Mithat Sancar: 10 Ekim’de barış özlemlerine kanlı bir gölge düşürdüler
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Meclis'te partililere seslendi. Sancar, "Barış mücadelesi aynı zamanda katliam, savaş ve kan politikalarına karşı cesur bir ayağa kalkıştır, güçlü bir direniştir." dedi.
Sancar'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
10 Ekim’de barış özlemlerine kanlı bir gölge düşürdüler. Bizden kopardıkları 104 canı saygıyla ve minnetle anıyorum. Bu katliamı yapan ve planlayan IŞİD mensuplarına zemin oluşturanlar, yol verenler, bu katliamın yarattığı kaos ikliminden sözümona siyaseten beslenenlerin kimler olduğunu bizler biliyoruz.
Bu politikaların hedefinin katliamları ve kanı, toplumları sindirme aracı olarak kullanmak gibi bir zihniyetin ürünü olduğunu bilelim. 10 Ekim, emek, demokrasi ve barış şiarıyla gerçekleştirilmiş bir kitlesel buluşmaydı. En temel talep barıştı. Bazıları ve bazı kesimler barış kelimesinden çok hoşlanmıyorlar. Bu iktidarın barış kelimesinden büyük nefret duyduğunu biliyoruz"
Barış mücadelesi aynı zamanda katliam, savaş ve kan politikalarına karşı cesur bir ayağa kalkıştır, güçlü bir direniştir. Barış derken kast ettiğimizin ne olduğunu herkes iyi anlamalı. Barış talebini dile getirirken ve barış mücadelesi için buluşmayı büyütmeyi hedeflerken tam da bu kan, katliam ve faşizan rejime karşı mücadeleyi esas alıyoruz.
Barış talebimiz o nedenle kana, katliama, zulme, zorbalığa, faşizme karşı güçlü bir direniş sembolü ve adresidir.
Bu iktidar, yeni rejimi inşa ederken şüphesiz yeni bir hafıza da kurma ihtiyacı duyuyor. Çünkü her yeni rejim ancak yeni bir hafızayla ayakta durabileceğini düşünür. Kendi hikâyesini, tarihini yazarak, eski hafızayı silerek varlığını sürdürebileceğine inanır. Tam da bu noktada bizim yapmamız gereken bu hafıza inşasına kararlı bir şekilde karşı çıkmaktır.
Bu topraklarda ve dünyada savaş politikalarına karşı her zaman büyük bir barış iradesi olmuştur. Bu toplumda da olmuştur. Örneklerini sıralamaya gerek yok, barış mücadelesi bu topraklarda kökleri güçlü bir gelenektir. Şimdi bu hafızayı yok etmek istiyorlar.
Sömürüye, talana, kana karşı güçlü bir emek, demokrasi, barış iradesinin ortaya çıkmasının köklerini kurutmak istiyorlar. Yaratmak istedikleri hafıza savaş ve şiddet hafızasıdır.
Böyle bir hafızayı inşa edebildiklerinde eskiyi unutturabileceklerini de düşünüyorlar. Bunun somut örneklerini de görüyoruz. Mesela; 10 Ekim’de katliama giden yolun devlet birimlerince nasıl açıldığını gördük. 7 yıldır yargılamaların nasıl bir mizansenle yürütüldüğünü görüyoruz.
Bütün bunlar tam da bu hafıza mühendisliğinin birer parçasıdır. Bu hafızayı yok edebildiklerinde, unutturduklarında, unutmayı sağladıklarında tarihi kendileriyle başlatabileceklerine inanıyorlar ama yanılıyorlar.
Dün anmaya giderken bundan önceki yıllarda olduğu gibi sayısız engel çıkardılar. Kitlesel anmayı yıllardır engelliyorlar. Bir anıtın dikilmesine bile izin vermiyorlar. Çünkü eğer kitlesel bir anma olursa, oraya bir hafıza anıtı dikilirse unutmanın kolay olmayacağını da biliyorlar.
Katliama giden yolu açmak serbest, yargılamalarda hakikatin üstünü örtmek serbest, anma yasak! Bunların hepsinin temelinde çok daha derin hedefler yatıyor. Toplumu, şiddet ve savaş politikalarıyla terbiye ederek bu faşizan rejimin yerleşmesini hedefliyorlar. Ama karşılarında güçlü bir mücadele geleneği var, direnişten vazgeçmeyen, geleceği inşa konusunda kararlılığından zerre taviz vermeyen bizler varız.
Bizler burada durdukça ve kararlılığımızı sürdürdükçe halkların desteği artıyor. Halklar destek verdikçe HDP fikriyatı ve örgütlülüğü büyüyor. Alternatif mümkün ve gerçek olduğu vurgusu yayılıyor.
Bize kızgınlıkları, öfkeleri de asıl bundan kaynaklanıyor. Bunca kuşatma ve saldırıya rağmen dimdik ayakta duran büyük bir kitle var. Güçlü bir irade var, köklü bir fikriyat var. O nedenle saldırılarına yenilerini ekliyorlar. O nedenle pazar günü Yüksekova’da demokratik eylemde halka ve halkın temsilcilerine saldırdılar, vekilleri darp ettiler. Habip Eksik arkadaşımızın ayağını kırdılar.
