İşte İstanbul'un görmezden gelinen sorunu: Evsizler...
Yaklaşık 7 bin civarında evsizin olduğu İstanbul’da sorun görmezden gelinirken evsiz kalanların yaşadıkları durumu gözler önüne serdi.
Yaklaşık 7 bin civarında evsizin olduğu İstanbul’da bugüne dek devlet yükümlülüklerini yerine getirmedi.
Sokakta yaşam mücadelesi verenler, sadece kış gelince hatırlandı. Kış bastırınca toplanıp, spor salonlarınla götürüldüler. Bu aşamada medyanın da katkısıyla iş, birçok kez ‘gösteriş’e çevrildi.
Sonrasında ne mi oldu? Evsizler havalar düzelince, kameralardan uzak sokaklara geri bırakıldı.
Birgün'den Uğur Şahin'in İstanbul'daki evsizler hakkında yaptığı haber ve geçmişte evsiz kalanlar ile yaptığı şöylesi şöyle oldu:
Sadece donarak yaşamlarını yitirdiklerinde gündem oldular. Peki, evsizlerin yazın durumu ne? Bu soruya yanıt aramak için sokakta yaşam mücadelesi verenlerle görüşüyorum.
İlk olarak 48 yaşındaki Faruk ağabey ile Şişhane’de buluşuyorum. Faruk ağabey, soy ismini vermek istemiyor. Sohbete başladığımızda biraz çekingen davranıyor ama sonradan açılıyor. Faruk ağabey, yıllar önce Trabzon’dan göç edip gelmiş İstanbul’a. Ailesi, onu çalışıyor zannediyor ancak o, bir seneye yakındır evsiz.
Bugünlerde Şefkat-Der’in barınma evlerinden birinde kalıyor ve çorba dağıtım işine yardım ediyor. Faruk ağabey ve barınma evinde kalan diğer evsizler ile birlikte çorba dağıtmak için Şişhane’den Taksim Meydanı’na gidiyoruz.
Herkesle konuşuyor Faruk ağabey… Çorba dağıtım işi bitince de “Gel Gezi’yi turlayalım” diyor bana.
Ve başlıyoruz İstanbul’un göbeğindeki evsizlerin yuvasını adımlamaya… Neredeyse parktaki tüm evsizlerle selamlaşıyor Faruk ağabey…
Hikâyesini soruyorum Faruk ağabeye, “Bende dram yok. Kendi edip, kendi bulanlardan sadece bir tanesiyim” demekle yetiniyor. Ses kayıt cihazımın ‘kayıt’ tuşuna basıyorum ve Faruk ağabeyi dinliyorum:
“Ailemiz, yakınlarımız burada olmadığı için evsiz konumuna düştük. Kimya sektöründeydim, sağlık sorunları nedeniyle işi bıraktım. ‘Artık yapamıyorum, kimyasallarla çalışamıyorum’ dedim.
İşi bırakınca maddi ve manevi olarak çöküşe geçtim. Eşim ile ayrıyız. Çocuğum annem ile birlikte kalıyor Trabzon’da ama hiçbirine, ‘dışarıda yattım’ demedim. Diyemedim.
Bir TL’min bile olmadığı vakitler yaşadım, çok aç gezdim. Ailem bu halimi görse hakikaten aram bozulur. Belki abim duyup gelse, tekme tokat alır beni buradan. Evsiz kalmadan önce ek iş ile birlikte gelirim 4-5 bin TL’yi buluyordu.”
Parkı turlarken Faruk ağabey, bir tanıdığı ile laflamaya başlıyor. İsmi İbrahim, o da evsiz… İbrahim ağabey de katılıyor bize, parkı bir boydan, boya turluyoruz. Bir yandan da sohbet ediyoruz.
