Kılıçdaroğlu: Millet İttifakı seçimden sonra...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "İnce, kitlelere güven veriyor. Seçilecek, yeni ufuk açacak" dedi.
Kübra Par/Habertürk- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçime 1 hafta kala, gündeme ve 24 Haziran sonrasına dair açıklamalarda bulundu. CHP'nin en iddialı vaatlerini açıklayan Kılıçdaroğlu,
Seçimlerin başında, “ Kemal Kılıçdaroğlu aday olacak mı, yoksa CHP birini mi aday gösterecek?” tartışmalarının sonunda Muharrem İnce’yi aday gösterdiniz. Muharrem İnce’nin performansını gördükten sonra, “Tüh, keşke ben aday olsaydım” diye kıskanıyor musunuz?
Tam aksine, İyi bir aday belirlediğimiz için son derece mutluyum. Siyaset biraz akılcılık işi. Aklınızı kullanıp doğru tercihte bulunduysanız, gurur duyabilirsiniz. Muharrem Bey benim için öyle; çalışkan, özverili, güçlü, geniş kitlelere güven veriyor. Demek ki yaptığım tercih doğru; aklımı doğru kullanmışım.
“Aslında Kılıçdaroğlu en yakın rakibini elemek için Muharrem İnce’yi aday gösterdi. İnce kazanamazsa genel başkanlık yarışından da çekilmiş olacak” şeklinde spekülasyonlar da yapıldı. Böyle bir senaryonun gerçeklik payı var mı?
Hayır. Onu benim külahıma anlatsınlar. Cumhurbaşkanı adayı olmayı zaten Muharrem Bey istiyordu. Bizde birden fazla aday vardı. Bu adaylardan hangisi kazanabilir, hangisi topluma güven verir diye bir araştırma yaptık. Bu araştırmanın sonucunda Muharrem Bey çıkınca elbette kendisini aday gösterdik. Ayrıca “Muharrem Bey seçilmeyecek” diye bir düşünce hiç aklıma gelmedi. Çünkü ayın 24’ünde inşallah Muharrem Bey seçilecek.
Diyelim ki Muharrem İnce çok başarılı oldu, CHP’nin oylarını artırdı. O durumda da “Genel başkanlık bayrağını Muharrem İnce mi devralır?” tartışmaları var.
Cumhurbaşkanlığı’nı bırakıp genel başkanlığa gelirse bir sorunum yok. Neden Cumhurbaşkanlığı’nı bıraksın? Cumhurbaşkanı seçilecek, ülkeyi yönetecek. Bakanlar Kurulu’nu, kendi yardımcılarını belirleyecek. Türkiye’ye yeni bir ufuk açacak. Toplumda bu kadar güçlü bir beklenti varken hayal kırıklığı yaratmanın bir mantığı yok. (Gülüyor)
‘SAYIN MUHARREM İNCE’Yİ BİR DOST, BİR ARKADAŞ OLARAK ÇAĞIRDIM’
“Gel bakalım buraya Muharrem İnce” demeniz çok tartışıldı. “Siyasi nezakete uygun değildi” eleştirilerine ne diyorsunuz?
Onun başında kullandığım bir sözcük var, o özellikle makaslanıyor. “Sayın Muharrem İnce” demiştim, “Sayın” kısmı kesilerek ifade ediliyor. Muharrem Bey ile bizim dostluğumuz, arkadaşlığımız var. O siyasetin içindeyken, ben siyasetin dışındaydım. O dönemden tanışıyoruz. Sonra benim grup başkan vekilliğimi de başarılı bir şekilde yaptı. Sayın Muharrem İnce’yi bir dost, bir arkadaş olarak çağırmam kadar doğal bir şey olamaz. Ama bunu alıp da farklı bir anlam yükleyerek kullanmak, dostluğun ve arkadaşlığın ne olduğunu bilmeyenler tarafından geliştirilen bir dil. Dostluğun ve arkadaşlığın ne olduğunu bilenler bunu gayet olağan karşılıyor.
‘MİLLET İTTİFAKI SEÇİMDEN SONRA DA DEVAM EDER’
Parlamento seçimleri için Millet İttifakı kurdunuz. Onun perde arkasını merak ediyorum. “Acaba muhalefet bir araya gelmeyi başaracak mı?” tartışmaları vardı. Zor oldu mu?
