İşte Erdoğan'ın TRT'de katıldığı yayının perde arkası: Gazetecilerin tek amacı...
Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, bugünkü köşesinde AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz gün TRT'de katıldığı canlı yayını yazdı.
Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, bugünkü köşesinde AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz gün TRT'de katıldığı canlı yayını yazdı.
Çölaşan'ın "Canlı mı cansız mı?" başlıklı yazısı şöyle:
Sevgili okurlarım, Recep Bey önceki gece AKP'nin borazanı olan TRT'ye çıkmıştı.
Karşısında kim olduğunu, nerede görevli olduğunu bilmediğim, yani pek de tanımadığımız bazı yandaş gazeteciler vardı.
Özenle seçilmiş özel görevli birileri…
Ama gerekli onayını aldıktan sonra karşısına oturtulan isimler falan hiç önemli değildi.
Önemli olan Recep Bey'in devlet kanalında bir kez daha uzun süre boy göstermesi, tek kale oynayıp gösteri yapması idi!
★★★
Böyle seçmece bir kadro ile kendisine düzgün sorular sorulması zaten beklenmez. Bu mümkün değil.
Bakalım eğer sorabilirlerse, neler soracaklardı!
Böyle durumlarda ne olur ne olmaz diye, yandaş gazetecilerin sormayı düşündüğü sorular, önce kendilerinden alınır.
Sorular güzelce sansürden geçirilir.
Gazetecilere Saray danışmanları tarafından “Şunu sor, bunu sorma” diye talimatlar verilir.
Bizim meslektaşlar (!) Recep Bey'in karşısındaki koltuklara o koşullar altında oturtulur.
★★★
Saati geldiğinde arkadaşlara komut verilir, sözüm ona soru sorma (daha doğrusu soramama) aşaması başlar.
Çağrılı gazeteciler ödevlerini iyice öğrenmiştir.
Artık tek amaç, programı Recep Bey'i üzmeden, sinirlendirmeden, öfkelendirmeden, zor duruma düşürmeden, sağ salim bitirebilmektir!
Aksi olduğu takdirde program sonunda beyefendiden fırça yemeleri kaçınılmazdır.
★★★
Ama daha zor olan, kendi patronlarından yiyecekleri fırçalar ve işitecekleri azarlardır.
Böyle bir durumda işten kovulmaları bile mümkündür.
Bir düşünün yani, patrona devlet kesesinden bir sürü kıyak yapılmış, çıkarlar sağlanmış…
Ve görevli muhabir bir gece TRT yayınında ters bir iş yapıp patronun çanına ot tıkayacak, onu zarara sokacak!
O muhabir kovulmayı fazlasıyla hak etmiştir!
(Size medya gerçeklerini kısaca anlatmaya çalışıyorum.)
★★★
Bu genel bilgileri verdikten sonra şimdi yine dönelim önceki gece gerçekleşen canlı yayına!..
Acaba gerçekten canlı mıydı, yoksa millete yutturuldu mu?
Devletin ekranında yayın boyunca “Canlı” yazısı görünüyorsa canlı olması gerekir.
Yayının nereden yapıldığı açıklanmadı.
Ama o görkemli dekora bakıldığında TRT stüdyolarından yapılmadığı kesin.
O halde neresi olabilir?
Meğer bizim emektar Çankaya Köşkü imiş.
★★★
Canlı yayın!..
Yani olayımızda, gece saatlerinde, ortalık karardıktan sonra yapılan bir programın canlısı!
Oysa çoğunluk fark etmese bile dikkatle bakanlar iki şeyi görmüştü.
-Salonun arkasındaki perdeleri tam olarak kapatmayı unutmuşlar. Küçük bir aralıktan içeriye gün ışığı giriyor.
Ne biçim aydınlık bir gece bu! Baltık ülkelerindeki aydınlık geceler gibi…
-İkincisi, Recep Bey'in arka tarafında, masanın üzerinde duran büyükçe bir masa saati var.
O saat 9'u gösteriyor!
Bir yanda perdelerden sızan gün ışığı…
Öbür tarafta ise 9'u gösteren masa saati!
Meğer o saat 9'u 5 geçeye, Atatürk'ün öldüğü saate kurgulanmış.
Vallahi bravo bu AKP'ye, saatin ayarına bile dokunmamışlar!
Ayasofya imamı, Diyanet Başkanı falan görmesin.
★★★
Bu konu dün bazı internet haber sitelerinde fotoğraflarla birlikte gündeme getirildi…
Ve soruldu…
Bu yayının çekimleri hangi saatte yapılmıştı?
TRT bu konuda açıklama yapmadı.
Burada önemli olan şudur:
Dünya liderimiz koskoca Recep Bey ekrana çıkarılacak, canlı yayın anonsu program boyunca ekranda kalacak ama ne olur ne olmaz, biz önlemimizi şimdiden alalım da bir terslik olmasın denilerek çekimler sabah saatlerinde yapılıp kayda alınmış olacak!
Ya bir gaf yaparsa, ya yanlış bir şeyler söylerse…
Olur ya, ortaya önceden bilinmesi mümkün olmayan kelek bir durum çıkabilir…
İşi sağlama almak gerekir!
★★★
Recep Bey'e de durum çekim başlamadan önce söylenmiş olabilir:
“Efendim çekimi saatler önce yapıyoruz ama ekranda ‘canlı yayın' diye vereceğiz, bilginiz olsun!”
İnşallah söylenmemiştir…
Söylendi ve kabul etti ise bizim beyefendi de bu ayıba, başka bir deyişle yalana ortak edilmiş demektir.
Önceden planlanan bu ayıbı onun Saray'da görevli kadroları da mutlaka biliyordu.
Demek ki bu ayıpta onların da payı olmuştur.
★★★
Sevgili okurlarım, yukarıda dilimin döndüğü kadarıyla kısaca anlatmaya çalıştığım bu hadise önemsiz görülebilir ama Türkiye'nin nasıl yönetildiğinin somut göstergelerinden sadece biridir.
Ciddiyet yok…
Her konuda lâçkalık, sorumsuzluk var.
Gerektiğinde her konuda göz göre göre yalan söyleniyor.
Güzel gidiş bu gidiş eğer sonu gelirse.