Merve Dizdar: Bazen 'keşke erkek olsaydım' diyorum
Posta'dan Oya Çınar oyuncu Merve Dizdar'la konuştu.
İşte o röportaj:
Alice hepimizin çocukluk kahramanlarından biri. Siz onunla tanıştığınız zamanı hatırlıyor musunuz?
Hatırlıyorum tabii. Herhalde 12 yaşında falandım. Çok etkilenmiştim ama Alice’in gerçek hikayesini aslında anlayamadığımı tekrar okuduğumda daha net hissettim. O zaman için bana sadece renkli ve büyülü bir dünya gibi gelmişti. Şimdi yetişkin aklınızla okuduğunuzda oradaki hikayenin aslında bambaşka bir büyüme hikayesi olduğunu anlıyorsunuz. Alice kesinlikle bir çocuk hikayesi değil. Her yaştan insana söyleyecek sözü olan bir hikaye.
Bugün sizde yarattığı duygular nasıl?
İş olarak baktığımda bir parçası olmaktan mutlu olduğum ve gurur duyduğum bir müzikal. Ama role hazırlanırken romanı tekrar okuduğumda içimde duygusal olarak bambaşka kapılar açtı. Büyürken farkında olduğumuz ya da olmadığımız aslında ne kadar çok eşikten geçtiğimizi, nasıl bir yolculuğa çıktığımızı anlatıyor. Tabii ki müzikalde gerçeküstü bir durum var. Ama duygu olarak baktığınızda da bir o kadar gerçek.
BİLGE BİR SOKAK KEDİSİYİM
Kedi, oyunu izlerken çok öne çıkan bir karakter. Çok dişi bir rol olduğu için mi böyle bir durum oluştu?
Aslında romanda da filmlerinde de kedi bir erkek. Burada bir kadın olarak kurgulandı ve bir sokak kedisi. Diğer yandan çok bilge bir kedi. O yüzden oyunda en önemli cümleleri o söylüyor.
Sokak kedileri hayatın içinde olduğu için daha bilge olmaları da normal sanki…
Kesinlikle çok doğru (Gülüyor). Normalde hayvan olarak da çok kendine has karakteri olan bir hayvan. Sırnaşıklığı sevmez, kendi isterse gelir… Benimki de öyle. Maskulen ama aynı zamanda şirin bir kedi. Ben bunları çok doğru bir şekilde vermek için elimden geleni yaptım ve yapıyorum ama belki başka bir oyuncu oynasa daha farklı daha şirin bir kedi olabilirdi.
Sizinki aynı zamanda çok da seksi bir kedi.
Evet o yanını da biraz öne çıkardık. O yüzden her anlamda dişi ve öne çıkan bir karakter olmuş olabilir. Biraz da gözlemle ilgili sanırım. Biz yıllarca tiyatroda bir karakter yaratırken “Bu karakterin hayvanı ne?” sorusunun üzerine çok çalıştık. Oyunculukta beden çok önemli çünkü. Hiçbir karakteri bedenden ayrı düşünemeyiz. O yüzden burada bir hayvanı oynamak benim için daha kolay oldu aslında.
Hikayede bir mevcut düzene tutunanlar, bir de cesur olanlar ya da olamasalar bile cesur olanı alkışlayanlar var. Siz gerçek hayatta ne kadar cesursunuz?
Hayatımla ilgili her konuda cesurum diyemem ama oyunculuksa söz konusu olan orada uçurumdan atlamak gerekiyor. Deyim yerindeyse kafa göz girmek gerekiyor. O alanda kendime sonsuz özgürlük tanırım. Çünkü korkuya teslim olduğunuz an değişime ve gelişmeye giden tüm kapıları kapamış olursunuz. Ama buna karşın mesela özel hayatımda o kadar cesur olamayabilirim. İkili ilişkilerde daha tedbirli ve duvarları olan bir insanım.
O neden kaynaklanıyor? Mizacınızla mı ilgili, yoksa yaşanmışlıkların getirdiği bir güvensizlik mi?
