Kılıçdaroğlu: İktidar kendisine oy vermeyen bütün Kürtleri cezalandırmak istiyor
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde 3 kadın gazeteci; Zeynep Gürcanlı, Yıldız Yazıcıoğlu ve Nergis Demirkaya'nın sorularını yanıtladı.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu KRT TV'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde 3 kadın gazeteci; Zeynep Gürcanlı, Yıldız Yazıcıoğlu ve Nergis Demirkaya'nın sorularını yanıtlıyor.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:
En son Kadıköy'den örnek vereyim. İskeleden sonra başlayan alışveriş merkezi var, pazar gibi. Oraya doğru ilerlerken bir kadın geldi, bir şey söylemek istediğini iletti. '4 çocuğum var, bana bir kaç kez yardım paketi geldi. Eşimden ayrıldım, çocuklar evde perişan vaziyette. Ben sizden yardım paketi değil iş istiyorum. Düzenli işim olsun, çalışıp çocuklarıma bakayım' dedi.
Bu kadını anlamak lazım. Çalışmak istiyorum, çocuklarıma bakmak istiyorum diyor. İş talebi var. Buna benzer çok sorun var. Aksaray'da mesela... Karı - koca birlikte küçük dükkanları var, dükkan uzun süre kapalı kalmış, kiralarını ödeyememişler. Ayda bin lira yardımdan da yararlanamamışlar. Pandemi döneminden önce de başlamış sorunlar bunlar. Daralmanın getirdiği bütün yükü kadın çekiyor. Kadın evde çalışırken çocuğu var, eşi bir şey getiremiyor ve çocuğuna bakmak zorunda. Olumsuz bir tablo var.
İki gün önce Sultanbeyli'de bir aile tartışmasından sonra intihar vakası yaşandı. Bu tablolar Türkiye'nin gündemine oturmaya başladı. Türkiye'de böyle bir tablo yoktu; insanlar çalışırdı, üretirdi, kazanırdı. Zaman zaman olumsuz tablolar çıksa da bu kadar yaygın değildi. Artık gazetelerin üçüncü sayfaları neredeyse kadın cinayetleri ile dolu. Bu tepkinin aile içinde yoğunlaştığını da görüyoruz. Sokakta da yoğunlaşıyor.
Kadın bütün yükü omuzlayan ama gelişen olaylarda oy vermek dışında bir sorumluluğu olmayan, bütün o ekonomik yükün omuzlarına yıkıldığı durumda. Kadını bu pozisyona düşüren siyasal anlayıştan kadınların kendilerini kurtarmaları gerekiyor. Bunu oy kullanarak, demokratik yollarla yapacaklar. Bu tabloyu ortaya çıkaran kim? Mevcut siyasal iktidar. Dolayısıyla kadınların mevcut siyasal iktidardan kurtulmaları gerekiyor.
Kadınları hak arayışlarına hepimizin saygı duymamız gerekiyor. Israrla söylüyorum; hiçbir çocuk yatağa aç girmesin diye. Bir çocuğun yatağa aç girmesi, o annenin o akşam uyumaması demektir. Evladın anne için ne kadar değerli olduğunu hepimiz biliyoruz. Böyle bir tablo var.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Bizim tutumuz belli. İstanbul Sözleşmesi, parlamentodan oy birliği ile geçti, kimse itiraz etmedi. Artık bütün dünyada, bütün ülkeler bunu İstanbul Sözleşmesi olarak dillendirecekler. Bütün siyasi parti liderleri bu konuda tumturaklı laflar ettiler. Neden geriye dönüş? Hangi mantıkla, hangi anlayışla? Anlamış değilim. Kim geriye dönüş mesajı veriyorsa, kişiyse o kişiyi, bir partinin genel başkanıysa o partiyi kadınların cezalandırması gerek. 'Ben bir hak elde ettim, İstanbul Sözleşmesi parlamentoya geldiğinde hepiniz el kaldırdınız, peki nasıl oldu, ne değişti de bu kadar kadına yönelik şiddet artarken, kadınlar hayatlarını kaybederken kadının elde etmeye çalıştığı bu hakları elinden almaya çalışıyorsunuz?' diye sormalı kadınlar.
Eskiden televizyonlarda sanatçılar çıkardı, siyasi parti liderlerini eleştirirlerdi, gülümserdik, espriler yapılırdı. Gülmeyi unutan bir topluma dönüştük. Siyasi parti liderleri mizah yoluyla eleştirilmesi asla kabul etmiyorlar. Karamsar ve gerilime dayalı bir tablo içerisinde insanlar gülmeyi unutunca önlerinde şiddet kaldı.
