Marmara Denizi'nde felaket: Canlılar yaşayamıyor
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün araştırma gemisi olan ‘Bilim 2’ Marmara Denizi'ndeki felaketi gözler önüne serdi.
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün araştırma gemisi olan ‘Bilim 2’de yapılan araştırmalara göre müsilaj, Marmara Denizi’nin yüzeyden aşağı ilk 30 metresini tamamen kaplamış durumda. Deniz içerisindeki oksijen de ‘sıfır’ noktasına ulaştı.
Birgün'den Meral Danyıldız'ın haberine göre; “Bilim 2” 40 günün ardından Marmara Denizi’ndeki seferini tamamladı.
Üç ayrı araştırma için yola çıkan ODTÜ Gemisi’nde müsilaj nedeniyle istasyon sayısı arttı, seferler uzadı. Araştırma alanlarına müsilajı da ekleyen bilim insanları, yaptıkları deneylerle müsilajın hangi sebeplerle ortaya çıktığını araştırırken deniz tabanını ve yüzeyinide inceledi.
Onlara göre ‘deniz salyasının’ kimyasal yapısı kâğıt gibi ve Marmara Denizi’nin yüzeyden aşağı ilk 30 metresini tamamen kaplamış durumda. Ancak problemler bununla da sınırlı değil. Deniz içerisinde oksijenin ‘sıfır’ noktasına gelmesi, ekosistemin ve biyoçeşitliliğin kalmaması, besin zincirinin bozulması başlıca problemlerden sadece bazıları.
BirGün’ün de konuk olduğu Bilim 2 sabah 07.30’da İstanbul’da bulunan Büyükçekmece limanından botla yola çıktı. Kıyıdan yaklaşık 40 kilometre uzaklaşan ‘Bilim 2’ gemisinde yapılan deneylere, incelemelere ve bulgulara tanıklık edildi.
3 farklı istasyonda araştırma yapılan gemide, deniz yüzeyi ve tabanı incelendi. Yüzeyde görüntülenemese de müsilajın 30 metre derinlikte hakim olduğu söylenebilir. ilk 30 metresini komple sardığı söylenebilir. Marmara Denizi’nin ilk otuz metresinden sonra hayat olmadığı da…
‘Ahtapot’ denize salınarak müsilaj incelemeleri yapılıyor.
YOĞUN BAKIMDA
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Yücel, geçirdikleri 40 günü anlattı. “Marmara Denizi yoğun bakımda, biz de yoğun bakım doktorlarıyız” diyen Yücel, deniz salyasına ilişkin ilk gözlemlerinin mayıs ayında olduğunu kaydediyor. Denizde bulunan oksijen azlığına dikkat çeken Yücel, “Marmara Denizi’nin problemleri olduğunu zaten biliyorduk. Azot ve fosfor elementlerinin çok fazla giriş yaptığı bir yer. Canlıların istemediği kadar var. Bu yüzden Marmara’daki problemin en büyük kaynağı fazla besin yükleri. Ayrıca bir sonucu daha var, oksijen azlığı. 25-30 metreden sonra bir balığın bile girebileceği bir alan yok. Dolayısıyla Marmara canlılara ev sahipliği bile yapılamayacak kadar bozulmuş bir ekosisteme sahip.”
Müsilajın henüz deniz tabanına iniş yapmadığı bilgisini veren Yücel, “Yüzeyde azalma meydana geldi sadece. Denizin ilk 30 metresi müsilajla kaplı. Birçok farklı metot ve teknikle örnekleme yapıyoruz. Marmara’nın her yerinde, ilk 30 metresinde müsilaja rastladık. Bizim bulgularımız şunu gösteriyor ki müsilajın önemli bir bölümü Ege’ye daha fazla akabilir. Ege’den sonra yaşayabileceğini düşünmüyoruz. Karadeniz’de ise Marmara’nın Karadeniz’e gönderdiği alt su kütlesinin oksijeninin giderek azalma ihtimali var. O alt suyun da sağlığını bozuyoruz. Uluslararası anlaşmalarla, Karadeniz’i korumaya imza atmış durumdayız. Dolayısıyla Ege ve Karadeniz’e üst ve alt sularla bu müsilaj sorununu taşıyabiliriz. İş uluslararası boyutlara varabilir” diyor.
Deniz tabanından alınan örnekler gemide bulunan laboratuvarda inceleniyor.
TÜR KAYIPLARI SÜRER
Böyle giderse tür kayıplarının devam edeceğinin altını çizen Doç. Dr. Yücel, biyoçeşitliliğin de kalmayacağını aktarıyor: “Kıyının buluştuğu deniz tabanında, yengeçler, midyeler, mercanlar yaşar. Asıl tahribat orada görülüyor. Balıklar Marmara’ya girmeyi tercih etmiyorlar. Balık sürüleri uzun bir süre daha gelmezse, yaşam mutlaka etkilenir, tür kaybı devam eder. Hiçbir şey yapmamaya devam edersek özellikle deniz tabanında zaten kaybettiğimiz tür çeşitliliğinin yerini sadece mikroorganizma alacak, deniz hidrojen sülfürü üretmeye başlayacak. Önlem alınmazsa müsilaj gider, seneye başka istilacı canlılar gelir. Kıyıları işgal etmesek, tampon bölgeler bıraksak belki bu tür şeyleri kıyıda tutacak ortam yaratacağız.”