Yapı olarak biraz öyleyim galiba. Özellikle bir insanla yeni tanıştığım zaman güven konusunda sorun yaşayabiliyorum. Çok kolay güvenip kendimi açamam. Daha korunaklıyım.
Bulunduğunuz noktaya gelirken çok zorluk çektiğinizi okudum. Hırs aşk, tutku… Her koşulda devam etme gücünü size bunlardan hangisi veriyor?
Bu saydıklarınızın hepsi bende var ve hepsi bir bütün bence. Bunlardan biri eksik olsa olmaz sanki… Çocukluğumdan beri en çok yapmak istediğim mesleği yapıyorum. Hani bazı çocuklar gibi “Büyüyünce doktor ya da avukat olmak istiyorum” dediğimi hiç hatırlamıyorum. Ama oyunculuk dışında başka hiçbir konuda bu kadar idealist olabileceğimi sanmıyorum.Başka hiçbir şeyi bu kadar istemedim çünkü.
Peki karşılaştığınız zorlukların en büyüğü neydi?
Bence bizim en büyük sorunumuz hayatta her şeye olumsuz yanından bakmak. Kimse size inanmıyor! Siz ortaya “Ben şunu yapacağım” diye çıktığınızda, aileniz ve belki birkaç arkadaşınız dışında genelde şunu duyuyorsunuz: “Yapamazsın!” Ben neredeyse “Yapabilirsin, tabii ki yaparsın!” diyeni hiç duymadım. Afife Jale Ödülü’ne aday gösterildiğim zamanı hatırlıyorum. O zaman da “Yapabilirsin” diyen çok az insan vardı.
KİMSE SANA İNANMASA BİLE SEN KENDİNE İNANACAKSIN
O olumsuzluktan sıyrılmanın yolu ne sizce? Siz nasıl sıyrıldınız?
Bence bunun yolu şu: Sen kendine inanacaksın! “Yapamazsın” dediklerinde hayaline daha güçlü bir motivasyonla sarılacaksın. Ben o olumsuz yargıları duyduğumda hep kendime şunu söylüyordum. “Neden ya? Niye yapamayayım? Yaparım!” Neticede biri bunu yapıyorsa bu öğrenilebilir ve yapılabilir bir şey. O yapıyorsa ben de yaparım. Ben her zaman bir tek kendime inanarak hareket ettim.
Ve 2017’de ‘yutmak’ oyunundaki rolünüzle afife Jale en iyi kadın oyuncu ödülünü aldınız… Ne hissettiniz?
Tarif edemeyeceğim kadar mutlu oldum. Bir kere ailem çok mutlu oldu. Onları o kadar mutlu edebildiğim için ben daha da mutlu oldum. Yaptığınız şeyin bir şekilde görünür olması, bir yerlere ulaştığını bilmek çok onore edici. Şimdi ‘Alice’ ile Haldun Dormen özel ödülünü aldık. O da ekip olarak hepimiz için büyük motivasyon oldu.
EMİR KİPİYLE PROBLEMİM VAR BENİM
Aşk sizin için ne ifade ediyor?
Birçok duyguyu içinde barındıran bir şey. Tanımı yapılamaz bence. Ama mesela sabahları uyandığımda Gürhan’ı yanımda görmediğimi düşünmek istemem. Hep onunla uyanmak isterim. Herhalde bu işte aşk! Ama çok tutkulu bir aşk da insanı uçurumdan yuvarlar. Onu da yapmam mesela.
O zaman gerçek aşk olmuyor mu?
Ben eşime çok aşığım! Ama aşkın içinde güven duygusu olmalı. Ben öyle mutlu oluyorum. Öbür türlü yanlış biri için gözümü karartıp kendimden vazgeçmem asla. Bende her zaman mantık da devrede oluyor.
Fedakarlık gerektiğinde nasıl davranırsınız?