Siyasi liderler Türkiye’nin gerçeklerinden yola çıkarak geleceği şekillendirmek isterlerse ortaya Millet İttifakı çıkar. Türkiye’nin geleceğinden endişe duyan ama bu güzel ülkede hepimizin huzur içinde yaşamasını öngören ve bekleyen liderler var. Elbette ki her siyasal partinin programı, beklentileri farklı olabilir ama Türkiye’de halkın beklentilerine uygun olarak bir ortak payda yaratmak zorundayız. Bu ortak paydayı yaratmak için bir araya geldik. Bu, birdenbire olan bir şey değildi. Daha önce yapılan bazı toplantılara birlikte katıldık, o toplantılarda konuşmalar yaptık. Referandum süreci içinde birlikte olmaya özen gösterdik, aynı doğrultuda oy kullandık. Dolayısıyla, bu süreç içinde ortak beklentimiz ve ortak paydamız oluştu. Bu süreç çok değerliydi. Bu süreçte parti propagandası yapmamaya özen gösterdik. Hatta referandumda hiçbir zaman CHP bayrağıyla sokaklara çıkmadık. Sonuçta CHP’nin ve diğer partilerin topluma verdiği güvenle bir araya gelmeyi, ortak payda oluşturmayı ve Türkiye’nin geleceğini birlikte şekillendirebileceğimizi düşündük ve Millet İttifakı’nı kurduk. Önce alt düzeyde arkadaşlar görüştüler, sonra genel başkan düzeyinde bir araya geldik ve bugünkü ittifakı oluşturduk.
Milli Görüş geleneği ile CHP’nin geçmişini kıyasladığımızda, Saadet Partisi ile CHP’nin aslında çok da yakın durmayan iki parti olduğunu görüyoruz. Millet ittifakındaki partilerle gerçekten ortak paydalarınız var mı, yoksa tek hedef Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı iktidardan düşürmek mi?
Onu Erdoğan söylüyor. Bizim Erdoğan’la bir işimiz yok. Türkiye’nin geleceğini şekillendirmek istiyoruz ve ortak paydamız da bu şekillendirme üzerine inşa edildi. Bugün demokrasi, adalet, güçler ayrılığı, güçlendirilmiş bir parlamenter sistem yok. Bütün bunların bizim ortak paydamızı oluşturan çağdaş değerler olduğunu görüyoruz. Üstelik bu değerlerin hiçbirisi Türk halkının değerleriyle çelişmiyor. Düşünceyi ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü, din-vicdan özgürlüğü istiyoruz. Adliyeye, kışlaya, camiye siyaset girmesin, insanlar ibadetlerini özgürce yapabilsinler. Adliyede her siyasi partiden insanın sorunu olabilir. Ama orada yargı bağımsızlığı olmalı. Bunlar hep bizim ortak taleplerimiz ve zaman içerisinde şekillendi. Sonra bir araya gelerek bir ortak ittifak metni hazırladık ve bunu kamuoyuyla paylaştık. Sadece kısa süreliğine değil, bu amaçların gerçekleşmesi için daha uzun süreli, daha kapsayıcı, daha akılcı bir metin toplumun önüne koyduk ve Millet İttifakı’nın oluşturduk.
Seçimlerde umduğunuzu bulamazsanız, muhalefet Meclis’te çoğunluğu yakalayamazsa Millet ittifakı 24 Haziran’dan sonra da devam eder mi?
Aynı ilkeleri gerçekleştirinceye kadar elbette devam eder. Yargı bağımsızlığını, din vicdan özgürlüğünü ben de istiyorum, Temel Bey de istiyor, Meral Hanım da istiyor. Dolayısıyla, ayrı partileriz ama bazı konularda müşterekiz. Parlamentoda bu konularda gelecek olan düzenlemelere ortak davranacağız ve ortak politika oluşturacağız. Diyelim ki başka bir konuda bir yasa geldi, o konuda her parti kendi programına farklı davranıp politikasını oluşturabilir.
‘GETİRİLEN SİSTEM KAOSA YOL AÇABİLİR’
“Parlamenter sisteme geri döneceğiz” diyorsunuz...
“Demokratik parlamenter sisteme döneceğiz” diyoruz.
Muharrem İnce 2 yıllık bir geçiş süreci olacağından bahsediyor. Peki, o 2 yıl Türkiye nasıl bir Anayasa ile yönetilecek. Bu bir kaos doğurmaz mı?