Eskiden Tansu hanımın, Süleyman beyin skeçleri yapılırdı, herkes gülerdi. Onlar da kendilerinin espri konusu olmasından alınmazlardı. Evde insanların gülebileceği ortam, program olurdu. Şimdi bunların tamamı yasaklandı.
Evde karamsar hava, sokakta karamsar hava, siyasette karamsar hava, asarım keserim diye başlıyor, yok ederim diye başlıyor, kapatırım diye başlıyor, niye konuşuyorsunuz diye başlıyor. Tweet attığınız zaman polis parekete geçiyor, gözaltına alınıyor, yakalanıyor, hapse atılıyor, uzun süre kalıyor. Canları istediği zaman talimat veriliyor, savcılar aylarca hatta yıllarca iddianame hazırlamıyor. Türkiye'nin bu tablodan çıkması lazım. Çıkarsak bundan en çok kadınlar yararlanacak.
DAMAT NEREDE KAMPANYASI
Damat nerede diye toplum soruyor. Bunu espri ile sormaya başladık, damat dava açtı. Espriden anlamayan bir kişinin devleti yada belli bir yeri yönetme şansı yoktur. O at gözlüğü takmış gibi belli bir noktaya bakar ve o çerçevede hareket eder. Oysa çok geniş bir toplumsal alan var, o alan içerisinde Türkiye var. Bütün bunlara baktığınız zaman göremiyorsanız, espriden de, nükteden de anlamazsınız, hayattan da zevk almazsınız. Doğrularınız var, başkalarının doğruları olamaz ve herkes sizin doğrularınızı kabul etmek zorunda, onun dışına çıkamaz diye düşünürseniz toplumu dar bir çerçeveye koymuş olursunuz.
İNSAN HAKLARI / İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
Erdoğan'ın belli bir konuyu derinlemesine düşünüp analiz ettiğine inanmıyorum. Bugüne kadar hiç inanmadım. Erdoğan malum prompterdan konuşuyor, önüne konan metni okur, içeriğine bakmaz. İnsan Hakları Eylem Planı zaten daha önce Avrupa Birliği'nin çalışma yapılmasını istediği, ödeneğini ayırdığı, Erdoğan'ın önüne konulan ve çıkıp okuduğu bir çalışma. İçeriğine baktığınız zaman Erdoğan okuduğu metne katılıyor mu? Hayır katılmıyor.
Çünkü uygulamaları var. Twitter veya sosyal medya üzerinden insanların Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklanması, hapse atılması, cezalandırılması gibi pek çok uygulama var. İnsan hakları diyorsunuz, düşünce özgürlüğünü sınırlıyorsunuz, medya üzerinde baskı kuruyorsunuz, gazeteciler işsiz, kadın cinayetleri var. Bununla ilgili hükümetin aldığı herhangi bir önlem yok. Kaldı ki, kadınlar bizim ülkemizde ciddi bir örgütlenme süreci başlattılar. Türkiye'de 306 kadın örgütü var. Ben online bir görüşme yaptım bu örgütlerle, taleplerini aldım, değerlendireceğiz. Erdoğan bu 306 kadın örgütü ile bir görüşme yapsa, kadınlar düşüncelerini aktarabilseler keşke.
Üniversite mezunu bir kadın vardı, iki çocuğu var, temizlik işine gidiyor, boyun fıtığı var, merdivenleri temizlemek için diz çöküyor, ayaklarında sorun var ve çalışmak zorunda. Çünkü çalışmasa, eşi işsiz olduğu için çocukları aç kalacak. Bu kadının sorunlarını iktidar biliyor mu acaba? Sorumlu olan bu tabloyu biliyor mu?
İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI / SAMİMİYET TESTİ
Cumhurbaşkanına hakaret diye açılan davaların tamamından vazgeçilmesi lazım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının derhal uygulamaya konması lazım. Selahattin Demirtaş'ın, Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılması lazım. Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan yargıçların derhal görevlerinden alınmaları lazım. Bunlar yargıç değil. Bunlar, siyasi otoritenin talimatını yerine getirdiler. Erdoğan samimiyse, bu hakimleri yargının tamamen dışına çıkarması lazım. Bu davranışları yaparsa, biz de samimi adımlar atıldığını düşünebiliriz.
BAHÇELİ KIRMIZI ÇİZGİ
Bahçeli, Erdoğan'ı bir anlamda teslim almış durumda. Erdoğan kendi koltuğundan korkuyor. Koltuğunu korumak için de dayandığı tek kişi sayın Bahçeli.
