Kılıçdaroğlu; kimlerle, neden helalleşecek: Varlık Vergisi alınırken, 6-7 Eylül'de, Roboski'de neler yaşandı?

Abone ol

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'helalleşme' yolculuğuna çıkacağını açıklaması Türkiye'nin yakın tarihini yeniden gündeme getirdi. Yeniden hatırlanan acı olaylarda neler yaşandı?

GERÇEK GÜNDEM / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun hafta sonu yayınladığı video ile helalleşme yolculuğuna çıkacağını duyurması Türkiye'de yeni bir tartışmayı başlattı.

Kılçdaroğlu, dün partisinin grup toplantısında, "28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz. Roboski ile helalleşeceğiz. Bakın hukuk başka, helalleşme başka. Bu insanlara devlet tazminat ödeyecek ama bir taraftan da helalleşeceğiz. Sivas, Kahramanmaraş mağdurları ile helalleşeceğiz. Diyarbakır hapishanesi mahkûmları ile helalleşeceğiz. Varlık vergileri altında inim inim inleyen azınlıklar, 6-7 Eylül olaylarının mağdurları ile helalleşeceğiz. Mahkemelerde süründürülen askerlerimiz ve aileleri ile helalleşeceğiz. Bugün Londra’ya göç etmiş en parlak genç beyinlerimiz ile helalleşeceğiz. Ali İsmail Korkmaz'ın ailesi ile helalleşeceğiz. Soma ile helalleşeceğiz. Darbeciler tarafından bir sağdan, bir soldan gencecik çocuklarımız asıldı bu ülkede. Bir sağdan, bir soldan o insanlarımızla helalleşeceğiz. 9 yaşındaki oğlu Oğuz Arda Sel'i kaybeden ve mahkemelerde süründürülen Mısra Öz ile helalleşeceğiz. Ahmet Kaya ile helalleşeceğiz. Helalleşeceğiz dostlarım." diyerek listesini açıkladı.

Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşeceğiz’ diyerek gündeme taşıdığı bu başlıkların her biri Türkiye toplumunu derinden sarsan, yaraları hala kapanmamış ve üzerlerindeki soru işaretlerinin büyük çoğunluğu yanıtlanmamış toplumsal olaylar.

İşte bu olaylara dair kısa bir hatırlatma:

28 ŞUBAT'TA NE OLDU?

Tarihler 28 Şubat 1997'yi gösterdiğinde Türkiye yeni bir döneme uyandı. Olağanüstü toplanan Millî Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararı dönemin gazetelerinde "muhtıra" olarak karşılık bulurken ilerleyen süreçte belirli çevrelelerde "post modern darbe" olarak adlandırıldı.

28 Şubat'ta tankların sokaklardan hafızalara kazınan fotoğrafı

MGK kararları ile Refah -Yol hükümeti faaliyetleri nedeniyle irticai faaliyetler ve şeriat yanlısı çalışmalarla suçlanırken MGK kararında yer alan "Anayasamızda cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4'üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır" ifadeleri, 28 Şubat'ın amacını ortaya koyarken yapılan uygulamalar Türkiye'de bugün dahi tartışılan bir dönemi beraberinde getirdi.
Maddenin uygulanmaya başlanması ile dini kılık-kıyafetlere yönelik yasaklar Erbakan'ın istifasından sonra 30 Haziran'da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D Hükûmetini'n kurulmasıyla uygulanmaya başlandı.

İstanbul Üniversitesi Rektörü’nün başörtüsünü yasaklayan 23 Şubat 1998 tarihli genelgesinin ardından sayıları binlerle ifade edilen kadın öğrenciler sabah okula geldiklerinde güvenlik görevlilerinin "başörtüsünü çıkartın" uyarısı ile karşılaştılar. Okula girmeleri için bu şartın koşulduğu kadınlardan yasağa direnenlere "ikna odaları"nda başları açtırıldı. Tüm baskılara direnen kadınlar hakkında ise dava açıldı. Diğer üniversitelerde de yürürlüğe konulan bu yasaklar nedeniyle çok sayıda kadın eğitimini yarım bırakmak zorunda kalırken maddi imkanı olan kadınlar yurt dışına çıktı.

Başörtülü kadına polis müdahalesi

Kamuoyunda görünür olmasa da başörtüsü yasağı kamu kurumlarında çalışan kişiler için de geçerli oldu. Ancak görevlerinin içeriği nedeniyle bu yasak devletin vatandaşa dini inançları gözetmeksizin yaklaşımı çerçevesinde tartışıldı.