Muharrem Bey zaten 81 milyonu kucaklayacağını ifade etti. Tarafsız Cumhurbaşkanı olarak görev yapacağını söyledi. Her vatandaşa ve her siyasal partiye eşit mesafede görev yapacağını dile getirdi. Anayasa değişikliği için siyasal partilerin, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, meslek kuruluşlarının bir araya gelip bir ortak payda oluşturması lazım. O bağlamda oturulup tartışılması ve akılcı politikalarla bir Anayasa oluşturulması lazım. Geçmişte vesayet altında oluşturulan anayasaların aksine, tüm bu vesayetleri reddederek kendi özgür irademizle belki de tarihte ilk kez Anayasa yapmış olacağız.
Meclis’te 301’i aşsanız bile 360’ı yakalayamazsanız parlamenter sisteme dönüşü nasıl sağlayacaksınız?
Millet İttifakı’nın öngördüğü Anayasa değişikliğine AK Parti milletvekillerinin de büyük ölçüde destek olacaklarına inanıyorum. Bu konuda çok iddialıyım. Çünkü getirilen sistem, Türkiye’de kısa sürede kaosa yol açabilecek bir model. Parlamentoda çoğunluğu olan farklı, Cumhurbaşkanı farklı ve hükümet de farklıysa bir kaos ortamı oluşacak.
Denge denetimi açısından bu bir avantaj olarak görülemez mi?
Tam tersine, birisi diğerini hiç denetlemiyor. Güçler birliği var, bütün yetkiler bir kişiye verilmiş vaziyette ve o makam hiçbir zaman denetlenemiyor. Hiçbir zaman yargılanamayacak, hiçbir zaman eleştiriye de tabi tutulamayacak, çünkü bütün güç onun elinde. Bu, bir toplumun felaketi, düşünce özgürlüğünün önüne engel koymak demek. Sayın Erdoğan, “Cumhurbaşkanlığı adaylığını belirlerken yeni bir düzenleme daha yapmak lazım, birisi tutukluysa Cumhurbaşkanı adayı olmasın” diye bir açıklama yapmış. İyi de tutuklanmak kişinin suçlu olduğu anlamına gelmez ki. Demokrasilerde, seçme ve seçilme hakkı bir kişinin en temel haklarından biridir. Seçme ve seçilme hakkını elinden alırsanız, hangi demokrasiden söz edeceksiniz? Bu söylemi Türkiye’yi gelecekte bekleyen tehlikeye dikkati çekmek için ifade ediyorum. Erdoğan’ın söyledikleri hayata geçtiği zaman bir diktatör rakiplerini hemen tutuklatabilir ve tutuklanan kişi seçme ve seçilme hakkını kaybeder. Yani vatandaş onu seçmek istese bile seçemeyecek konuma gelir. Düşünün, bunu 21. yüzyıl Türkiyesi’nde Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuş bir kişi söylüyor. Vahim, akıl dışı bir şey. Demokrasiyi temelden yok ediyorsunuz. Rakibiniz tutuklatarak ekarte ediyorsunuz ve çıkaracağınız bir yasayla onun seçimlere girmesini engelliyorsunuz. Aklın alacağı şey değil. Allah akıl fikir etsin.
Hem parlamento hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP için oy tahmininiz nedir?
Emin olun bilmiyorum. Çünkü özel olarak bir anket yaptırmadık. Ama kamuoyuna yansıyan anketler var, biz de onları büyük bir dikkatle izliyoruz.
CHP’nin sağ seçmeninin bir kısmının İYİ Parti’ye oy verebileceği konuşuluyor. Bir de HDP’nin barajı aşıp aşamayacağı tartışmaları yapıldığı için yine CHP’li kimi ailelerin bazı bireylerinin HDP’ye oy vereceği tartışmaları var. Bu anlamda İYİ Parti ve HDP etkisi CHP oylarını düşürür mü?
Bütün siyasi partiler iktidar olmak için vatandaşa giderler ve oy isterler. Sonuçta seçmenin tercihi hepimizin ortak kabulü olmak zorunda. Bizim seçmenimiz partisine bağlıdır. Bizi çok eleştirir, çünkü bilinçli bir seçmen kitlemiz var. Ama sonuçta sandığa gider, oyunu verir. Seçimlerde tercihini değiştireceğini pek düşünmüyorum.
