Koronavirüs hangi işleri bitirecek, hangi yeni iş alanları doğacak?
koronavirüs salgını sonrası dijital para birimlerinin daha çok hayata gireceği ve yeni iş alanları oluşacağı öngörüsünde bulunan Öğretim Görevlisi Dr. Levent Sümer, virüsten sonra ülke ekonomilerinin nasıl etkileneceğiyle ilgili konuştu.
Dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını sonrası dijital para birimlerinin daha çok hayata gireceği ve yeni iş alanları oluşacağı öngörüsünde bulunan Öğretim Görevlisi Dr. Levent Sümer, virüsten sonra ülke ekonomilerinin nasıl etkileneceğiyle ilgili konuştu. Sümer, “Koronavirüs sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Belki de bu dönüşüm dünyada yeni bir çağın başlangıcı olacak. Bu yılı atlatabilenler ancak 1-2 yıllık bir zaman diliminde toparlanabilecektir. Büyük plazalar belki yerlerini paylaşım esaslı sanal ofislere bırakacak. Tüm bu süreçler bazı mevcut iş alanlarını yok ederken beraberinde yeni iş alanları oluşturacak” dedi.
Çin’in Vuhan kentinde Aralık ayının sonunda ortaya çıkan, dünyaya yayılan yeni koronavirüs (COVID-19) salgını aralarında gelişmişlerin de olduğu ülke ekonomilerini vurdu. Dünya ekonomilerini zor durumda bırakan koronavirüs sonrası İstinye Üniversitesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Levent Sümer de virüsün dünya ekonomisini nasıl etkileyeceğiyle ilgili öngörülerini Demirören Haber Ajansı (DHA) ile paylaştı.
“ÜLKELER HAZIRLIKSIZ YAKALANDI”
Koronavirüs salgınına ülkelerin hazırlıksız yakalandığına dikkat çeken Sümer, “Aslında 2008 finansal krizinden sonra dünyada artmaya devam eden ve 278 trilyon dolara (dünya ekonomik büyüklüğünün 3 katı) ulaşan borç sarmalı dünyanın finansal sisteminde büyük bir kırılma yaşanacağının sinyallerini veriyordu. IMF, 9 Ocak 2020’de küresel ekonomik büyüme beklentisini yüzde 2,9’dan yüzde 3,3’e yukarı yönlü revize ettikten çok değil 2.5 ay sonra dünyanın bir resesyona girdiğini açıkladı” dedi.
“Kimse Çin’de başlayan bu salgının dünyaya bu derece hızlı yayılacağını, dünyanın içinde bulunduğu borç yükü, gelir dağılımında artan uçurum ve geçmiş krizlerden alınması gereken derslere rağmen tahmin edemedi” diyen Sümer, sözlerine şöyle devam etti:
“Belki de borç eksenli büyümenin oluşturması muhtemel finansal kırılmanın dünyanın dört bir yanına ulaşan bir virüsle başlayacağı kimsenin aklına gelmedi. ABD ve İngiltere başta olmak üzere ilk reaksiyonlar da hep bu virüsün grip benzeri bir etkiye sahip olacağı öngörüsü üzerinden çok yumuşaktı ve ne toplumsal yansımaları ne de ekonomik etkileri anlamında bir ön hazırlık yapılmadı. Ancak Çin’den sonra İran, İtalya, İspanya ve Fransa’yı şimdi de ABD’yi vuran ve son dönemlerdeki hızlı artışla ülkemizi de ciddi olarak tehdit eden bu salgın dünya ekonomilerinde ciddi bir daralmaya sebebiyet verdi. AB ve ABD için çok daha vahim. Borsada etkilenen sektörler açısından bakıldığında, McKinsey’nin 25 Mart 2020 tarihli raporuna göre enerji sektörünün yüzde 48, havacılık sektörünün yüzde 44, sigortacılığın yüzde 33, otomotiv sanayiinin yüzde 32 ve lüks tüketim hizmetlerinin yüzde 28 değer kaybettiğini görüyoruz.”
“BU YILI ATLATABİLENLER ANCAK 1-2 YILLIK ZAMAN DİLİMİNDE TOPARLANABİLECEKTİR”
Bu yılı atlatabilenlerin ancak 1-2 yıllık bir zaman diliminde toparlanabileceği öngörüsünde bulunan Sümer, “Enerji fiyatlarındaki düşüşün arzın kısılmasıyla toparlanamayacağını çünkü ülkelerin daralan ekonomilerinde yavaşlayan üretim sebebiyle enerji talebinde de bir azalma olacağını söylemek gerek. Öte yandan gıda, hatta ilaç ihracatının yasaklanması bazı ülkelerin gündemine girdi bile. Rusya, Kazakistan, Ermenistan, Belarus ve Kırgızistan Haziran sonuna kadar gıda ihracatı yapmama kararı aldı. Tüketici ve ticari kredilerinde ilerleyen süreçte ciddi sıkıntı bekleyebiliriz, daralan hane halkı gelirleri sebebiyle takipteki kredi oranlarının artması ve birçok şirketin temerrüde düşerek ya re-finansmana ya da ilave krediye başvurması kuvvetle muhtemel. Dünyada otomotiv sanayii özellikle Çin’e bağımlı tedarik zinciri sebebiyle ciddi zarar görecek. Aynı şekilde tekstil sektörünü de benzer sorunlar bekliyor. Ulaştırma ve turizm sektörlerinde ciddi iflaslar beklemek mümkün. Dünyada şu anda tedarik zinciri kırıldı, lojistik ve uluslararası taşımacılık oldukça zor bir döneme girdi. İşsizlik oranlarının hızla artacağı, bankaların yüklerinin fazlalaşacağı, toplumsal kaygıların büyüyeceği ve hükümetlerin ciddi olarak zorlanacağı puslu bir döneme girdiğimizi söylemek mümkün” diye konuştu.
