Köşesinden yayımladı: Yavuz Bingöl'e yakın arkadaşından mektup
Sanatçı Güvenç Dağüstün, BirGün gazetesindeki köşesinde “El bağlama!” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Dağüstün, yazısında arkadaşı Yavuz Bingöl’le yaşadıklarını aktardı.
Sanatçı Güvenç Dağüstün, BirGün gazetesindeki köşesinde “El bağlama!” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Dağüstün, yazısında arkadaşı Yavuz Bingöl’le yaşadıklarını aktardı.
Yavuz Bingöl, son zamanda AKP’ye yakınlığıyla gündeme geliyor.
“ATEŞLER YAKILIYOR BALIKLAR ATILIYOR IZGARAYA RAKILAR ÇIKIYOR”
Dağüstün yazısında şu ifadeleri kullandı:
“Bundan yıllar önceydi; Gezi Direnişi’nden bile önce.
Depresyondayım. Evden çıkmıyorum; tadım tuzum yok. Sabaha kadar oturuyorum, akşama kadar uyuyorum.
Yine bir gün kadar oturmuşum, yatalı olmuş bir iki saat. Zır zır, telefon çalıyor. Açmıyorum. Yine arıyor. Bakıyorum Yavuz Bingöl. ‘Uyuyorum’ diyorum, kapatıyorum. Yine arıyor; bir şey mi oldu acaba diye yatakta doğrulup açıyorum. ‘Başlarım senin uykuna’ diyor Yavuz. ‘Üç, dört günlük bir çanta yap, gidiyoruz.’
Sırtıma bir şey geçiriyorum, çantaya üç beş şey atıyorum. İniyorum aşağı, alıyorlar beni. Hatırladığım kadarıyla Yavuz, Yavuz’un asistanı Erden, Bülent Şakrak, İzzet Uzunhasanoğlu var arabada. Ben hâlâ uyanamamışım. ‘Nereye gidiyoruz’ diye soruyorum. Yavuz diyor ki: ‘Nedir oğlum bu depresyon. Bir kendine gel artık. Toparlan. Bak iyi gelecek bu.’
İyi de ne iyi gelecek? Yoldan birilerini arıyor. ‘Arkadaşlarımla geliyorum, bir kaç saate ordayız’ diyor.
Gidiyoruz. Zaten yarım saat içinde sağıtıyor kederimi dostlar. Dostların arasındayım! Eceabat’a gidiyoruz. Oradan Ece Limanı’na. Bir balıkçı köyüne. Balıkçılar karşılıyorlar bizi: ‘Vay Yavuz abim, Hoş geldin.’
Ateşler yakılıyor, balıklar atılıyor ızgaraya. Rakılar çıkıyor. Elektrik falan yok. Hava kararınca traktörün aküsünden elektrik alıyorlar, öyle aydınlanıyor barınak. Bağlamasını çıkarıyor Yavuz. Bir o söylüyor, bir Şakrak, bir ben.
Erken yatıyoruz çünkü sabah dört dedi mi kalkıp ağ çekmeye gidilecek. ‘Siz uyanana kadar biz çeker geliriz’ diyor balıkçılar. Olur mu hiç öyle şey; ‘Biz de geliriz’ diyoruz İzzet ve ben.
İçeri yatak yapmışlar bize. Hepimiz tek göz odada beraber yatıyoruz. İzzet o Rizeli burnuyla, ben de onu aratmayan gürlükle “düo” halde horluyoruz. Allah’tan biz balıkçılarla uyanıp ağ çekmeye çıkıyoruz da, ekibin geri kalanı rahat rahat uyuyabiliyor.”
“YAVUZ O ÜÇ, BEŞ GÜNDE TEDAVİ ETTİ BENİ”
Dağüstün yazısını şöyle sürdürdü:
“Dalyanların arasında gezmeğe başlıyoruz. Tek ses pancar motordan ve martılardan gelen. Dün iki kasa balık çıkmış. Bugün otuz beş kasa balıkla dönüyoruz. Abartmıyorum, videosu var.
Balıkçıların yüzü gülüyor. ‘Bereketinizle geldiniz’ diyorlar. Sekiz gibi dönüyoruz limana, yolda balıkları çeşitlerine, boylarına göre kasalıyoruz. Limanda arabalar bekliyor. Kasaları alıp gidiyorlar. Ateş yakılmış yine, kendimize ayırdığımız balıklar pişiyor. Balıkla kahvaltımızı yapıyoruz.
Böyle iki, üç gün geçirdik Ece Limanı’ndaki balıkçılarla. Sonra düştük tekrar yola. “Yavuz” dedim, “Nasıl iyi geldi bir bilsen!”
“Dur daha” dedi Yavuz. Aldı yine telefonu, “Anne” dedi, “Hazırla yemeği, arkadaşlarla geliyoruz.”
Kırdık mı direksiyonu Ayvalık’a, Şahsenem Bacı’ya.
Birkaç saate Ayvalık’tayız. Şahsenem Bacı karşıladı bizi, hepimizi sarılıp öptü. Ellerinden öptük biz de. Kars usulü Hengel geldi masaya birazdan. Yine yedik içtik. Sonra bağlamalar çıktı, ana oğul başladılar resitale. Unutamam. Yavuz o üç, beş günde tedavi etti beni, getirdi sonra evime bıraktı.”
“GEZİ’DE YAVUZ’UN OFİSİ SANATÇILARIN TOPLANTI MEKÂNIYDI”
Gezi Direnişi’nde yaşadıklarını da aktaran Güvenç Dağüstün şunları kaydetti:
“Üzerine Gezi günleri geldi. Gezi’de Yavuz’un ofisi sanatçıların toplantı mekânıydı. Orada buluşuluyor, orada kararlar alınıyordu.
Sonrası malum. Yavuz öbür tarafa geçti. Hiç de öyle para, pul, menfaat için değil. İhtiyacı da yoktu. Daha kötüsü; oraya inandı. ‘Demek ki halk onları istiyor, halkı dinlemek lazım’ dedi. ‘Gerçek sosyalist AKP’ demişliği bile vardır.
Yavuz’un maddi, manevi kaybı, kazancından büyüktür bu taraf değiştirmede. Yavuz o tarafa gittikten sonra bir iki kere karşılaştık sadece. Uzaktan yine selam gönderdik birbirimize. Ama hiç görüşmedik, eskisi gibi olmadık.
Ne yalan söyleyeyim, ben yine de özlerim eski dostumu. Ayağına diken batsa yine koşarım, bilirim o da koşar. Bundan gayrı oturup birlikte yiyip içmemiz, hele müzik yapmamız falan mümkün değil. Şöyle söyleyim ki daha net otursun yerine cümlem: Değil can dostum Yavuz; anam, babam olsa mümkün değil.”