Kılıçdaroğlu ilk kez açıkladı: 'Polisin müdahale edeceği duyumunu almıştık'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü'nün 2. yıl dönümünde KRT TV, Halk TV, Tele 1, Türkiyem TV ve Cem TV ortak yayınında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü'nün 2. yıl dönümünde KRT TV, Halk TV, Tele 1, Türkiyem TV ve Cem TV ortak yayınında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları:
Gazeteciler, iktidara göre farklı düşünenler, tutuklanıyordu hapse atılıyordu. Bunlar artarak birikiyordu. Böyle bardağın içine düşen damlalar gibi.
Muğla'dan iki belediye başkanımız da vardı, onlarla konuşuyorduk nasıl çözülür neler yapabiliriz diye. O sırada Enis Berberoğlu'nun tutuklandığını söyledi. Buna karşı bir şey yapılması lazımdı. Tabloya baktığınız zaman giderek ağırlaşan bir tablo vardı.
İktidar bu baskıyı toplum sessiz kaldıkça giderek arttırıyor.
Dolayısıyla ne yapalım diye uzun uzun konuştuk. Sonunda milletvekillerini topladık ve grup toplantısı yaptık genel merkezde. Orada bu yürüyüşün kararını aldık. Bunun kamuoyuna açıklanması gerekiyordu.
"ADALET ÜZERİNDE GÖRÜŞ BİRLİĞİNE VARILDI"
Sonra basın toplantısını yaptık. O görüşmeler sırasında hangi kavramı kullanabiliriz adalet üzerinde görüş birliğine varıldı.
Akşam karar vermiştik, yarın sabah yürüyüş yapılacaktı. Her şeyin hazır olması lazımdı. O gece arkadaşlarım geç saatlere kadar çalıştılar her şey hazırlandı. Grup da böyle bir yürüyşün olması gerektiği yönünde ağırlıklı görüş ortaya çıktı. Ben, benim için fark etmez Ankara-İstanbul arası 450 km. Ben yürürüm, yeter ki biz toplumda huzuru sağlayalım, adalet gelsin diye ifade etmiştim.
Sonra buna başladık. Akşam eve gittiğimde eşim televizyonlardan duymuş. Bavul hazırlamıştı.
Bir tek ayakkabıya ihtiyacımız vardı. Bir spor ayakkabım vardı ama yürüyüşe uygun değildi. Uzun bir yürüyüş için ayakkabı gerekiyordu. O yürüyüşe dayanacak bir ayakkabı. Böyle bir ayakkabı da bulundu.
Ertesi gün, beyaz bir gömlek ve bir siyah pantolonla, elimizde adalet yazan bir pankartla Kızılay'dan yürüyüşe başlayacaktık. Oraya gittiğimde ciddi bir kalabalık vardı.
Kısa bir açıklamadan sonra yürüyüşümüze başladık.
Yürüyüşe başlarken, siz iktidar kanadından gelebilecek olan her baskıdan her eleştiriden göğüs gererek ilerlemek zorundasınız. Yürüyüş kararını alan bir genel başkanın tüm tehditleri göze alması lazım. Bireysel kendi çıkarlarınız için yürümüyorsunuz. Sadece CHP'liler için de yürümüyorsunuz. Hapishaneler tıka basa dolu. Kadını, yaşlısı, siyasetçisi... herkes hapse atılıyor. Ağır cezalar uygulanıyor.
Bütün bunlar insanları bir noktada bunaltıyor.
Parlamentoda AKP'nin ağırlığı var. Bizim önerilerimizi hiç dikkate almıyorlar. 15 Temmuz sonrası yaptığım konuşmada, darbe girişimöinde bulunanların bile adaletle yargılanmaları gerektiğini söylemiştim. Eğer adaletli bir devlet yapısıyla ortaya çıkarsak çok daha etkili sonuçlar elde edeceğimizi, parlamentonun adalet içinde davrandığını bütün dünyaya yayabilecektik ama bunların hiçbiri olmadı.
Toplum bir şey bekliyor. Bu kadar haksızlık olmaz diyor. Bunu nasıl yapacaktık? Aramızda uzun uzun tartıştık.
Sizin yapacağınız eylemin toplum olarak desteklenmesi gerekiyordu. O zaman ne yapılması gerekiyordu. Ankara-İstanbul arası 450 km. O süre içinde yapacağımız açıklamalarla topluma anlatabilirdik.
Toplumda adaleti kıskaca almış olan siyasal iktidar buna belki kulak verir dedik, dünyanın dikkatini çeker dedik.
Eğer çekinirseniz, acaba başıma bir şey gelir derseniz başlamamanız lazım. Bu yürüyüşü yapacağız, tamamlayacağız dedik. İnanıyorduk ve kararlıydık. Türkiye siyasetinin böyle bir şeye ihtiyacı vardı.
En karanlık ortamda aydınlığı getirecek olan yine siyasetçilerdir.
İktidar inanmıyordu, bunlar "Bolu'yu filan aşamaz, bunlar Kızılcahamam"da kalır diyen çevreler vardı. Ama biz inanıyorduk. Kocaeli'ye yaklaşırken, 'polisin yolu keseceği bizi İstanbul'a almayacakları' söylendi. Arkadaşlarıma hemen söyledim: "böyle birşey olursa gişelerde oturacağız. Yolumuz açılana kadar da kalkmayacağız". Ama böyle birşey olmadı. Maltepe'ye kadar yürüdük. Toplum cesaret bekliyordu.
