Kemal Okuyan: Yoksulların birbirini boğazlaması birilerinin işine geliyor
Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Ermenistan-Azerbaycan arasındaki çatışmalara ilişkin konuştu.
Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Ermenistan-Azerbaycan çatışmaları ve bu çatışmaların iktidar kanadında ve ülke siyasetinde ortaya çıkan yansımalarına ilişkin, soL Haber Portalı'nın sorularını yanıtladı.
"Türkiye’de düzenin sahipleri emperyalist dünyada giderek derinleşen rekabet koşullarında konum almaya, durumunu güçlendirmeye çalışıyor. Bunu hafife almak, küçümsemek anlamsız" diyen Okuyan, Karabağ sorununun çözümüne ilişkin ise "Karabağ sorununun bugünkü dünya düzeni içinde çözümü olamaz. Tek bir çözüm var. Ermenistan’da, Azerbaycan’da, bütün Kafkasya’da halk bu gerilimler sayesinde iktidarlarını koruyan küçük ve zengin bir azınlığın, ırkçılık pompalayan sahtekarların peşinden gitmek yerine eşitlikçi bir düzen için harekete geçecek. Üstelik bu onlar için daha kolay, geçmişte bunu becerdiler" değerlendirmesinde bulundu.
AKP medyasında bir kez daha “Türkiye artık birden fazla cepheyi idare edebilecek güce ulaştı” tezi işlenmeye başlandı. Karada, havada, denizde ve bütün yönlerde askeri gerilimlerin parçası olmak, ekonomisi giderek kötüleşen bir ülkenin yoksul insanları için ne anlama geliyor?
Savaşların bir nedeninin halkın dikkatini başka bir yöne çevirme ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Yalnız Türkiye’de değil. Örneğin Yunanistan’da iktidar sıkıştıkça milliyetçilik pompalıyor. Bugün çatışmakta olan Ermenistan’da ve Azerbaycan’da da hükümetleri zorlayan ekonomik ve toplumsal sorunlar mevcut.
Tarihten biliniyor ki, uluslararası alanda bir “zafer”, hükümetleri hatta bizzat toplumsal düzenin kendisini kurtarabilir. Lakin tersi de geçerlidir. Bir savaş yitiren, dış politikada bariz geri adım atan iktidarlar yalnız kendilerini riske atmakla kalmaz, gözü açılan yoksul kitlelerin mevcut düzeni sorgulamasına neden olurlar.
Ancak Türkiye’nin dış politikasını yalnızca bu yaklaşımla değerlendirmemek gerek. Türkiye’de düzenin sahipleri emperyalist dünyada giderek derinleşen rekabet koşullarında konum almaya, durumunu güçlendirmeye çalışıyor. Bunu hafife almak, küçümsemek anlamsız.
Hükümetin uluslararası alanda sürekli yeni başlıklar açması, yine de toplumsal açıdan riskli değil mi? Büyük bir hızla yoksullaşıyor insanlar, bir noktadan sonra “benim derdim bana yetiyor” noktasına gelmezler mi?
Kesinlikle… Bir kural olarak kitleler yakındaki soruna odaklanır. Eğer görüş mesafesindeki, bizzat kendilerinin yaşadığı sorunlar şiddetini artırırsa, uzağa bakamaz hale gelirler. Bu nedenle “işsizlik artıyor, verelim milliyetçilik gazını”, “enflasyon azdı, Libya’da bir hamle daha yapalım” türünden bir akıl yürütmenin sınırları var.
Ancak Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir kez daha başlayan çatışmaların AKP açısından iç politikadaki kullanım değeri Suriye ve Libya’da sürmekte olan gerilimlerden kat be kat daha fazla, bunu unutmamalıyız. Dün Fatih Yaşlı soL’da buna işaret etmişti.
Biraz açmanız mümkün mü?
“Ermeni düşmanlığı” Türkiye’de milliyetçiliğin ötesinde yaygın ve yerleşik bir olgu haline gelmiş durumda. Kozmopolitizmden feyz alan liberal duyarlılıkların bu kökleşmiş sorunu hafifletme olasılığı bulunmuyordu. Sovyetler yıkılınca yoksul Ermenistan halkını yeniden peşinden sürükleyen Ermeni milliyetçiliğinin bu düşmanlıktan beslendiği gerçeğini de hesaba katmak gerekir.
