak bir o kadar “aynı” yerler(di).

Birgün'den Uğur Şahin'in haberine göre; Politik kimlikleriyle öne çıkan yoksulluk ve yoksunluk cenderesi altındaki bu “İstanbul’un kenar semtleri” için yaygın medyada sıklıkla “varoş” tanımlaması yapıldı.

Varoş, Macarca bir kelime olan ve şehrin dışında kalan mahalle anlamına gelen “város” kelimesinin Türkçeleştirilmiş hali.

Gecekondu mahalleleri için kullanılan bu sözcük, akademisyen Hakan Yücel’in aktarımıyla “medyatik söyleme 1995 Gazi Katliamı ve 1 Mayıs 1995 Gazi Olayları” girdi. 26 yıldır da bir nevi tehlikeyi ve tekinsizliği simgeler halde. Dışlanmayı tetikleyen bu söylemden en büyük payı alan yerlerden biri ise varoşluların semti, Gazi Mahallesi oldu.

"Soğuk bir İstanbul sabahında ziyaret ediyorum Gazi’yi. Mahalleye varana dek de son dönemde buraya ilişkin medyada yer alan haberleri tarıyorum. Karşıma çıkan başlıklar aynen şöyle: “İki ayrı iş yerine silahlı saldırı”, “İki hırsız, girdikleri kamyonetten havalandırma sistemini çaldı” ve “Türkü evi baskını: 6 yaralı” dahası… Bir dönemin “kurtarılmış bölgesi” ne oldu da bu hale geldi?

Otobüsten iner inmez mahalleye konuşlu TOMA’lar ve akrep “manzarası” karşılıyor beni. Gördüğüm zırhlı araçların sayısını içimden saymaya başlıyorum: Bir, iki, üç… İnsan, bu kadar polisi görünce, “O zaman bu çetelerin önüne neden geçilemiyor, bir problem olmalı” diye düşünmeden edemiyor.

1975’e değin Atatürk Çiftliği ismiyle bilinen “Alevi gettosu” Gazi Mahallesi’nin sakinleri hem dışlanmadan mustarip hem de neredeyse insanlar kadar “konuşan” silahlardan! Zira mahallede çeteler cirit atıyor, uyuşturucu kol geziyor, polisiye olaylarda ciddi artış yaşanıyor. Mahalleliye göre ise bu tablonun nedeni belli: “Devletin mahallede solcular olmasın da kim olursa olsun anlayışı nedeniyle çeteciler korunuyor.”

BU KADAR SİLAH PATLAMASI HİÇ HAYRA ALAMET DEĞİL

Utku Arif Kavak, doğma büyüme Gazi Mahalleli. 3,5 senedir de “yerel gazetecilik” yapıyor. Yaptığı iş için, “Gazi’de sadece yazarak o kadar insanın malını kurtardım ki” ifadesini kullanıyor. Peki, Gazi Mahallesi’ndeki en yakıcı problem ne? Ona göre yanıt çok net, uyuşturucu: “Alttan gelen nesil uyuşturucuya ve hırsızlığa düştü. 13 yaşındaki çocuklar hırsızlığa başladı; motor çalma, eve, dükkâna girme… Uyuşturucu artık lisede. Polis de operasyonlar yapıyor ama bu sorunla en çok mücadele eden devrimcilerdir. Bugün mahallede silah almaya kalksan, bin TL’ye bulursun, eskiden silah bulamazdın. İllegal mahalleye döndü. Şu an gençler birbirini vuruyor. Bu mahallede bu kadar silah patlaması, hiç hayra alamet değil. Her geçen gün daha kötüye gidiyor, ‘rivalo’ denen kumar da var.”

O KADAR İNSANIN AYAKKABISI ÇALINDI Kİ…

Ülkede işsiz genç ordusuna her gün bir yenisi eklenirken Gazi’de de tablo hiç iç acıcı değil. Kavak, işsizliğin gençleri derinden etkilediğini söylüyor. Aktarımına göre, “mahalledeki gençlerin çoğu boşta”. İktidarın bu problemi çözmek için hiç niyeti olmadığının o da farkında. Şöyle konuşuyor, Kavak: “Gençlik eriyor, uyuşturucu, bir süre sonra hırsızlığı doğuruyor. Bunların temelinde hep yoksulluk ve işsizlik var. Pandeminin başlangıcından bu yana hırsızlık o kadar arttı ki. Yaşlı insanlar neredeyse tek başına ATM’ye gidip para çekemez halde. O kadar insanın ayakkabısı çalındı ki, hırsızlık korkunç boyutta. Tabii, buraya dışarıdan hırsızlığa gelen de çok fazla kişi var.”

