Karamollaoğlu: Kasanın dibi delindi, şu anda 54.5 milyar dolar eksi rezerv var; buna borç denir

Abone ol

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında ekonomik krizi hatırlatarak "2018’de vatandaşın bankalara borcu 2,3 milyar lira iken bugün 6,9 milyar liraya yükseldi" dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, bugün partisinin genel merkezinde haftalık basın toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasına 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümü dolayısıyla Kıbrıs şehitlerini ve harekatın başlatılması emrini veren Bülent Ecevit ile Necmettin Erbakan’ı anarak başladı.

Temel Karamollaoğlu, “Başkanlık sisteminden önce 1 trilyon dolar olan borç stoku 3 trilyon doları geçti. Merkez Bankası rezervleri 2018 yılında 21.6 milyar dolar seviyesindeydi, yani bir rezerv vardı. Temmuz 2022 itibariyle kasanın dibi delindi, şu anda 54.5 milyar dolar eksi rezerv var. Buna rezerv denmez borç var yani. 2018’de vatandaşın bankalara borcu 2.3 milyar lira idi bugün 6.9 milyar lira seviyesini geçti. Son 4 yılda yarım milyon esnaf kepenk kapattı, 4 milyondan fazla insanımızın kredi borcu yasal takibe uğradı. Bu yüzden diyoruz ki, önümüzdeki seçim bir referandum mahiyetinde olacak” dedi.

Anka'nın Karamollaoğlu, açıklamasında şunlara yer verdi:

“20 TEMMUZ 1974, FARKLI KANAATLERE SAHİP PARTİLERİN ÜLKENİN ÇIKARLARI İÇİN NASIL GÜÇLÜ BİR ORTAK İRADE GÖSTEREBİLECEĞİNİN ÖRNEĞİDİR”

“Bugün aynı zamanda iki tarihi günün de yıl dönümü. Bunlardan ilki; 20 Temmuz 1974 yılında gerçekleştirilen ve adadaki terörün ve katliamın bitmesini sağlayan tarihi Kıbrıs Barış Harekatı’dır. 1974 yılına gelene kadar Kıbrıs’ta soydaşlarımıza karşı en acımasız katliamlar yapılıyordu. 1974 yılına gelindiğinde Kıbrıs’taki kardeşlerimizin yardımına koşuldu. Milli Görüş'ün öncülüğünde akan kan durduruldu, feryatlar dindirildi, Ada, barış ve huzura kavuşturuldu. Eğer bugün Mavi Vatan'dan bahsedebiliyorsak, 1974'teki bu kararlı ve dirayetli duruş sayesindedir. Bugün iktidarda bulunanlara düşen sorumluluk da işte bu şahsiyetli duruşu devam ettirebilmektir. Ve unutulmamalıdır ki; 20 Temmuz 1974, farklı kanaatlere sahip partilerin ülkenin çıkarları için nasıl güçlü bir ortak irade gösterebileceğinin örneğidir. 20 Temmuz, siyasetin ortak meselelerdeki samimi iş birliğinin Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edeceğinin bir göstergesidir. 20 Temmuz, milletin bir arada oluşunun Türkiye’yi nasıl ayağa kaldıracağının, şahsiyetli bir dış politika sergileyerek başarılı bir harekatın gerçekleştirebileceğinin ispatıdır.

“TÜRKİYE KIBRIS’TAN ASKER ÇEKMEK BİR YANA, TAM TERSİNE ASKERİ VARLIĞINI DAHA DA GÜÇLENDİRMELİDİR”

Bu tarihi günde bu tarihi hatırlatmayı neden yapıyoruz? Maalesef, ‘Avrupa’nın yaramaz çocuğu’ Yunanistan, yine boyundan büyük işlere kalkıyor. Türkiye sınırında askercilik oynuyor. Yarın iktidarın bir ortağı olacağımızı da düşünerek, Yunanistan'ı bir kez daha uyarıyoruz: Ateşle oynamayı bırakın, tarihten ders alın, Amerika ve Fransa gibi ülkelerin gazına gelmeyin. Tabii ki iktidarı da uyarıyoruz: Yunanistan’ın bu boyunu aşan hareketlerine karşılık atılacak en akıllıca adım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsız bir devlet olarak dünyadaki tüm ülkeler tarafından tanınmasını sağlamak olacaktır. Türkiye Kıbrıs’tan asker çekmek bir yana, tam tersine askeri varlığını daha da güçlendirmelidir. Ada’daki huzur ve barış ortamının devam ettirilmesi ve Kıbrıs'taki kardeşlerimizin can güvenliği için bunu yapmak zorundadır. Bunu laf olsun diye söylemiyorum. Çünkü Rumlar birer birer adaları silahlandırırken; AKP hükümeti maalesef, bir ara Kıbrıs’tan vazgeçmeyi ve asker çekmeyi tartışmaya açmıştı.