Eski Başbakan Bülent Ecevit'in TBMM'ye başörtülü giren vekil Merve Kavakçı'yı, "Burası devlete meydan okunacak yer değildir" diyerek TBMM'den çıkartması DSP'nin tutumunun en önemli örneği olarak görüldü. Dönemin merkez sağ partileri olan Doğruyol ve Anavatan da siyasi hassasiyetler ve laiklik yanlısı tutumlarını öne getirerek süreçte yasaklamaların yanında yer aldılar. Böylelikle "başörtüsü" konusundaki tartışmalar dini hassasiyetleri ve dini yönetimi öne çıkartan siyasi grupların tekeline terk edildi.

ROBOSKİ'DE NE OLDU?

28 Aralık 2011 gecesi, Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde Türk Hava Kuvvetleri’nin F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda 34 sivilin hayatını kaybetmesi büyük tepkiye yol açtı.

Genelkurmay Başkanlığı olay hakkında, "Olayın meydana geldiği yer, bölücü terör örgütünün ana kamplarının konuşlu olduğu, sivil yerleşim bulunmayan, Irak kuzeyindeki Sinat-Haftanin bölgesidir. Olay hakkında idari ve adli inceleme ve işlemler devam etmektedir." açıklaması yaptı.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "Edindiğim bilgiler bu tür kaçakçılıkları 3-5 bilemediniz 10 kişilik grupların yaptığı yönünde. 40 kişilik bir grubun olması daha önce Gediktepe ve Hantepe baskınlarında silahların katırlarla taşınmasını hatırlatıyor. O zaman da niye bunlara müdahale edilmemişti denmişti. Bunların hepsi birer ibretti. Bu sefer de güvenlik güçlerimizin böyle bir yanlışa düşmemesi isteniyordu ama Uludere’deki köylülerden 35 vatandaşımız ebediyete intikal etti. Üzüntümüz büyük. Gerekli idari ve adli incelemeler yapılıyor. Adli tıp yetkilileri gerekli incelemeleri yaptılar. Tüm ailelere baş sağlığı, ölülerimize rahmet diliyorum. İncelemeler sonucunda gereken neyse yapılacaktır" dedi.
Soruşturma takipsizlik kararı ile sonuçlandı.

KAHRAMANMARAŞ'TA NE OLDU?

Türkiye'de siyasi kutuplaşmaların ve gruplar arasında silahlı çatışmaların arttığı 1970'li yıllar Alevilere yönelik katliamlarla da hafızalara kazındı. 19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta günlerce süren olaylarda resmi makamlara göre 120 insan öldürüldü. Yüzlerce ev ve iş yeri tahrip edildi. Yirmi üç yıl süren davalar sonunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1-24 yıl arasında ceza aldı.
Alevileri hedef alan bu katliam sonrasında bir çok ilde sıkıyönetimin ilan edilmesine neden olan süreç başladı.

Kahramanmaraş'ta ve Sivas'ta Alevilere saldırılara teşvik için için camlara yazılan provokatif sözler

Öte yandan dönemin tanıkları olaylarda istihbarat örgütlerinin provokasyonun olabileceğini ve devletin müdahalesinin yetersiz kaldığını belirtti.

DİYARBAKIR HAPİSHANESİ

Diyarbakır Hapishanesi, The Times'a göre dünyanın en kötü ününe sahip 10 cezaevi arasında yer almaktadır. Cezaevi sol siyasi görüşe sahip ve Kürt siyasi mahkumların tutuklu tutulduğu yer olarak 2000'li yıllara kadar gündemde kaldı.

Diyarbakır Cezaevi kampüsü

1981 ve 1984 yılları arasında cezaevinde uygulanan işkenceler nedeniyle 34 kişi hayatını kaybetti ve onlarca kişi engelli oldu. Mağdurlar daha sonra, bu cezaevinde, neredeyse tüm işkence yöntemlerinin 12 Eylül darbesi sonrasındaki 10 yıl içinde kendilerine uygulandığını ifade etti.

VARLIK VERGİSİ

1942 yılında, 2. Dünya Savaşı'nın da yarattığı etkiler nedeniyle ekonomik kriz arttı. CHP'nin yönettiği tek parti iktidarında kriin etkilerinin giderilmesi amacıyla vergi düzenlemesi yapıldı.