Siyasi hamlelerinizden çok konuşulanlardan bir tanesi de İYİ Parti’ye 15 vekil transfer etmenizdi. Ama Meral Akşener yine de “Hayır, ben imzamı toplayacağım ve 100 bin imzayla aday olacağım” dedi ve nitekim öyle yaptı. Bu 15 vekil de CHP’ye geri döndü. “Siyaseten bir fiyaskoydu” yorumlarına ne diyorsunuz? Bugün olsa yine yapar mısınız?
Eğer biz 15 milletvekilini vermeseydik, İYİ Parti seçimlere giremeyecekti. Bu gerçeğin göz ardı edilmemesi lazım. Grup kurduktan sonra İYİ Parti’nin seçimlere girmesi kesinleşti. Sayın Akşener’in Cumhurbaşkanı adayı olmasında, arzu ederse grup kendisi seçebilirdi arzu ederse de 100 bin imza toplardı. Sayın Akşener bana göre son derece akılcı bir politika izledi. Çünkü 15 milletvekili CHP’ye zaten dönecekti. Başka partinin milletvekillerinin oylarıyla Cumhurbaşkanı adayı olmak yerine, vatandaşın teveccühüyle Cumhurbaşkanı adayı olmak daha doğru bir hareketti. Bence Sayın Akşener doğru bir davranışta bulundu ve 100 bin imzayla Cumhurbaşkanı adayı oldu.
‘GÜL’ÜN ADAYLIĞIYLA İLGİLİ BİZİMLE DOĞRUDAN TEMAS KURAN OLMADI’
Abdullah Gül meselesi de çok tartışıldı. Siz o günlerde o fikre galiba biraz sempatik bakıyordunuz. Bugünden baktığınızda yine iyi bir fikir olarak görüyor musunuz, yoksa herkesin ayrı adayla çıkması daha mı iyi oldu?
Zaten Sayın Abdullah Gül tek aday olmayacaktı. Her halükârda Erdoğan vardı, başka adaylar da çıkar mıydı bilmiyorum. Sayın Abdullah Gül’ün adaylık süreci konuşulduğunda CHP olarak benim Abdullah Gül ile özel bir görüşmem olmadı. Ama medya bunları yazıyordu çiziyordu. Biz de büyük bir dikkatle izliyorduk.
“Ben asla doğru bulmuyorum” diyen bir grup CHP’li vardı ama siz onlardan değildiniz. Yanlış mı biliyoruz?
Sayın Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde olabildiğince tarafsızlığını korudu, partisinden istifa etti. Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldıktan sonra da hiçbir partiye üye olmadı. Dolayısıyla, Anayasa’da yazılı olan metne sadık kaldı. Bu çok önemli bir olay. Sayın Abdullah Gül’ün adaylığı konusu bize ne Sayın Abdullah Gül’ün çevresi ne de bir başka çevre tarafından anlatılmadı. Bu, kamuoyunda tartışıldı.
Temel Karamollaoğlu’nun size bu anlamda bir tavsiyesi olmadı mı?
Hayır, Temel Bey’in, kendi adaylarının Abdullah Gül olacağı şeklinde medyaya yaptığı açıklamalar var. Temel Bey bize nezaket ziyaretine gelmişti, Cumhurbaşkanlığı adaylığını görüşmeye gelmedi. Temel Bey’in hakkını yemeyeyim, o da büyük bir dikkatle kamuoyundaki tartışmaları izliyordu.
Bugünden baktığınızda, “Herkesin kendi adaylarını göstermesi daha iyi oldu” diyor musunuz, yoksa bir ortak aday daha mı iyi olurdu?
Bu, zamana, güne, koşullara göre değişir. Bugünden baktığımız zaman gayet güzel bir tablo görüyoruz. Adaylar yarışıyorlar. Eşit olmayan koşullarda yarışıyorlar. Ama bütün bu eşitsizliğe karşın Muharrem Bey ipi göğüsleyecek.
CHP’NİN EN İDDİALI VAATLERİ
Bu seçim en iddialı vaatleriniz ne?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir siyasal parti dış politika konusunda da proje üretti. OBİD dediğimiz Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kuracağımızı söyledik. Türkiye dış politikada iktidar tarafından öyle bir çıkmaza sokuldu ki buradan Türkiye’yi çıkarmamız gerekiyor. Her seferinde söylenen ama bir türlü sonu gelmeyen, “Terörü bitireceğiz” söylemini gerçekten de bitirerek Türkiye’ye yeni bir ufuk açacağız. En iddialı olduğumuz şeylerden biri de eğitim politikası. Eğitim politikasını yüzde yüz değiştireceğiz. Tam zamanlı eğitim olacak, birleştirilmiş sınıf uygulamasına son vereceğiz. “Atama bekleyen öğretmen” kavramını tamamen kaldırıyoruz. Bütün öğrenciler gerçekten de bizi geleceğe taşıyacak olan sağlıklı ve güvenli bir eğitim alacak. En düşük emekli aylığının 1500 lira, asgari ücret net 2200 lira olacak. Böylece vatandaş rahat bir nefes alacak.