Faruk ağabey ile İbrahim ağabey, parktaki her bankın bir sahibi olduğu söylüyor. El işaretiyle bir bankı gösterip, “Burada yatardım” diyor Faruk ağabey…
İbrahim ağabey ise şöyle diyor: “Belki dört, belki beş sene burada yattım. 2013’ten sonra işler kırık gitti. Mağazam vardı, dost bildiklerim kayış attı. Neredeyse 22 yıl olacak, hanım vefat etti. Doğum üzerine vefat etti hanım, çocuk da gitti hanım da gitti…”
Bir süre susuyoruz. Sessizliği ise İbrahim ağabey bozuyor, “Boşlukta buldum kendimi. İsteyerek kimse düşmez buraya. Biz sokakta kaldık ama kendimizi bozmadık.”
‘KEMAL SUNAL FİLMLERİNDE OYNADIM’
S.Y., Tokat’tan İstanbul’a geldiğinde 21 yaşındaymış. Tam 24 sene sokaklarda kalmış. 2013 yılında geçirdiği felç nedeniyle sol tarafı artık tutmuyor.
Şefkat-Der onu bulduğunda durumu hiç mi hiç iyi değilmiş. “Konuşmayı sevmem ama kendi hikâyemi sana anlatacağım” diyor ve ekliyor: “Memleketten kaçtım. Türk filmlerini çok sevdiğim için belki meşhur olurum diye İstanbul’a geldim. Hayata atılmaya çalıştım ama başarılı olamadım.
Alkoliktim, tedavi gördüm. Cezaevine girdim çıktım. İstanbul’daki cezaevlerinin hepsini gezdim. 24 senedir dışardayım, ev yok, bark yok! Evlenmedim, fırsatım olmadı ama iyi ki evlenmemişim.
Bir de onların günahını alırdım. Figüran olarak Kemal Sunal’ın filmlerinde oynadım, 20 lira yevmiye veriyorlardı.”
HER LAMBADA SAHTE MUTLULUK VAR
S.Y., sokakta yaşamanın kolay olmadığına vurgu yapıyor, “Kadavra bile yaparlar adamı!” diyor. Sözlerini ise şöyle sonlandırıyor: “Evlere bakardım kışın. ‘Benim de şöyle bir evim olsaydı’ diye.
Evim olsun, ailem olsun isterdim. Onu yaşayabilir miydim bilemem. Gerçi her yanan lambada bir dert, bir sahte mutluluk var. İnsanlar, evsizlere, nasılsın, deseler, tebessüm etseler ne güzel olur.
Ben İzmir’de de sokakta kaldım. Misal jön Mesut Engin, parkta benim yanımda öldü. Manken gibi adamdı… Burası kayıp şehir ve biz kayıp şehrin çocuklarıyız.”
İŞ BULAMADIM AMA EVE DÖNMEDİM
Devamında Mehmet Fırat Akman ile görüşüyorum. Mesleği gemicilik olan Akman, yaşantısını şöyle aktarıyor: “Düşük maaşlarda yıllarca çalıştırıldım ama artık onu da vermiyorlar.
Hiçbir suretle para kazanmıyorum. Para kazanamayınca da ne oluyor, evsiz oluyorsun. Ailem bölündü, parçalandı, dağıldık.
Evden çıkarken çok büyük konuşmuştu, ağabeyim; ‘1 ay sonra döneceksin, aç kalacaksın.’ Dediği gibi oldu, iş bulamadım ama dönmedim. O orada yanıldı işte.”
HAYATSIZ KADIN AYŞE: EVSİZİN YAZI KIŞI OLMAZ
Beyoğlu’ndaki ‘Hayata Sarıl Lokantası’, toplumun görmezden geldiği evsizlere kucak açıyor. Öyle ki, lokanta saat 11.00 ila 18.00 arasında ücretli yemek servisi yapıyor.
Lokanta, saat 18.00’den sonra ise evsizlerin karnını doyurma mekânı oluyor. Camında ‘umut’, ‘aşk’ ‘cesaret’ gibi kelimelerin yazılı olduğu Hayata Sarıl Lokantası’nı ziyaret ediyorum ve kurucusu Ayşe Tükrükçü ile görüşüyorum.