2. Dünya Savaşı dönemindeki krizde olağanüstü kazanç ve servete sahip olan kişilerden bir defaya mahsus olmak üzere vergi alınması öngörüldü. Vergi miktarlarının belirlenmesi ve toplanması amacıyla her ilde kurulan vergi tespit komisyonlarında şehrin en yetkili mülkiye ve mal memurları görevlendirildi.

Varlık Vergisi'ni ödeyemeyenler için Erzurum ve Aşkale'de çalışma kampları oluşturulmuştu

Kanunda vergi oranı ile ilgili doğrudan bir ifade yer almazken, vergi miktarı ile ilgili tespit ve takdir hakkı da bu komisyonların yetkisine bırakıldı. Vergilerin tahsili için verilen süre ise 15 gün ile sınırlı tutuldu.Diğer yandan vergi ödemesi gereken vatandaşlar için yalnızca mükerrer (birden fazla, çift) vergi ödenmesine dair talep olması durumunda itiraz hakkı verildi. Bu durumda da mükerrer olan vergilerden yüksek olanın tahsilatı yapılacaktı.

1940'lı yıllarda İstanbul nüfusunda Ermeni, Rum ve Yahudi gayr-i Müslim vatandaşların nüfusu önemli bir yer tutuyordu. Milliyetçi kesimlerde İstanbul'un yerlisi olan azınlıkların mal varlıkları rahatsızlık yaratmıştı. Keyfi ve siyasi uygulamalarla Varlık Vergisi, azınlıkları hedef alan bir uygulama haline döndü.
Sürenin yetersiz olması nedeniyle; ellerinde nakit bulunmayan gayr-i Müslim vatandaşlar mallarını satmak zorunda kaldı. Vergilerin yüksek hesaplanması nedeniyle bu da yeterli olmadı ve çok sayıda kişi mal ve mülklerini kaybetti.

Gayr-i Müslim azınlıklar etnik kökenleri nedeniyle hedef alınmaları üzerine yaşamlarını sürdürebilmek için yurt dışına göç etmek zorunda kaldı. Avrupa'da Yahudileri hedef alan faşist yönetimlerin yükselmesi Yahudilerin üzerindeki etkiyi artırmış ve Yahudi vatandaşlar Hitler Almanyasına verilmek yerine ekonomik sorunlar çekmeyi göze almak zorunda kalmıştı.

Varlık Vergisi kanunu ile toplam 314.900.000 TL vergi tahsil edildi. Bu sayının %70'i Anadolu'dan toplandı. Toplam tahsilat, 394 milyon TL olan 1942 devlet bütçesinin %80'ini buluyordu.1935 sayımında Türkiye nüfusuna oranı %1,98 olan gayr-i Müslim azınlıklar, vergiden sonra başlayan göç nedeniyle 1945'te %1,56'ya ve 1955'te %1,08'e düştü. 1935 yılında Türkiye'ni nüfusu 16 milyon 158 bin 18, 1955'te ise 24 milyon 64 bin 763 olarak sayılmıştı.

6-7 EYLÜL OLAYLARI

6 Eylül 1955 günü, Atatürk'ün Selanik'teki evine bombalı saldırı yapıldığı iddiasının gerçek bir haber gibi bir radyoda anons edilmesiyle başta Rumlar olmak üzere gayr-i Müslim vatandaşlara yönelik saldırılar başladı. Atatürk'ün evinin bombalandığı haberinin yalan olduğu ortaya çıksa da çok sayıda vatandaş saldırıya uğradı, evi yağmalandı. Gayr-i Müslim'ler evlerinin saldırıya uğramaması için camlarına ve balkonlarına Türk bayrağı astı.

Irkçı saldırılar nedeniyle Rum ve Ermeni vatandaşlar için Türkiye'de güvenli bir şekilde yaşamak zorlaştı.Cemaatin azlığının rahmetliye saygısızlık olacağını düşünerek, Müslümanlarla birlikte cenaze namazında saf tutmasıyla da hatırlanan Ermeni kökenli sinema oyuncusu Nubar Terziyan da saldırıların hedefi olmuş ve bir subayın yardımı ile kurtulmuştu.

6-7 Eylül döneminde yapılanların cezasız kalması eleştirilere neden oldu

ALİ İSMAİL KORKMAZ NASIL ÖLDÜRÜLDÜ?