Eskiden Gazi için “kurtarılmış bölge” tanımlaması yapılırdı. Fakat OHAL’den sonra durumun değiştiği ortada. Kavak’a, “Gazi eskisi kadar politik bir mahalle mi?” diye soruyorum, şöyle cevaplıyor: “25 yaşın üstündekiler hâlâ duyarlı ama onun altı çok sıkıntılı. Tamamen yozlaşmış durumdalar, bunun aksi çok nadir çıkıyor.”

BURASI GAZİLİLER İÇİN BİR KÖYDÜR

Kavak, şöyle devam ediyor: “Eskiden Gazi’de güven vardı; mahalleden dışarı çıkınca insan korkuyordu. Geri dönünce, ‘Tamam artık; semtimize, köyümüze geldik’ denilirdi. Burası aslında Gazililer için bir köydür. Kimisine memleket sorulunca, ‘Gaziliyim’ der. Önceden bu kültür vardı ama bugün halk, ‘kapkaça uğrayacağız, silah sıkılacak’ diye sokağa çıkmaya bile korkuyor. Bir dönem Gazi Mahallesi’nde Suriyeli ve Afganların sayısı ciddi orandaydı. Fakat onlar savaştan çıkıp buraya gelince, tekrar savaşı gördüler ve korktular. Suriye’de savaştan çıkıp Gazi’ye geliyorsun ama her sokakta silah patlıyor. Onlar da, ‘Burada da savaş var, bizi burada da yaşatmazlar’ deyip gittiler. Yani silah seslerinden kaçtılar. Bunu bizzat ben biliyorum.”

BU MAHALLE, BİR SAVAŞ MAHALLESİ…

Utku Arif Kavak, sözlerini şöyle noktalıyor: “İnsanlar buradan gidiyor artık, göç ediyorlar. Çünkü adamın kapısında silah patlıyor, çocuğu bunu görüyor, ‘Artık burada yaşanmaz’ diyor; her gün bir olay. Gazi Katliamı’nda ben yedi yaşındaydım. Biz aslında yedi yaşından beri savaşın içerisindeyiz. Bu mahalle, bir savaş mahallesi…”

Kavak’ın ardından Hüseyin Altun ile görüşüyorum. 35 yaşındaki kafe işletmecesi Hüseyin Altun da doğma büyüme Gazili. Koronavirüs tedbirleri nedeniyle kafesi uzun bir süredir kapalı. Esnafın durumunun perişan olduğunu söylüyor, sonrasında da konu Gazi Mahallesi’nin şu anki haline geliyor: “Gazi çok değişti; hem siyasi anlamda ve hem de kültür olarak. Eskiden gecekondu semtlerinde kimin evine ne pişiyorsa, biz onun kokusunu alır ve giderdik. Kimsenin kapısında kilit yoktu; buna rağmen hırsızlık çok azdı. Çünkü hırsızı anlar, sorardık, ‘Kimsin’ diye… Herkes, herkesi tanırdı. Sosyal medya yoktu, cep telefonu yoktu, sadece nadir insanlarda ev telefonu vardı ama birinin başına bir şey geldiği zaman, bütün mahalle duyardı. Çünkü duyarlılık vardı, şimdi de duyuyor ama duyarsız…”

‘GAZİ MAHALLESİ’NDEN ÖĞRENCİ ALMIYORUZ’

Gazili olmanın zorluğuna değiniyor Hüseyin Altun. “Burada yaşayanlar damgalanırdı” diyor ve ekliyor: “Gazi Mahallesi’nde yaşayanların dışarıda iş bulması çok zordu. Mesela ben dışarıda, Plevne Lisesi’nde okudum; kavga, gürültüyle liseye yazılabildim. Çünkü Gazi Mahallesi’nde ikamet edenleri okula almıyorlardı. Benim ilçemin okuluydu ama giremiyordum. ‘Gazi Mahallesi’nden almıyoruz’ diyorlardı. Milli Eğitim’i mahkemeye vermiştik, hatta gazetelere bile çıkmıştık. Sonra okula girdim, benimle beraber dört kişi daha girdi ve yasak kalktı. Okulu geçtim, dışarıda otobüs durağında Gazi’den olduğunu bilseler yanında durmazlardı. Dışarıda bizi damgalıyorlardı. Sanki biz yurdumuz için kötü bir şey yapan insanmışız gibi…”

Hüseyin Altun, “Gazi emekçi bir mahalledir” ifadesini kullanıyor: “Bakma her sokakta bulunan yüzlerce arabalara. Bir o kadar da borcu vardır burada yaşayanların. Sabah 5’ten akşam 8’e mahalle boşalır çünkü herkes dışarıya çalışmaya gider. Emekçi ailelerin çocukları da bu zorluğu gördüğü için kolay para için gruplaşıyor. Uyuşturucu, hırsızlık ne yazık ki çok fazla.”