HANGİ ÜLKELER DAHA ÇOK ETKİLENECEK?
Koronavirüs kaynaklı ekonomik krizden tüm ülkelerin etkileneceğini dile getiren Sümer, şunları söyledi:
“Teknolojinin ilerlemesiyle tüm dünya birbirine bağlı. Ancak bu gibi kriz ortamlarında insanların aradıkları temel ihtiyaçlar; sağlıklarını koruyabilme ve gıda ihtiyacını sağlayabilmedir. Tarım ve hayvancılık alanlarında kendi kendine yetebilen, teknolojisi ilerlemiş, sağlık sistemleri oturmuş, sosyal devlet anlayışını uygulayabilen ve bu gibi kriz durumlarında kullanabilecekleri rezervleri olan (Norveç Varlık Fonu gibi) ülkeler diğer ülkelere göre daha şanslı. Bu çerçeveden bakıldığında sağlık sistemi sürekli tartışılan ABD, nüfusunun refah seviyesini koruyup geliştirebilmek için her yıl yüzde 6-7’nin üzerinde büyümek zorunda olan Çin, Brexit’le bir arayış içerisinde olan Birleşik Krallık, ekonomisi petrol ve doğalgaz fiyatlarına bağlı olan Rusya ve Körfez ülkeleri, turizm gelirleri ilk sıralarda yer alan İspanya, İtalya, Fransa, Türkiye ve Yunanistan en çok etkilenecek ülkeler arasında olacaktır. Aslında bu durum İtalya’nın beklediği yardımları almaması sebebiyle Avrupa Birliği’nin de kendi içinde birliği sorgulamasına yol açacaktır.”
ÜLKELERİN İZLEMESİ GEREKEN POLİTİKALAR NELERDİR?
Ülkelerin izlemesi gereken politikalarla ilgili de Öğretim Üyesi Dr. Levent Sümer, “Aşının bulunabilme, üretilebilme ve kitlelere ulaştırılabilme süreci, yayılmanın azalarak artması ve daha çok kişinin daha kısa sürede test edilerek genel tablonun ortaya konması belirsizliği azaltabilir. Bu süreçten sonra hasarın tespiti ve atılacak adımlar daha da netleşir. Ancak şu aşamada ülkelerin vatandaşlarını gerek fizik ve moral açısından gerekse finansal açıdan ayakta tutacak adımları atması gerek. Yani süreç insan odaklı yürütülmelidir.İşsizliğin artmaması ve üretimin devam etmesi için ilk etapta öncelikli ihtiyaç olan ürünlerde iç tüketim odaklı bir politika benimsenebilir. Orta ve uzun vadede kalıcı çözüm ise gerek devletlerin gerekse şirket ve bireylerin aşırı borçlanmaktan vazgeçerek üretim-tüketim dengesini gözetmesi, paylaşım ekonomisine değer vermesi, empati duygusunun gelişmesi, ülkeler, toplumlar ve bireylerin gelir dağılımları arasındaki uçurumu kaldırması, ortaklık mefhumunun sadece toplumsal bir hareket olarak değil aynı zamanda bir iş ve hayat kültürü olarak benimsemesi ve tüketici toplumdan üretici topluma geçmesi ile mümkün olacaktır” diye konuştu.
“BAZI İŞ ALANLARI SONA ERECEK, YENİ İŞ ALANLARI GELECEK”
Tüm bu süreçlerin bazı mevcut iş alanlarını yok ederken beraberinde yeni iş alanları oluşturacağına dikkat çeken Sümer, “Online toplantılar, eğitimler, temassız kartlarla daha çok alışveriş, işi evden yönetme gibi kavramlarla tanıştık ya da daha önce tanışanlarımız bunu birkaç adım ötesine götürdü. Teknoloji bu dönüşümün anahtarı aslında. Yakın gelecekte globalleşme en azından uzunca bir süre tersine dönerken dijital dönüşüm daha hızlı bir şekilde gerçekleşecek. Dijital para birimleri, finansal teknolojiler, sonu “tech” olan birçok kavram hayatımızda daha da çok yer kaplayacak. Kapitalizm sorgulanmaya başlandı ancak çöküşü o kadar da kolay değil. Hatta virüsün etkisi kısa vadede yok olursa ki temennimiz bu yönde mevcut düzende bir değişiklik olmaz, ileride daha da büyük krizler doğurur.
Eskiden haftanın tamamını ofiste ve bu sürenin belki de önemli bölümünü verimsiz geçirmek zorunda olan çalışanlar uzaktan daha verimli bir çalışma düzenine geçecek. Büyük plazalar belki yerlerini paylaşım esaslı sanal ofislere bırakacak, insanların sosyal mesafe algıları satın alacakları evlerin mimarisine ve büyüklüğüne yansıyacak, tatil anlayışları, temizlik kavramları, alışveriş kültürleri, online alışverişler de ciddi olarak artacak, değişime uğrayacak, savunma sanayinin sadece askeri silah üretmek olmadığı görülecek ve biyolojik savaşlara karşı tıbbi cihazların daha da geliştirilmesi gerekecek. Tüm bu süreçler bazı mevcut iş alanlarını yok ederken beraberinde yeni iş alanları oluşturacak. Özetle koronavirüs sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, belki de bu dönüşüm dünyada yeni bir çağın başlangıcı olacak” öngörüsünde bulundu.