Kılıçdaroğlu: Neden şimdi 'soykırım' olarak tanımlandı, asıl soru bu
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu, ABD Başkanı Joe Biden'ın 'soykırım' tanımlamasına tepki gösterdi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu, ABD Başkanı Joe Biden'ın 'soykırım' tanımlamasına tepki gösterdi.
Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Türkiye tarihi günler yaşıyor. Her bir vatandaşımızın tek tek sorumluluğu var.
Bu ülkede beraber ve birlikte yaşamak istiyoruz. Bu ülkenin üzerine düşecek hiçbir gölgeyi kabul etmiyoruz. Emperyal güçlerin bakışını, gölge düşürmesini asla kabul etmiyoruz.
Vatandaşlara sorumluluk duygusunu hatırlatırken bu ilkelerden yola çıkmak zorundayız.
Şimdi bir sosyal programı Erdoğan'ın açıklamasını bekliyoruz. Fakire, fukaraya dışarı çıkma evinde otur dedin. Güzel, haklısın ama o insanların beslenmeye, yaşamaya ihtiyacı var.
Erdoğan nihayet dediğimi yaptı, turizmcileri çağırdı. Kısa çalışma ödeneğinin süresini de uzattı. Doğruya teşekkür etmek de benim görevimdir. Doğrunun her zaman yanında ve arkasındayız. Yanlış olduğu zaman da eleştiririz.
İKİZDERE DİRENİŞİNE DESTEK
Rize İkizdere ilçesinde Cevizlik Köyü bir eylem içinde. "Köyümüzün taşını, toprağını, ağacını vermeyiz" diyorlar. "Köyümüzü ranta teslim etmeyiz" diyorlar. Buradan o köylü kardeşlerimin tümüne kucak dolusu sevgilerimizi, saygılarımızı gönderiyoruz.
BIDEN TEPKİSİ
22 Nisan'da bu işin siyasetçilerin değil tarihçilerin görevi olması gerektiğini anlattım. Parti sözcümüz aynı şekilde bizim söylediklerimize vurgu yaptı. Biden açıklama yaptı ve soykırım sözcüğünü iki kez kullandı. Öncelikle şunu ifade edeyim, bu Türkiye açısından büyük bir talihsizlik. Bugüne kadar pek çok iktidar geldi, gitti. Ama hiçbir Amerikan başkanı 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlamadı.
1915 olayları acıdır, gerekirse incelenmelidir. Bunu politikacılar değil tarihçiler yapmalı. Türkiye bu konuda her zaman hazır olduğunu ifade etti. Arşivlerimizi açıyoruz, tarihçiler gelsin baksınlar dedi.
Kini ve öfkeyi siyaset malzemesi yaptığınız takdirde gelecek kuşaklara kini ve öfkeyi taşırsınız.
19 Mayıs 1985 tarihinde New York Times ve Washington Post gazeteleri görülseydi ve o gazeteler Biden'ın önüne konulsaydı belki bu açıklama hiç olmayacaktı. Amerikan'ın ve dünyanın önemli tarihçileri 1915 olaylarının soykırım olarak görülmeyeceğini ilan ediyorlardı bütün dünyaya.
Beceriksiz bir yönetimin Türkiye'yi getirdiği noktadır bu. Erdoğan tam 3 gün sustu. Erdoğan'ın trolleri "Ey Kılıçdaroğlu ne diyeceksin" diye sosyal medyada bekliyorlardı. Erdoğan bir dünya lideri, Erdoğan bir aslan. Erdoğan bir kükreyecek ki herkes duyacak bu kükremeyi... Erdoğan konuştu, bırakın aslanı kedi gibi bir miyavlama sesi geldi.
Kendi ülkesinin çıkarlarını savunmaktan aciz olan bir kişiyle karşı karşıyayız... "Acaba biraz sert konuşursam başıma bir şeyler gelir mi?.."
Türkiye yönetilmiyor, savruluyor.
Türkiye'nin kuruluşundan bu yana 1915 olaylarını Amerika'daki hiçbir başkan soykırım olarak tanımlamazken neden şimdi tanımladı. Bu soru önemli. Asıl sorulması gereken soru bu. Biden'a kızmanın bir alemi yok. O kendi iç politikasının gereğini yapıyor.
Orta Doğu politikasında ülkelerin iç işlerine karıştık. Müdahale ettik. Böylece Orta Doğu'daki ülkelerin iç işlerine karışmama ilkesini terk ettik.
Dış politikayla iç politika çok farklıdır. Bugün tartışırız yarın tokalaşırız ama dış politikada yaptığınız bir hata toplumların belleğinde yerleşir kalır.
"Ben Türkiye Cumhuriyeti devletini aile şirketi şeklinde yöneteceğim" diyor ve öyle yapıyor. 83 milyonu yok sayıyor. Partileri, kendi partisi de dahil olmak üzere yok sayıyor.
Dış politikayla yakından uzaktan hiç ilgisi olmayan eski milletvekilleri rüşvetçilerin tamamını getirdi büyükelçi yaptı. Akıl lazım biraz ya. Rüşvetçiden büyükelçi olur mu? Adam rüşvet almış, belli rüşvet aldığı. Defalarca söyledim. Bu kişiyi siz başka ülkeye gönderiyorsunuz. Arabasında Türkiye bayrağı var.Çifte vatandaşlığa sahip olanlar bile büyükelçi atandı. Bir dönem Türkiye'nin çıkarlarını korumak için karı kocayı bile aynı yere vermezlerdi Dışişleri Bakanlığı'nda.