Bahçeli'nin Anayasa Mahkemesi kapatılsın demesi, Erdoğan'ın da bu konuda hiçbir yorum yapmaması ilginç. Neden Anayasa Mahkemesi kapatılsın? Erdoğan'ın 'Bu asla söz konusu olamaz' demesi lazım. Partilerinin yetkili kurulları yada sözcülerinden de böyle bir açıklama gelmedi.
Bahçeli'nin Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ile ilgili çok sert söylemleri, 'Bunlar içeride kalmalı' gibi açıklamaları da var. AİHM kararlarının uygulanamayacağı görüşü ve Anayasa Mahkemesi kararının eleştirisini Anayasa Mahkemesinin kapatılması görüşüne kadar götürdü Bahçeli'yi.
Cumhur İttifakı aslında bir düşünce ittifakı değil. Bir koltuğun korunmasına yönelik bir araya gelen bir ittifak. Erdoğan'ın koltuğu korunmalı ve Erdoğan burada kalmadı. Cumhur İttifakı'nın ve Başkanlık Sistemi'nin güçlendirilmesini istiyor Bahçeli. Söylemlerinde farklılıklar olmakla beraber, olay bir koltuğun korunması olayıdır.
HDP'NİN KAPATILMASI
HDP 6.5 milyon oy aldı. Siz HDP'yi kapatarak, 6.5 milyon insanı cezalandıracaksanız, bunun adı demokrasi değil. Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsunları ise, Anayasa böyle tanımlıyorsa, tüzel kişilik suç işlemez, içindeki insanlar suç işlerler. Varsa onunla ilgili bir şey, davalar açıyorsunuz zaten, hapse atıyorsunuz, kayyumlar atıyorsunuz zaten. Haklı mısınız, haksız mısınız, o da belli değil çünkü netleşmiş bir yargı kararı yok. HDP üzerine olağanüstü bir baskı uygulanıyor.
Gördüğüm tablo şu; iktidar kendisine oy vermeyen bütün Kürtleri cezalandırmak istiyor. 'Siz nasıl bana değil de başka bir partiye oy verirsiniz' şekliyle cezalandırmak istiyor.
Muhafazakar Kürtler de buna karşılar. 'Siz bir partiyi neden kapatıyorsunuz, Kürtleri neden cezalandırmak istiyorsunuz? Biz de bu ülkenin asli unsurlarıyız, biz de bu ülkede yaşıyoruz, Ankara'da, Diyarbakır'da, Rize'de, Trabzon'da her yerde biz de varız. Bizler de Kurtuluş Savaşı'nı birlikte verdik, Çanakkale'de de biz varız, Gaziantep'te de, Kahramanmaraş'ta da bizler varız' diyerek haklı olarak tepki gösteriyorlar.
Samimi inancım şu; Bahçeli kesinlikle HDP'nin kapatılmasını istiyor ama gelen bilgiler Ak Parti'nin bu kadar sert çıkışın doğru olmadığını düşünüyor. Biz parti kapatarak ne elde ettik bugüne kadar? Parti kapatarak Türkiye'yi daha modern bir demokrasiyle mi buluşturduk?
İnsanlar düşüncelerini ifade edecek ve o parti oy alamıyorsa kendiliğinden yok olup gidecek. Siyasi parti tarihimizde yüzlerce parti kurulmuş, yüzlercesi de belli zaman dilimi içerisinde yok olup gitmiştir. HDP de eğer görevini yapmazsa, başarılı olmazsa bir müddet sonra yok olacaktır.
SEÇİM MEVZUATI / BARAJ KONUSU
Sayın Orhan Uğuroğlu bir yazısında aldığı bilgiyi paylaştı; Erdoğan'ın yüzde 10 seçim barajından vazgeçmeyeceği, MHP'nin bu talebine sıcak bakmadığını yazdı.
Sayın Bahçeli ne kadar bastırır, Erdoğan'ı ne kadar ikna edebilir bilmiyorum ama dar bölgenin MHP'nin aleyhine olacağını MHP de biliyor.
Seçim yasasında değişiklik yapılacağı kanısında değilim; Erdoğan varolan sistemle seçime gidecektir. Bizim görüşümüze göre; biz seçim barajının makul bir düzeye indirilmesini isteriz. Hatta, yüzde 1 oy alan partinin Genel Başkanının da Meclise gelmesini isteriz. Seçmenin yüzde 1'inin oyunu alan Genel Başkanın parlamentoya gelip, kendine oy vermiş insanların sorunlarını dillendirmesi, çözümleri üretmesi parlamentoya değer katar.
Erdoğan darbe hukukuna sığınmış durumda, o darbe hukukunun getirdiği seçim yasasını aynen uygulayacaktır gibi bir düşüncem var.