Yücel, geçirdikleri bir günü ise şöyle anlatıyor: “Günlerimiz üç adet cihazı suya gönderip getirmekle, örnekler almakla, analiz yapmayla geçiyor. Günde yaklaşık 10 15 istasyon geziyoruz. Biz kendimizi buna adamış durumdayız. Daha çok deniz araştırmaları yapanlara ihtiyaç var.”
Uzmanlara göre artık müsilajdan ötürü ışık geçirgenliği de azaldı. Bu durum balıkların tüm görüş alanını kısıtlamış durumda: “Geçen sene 15 metreye kadar görülebilirken, şimdi 3 metreye kadar görüş var. Eylüle geldiğimizde görmek istemediğimiz manzara oksijenin daha da azalacak olması.”
FELAKETE GİDİYORUZ
ODTÜ Dr. Öğretim Görevlisi Hasan Örek de “Sistem çöküyor” uyarısında bulunuyor. Marmara Denizi’nde neredeyse büyük balık kalmadığını söyleyen Dr. Örek, “Korkmakta herkes haklı. 50 yıllık veri setine baktığımızda yaklaşık on on beş yıldır Marmara’nın kötü gidişatını görüyorduk. Felakete doğru gidiyoruz. Çok fazla atık arıtılmadan denize giriyor. Arıtma tesisleri var ancak çalıştırılması gerektiği gibi çalıştırılmıyor. Müsilaj ise çok dayanıklı bir malzeme. Kimyasal yapısı kâğıt gibi” şeklinde konuşuyor.
CANLILAR YAŞAYAMIYOR
Dr. Örek, sebep olarak şunları gösteriyor: “1980’lerden sonra başlayan, Türkiye’deki çarpık yapılaşmanın, plansız bir büyümenin sonucu. Bu denizin kaldıramayacağı kadar yük geliyor. İnsanlar çoğaldı, sanayi çoğaldı, altyapı yatırımları yetişemedi, atıklar arıtılmadan denize gönderildi. Belli bir düzeye kadar deniz bu durumu tolere edebilir ancak sonra çığrından çıkar. Bu sistemin daha iyiye gitme şansı yok. Sıcaklık arttıkça suyun oksijen tutma kapasitesi düşüyor. Marmara’nın en büyük dertlerinden biri, ara tabakada bütün oksijenin tükenmeye başlaması. Çınarcık Çukuru’nda ciddi bir oksijen düşüşü var. Burayı düzeltmek mümkün değil. Marmara’ya akan atıklar yarıya indirilirse beş yıl içerisinde kendini toparlamaya başlar. Oksijen seviyesi çok kritikten kritiğe düşer. Şu anda durum çok kritik düzeyde. Yani burada canlılar yaşayamıyor. Hidrojen sülfür oluşması da bir sonraki aşama. Bu sefer artık geri döndürülemez bir duruma geliriz.”
DAHA ÖNCE GÖRÜLDÜ
Araştırmacı Dr. Mustafa Mantıkcı ise 2007’de müsilaj araştırmalarına katılanlardan biri. Dr. Mantıkcı, 1990’lı yıllarda bu durumun gözüktüğünün zaten bilindiğini söylüyor. 2007’de ise İzmit, Erdek körfezlerinde yaşandığını belirtiyor: “2007’de TÜBİTAK’a bir proje sunduk. O projenin amacı da müsilajı oluşturan şartları bulabilmekti. O sırada bunun insan eliyle ortama verilmiş fazla azot, fosforun etkisiyle olduğunu bulduk. O zaman 2-3 sene sürdü ve bazen yüzeylere çıkmıyordu. Suyun altındaydı. Aslında 2007’de bunun mesajını deniz bize vermişti. Ortada bir problem olduğu belliydi. Ortamda çok fazla organik maddenin aşırı çoğaldığı biliniyordu.”
***
Kırmızı alg patlaması olabilir
“Bundan sonraki senelerde müsilaj olmayabilir ama Kırmızı alg patlamaları, alg çoğalmaları olabilir. Bunlar zehirli türler de olabilir. Bandırma ve Erdek Körfezi’nde zaten meydana geliyor. Çünkü bunlar bozulmuş ekosistemlerde artık olağan şeyler. Şu anda besin zincirinde kırılmalar var. Tüm bunların geleceği yer ise oksijensizlik.”
Şu an denizde yalnızca bakterilerin yaşayabildiğinin altını çizen Mantıkcı, “Marmara’da yaşam ilk 30 metreyle sınırlanmış durumda” diyor ve ekliyor: “Aslında o zamanlar da Marmara böyleydi. Bize o zamandan beri yapılan birçok çalışma bunu gösterdi. Marmara Denizi zaten hasta. Böyle ufak olaylarla bu hastalar daha kötü yerlere gidiyor. Marina, balıkçı barınağı ya da insanların sahilde kullandığı alanlarda yüzey temizliği eminim işe yarar. Halk sağlığı açısından önemli. Ancak Marmara’nın her yerinde ilk 30 metre boyunca müsilaj var. Yeterli önlemler alınırsa ancak o zaman 1960’lardaki yıllara inebiliriz.”
***
Her türlü atık engellenmeli
Uzmanların önerileri ise şöyle:
• Doğayla barışık yaşamak öğrenilmeli.
• Azot, fosfor girdileri azaltılmalı.
• Evsel ve sanayi atıklarının denize atılması engellenmeli veya ileri arıtım sistemlerinden geçirilmeli.
• Sahil kısmında betonlaşma durdurulmalı ve tampon bölgeler kurulmalı.
• Aşırı balık avcılığı kaldırılmalı.
• Denize zarar verebilecek her türlü insan aktivitesi minimuma indirilmeli.
• Denizcilik faaliyetleri denetlenmeli.