Çok fedakarlık yapmak istemem, çok bencil de olmak istemem. Bunun bir dozu olmalı. Mesela işimden fedakarlık edemem. “Bu rolü oynamayacaksın”, “Bunu yapmayacaksın” gibi durumlar karşısında tavrım net olur. Benim zaten emir kipleriyle bir problemim var. Hiçbir aşk için yapmam bunu. Her şeyimi paylaşırım, başka şeyler isterse yaparım ama “Yapmayacaksın, etmeyeceksin” gibi bir yaklaşımın bende karşılığı yok.
Sizin hayatta en çok inandığınız şey ne?
İşim ve eşim… Bence insanı ayakta tutan en temel şeyler sevdiğiniz işi yapmak ve çok sevdiğiniz, güvendiğiniz bir insanın varlığı.
Düşündüğünüzde sizi en heyecanlandıran gelecek hayalleriniz neler?
Hayallerim yine hep oyunculuk üzerine. Dizi, sinema ya da tiyatro… Oynayabildiğimiz her alan benim için çok kıymetli. Hayatım boyunca çok iyi roller oynamak istiyorum…
BİRAZCIK KAPALI KUTUYUM
Bizim gördüğümüzün ardındaki Merve Dizdar’dan bahsedelim...
İnsanın kendini anlatması çok zor. Ama ilk aklıma gelen, ben biraz kapalı kutuyum galiba. Mesela dışarıda herkes “Harikasın, enerjin çok yüksek” der ama eve gidince hiç konuşmayabilirim... Değişik bir ruh halim var. Yalnız kalmayı çok severim. Eşim Gürhan (Dizdar) da öyle Allah’tan, o yüzden sorun çıkmıyor. O da benim gibidir, bazen kapatır kendini, sonra tekrar buluşuruz aynı evin içinde. Ve bence bu, ilişki için çok sağlıklı bir şey. Sürekli dip dipe yaşanılmaz herhalde. Ya da bize göre değil belki, bilemiyorum.
BİZDE ERKEKLER PAŞA TORUNU GİBİ YETİŞTİRİLİYOR AMA YOK ÖYLE BİR DÜNYA
Sosyal medyada hakkınızda yapılan yorumlara baktığımda genel algı “Şımarık oğlan çocuğu gibi ve biraz maskulen” olduğunuz yönünde.
Ben nasıl hissediyorsam her zaman öyle davranıyorum. O gün biraz serseri bir ruh halinde uyanıyorsam öyle, seksi hissediyorsam öyle...Bastırmıyorum hiçbir yanımı. Ama, hiçbir zaman çok ‘kadın kadın’ olmadım. Öyle hissettiğim anlar var. Ama daha çocuk gibiyim, hatta sokak çocuğu gibiyim. Yaşım 33 ama hiç 33 gibi de hissetmiyorum.
“Erkek dünyası bence çok daha karmaşık ve zor” demişsiniz. Sizce neden daha karmaşık ve zor?
Bazen kadın olarak zorlandığımda “Keşke erkek olsaydım”diyorum.Eskiden daha çok olurdu. Şimdi “İyi ki kadınım” diyorum. Erkekler kusura bakmasın ama biz kadınlar bir adım öndeyiz her zaman. Yaradılışımız öyle. Daha bu sabah bir taksi şoförünün bir kadına nasıl davrandığını gördüm ve çok üzüldüm. Biliyorsun ki karşısındaki bir erkek olsa davranış şekli çok başka olacak.
Bu neyle ilgili sizce?
Kültür seviyesi ve cehaletten kaynaklanıyor. Maalesef bizde erkekler biraz paşa torunu olarak yetiştirildiği için, “Paşam aşağı, paşam yukarı” gibi bir durum var. Hem aile hem toplum ona başka bir önem atfediyor çünkü. Sonra o çocuklar büyüyüp hayatın içine karıştığında bizimle istediği gibi rahatça konuşabileceğini zannediyor. Ama yok öyle bir dünya! Bunu eninde sonunda fark edeceklerini umuyorum.