“İKTİDARIN BU ÖTEKİLEŞTİRİCİ, KUTUPLAŞTIRICI VE KENDİNDEN BAŞKASINA İTİBAR ETMEYEN TAVRINA İNAT, BİZLER ÜLKENİN EN KRİTİK ZAMANLARINDA BİR ARADA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

Böyle bir uygulamaya kimse teşebbüs edemez, hesabını kimse veremez, bunun vebalini de kimse ödeyemez. Hiçbir şart altında, teslimiyetçi politikalara Kıbrıs pazarlık konusu yapılamaz. Hükümeti uyarıyoruz. Kıbrıs, bu milletin milli davasıdır. Aziz milletimiz, 20 Temmuz 1974’te 550'nin üzerinde şehit vererek bir destan yazmıştır. Kıbrıs konusunda verilecek her taviz, atılacak her geri adım bu şehitlerimizin kemiklerini sızlatır. Çünkü Türkiye’nin bugün ‘Kıbrıs sorunu’ diye bir sorunu yoktur! Var olan sorunlar 1974 Barış Harekatı ile birlikte sonlandırılmıştır. Ayrıca son olarak ifade etmek isterim ki; metal yorgunluklarını gidermek için 94 ruhunu çağıranların, önce 74 ruhunu anlamalarını beklerdik. Fakat 15 Temmuz’un yıl dönümünde yapılan konuşmalar maalesef bu bilinçten fersah fersah uzak olduklarını bize gösterdi. İktidarın bu ötekileştirici, kutuplaştırıcı ve kendinden başkasına itibar etmeyen tavrına inat, bizler ülkenin en kritik zamanlarında bir arada olmaya devam edeceğiz. Tıpkı 1974’te olduğu gibi, aynı inanç, kararlılık ve birliktelikle ülkemizin itibarını güçlendirecek adımları bugün de atacağız inşallah.

“ÇÜNKÜ BİZLER, MİLLİ GÖRÜŞÇÜYÜZ. GÜCÜMÜZÜ İNANCIMIZDAN VE BU İNANÇLA YAZILA TARİHİMİZDEN ALIYORUZ”

İşte Saadet Partisi de bu tarihi olaya atfen 20 Temmuz günü kurulmuştur. Yani bugün, aynı zamanda partimizin 21. kuruluş yıl dönümüdür. 1971 yılında Milli Nizam Partisi’ni kapatanlar bizi yok edeceklerini sanmışlardı. Biz Milli Selamet Partisi ile daha da büyüdük. Milli Selamet Partisi’ni kapatanlar üzerimize beton dökeceklerini sanmışlardı. Biz Refah Partisi ile daha da güçlendik. 28 Şubat sürecinde Refah’ı ve Fazilet’i kapatanlar bizi tarih sahnesinden sileceklerini sandılar. Ama yine yanıldılar, bugün yine yanılıyorlar ve böyle zannedenler yine yanılacaklar! Çünkü bizler, Milli Görüşçüyüz. Gücümüzü inancımızdan ve bu inançla yazıla tarihimizden alıyoruz. Saadet Partimiz bugün dimdik ayaktadır ve insanımızın umudunun adresi, Türkiye'nin de teminatıdır. İnşallah Saadet Partisi dönemi, Milli Görüş’ün en büyük zaferlerinin, en büyük başarılarının, en büyük hizmetlerinin yaşandığı dönem olacaktır.