Hatay'lı üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz, Eskişehir'de Taksim Gezi Parkı protestolarına destek amacıyla katıldığı yürüyüşe müdahale eden polis ve karşıt görüşlü gruplar tarafından darp edilerek öldürüldü. Beyin kanaması geçirdiği anlaşılan Korkmaz, 38 gün boyunca komada kaldı ancak kurtarılamadı.

Ali İsmail Korkaz

SOMA MADEN KATLİAMI

13 Mayıs 2014'te Manisa ilinin Soma ilçesindeki kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle 301 madenci yaşamını yitirdi. Kazada iş güvenliği tedbirlerinin eksikleri nedeniyle şirket, yasaların yetersiz olması nedeniyle hükümet suçlandı.
301 madenci sadece ailelerini geçindirmek için girdikleri madenden bir daha çıkamadılar. Karanlık günün ardından eylemler sürse de ailelerin mağduriyetlerinin giderilmesi ve yeni faciaların yaşanmaması için yeterli önlemler alınmadı.

Soma Madeni'nde yerin onlarca metre altından çıkartılan işçi

ÇORLU TREN KATLİAMI: OĞUZ ARDA SEL 9 YAŞINDAYDI

8 Temmuz 2018 tarihinde Çorlu'da meydana gelen tren kazasında 25 kişi öldü, 317 kişi de yaralandı. Kazada yaşamını yitiren 9 yaşındaki Oğuz Arda Sel'in annesi Mısra Öz, kazaya neden olan ihmallerin sorumlularının yargılanması için mücadelesini hala sürdürüyor. Oğlunun hakkını arayan Mısra Öz'e protestoları nedeniyle açılan davalar ise tepkilere neden oldu.

Oğuz Arda Sel yaşamını yitirdiğinde 9 yaşındaydı

İDAMLAR

Türkiye'de art arda darbelerin ve muhtıraların yaşandığı 60 yılda, siyasi olaylar nedeniyle "Anayasayı zor kullanarak değiştirmeye teşebbüs" suçlamalarıyla çok sayıda genç idam edildi. Ceza kanunundaki maddeler ve kelimeler değişse de sonuç değişmedi.

Erdal Eren

Kenan Evren'in sağ ve sol arasında ayrım yapmadığını anlatmak için "Denge olsun diye bir sağdan bir soldan astık." sözleri ise dönemin utancını gözler önüne serecekti.
17 yaşındaki Erdal Eren, yaşının tıbbi rapor ile büyültülmesinin ardından 13 Aralık 1980 tarihinde idam edildi. Eren, sürecin sembolleri arasında yer aldı.

AHMET KAYA

Kürt kökenli sanatçı Ahmet Kaya, 10 Şubat 1999'da Magazin Gazetecileri Derneği'nin Princess Otel kongre salonunda düzenlenen ödül töreninde yılın en iyi sanatçısı ödülünü aldı ve ödül konuşmasında: "Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını biliyorum." dedi.

Ahmet Kaya

Açıklamasının ardından salonda başlayan olaylarda bazı davetlilerin hedefi oldu. Kaya'ya küfürler edildi, üzerine eşyalar fırlatıldı. Gecenin ardından Ahmet Kaya hakkında bazı kesimler tarafından linç kampanyası başlatıldı. Bazı gazeteler lince destek olmakla suçlandı. Kaya, 1993 yılında Berlin'de Kürt İş Adamları Derneği'nin düzenlediği bir gecede verdiği iddia edilen bir konsere ilişkin fotoğrafların yayınlanmasının ardından "PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı ve halkı ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" iddiasıyla yargılandı. Linç girişiminin sonrasında sanatçı ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Kaya, savunmasında Berlin'de Kürt İş Adamları Derneği'nin düzenlediği konsere katılmadığını, böyle bir dernekten haberinin olmadığını belirtti.
Ahmet Kaya'nın hedef gösterilerek ülkeyi terk etmek zorunda bırakılması nedeniyle tepkiler hiçbir zaman bitmedi. Ahmet Kaya, çok sevdiği ülkesinden uzakta, sürgünde 16 Kasım 2000 tarihinde, Paris'te yaşamını yitirdi. Kaya'nın mezarı hala ırkçı saldırıların hedefi oluyor.

Boşanmak isteyen kadını, çocuklarının gözü önünde öldürdü Güncel TIR ile minibüs çarpıştı: 1'i ağır 13 yaralı Güncel 3 yaşındaki Müslüme'nin arandığı bölgede kan izine rastlandı Güncel 15 yaşındaki göçmen çocuk işçinin ölümünde bir tutuklama Güncel