CHP gençlere ne vaat ediyor?
Hangi genç? Çünkü onların da yaşadıkları dünyaya göre beklentileri ve sorunları var. Üniversiteye gitmemiş ama iş arayan gençlerimiz var. Onlara yeni istihdam alanı yaratmak zorundayız. Hayata tutunmaya çalışan, herhangi bir eğitim almamış ama şu veya bu şekilde iş bulmaya çalışan gençlerimiz var. Onları ağırlıklı olarak tarım sektöründe istihdam etmeyi düşünüyoruz. Üniversite gençlerine birden fazla vaadimiz var. Yurt sorunlarını en geç 2 yıl içinde çözeceğiz; hiçbir öğrenci, “Benim kalacak yerim yoktur” diye bir söylemde bulunmayacak. Bu yurtlar birer ikişer kişilik odalardan oluşacak. Bu odalarda geniş bantlı internet erişimi, sıcak su olacak. Anne babalar da çocuklarını bu yurtlara güvenle yerleştirebilecek. Üniversite yönetimlerinde gençlerin söz ve karar sahibi olmalarını istiyoruz. Gençler, temsilciler aracılığıyla üniversite yönetimine seçilecekler ve üniversitenin yönetiminde onlar da söz sahibi olacaklar. Yine gençler için “iş garantili eğitim” dediğimiz bir projemiz daha var. Bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liseleri kuracağız. Onlara, iktidarın aklına gelmeyen teknolojiyi hatırlatacağız. Buralarda, özellikle sanayinin beklediği nitelikli ara elemanın yetişmesini sağlayacağız. Ayrıca bu çocuklarımız eğer üniversiteye gitmek istiyorlarsa, eğitim gördükleri alanın izdüşümü olan fakülte sınavına girdiklerinde onlara artı puan vereceğiz. Böylece diğer öğrencilere göre o fakülteye daha rahat girmiş olacaklar. Tarım teknoloji liseleri kuracağız, çünkü tarım ile teknolojinin buluşması ve tarımda verimliliğin artması gerekiyor. Eğitim ve gençlik konusunda son derece ciddi ve tutarlı hamlelerimiz var. Bunlar kısa süre içinde gerçekleşecek. Ama atama bekleyen öğretmen sorununu ancak 5 yılda çözebiliyoruz, 1 yılda değil. 1 yılda kısa bir süre içinde atama yapacağız, köy okullarını yeniden açacağız. Aynı zamanda kırsalda, kırsalın özelliğine göre ziraat mühendisi, ziraat teknisyeni ve veteriner görevlendireceğiz. Bunlar toprak analiziyle başlayarak, neyin ekilmesi gerektiğini, ekildiği zaman verimin olup olmayacağına çiftçiye anlatacaklar. Böylece gençler tarımdan kopmayacak, tarım teknoloji lisesini bitiren gençler tarıma daha fazla zaman ayırıp çalışabilecekler. Organik tarım konusunda daha nitelikli ürünler elde edip, iyi de gelir elde edecekler.
‘BU SEÇİM BİR REJİM SİSTEMİ TERCİHİ’
Son 1 haftada seçmene mesajınız ne?
Herkes sandığa gitmeli ve oyunu kullanmalı. Sandığa giderken Türkiye’yi, çocuklarımızı ve geleceğimizi düşünerek gitmeli. Bu seçimler bir siyasi parti seçimi değil, bir rejim sistemi tercihidir. Önümüzde iki seçenek var: Ya bir dikta yönetiminden yana ya da demokrasiden yana tercihimizi kullanacağız. Dünyada hiçbir ülke tek adama emanet edilmemiştir. Tek adamın yönettiği hiçbir ülke de uzun süre ayakta kalmamıştır. O nedenle biz güçlü bir demokratik parlamenter sistemden, güçler ayrılığından, akıldan, hukukun üstünlüğünden, yargı ve medyanın bağımsızlığından yana oy kullanmalıyız.