“20 YIL ÖNCE GÖMLEK DEĞİŞTİRİP BUGÜNSE BİZE SÜREKLİ YENİ BİR KAFTAN BİÇMEYE ÇALIŞANLARA DA HATIRLATMAK İSTERİM Kİ, ANCAK VEFATINDAN SONRA ANMAYA BAŞLADIĞINIZ NECMETTİN ERBAKAN HOCAMIZ, SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI OLARAK HAYATA VEDA ETTİ”

Hangi şart altında olursa olsun, yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye ve yeni bir dünya sevdamızdan asla ama asla vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Bugün ilk günkü kararlılığımız ve ilk günkü heyecanımızla hedefe yürüyoruz, yürümeye de devam edeceğiz. Kararlı duruşumuzdan hiçbir zaman vazgeçmedik ve de vazgeçmeyiz. Önümüze konan engeller bizi yıldırmak bir yana daha da güçlendirecektir. 20 yıl önce gömlek değiştirip bugünse bize sürekli yeni bir kaftan biçmeye çalışanlara da hatırlatmak isterim ki, ancak vefatından sonra anmaya başladığınız Necmettin Erbakan Hocamız, Saadet Partisi Genel Başkanı olarak hayata veda etti. Yani gömlek değiştirenler, daha hocamız hayattayken o gömleği değiştirdiler. İşte bizler; Erbakan hocamızın fikri mirasçısı, Milli Görüş’ün temsilcisi Saadet Partisi olarak insanca yaşam için adil devlet ve adil paylaşım mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız. Bedeli ne olursa olsun, hakikatten yana olmaya devam edeceğiz.

“TAHRAN ZİRVESİ, İDLİB BAŞTA OLMAK ÜZERE SURİYE KRİZİNİN SAĞDUYU VE DİYALOG YOLUYLA ÇÖZÜLMESİ İÇİN ÖNEMLİ BİR FIRSATTIR”

Bu haftanın önemli dış politika başlıklarından birisi de dün Türkiye, İran ve Rusya arasında Tahran’da gerçekleştirilen zirvedir. Biz her zaman diyaloğu çatışmaya, uzlaşmayı dayatmaya tercih ettik. Tahran Zirvesi, İdlib başta olmak üzere Suriye krizinin sağduyu ve diyalog yoluyla çözülmesi için önemli bir fırsattır. Bu nedenle Astana süreci kararlı bir şekilde sürdürülmelidir. Bölgesel ittifaklar daha da genişletilerek güçlendirmelidir. ABD’nin haksız ve dayatmacı yaptırımlarına karşı, İran ve Türkiye’nin öncülüğünde ortak bir refleksin geliştirilmesi sağlanmalıdır. Azami beklentilerin değil asgari müştereklerin ortaya konacağı bir iş birliği zemini oluşturulmalıdır. Asgari müştereğimiz Kiev’den Şam’a, Arakan'dan Yemen'e ve özellikle Filistin'e uzanan bu coğrafya da akan kanın bir an evvel durdurulması ve istikrarın sağlanması olmalıdır. Çünkü silah tek başına çözüm değildir. Hiçbir gerekçe, masum bir insanın bir damla kanından daha önemli olamaz.

“DIŞ POLİTİKA TUTARSIZ ASARIM KESERİM İFADELERİ İLE YÜRÜTÜLMEZ, TÜRKİYE BU İKTİDARIN YANLIŞ VE KISIR YAKLAŞIMDAN ÇOK ZARAR GÖRDÜ”

Bu minvalde iktidarın yıllardır ısrarla sürdürdüğü Suriye politikası da sil baştan değişmelidir. Türkiye, Suriye konusundaki yanlış politikasından vazgeçmelidir. Dün 15 Temmuz’un finansörü olmakla suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri ile nasıl normalleşiyorsa, dün Kaşıkçı cinayetinin katili olmakla suçladığı Suudi Arabistan ile nasıl normalleştiyse, dün siz çocuk öldürmeyi iyi bilirsiniz dediği İsrail ile bugün nasıl normalleştiyse; Suriye ile de derhal yeni bir süreç başlatmalıdır. Dış politika tutarsız asarım keserim ifadeleri ile yürütülmez, Türkiye bu iktidarın yanlış ve kısır yaklaşımdan çok zarar gördü. Şam’da cuma namazı kılacaklardı, abdest bile alamadılar. 15 günde Şam’a gireceklerdi, öyle görülüyor ki; bu yanlış anlayışla 15 yılda dahi işin içinden çıkamayacaklar. Bu sebeple; Tahran zirvesi, sorunların dayatma değil uzlaşma ile çözülmesi için önemli bir fırsattır. Bu fırsat çok iyi değerlendirilmelidir.