ÇETELEŞMENİN NEDENİ KOLAY PARA KAZANMAK

Hüseyin Altun, mahalledeki çeteleşmenin en büyük nedeninin “kolay para kazanmak” olduğunu söylüyor: “İnsanlar bugün para için gruplaşıyor; para getirisi olan illegal işler olduğu zaman çeteleşiyorlar. Eskiden olaylar hep politikti, son 3-4 yıldır mahalle adli vakalarla duyuluyor. Tabii bu da bilinçli olarak yapıldı.”

Hüseyin Altun’a göre Gazi Mahallesi hep OHAL şartlarındaydı. “Cezaevleri Gazi’deki insanlarla doludur” diyor ve ekiyor: “Hem adli hem de siyasi olarak.” Sözlerini ise şöyle sonlandırıyor: “Gazi Mahallesi’nde biraz daha dip görülecek ama mahalle o günden sonra eski dinamiklerini bulacak gibi. Dip bittikten sonra bu düzen bozulacak. Buradaki 60 yıllık aileler bir yere gitmediği sürece mahalleye bir şey olmaz. Bu süreçler gelip geçici. Kurtlar Vadisi, Çukur ve Sıfır Bir gibi dizi örneklerini kendi mahallelerinde kurmak isteyen gençlerin ya hevesleri kırılacak ya da kırdırılacak. Umarım bu olur.”

41 YILDIR BEDEL ÖDÜYORUZ

Nevzat Altun 20 yıl Gazi Mahallesi'nde muhtarlık yaptı.

Yıl 1993, bundan tam 27 sene öncesi… 3 Eylül 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Halk Boş Arsaya Okul İstiyor” başlıklı bir haber yer alıyor: “Hızla gecekondulaşan Gazi Mahallesi’nde okulsuzluk büyük sorun haline geldi. Mahalleli Hazine’ye ait olan 1350 sokaktaki yaklaşık 3 bin metrekarelik arsanın okul olması için mücadele ediyor. Bu arazinin üstüne zaman zaman bazı kişilerin sahiplenip kaçak yapı yapmak istediğini söyleyen vatandaşlar, ‘Bu arsayı kimseye kaptırmayız’ diyor.”

Bir mahalle nasıl yoktan var edilir? Belki de bu sorunun yanıtlarından biri, işte bu haberde saklı: Okul eksikliğine karşı eylem yapmak, mücadele etmek, dayanışmak…

Eskinin şık gecekondu mahallesi Gazi, bugün çok katlı binalarla çevrili ancak o binalar kolay dikilmedi. Buranın hatırasında dayanışma da var, direniş de; acı da var, öfke de.

Gazi’nin hafızasını en iyi bilenlerden biri, tam 20 yıl burada muhtarlık yapan Nevzat Altun. Bugünlerde CHP Sultangazi İl Genel Meclisi üyesi olan Altun, 1973’te Eyüp’ten Gazi Mahallesi’ne gelmiş, gecekondusunu inşa etmiş. Aktardığına göre o dönemde Gazi’deki gecekondu sayısı 150 ile 200 arasındaydı. “48 yıllık Gaziliyim” diye söze giriyor Nevzat Altun ve şöyle devam ediyor: “Burası 1964’te yerleşime açıldı, 1970’lerde devrimci dinamikler etkindi ve insanlar ev sahibi olsun diye gecekondu yapımında yardımcı oluyorlardı. Gecekondu yapmak kolay değildi; ben de o gecekondu çalışmalarında emek verdim. 80 darbesi ile her şey değişti, devletin bütün kolluk kuvvetleri burası ve buraya benzer mahallelere yöneldi. 12 Eylül’ün bedel ödettiği mahallelerden biridir bu mahalle.”

Mahalle bu “bedel”i sadece 12 Eylül sürecinde ödemedi. Zira İstanbul’da yaşayanların bile adını bilmediği bir yerdi Gazi Mahallesi; ta ki 12 Mart 1995’e kadar… Bir akşam vakti taksiden otomatik silahlarla üç kahvehane ve bir pastane tarandı. Sonrası malum… Katliam mahallenin “kaderini” belirledi ve açılan yara hâlâ kanıyor. Dönemin muhtarı Nevzat Altun, o günler için şöyle diyor: “Gazi Mahallesi’nde 81 ilden insan yaşar, emekçi halkın yoğun olduğu bir bölgedir. Bir mekânda oturuyorsunuz; tarayıp gidiyorlar. Türkiye’de Alevi-Sünni çatışması çıkartılmak istendi; fakat Gazi Mahallesi’nin en önemli özelliklerinden biri, kimse kimseye; 'Alevi misin, Sünni misin’ diye sormaz. Bu meseleden komşular arasında bir münferit bir kavga bile yoktur. Gazi’de 13, Ümraniye’de 5 kişi öldürüldü, 450’ye yakın kişi de yaralandı. Vatandaşın canı devletin kolluk güçlerine emanettir. Tepki Alibeyköy Barajı’na mı gösterilecek karakola mı? Tabii ki devlete gösterilecek. On binlerce insan sokaktaydı fakat bir vahşet yaşandı. Kahveleri tarayanlar ortadan kayboldu. Devletin derin tarafından buralara operasyon çekildiği ortadaydı.”