Buna ek olarak, AKP iktidarının Suriye ve Libya hamlelerine dönük seküler kaygılar Azerbaycan söz konusu olduğunda ortadan kalkıyor. Hoş Türkiye’de laik duyarlılığı olan kesimlerden oy alan CHP dış politika başlıklarında AKP’ye koşulsuz destek vermekle meşgul ama yine de toplumsal planda “ne işimiz var Suriye’de” sorusunu soranların sayısı iktidarın canını sıkacak ölçüde yüksek.
Baskın Şii nüfusa sahip Azerbaycan’da ise Sünni ekseni zaten söz konusu değil, Türkiye’nin bu ülkedeki seküler alışkanlıkları değiştirmek için yaptığı hamleler (ki bu hamleler AKP iktidar gelmeden önceye denk düşüyor) fiyaskoyla neticelenmişti. Bu nedenle AKP’nin Azerbaycan-Ermenistan gerilimine müdahilliğine laik bir direnç gelmez.
Peki buradan bugün Azerbaycan’da dinci bir hareketin güçlenmesi için bir zemin olmadığı sonucunu mu çıkarmalıyız? Yani AKP’nin bu açıdan tamamen havlu attığı söylenebilir mi?
Bizim bölgemizde hiçbir ülke, hiçbir yerleşim için böyle bir güvence verilemez. Zamanında emperyalizm “yeşil kuşak” oluşturarak Sovyetler Birliği’ni kuşatmaya çalışırken çok geniş bir alana yatırım yaptı.
Pakistan ve Afganistan’da etkili birçok aşiret para ve silah karşılığı ABD çıkarlarına bağlandı. Türkiye ve başka ülkelerde toplumsal uyanışın engellenmesi ve bastırılması için yine dinci hareketlere her tür destek verildi. Sovyetler Birliği’nin parçası olan Cumhuriyetlerin bir bölümünde CIA din adamlarına çengel attı, zaman içinde “yıkıcı” faaliyetler için uyuyan hücreler oluşturdu.
Aynı mantıkla Sovyetler Birliği’nin batısı da katolik kilisesi aracılığıyla kuşatıldı. Polonya ve Baltık ülkelerinde büyük bir ekonomik güce sahip ruhban sınıfı, dokunulmazlıklarını sosyalizmin altını oymak için tepe tepe kullandılar. Bakın Sovyetler Birliği’nin 1980’de, bu yeşil kuşağı dağıtmak için Afganistan’a müdahale etti. Tamamen anlaşılır çünkü sosyalizm döneminde Sovyetler Birliği’nin bütün doğu halklarında laiklik kök salmıştı ve yeşil kuşak projesi bunu tehdit ediyordu. En çok Tacikistan’da tahribat yaptı ABD destekli dinci akımlar.
Azerbaycan’da böyle bir ağırlığı olmadı ama dinci hareketin…
Azerbaycan’da nüfusun yüzde 85’e yakını Şii. Dolayısıyla Pakistan-Afganistan-Tacikistan eksenindekine benzer bir tablonun oluşması imkansızdı. Ayrıca Azerbaycan’da toplumun dinsel değil kültürel bir Şii kimliğine sahip olduğunu unutmamak gerekiyor.
Sovyet iktidarının da yardımıyla Azerbaycan’da seküler yaşam çok köklü hale geldi. Bu kolay kolay değişmez. Bununla birlikte Sünniler arasında siyasal İslam’ın adım adım yerleştiği gözleniyor. Ancak bu konuda Moskova ile Aliyev yönetimi arasında mutlak bir uyum var.
Başka konulardaki anlaşmazlıklar bir yana, gerek Azerbaycan’ı bir aile-şirket devleti gibi yöneten Aliyev ailesi, gerekse Putin yönetimi Azerbaycan’da dinci örgütlenmeleri kontrol etmek için yakın bir işbirliği içindeler.