Tanıklar ve az sayıda mevcut görüntü bunun planlı olduğunu gösteriyor, bilinçli bir saldırı var. Keşke bütün görüntülerin ortaya çıkmasının imkânı olsa da tek kelime edemeyecekleri aynayı bütün topluma gösterme imkânımız olsa…
Bu düşmanlıkların içinde birisi var ki onlar için ayakta durma sütunudur. Kürt düşmanlığı… Habip Eksik arkadaşımıza ve diğer vekillerimize hunharca saldırının temelinde Kürt halkının iradesine saygısızlık ve Kürt halkının mücadelesinden duyulan korku var. Ama hiçbir saldırı bugüne kadar bizleri korkutmadı. Isrardan, inattan, mücadeleden alıkoyamadı. Her saldırı onlara daha fazla çürüdüklerini gösterecek bir acizliktir.
Saldırdıkça batıyorlar, battıkça daha çok saldırabilirler. Ama bunları durduracak güç var. Bu güç, burada sesini duyurmaya çalıştığımız kuvvetli iradedir. Kürt halkının boyun eğmeyen inadıdır, Kürt halkıyla Türkiye’nin diğer halkları, emekçileri arasında kökleri sağlam bir şekilde azmetmiş HDP’dir.
Düşmanlıkta sınır tanımıyorlar, şiddet politikalarında sınır tanımıyorlar. Şiddet politikalarında sınır tanımıyorlar. Sadece siyaset alanını şiddete boğmakla kalmadılar. Toplumu bizzat bir şiddet arenasına çevirdiler. Bu iktidar bir şiddet toplumu yaratıyor, bunu görmek zorundayız. Eğer sanatçılar sahnede veya sahneden indikten sonra, saldırıya uğrayıp öldürülüyorsa bunu kendinde hak gören yandaşın ya da yandaş gibi davrananın cüretindedir. Bu cüreti bu iktidardan alıyorlar.
Onur Şener’in katledilmesi bir tesadüf, münferit bir olay değildir. Her gün onlarca kadının şiddete uğraması, aylar, yıllar içinde binlerce kadının kıyımı bu şiddet toplumunun en açık göstergesidir. Biz böyle bir toplum içinde yaşamak istemeyen milyonların gerçek umuduyuz. Bizler gençleri şiddet dolu bir gelecek için bugünden rehin tutan bu iktidara karşı gerçek alternatifiz.
Bizlerin hedefi Türkiye’deki ezilen, ötekileştirilenlerle birlikte büyük barışı kurmaktır. Tıpkı o mitingde kullanılan şiar gibi büyük barış aynı zamanda emek mücadelesi.
Büyük barış aynı zamanda emek mücadelesiydi. Büyük savaşa karşı çıkmak aynı zamanda sömürü ve talana karşı çıkmaktır. Büyük barış mücadelesi aynı zamanda herkesin eşit yurttaşlık haklarıyla yaşayacağı bir toplum inşa etmektir.
Biz bunların hepsinin iç içe olduğunu biliyoruz, Kürt sorununun burada özel bir yeri olduğunu da biliyoruz ve söylüyoruz. Çözümsüzlük politikalarının bu ülkede savaş politikalarını derinleştirmeyi sağladığını da görüyoruz.
Savaş politikaları derinleştikçe soygunun, çeteleşmenin, sömürünün, yoksulluğun, açlığın yaygınlaştığını da biliyoruz. Tıpkı 10 Ekim’de 7 yıl önce olduğu gibi yine aynı şiarla haykırıyoruz: Barış, emek ve demokrasi…
Bunlar ekmek gibi su gibi ihtiyaç duyduğumuz şeylerdir. Bunları gerçekleştirecek hakiki alternatif HDP fikriyatıdır, halkların ortak mücadelesidir.
Şiddet politikasını sınır içinde - sınır dışında her türlü araçla sürdürerek ayakta kalmayı hesaplıyor bu iktidar. Bunu toplumun bütün kesimlerinin görmesi gerekiyor. Sınır ötesinde suikastları kendine hak sayan ve bunu itiraf etmekten çekinmeyen anlayışı görelim.
Nagihan Akarsel’in katledilmesi de Deniz Poyraz’ın vahşice öldürülmesi de aynı zihniyet ve politikaların sonucudur. Bu ülkede bugün yoksulluk ve açlık bu kadar yaygınlaşmışsa bu politikalarda ısrarın sonucudur. O nedenle biz diyoruz ki savaşa ve sömürüye hayır. Emek, barış, demokrasi için sonuna kadar direniş, taviz yok, hiçbir şekilde geri adım yok.
Kürt meselesinde çözümsüzlüğün yol açtığı sonuçları bıkmadan usanmadan anlatıyoruz, anlatmaya devam edeceğiz. Kürt düşmanlığının bu iktidarın en önemli özelliği olduğunu hep ortaya koyacağız.
AKP Genel Başkanı geçen gün bizzat kendisi söyledi, “Kürt meselesi diye bir şey yoktur, Kürt meselesi diye üzerimize giydirilmeye çalışılan deli gömleği vardır” dedi. Deli gömleğini giydiren, bu ülkeye çözümsüzlüğü dayatan zihniyettir. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan zihniyet bu ülkeyi çelik bir kafesle tekçi bir anlayışla yönetmeyi kendi varlık sebebi gören iktidarın zihniyetidir.
Her alanda aynı anlayışı görüyoruz. Bunda kararlılığımızı da her fırsatta ortaya koyuyoruz. Tekrar tekrar söylüyoruz. Kürt sorununda çözüm müzakere, diyalog, mutabakattır, siyaset zeminidir. Bunun dışında hiçbir yol demokrasinin inşa edildiği, büyük barışın kurulduğu bir geleceğe götürmez.