Tükrükçü, çocukluğunda aile içi cinsel şiddete maruz kalmış, yaklaşık 4,5 ay sokakta yaşamış. Üç yıl ise seks işçiliği yapmak zorunda kalmış. Tükrükçü kimi sorularıma gülerek, kimi sorularıma ise gözyaşlarını tutamayarak yanıt verdi.
“Yaz kış fark etmez, evsiz evsizdir” diyerek başlıyor sözlerine Tükrükçü. “Benim sokakta yaşamamın sebeplerinden biri devletimizin eksikliğidir” diyor ve kendi hayatını anlatıyor: “Ben hayatımı, ‘hayatsız kadın Ayşe’ diyerek özetledim. Çünkü bir hayatım olmuş olsaydı, bunları yaşamazdım. Benim hayatım 9 yaşındayken çalındı, tecavüzden dolayı.”
“Üç yıl kaldım genelevde” diyor Tükürükçü ve ağlayarak anlatıyor: “Çıkmak için çok mücadele verdim. Orası iş değildi, kölelikti. Bir iş yerinde 365 gün çalışılmaz. Ailem bana sahip çıkmış olsaydı, geneleve düşmezdim.”
MASALARDAN ARTIK YİYORDUM
“Ne zaman evsiz kaldınız” diye soruyorum, Tükrükçü’ye… Gülerek, “Ben çok kaldım” yanıtını veriyor.
Anlatırken ise bir anda ciddileşiyor: “2003-2004 yılında evsiz kaldım. Tam 4,5 ay… Ama kimse evsiz olduğumu bilmiyordu. Bir lokantanın önünde, yolda bulduğum jileti kırıp, saçımı kestiğimi hatırlarım.
Banyo yapacak yerim, hamam gidecek param yoktu. Masalardan artık yiyordum. Hastanelerinin acil servislerinde yatıyordum. Ben kışın evsiz kaldım.
Belden aşağı hep soğuk suyla yıkanıyorsun, sıcak su yok yani. Bir kadın ile erkeğin evsiz kalması bambaşka zorluk.
Bedenime kimse dokunmasın diye uğraşıyordum. Gündüz gezginsin ama akşam bir kenara çekilme derdindesin.”
41 BİNİ AŞKIN TABAK YEMEK
Tükrükçü, lokantanın kurulmasını ve faaliyetlerini aktararak noktalıyor sözlerini: “2014’te başlayarak 2 yıla yakın bir süreç çorba dağıttım.
Sonra küçük bir dükkânımız olsa, biz evsizlere gitmesek de onlar bize gelse diye düşündük. Sonra sponsorlarımız oldu, bütçe çıkardık ve burayı kurduk. Amacımız belliydi; iş, aş, yaşam! 2017 Kasım’dan bu zamana kadar evsiz arkadaşlara 41 bini aşkın tabak yemek verdik.
Evsizler çalışıyor burada, ne yapıyoruz; iş imkânı, psikolojik destek, bütçe eğitimi, hijyen eğitimi veriyoruz. Amaç sadece evsizleri doyurmak değil, düzene de sokmak. Bundan sonraki projem çamaşırhane ile duş alanı yaratmak.”
EV ORTAMINI UNUTTUM
Hayata Sarıl Lokantası’nın çalışanlarından bir tanesinin adı Serkan Yerli. Lokanta ile hayata tutunmaya çalışan Yerli, 14 sene evsiz kalmış.
Şu çarpıcı ifadeleri kullanıyor: “Hep kuytu yerlerde yatardım, insanlar beni görmesin diye. Bir dönem hatalar yaptım, cezaevinde yattım. Çıktım, öz dayımız arsayı alıp, evimizi yıktırdı.
5 daire karşılığı arsayı alıp müttehitte vermek için bizi kepaze etti, sokakta bıraktı. İşte hayata öyle atıldık. Ama hep dürüst taraftan çalışıp kazanmaya çalıştım; Müzisyenlik yaptım, inşaatlarda çalıştım, inşaat bekçiliği vesaire birçok iş yaptım. En son kutu topluyordum
. Burada işe 12 gün önce başladım. 12 gün önce gene sokaktaydım. Şu anda ev tutmak için para biriktiriyorum. Valla yalan yok, ben ev ortamı unuttum. Yeniden ev ortamı kurup, onun içinde yaşayabilir miyim, bilmiyorum.