“GENÇLERİN BORCU SİLİNDİ AMA İKTİDARIN GENÇLERE OLAN BORCU HALEN DURUYOR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın KYK borçlarından faizin kaldırıp yalnızca ana paranın tahsil edileceğini açıklaması her şeyden önce gençlerimiz için olumlu bir gelişmedir. Biz bu adımı doğru ve yerinde buluyoruz, geç de olsa öğrenciler adına memnun olduğumuzu ifade etmek isterim. Gençlerin borcu silindi ama iktidarın gençlere olan borcu halen duruyor. Bu iktidarın gençlere nitelikli bir eğitim, müreffeh bir gelecek, harçlıklarıyla ihtiyaçlarını kolayca karşılayabilecekleri bir ülke borcu var. Bu iktidarın gençlere üniversiteden mezun olduktan sonra yıllarca sınav kuyruklarında beklemek zorunda kalmadıkları bir hayat borcu var. Bu iktidarın, tıpkı enflasyonu ve hayat pahalılığını örnek verdiği ülkelerdeki yaşıtlarının sahip olduğu gibi gençlere mutlu bir hayat borcu var. İşte iktidarın önünde bir fırsat duruyor. Eğer Erdoğan iktidarı, çözmeye çalıştıkça daha da derine gömüldüğü bu ekonomik krizden kurtulmak ve ülkeye nefes aldırmak istiyorsa, tıpkı KYK konusunda olduğu gibi, ekonomi konusunda da önerilerimize kulak versin.

"TEMMUZ 2022 İTİBARİYLE KASANIN DİBİ DELİNDİ, ŞU ANDA 54.5 MİLYAR DOLAR EKSİ REZERV VAR. BUNA REZERV DENMEZ BORÇ VAR YANİ"

İktidar ortakları tarafından büyük vaatlerle getirilen Başkanlık Sistemi, maalesef ülkeye saadet değil felaket getirdi. “Verin yetkiyi görün etkiyi” dediler. Dolar düşecekti, enflasyon düşecekti, hayat pahalılığı azalacak, ekonomi düzelecekti. Türkiye uçacaktı. Peki ne oldu? Türkiye değil ama dolar uçtu. Başkanlık sisteminden önce 4,5 lira olan dolar bugün 17,5 lira oldu. Türkiye değil ama borçlar uçtu. Başkanlık sisteminden önce 1 trilyon dolar olan borç stoku 3 trilyon doları geçti. Merkez Bankası rezervleri eridi. 2018 yılında artı 21,6 milyar dolar seviyesindeki rezervi, Temmuz 2022 itibariyle eksi 54,5 milyar dolara inmiş durumdadır. 2018’de vatandaşın bankalara borcu 2,3 milyar lira iken bugün 6,9 milyar liraya yükseldi. Son 4 yılda yarım milyon esnaf kepenk kapatırken, 4 milyondan fazla insanımızın kredi borcu yasal takibe alınmış. Bu yüzden diyoruz ki, önümüzdeki seçim bir referandum olacaktır. Milleti ezen, fakirleştiren, yolsuzluğa ve yoksulluğa mahkum eden bu sisteme evet mi diyeceğiz yoksa yeter artık deyip bu talan düzenine son mu vereceğiz? İster vaktinde olsun ister baskın olsun, ister erken seçim olsun biz sadece iktidarı değil, esas bu düzeni, bu sistemi ve bu zihniyeti değiştireceğiz.”

AKP'nin avukatlarından Nasuh Mahruki'ye dava Siyaset Cenazede bir araya geldiler: Erdoğan ile İmamoğlu tokalaştı Siyaset AYM'den Selahattin Demirtaş hakkında açılan davada 'hak ihlali' kararı: Tazminat ödenecek Siyaset HDP için yeşil ışık yaktı: 'Esas olan seçimi kazanmak' diyen Davutoğlu'ndan cumhurbaşkanı adaylığı çıkışı Siyaset