DIŞİŞLERİ BAKANI KİM?
Kim Dışişleri Bakanı Türkiye'de? Mevlüt Çavuşoğlu mu? Zurnanın son deliği. Hulusi Akar mı? İbrahim Kalın mı? Fahrettin Altun mu? Pergoleci Fahrettin. Bunların tamamı konuşuyor, her kafadan bir ses çıkıyor. Bakanlığın bürokrasini konuşturmuyorlar.
Dış politikanın ne olduğunu, tarihsel derinliğini bilirler mi? Bir büyükelçi olmanın hangi süreçlerden geçtiğini acaba bunlar bilir mi? Ne kadar üçkağıtçı adam varsa büyükelçi tayin edeceksin sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük devlettir diyeceksin.
Erdoğan'ın aleyhinde bir sürü pankartlar asılmış. Dünyanın parasını ödediler, "Erdoğan'ı seviyorum" diye. Türkiye'yi seviyorum diyen yok. Çünkü şahsım devleti.
Başka bir ülkenin içişlerine karışmayacaktır. Her ülkeninkine karıştık. Kendi ülkesini değil başka ülkeleri adam etmeye çalışıyor. İhvan neyi öngörmüşse aynı politikayı uyguluyorsun. Arap dünyasında karışmadığı hiçbir ülke kalmadı. Kadim dostumuz Mısır ile aramızı bozdu. Mısır'ın terörist ilan ettiği kişileri İstanbul'a getirdi. İmkanlar sağladı, televizyon, radyo kurdurdu. Yanlış yapıyorsun dedik. Sen Mısır'ın önemini bilmiyor musun? Bilmiyor, çünkü tarih bilmiyor. Peki bölücü örgütlerini bir başka ülke oturup ağırladığında biz itiraz etmiyor muyuz? Bu kadar beceriksiz, dünyadan bu kadar habersiz ilk kez bir kişiyi görüyorum.
Türkiye'nin itibar kaybına uğramasının temelinde Türkiye'nin yönetilmemesi var. Akılla yönetilmiyor, ön yargıyla yönetiliyor. "Ben kralım, tek başıma yönetirim Türkiye'yi ben her şeyi biliyorum" havasına girdiğiniz andan itibaren o ülke kaybeder.
Şöyle diyordu Erdoğan, "İngiltere, Fransa, Almanya ve şahsım dörtlü bir zirve yaptık." Lafa bakın Allah aşkına. Egoya bakın, şu kibre bakın. Bunlar dış politikayı bilir mi, tarihsel derinliğini bilirler mi acaba.
Daha dün kabul ettiğin dost, 180 derece dönüyorsun düşman. Neden? Emperyal güçler öyle istediler diye. Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten kişi emperyal güçlerin oyuncağı olursa bu noktaya geliriz işte.
24 saatte Emevi Camii'nde namaz kılacaklardı Süleyman Şah Türbesi'ni kaçırdılar. Bahçeli'ye de milliyetçi geçinen arkadaşımıza söyleyeyim, kendi bayrağını indirip kendi toprağından Süleyman Şah Türbesi'ni kaçıranlara ne zamandan beri milliyetçi deniyor. Benim bildiğim onlar vatan hainidir. Açık ve net söylüyorum vatan hainidir.
İdlib'te 33 askerimiz şehit edildi, hesabını soramadılar. Koşa koşa Moskova'ya gittiler. Dakikalarca beklediler kapıda. Bu ülkenin itibarını ayaklar altına nasıl alıyorsunuz? Bu ülkenin saygınlığını ayaklar altına nasıl alıyorsunuz? Koltukları uğruna vazgeçmeyecekleri hiçbir değer yoktur bunların.
Avrupa Birliği'ne tam üye olacağız, demokrasi gelişecek, özgürlükler gelişecek, yargı bağımsız olacak ve biz bütün mazlum milletlere örnek olacaktık. Şimdi totaliter bir ülke olarak tanımlanıyor Türkiye. Öyle bir noktaya geldik ki, yabancı bir ülkenin başkanı Türkiye Cumhuriyeti'nin bir numaralı koltuğunda oturan adama "Aptal olma" diyor. Nasıl oluyor bu ya? Türkiye Cumhuriyeti'ni aşağılayamazsın demesi lazım. Bir de kalktı Trump'ın seçim kampanyasına destek verdi.
REZA ZARRAB İÇİN İKİ KEZ NOTA VERDİN
Askerimizin başına çuval geçirdiler. Nota vereceksiniz mi diyorlar ne notası müzik notası mı diyor. Reza Zarrab için iki kez nota verdin. Bütün sırlarını biliyor diye. Rüşvet yemeyeceksin, almayacaksın kardeşim. Fakir fukaranın parasını almayacaksın, alırsan böyle burnundan fitil fitil getirirler.
Şahsım hükümeti döneminde Lozan'a gören silahtan arındırılması gereken Ege Adaları silahlandırıldı. Adamlar geliyor orduğu teştif ediyorlar. Öyle bir noktaya geldik ki, Yunanistan Dışişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti devletine geliyor, Türkiye Cumhuriyeti devletine meydan okuyor. Benim ağırıma gidiyor. O saygın, o güçlü Türkiye Cumhuriyeti devletini ne hale getirdiler.
Bunlar devleti yönetemiyorlar. Geçmişte AKP'ye ve MHP'ye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim. Bu söylediklerimin tamamı doğruysa senin de sorumluluğun var kardeşim. Elini vicdanına koymak zorundasın. Bu ülkeye hepimiz sahip çıkmak zorundayız.