Hasan Güzel Akkuş 1976'dan beri Gazi Mahallesi'nde yaşıyor.

Günümüze dönüyoruz, Gazi’nin şu anki haline… Nevzat Altun, devrimciler azaldıkça çeteleşen grupların sayısının çoğaldığı görüşünde. “Kirli işler, kirli ilişkiler de var bu mahallede. Ama bu savrulan yüzde 10’luk bir kesimin işi” diyor ve ekliyor: “Gruplaşmalar ve çeteleşmeler oluyor. Yüzlerce insan bu nedenle vuruldu. Polis üstüne yeteri kadar gitmiyor. Şu köşede 10 kişi bir basın açıklaması yapsan, 10 tane zırhlı araç gelir ve bekler. Ama biri hesap sorsa, silahlar patlasa polis 1 saat sonra gelir.”

Mahalledeki gecekondu sayısının üç bini aşkın olduğunu dile getiriyor Nevzat Altun. Ona göre, Gazi’nin en önemli problemi ise işsizlik. Nevzat Altun, oğlu Hüseyin Altun’un da dikkat çektiği üzere yurttaşların “damgalandığını” belirtiyor: “Gaziliyim diyen insanları özel şirketler işe bile almıyorlardı. Gazi’nin adını saklayarak işe girerdi insanlar. Buradaki en önemli problem ekonomiktir. Tabii, Türkiye’de bir yaprak kıpırdasa bunun altında Gazi Mahallesi’nin bir parçası kalıyor.”

Altun’un yanından ayrılıyor ve bir süre Gazi’nin sokaklarında adımlıyorum. Görüşeceğim son kişi 1955 doğumlu Terzi Hasan. 66 yaşında ama hâlâ çalışıyor, beni de dükkanında bekliyor. Sol fraksiyonların duvar yazılarının önünden geçiyor ve ardından kendimi gecekonduların arasında buluyorum. 66 yaşındaki Hasan Güzel Akkuş, kapıda karşılıyor beni. Dükkânda bir müşteri var, pazarlık yapmaya çalışıyor. Sohbet ise müşteri gider gitmez başlıyor. Terzi Akkuş, “Gazi’yi anlatabilecek az kalan insanlardan biriyim ben” diyor ve ekliyor: “O dönemki arkadaşlarımızın çoğu öldü.”

AMAÇ ARSA KAPMAK DEĞİL KİRADAN KURTULMAK

Mesleği 13-14 yaşındayken Eyüp’te Arnavut ustasından öğrenen Akkuş, 1976’da Gazi’ye yerleşmiş. Gerisini kendisinden dinleyelim: “Burada ilklerden biriyim. 1977’nin içerisinde evi bitirdik. O dönem gecekondu yapmaya göz yumuyorlardı. Sivaslısı, Erzurumlusu, Tuncelisi geldi. Sivaslılar ve Karadenizliler çoğunluktaydı. Gecekonduları halk mecbur oturmak, başını bir yere koyabilmek için yaptı. Arsa kapma düşüncesi yoktu; derdimiz kiradan kurtulmak ve çoluk çocuğumuzu bir yuvaya sokabilmekti. Ayrım gayrım olmadan bu mahalleyi var ettik. Ayaklar çamur, su altında çile çekiliyordu. Burada ev yaparken bir çimento bile meseleydi. İnsanlar dar gelirliydi.”

SU, ELEKTRİK VE ULAŞIM SORUNDU

Akkuş, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sadece dört tane minibüs vardı o zaman. Su sorunu oldu, elektrik sorunu oldu, okul sorunu oldu. Çok sorun yaşadık. Yol yok, bir arazi düşün sadece. Halk için mücadele verenlerden biriyim. Halkı örgütlemek için çok eylem yaptık. Ama ne eylemi? Gecekondu, araba sorunu, ulaşım sorunu, durak sorunu… Kimse sen Sünni misin, Alevi misin diye sormazdı. Herkesin kapıları açık, ne hırsızlık vardı ne de başka bir şey.”

Prof. Dr. Kayıhan Pala'dan '65 yaş' tepkisi: Hiçbir ülkede uygulanan yöntem değil Güncel Sağlık çalışanlarının 'meslek hastalığı' mağduriyeti: 7 yılda 18 tanı Güncel Avukat Ali Çimen: Gülistan Doku davasında çember daraldı Güncel 1,2 milyon aşı Türkiye'nin tamamına ulaştı: Hangi ilde, kaç kişi aşılandı? Güncel