Bizim siyaset tarihimizde hiç yaşanmamış bir olay. Dünya tarihinde yaşandı ama 21. yüzyılda yaşanmadı. 25 gün boyunca kimsenin burnu kanamadı. Bizi protesto edenlere bile sadece 'hak, hukuk, adalet' diyerek karşılık verildi. AKP'li belediyelerin olduğu yerlerden geçerken sevgileri dile getirenler, yiyecek getirenler vardı. Türkiye'nin birçok yerinden gelenler vardı. Yürüyüş hattındaki Bolu Belediyesi CHP'ye geçti. Olayı kabullenme, sindirme, yorum yapma ve karar verme süreci başlıyor. Olay bir demokrasi ve insan hakları olayı olarak sunduğumuzu ifade ettim.
Maltepe'de de ifade ettim, bu yürüyüş hakkı yenen herkes için yapılmıştır.
Adalet arayışımız hala devam ediyor. Türkiye'de adaletin olmadığını herkes biliyor. Bugün hapishaneler ağzına kadar dolu. Bir bilim insanı 'Barış Bildirisi'ni imzaladı diye hapse mi atılır, bir gazeteci yorum yaptı, haber yaptı diye hapse mi atılır? Bir gazeteciye saldıranlar ise savcının odasından güle oynaya çıkıyor.
AKP Genel Başkanı Erdoğan bile Meclis'e adalet reformu getiriyoruz diyor. Onlar da adalet olmadığını biliyor.
Yolda kalırım, hastalanırım diye hiçbir düşüncem olmadı. Karar verdiyeseniz ve ben onu yapacağım diye düşünürseniz bütün zorlukları aşabiliyorsunuz. Hiç geri durmadık. Herkes geri dönebilirdi, bu benim için söz konusu değildi.
Seçimlerde İYİ Parti'nin girmemesi için YSK birşey yapacaktı. Biz 15 milletvekilini öbür tarafa göndererek rakibimimiz olacak bir siyasi partinin seçimlere girmesini sağladık. Bu Adalet Yürüyüşü'nde dediğimiz gibi biz herkes için adalet istedik.
Halkın bilinçlenmesi ve demokrasi talebinin artırması gerekiyor. İktidarın da bu baskıyı geri çekmesi gerekiyor. Adalet Yürüyüşü ile insanlar hak taleplerini daha fazla dile getirmeye başladı.
Adalet Yürüyüşü bir doktora tezine de konu oldu. Molalarda kısa kısa da olsa dünya basınının sorularını yanıtladım. Çin'den Hindistan'dan Avrupa'ya kadar bir çok gazeteci geldi. Bu yürüyüşten sonra iktidarın oturup düşünmesi gerekirdi. Ama onlar yürüyüşü gölgelemeye çalıştı buna izin vermedik.
Onlar bizi kavga eder zannediyor. İnsanlara saldırırız, cam çerve indiririz diye düşünüyorlardı, bunların hiçbiri olmadı.
KILIÇDAROĞLU'NDAN PASAPORT AÇIKLAMASI
Temel Karamollaoğlu'nun siyasi görüşünü beğenirsiniz beğenmezsiniz ama vicdanı ile hareket eden bir isim. İktidar görüşlerini beğenmediği isimlere baskı kurmaya çalışıyor, bazen aileleri ile bazen çocukları ile bunu yapıyor. Demokrasilerde bunlar olmaz. STK'lar, sendikalar seslerini çıkaramıyor.
İnsanoğlunun tarihi haksızlıkla mücadele tarihidir. Habil ile Kabil'den beri bu böyledir. İnsanın düşüncesine, kimliğine saygı gösterip birada yaşayabiliriz denilmiştir. Bir arkadaş geçen dedi ki; devletin dini adalettir. Devlet kimliklere göre kör olmalıdır.
Dünya Türkiye'de hukukun, adaletin olmadığını, torpilin olduğunu görüyor.
"SİPARİŞ İHALE"
Türkiye'nin en büyük ihaleleri 5 şirkete sipariş üzerine veriliyor. Bu ihalelerin sonuçları yeni doğan bebekleri etkiliyor. Ne kadara verildi diyoruz, cevap verilmiyor. Türkiye'de ihale kanunu diye birşey kalmadı
'ERDOĞAN BENİMLE CANLI YAYINA ÇIKMAYA CESARET EDEMEZ'
- 'Karınlarını doyuruyoruz, bize oy vermiyor' denilebilir mi? 82 milyon senin karnını doyuruyor. Hangi adalet, hangi ahlak?
- Türkiye bir dönem en fazla gazetecinin tutuklandığı ülkeydi. İstanbul'da Yeniçağ gazetesine saldıranlar bulunamadı. İktidarın güdümünde olan saldırılar bunlar. Yıllarca FETÖ ile mücadele eden Sözcü, Cumhuriyet gazetelerini FETÖ’cü olmakla suçladılar.
- İstanbul Seçimleri'nde oylar çalındı" dediler, "Elimizde kamera kayıtları var" dediler. Ama ortada hiçbir görüntü yok. Birşey yayınlayamadılar. Toplum büyük bir adaletsizlik olduğunu görüyor.
- Erdoğan benimle canlı yayına çıkmaya cesaret edemez.
- Kendi medyalarının izlenmediğini onlar da biliyor. Yarınki TV konuşmasının uygar bir ortamda geçmesini isterim. Nasıl bir İstanbul düşlediklerini anlatsınlar.