14 senenin verdiği bir psikolojik dağınıklık var. Benim istediğim hayat sadece evden işe, işten eve gitmek…”
Serkan Yerli
39 YAŞINDAYIM AMA BİN YAŞINDA GİBİYİM
Serkan Yerli, şöyle devam ediyor: “Biz gece uykusunda yatardık. Yattığın yerde seni evsiz olduğunu bilip soymak isteyenler olur.
Bir lira için seni kesmek isteyenler bile olur. Ben her şeyi gördüm; 39 yaşındayım ama bin yaşındayım gibi… Hayatı yaşayıp, hayat okulu okuduğunu sananlar, gelsinler bir de bunu görsünler. Bu hayat okulunu okumadan, ‘gerçekten yaşadım’ diyemez hiçbir insan.
Şuradan geçer, ben orada yatıyor olurum. Beni gördüğü zaman kaçar, hâlbuki yanıma gelse, şeker gibi adamım. Bilmezler… İnsanlar korkuyor, insanlar öğrenmiyor. İnsanlar öğrenmeye açlar ama bunun farkına varamıyorlar.
Birçok insanın yanında, onların emrinde çalıştık ama insanlar açgözlü. Ben buraya gelene kadar düzgün bir ortam görmedim hiç. Çalıştım, paramı alamadım.
Kavga etsen olmuyor, kaç kişiye çizik atıp geldim… Sonunda da insanlarla çalışmaya tövbe ettim. Bu yüzden gittim, elime eldiven taktım, bildiğiniz çöpü karıştırıp o kutuları toplamaya başladım. Ve bu zamana kadar da böyle devam etti. Şimdi bana diyorlar ki; ‘14 senede sana hiç mi düzgün rast gelmedi?’ Gelmedi mi gelmiyor işte…”
Yerli şöyle sonlandırıyor sözlerini: “Çalışırsın, ‘sigortanı yaptım’ derler, yapmazlar.
Zaten 3 kuruşa çalıştırırlar, onu da vermemek için mazeret ararlar, bulurlar da. Bir insan eğer 14 senede ev tutamıyorsa, o insanda bir sorun var diye düşünürler. Hâlbuki insanların zalim olduğunu hâlâ anlamamışlar.
Tabii ki bu her insan için geçerli değil. Dilerim ki insanlar bir gün ellini vicdanına koyup, gerçekten güzel bakmayı öğrenirler. Çünkü güzel bakmak yerine kötü baktığınız zaman, o insan iyiyse de onu kötü görürsünüz. Dilerim hayattan, herkes güzel bakmayı öğrenir.”
Cemil Büyük
EVSİZ KALINCA KİMSENİN EL UZATMADIĞINI GÖRDÜM
26 yaşındaki Cemil Buyruk, Hayata Sarıl Lokantası’nda garson olarak çalışıyor.
Florya’da kaldığı vakit, önce işini, ardından da ev arkadaşlarıyla yaşadığı tartışma nedeniyle evini kaybetmiş.
Buyruk, çareyi ise Gezi Parkı’na sığınmakta bulmuş. Artık bir evde kalsa da o günler için, “Hayatımın en kötü anları” diyor: “Dışarıda kaldığımda kimsenin el uzatmadığını gördüm. Hiç tahmin etmezdim evsiz kalacağım.”
• 1995 yılından beri evsizler için faaliyet gösteren Şefkat-Der’in yetkilisi Eda Ayyıldız: Bir insanı bile kurtarmak, mutlu etmek çok farklı bir duygu. Şefkat-Der olarak bir rehabilitasyon merkezi açmak istiyoruz.
• Çorbada Tuzun Olsun Derneği Başkanı Ahmet Turker: Geri kazanım modeliyle evsizleri topluma nasıl adapte ederiz üzerinde çalışıyoruz. Yaz vakti bir evsiz, kış gibi gece üşür. Bunun sebebi psikolojiktir.