Mithat Sancar'dan TÜGVA tepkisi: Kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında konuştu.
Sancar, HDP'nin Meclis'teki grup toplantısında partililere seslendi.
Sancar, "Her gün TL'nin değer kaybı rekor kırıyor. Her yeni rekor yoksullukta biraz daha dibe inmektedir. Devasa borçlar, üretim yok, gübre, saman ithal... Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz. Bu ülkenin kaynakları, toplumundur. Bir avuç yandaşa peşkeş çekmelerine dur dememiz bundandır." ifadelerini kullandı.
Sancar'ın açıklamalarından satır başları şöyle oldu:
(TÜGVA) Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. TÜGVA'nın çalışanlarının da bu belgelerin doğruluğunu kabul etmesi, TÜGVA Başkanı'nın önce kumpas, sonra sızdırıldı diyerek itirafta bulunması, bu liyakatsız alımları doğrulamıştır.
Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak. Karşılarında direnenler, hakikat arayıcıları, hak mücadelesinin savunucuları var.
Hep kul hakkından söz edenler bunlar. Kul hakkına girdikleri yetmiyor gibi yerleştirdikleri bu vasıfsız ve yandaş elemanları ile kamu kurumları ve yargıdaki işleyişte de birçok başka büyük soruna yol açıyorlar.
Merve Çavdar, KPSS'yi kazandığı halde atanmadı, intihar etti... Böyle yüzlerce gencimiz var. O yandaşları oraya yerleştirdikleri için emekleriyle bir yere gelenler iş bulamıyorlar, hayatı bile bırakabilecek noktaya gelebiliyorlar. Buna hiç kimsenin hakkı olmadığını her seferinde ortaya koyacağız. Adalet mücadelesini bu yüzden her türlü bedeli göze alarak yapıyoruz. Yargıdaki çürümenin bir ayağı da tam burada işte. Yandaşlarını yargıya yerleştiriyorlar, yargıdaki savcılarla kumpas davaları açıyorlar, yargıçlarla mahkumiyet veriyorlar. O yüzden bütün bu davalar siyasidir, kumpastır. Ne delil ortaya koyabiliyorlar ne de gerekçelerini haklı çıkarabilecek cümle yazabiliyorlar.
"HALKIN SOFRASINA KURU EKMEK KALMIYOR"
İktidar, kamu kurumlarını, halkın kaynaklarını ve tüm imkanlarını kontrollerindeki vakıflar, cemaatler ve SADAT gibi organizasyonlarla, 5'li çete gibi rantçı cenah arasında pay etmektedir. Halkın sofrasına kuru ekmek bile kalmıyor. Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir.
Hiçbir ülke bu kadar kirlenmeyi kaldıramaz. Hiçbir toplum bu kadar kokuşmuşluğu hak etmez. O nedenle bizler yeni başlangıç, adil bir gelecek, demokratik bir düzen ve barış içinde eşit yaşamı kuracağız. Mutlaka kuracağız.
Bu talan düzeninin ekonomideki yansımalarına baktığınızda da aynı şeylerle karşılaşıyorsunuz. Bu iktidar ekonomide de benzer bir düzen kurdu. Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş poltikalarıyla, sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır.
"DEĞİŞMESİ GEREKEN İKTİDARIN POLİTİKALARIDIR"
İktidar yine bir kararname yayınlıyor, Merkez Bankası'ndan 3 kişiyi görevden alıyor... Düzenin kendisi bozuk, öyle müdahalelerle başkan, başkan yardımcısı değiştirmekle daha fazla çöküşe yol açarsınız. Değişmesi gereken iktidar politikaları ve bu sömürgen düzendir. İktidarı da beslendiği bu kirli düzeni de bizlerin görevidir.
Kurlardaki değişim... Her gün TL'nin değer kaybı rekor kırıyor. Her yeni rekor yoksullukta biraz daha dibe inmektedir. Devasa borçlar, üretim yok, gübre, saman ithal... Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz. Bu ülkenin kaynakları, toplumundur. Bir avuç yandaşa peşkeş çekmelerine dur dememiz bundandır.
Sürekli olarak savaşa yatırım yapan, çatışmadan beslendiği için kendisini buna mecbur hisseden bir iktidar var. Bu iktidar, yeni düzenini bu ittifaklarını savaş politikaları üzerine kurmuştur ve savaş politikaları devam ettikçe bir arada kalabilmektedirler. Savaş, nefret, düşmanlık politikaları bu iktidar ortaklarının tek harcıdır. Savaş politikaların temelinde Kürt düşmanlığı yatıyor.
Suriye'ye askeri operasyon tartışıyorlar... Tek nedeni var: Kürt, anasını görmesin yeter ki. Türkiye batsın ama Kürtler de gün yüzü görmesin. Çatışmasızlığın olduğu dönemde 2013-15 arası yıllarda bütçede güvenliğe ayrılan, savunmaya ayrılan miktarla bugün ayrılan miktar arasında uçurumlar var. O gün 50 milyara yakın bir güvenlik bütçesi, bugün 250 milyar civarında bir güvenlik bütçesi. Bu bile iktidarın tutunduğu dalın ne olduğunu göstermektedir. Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer.
Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız.
"SAVAŞA KARŞI BİRLİK GEREK"
Büyük dönüşümün gelebileceği tek yol var. Büyük barış... Bunun için de önce savaşa karşı büyük birlik gerek...
Bütçe önümüze geliyor... Biz halkın bütçesini oluşturmak için halka soruyoruz, onlara danışıyoruz, dertlerini dinliyoruz. Alternatif bütçemizi de halkın bütçesi olarak bu çalışmalarla oluşturacağız. Bu iktidarın bütçesi sömürü, talan, savaş bütçesidir. Biz de bu ülkeye demokrasi, adalet, hakça bölüşüm ve barış bütçesi getireceğiz. Şimdiden hazırlıklarını yapıyoruz. İnşallah yakın zamanda yönetime ortak olduğumuzda bunları halkın desteği ve gücüyle hayata geçireceğiz. Savaş bütçesini yırtıp atacağız, barışın bütçesini getireceğiz. Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz.
Mardin'de, sınır boyunda uzanan o geniş mayınlı tarlalardan mayınları sökeceğiz. O toprakları, organik tarıma en elverişli topraklarına mayın değil tohum ekeceğiz.
Bu iktidar derinleşen yoksulluk, büyüyen kriz karşısında tek çareyi düşmanlaştırmada ve savaş politikalarında arıyor ama bunun sonuna dayandığını görmek zorundayız. Türkiye'deki bütün demokrasi güçlerine sesleniyoruz: Siz de bir tek sözcükle oturduğunuz kahvede, sohbet ettiğiniz esnafta bile bu savaş ve nefret diline itiraz ederseniz o sesler büyüyecek ve buluşacak. O sesler buluştukça öyle büyük güç doğacak ki hiçbir nefret aygıtı, savaş mekanizması bunun karşısında durmayacak. Türkiye toplumu savaş istemiyor.
Her türlü kaos planına karşı, barış savunculuğu ile en büyük güvencedir HDP. Biz gücümüzü halktan alıyoruz. Biz bu ülkede barış için demokrasi için adalet için mücadele ederek büyüyoruz. HDP olarak yaşımız 9 oldu ama beslendiğimiz köklerin yaşı asırlara sığmıyor. Biz bütün onur mücadelelerinin mirasçısıyız. Bu mirasa layık olmak da boynumuzun borcudur, vicdanımızın görevidir.
Hem bu iktidarın hem bu iktidarın beslendiği düzenin temellerini gözler önüne seren, değiştirme programına iradesine sahip olan HDP var karşılarında. İşte buna katlanamıyorlar, dayanamıyorlar. O kadar çok öfkeleniyorlar ki, üzerimize yargıyı, polisi salıyorlar. Her türlü tehdit ve baskı politikasıyla bizi yıldırabileceklerini sanıyorlar...
"KOBANİ KUMPAS DAVASIDIR"
Kobani kumpas davası işte... Bu kumpas davalarının nereden kaynaklandığını bütün ülke biliyor. Bilmeyenler öğrenecek.
Bu ülkede yolsuzluk yapanlar niye yargılanmıyor? Çeteler almış başını gidiyor, her türlü kara para bu ülkede normal iş haline gelmiş... Her türlü yolsuzluk normal... Yargı, bu düzeni, bu çürümeyi ortaya çıkaran, buna karşı mücadele eden ve bu düzeni değiştirebilecek birikime sahip olan HDP'ye saldırıyor. HDP'nin yargılamya çalışmanın ne kadar nafile olduğunu da Kobani kumpas davasında gösteriyor. Biz orada bu iktidarı da, iktidarın kendi savcıları eliyle açtığı kumpasları da, hakimlere verdiği talimatları da boşa çıkartacağız.
Bu ülkede işçilerin haklarını sonuna kadar alacağı bir gelir adaleti meselesi de var, cezaevlerinde rehin tutulan binlerce siyasetçilerin, seçilmişlerin özgürlüklerine kavuşma meselesi de var, pazar poşetini dolduramayan emekçi için refah da var, iş bulma kuyruklarında bekleyen gençlerimiz meselesi de var, yurtsuz gençler için yurt meselesi de var, şiddete karşı barış siyesi de var. Bizim programımızın başlıklarının bir kısmı bunlar. Elbette Kürt sorununda demokratik, barışçıl çözüm var. Alevi canlarımız için inançlarını özgür ve eşit yaşayabilecekleri bir yurttaşlık düzeni var. İnananlar ve inanmayanlar için eşit bir düzen, bütün toplumsal kimlikler için eşit bir hayat var. Bunlar için varız, sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz.
"GÜCÜMÜZÜ HAKLILIĞIMIZDAN ALIYORUZ"
Bize nasıl yapacaksınız diye soruyorlar... Gücümüzü halkımızdan ve haklılığımızdan alıyoruz. HDP günü geldiğinde bu ülkenin yönetiminde en güçlü şekilde yerini alacak ve bu günler uzak değil. Biz toplumsal diyalog ve müzakereyi esas almışız. Biz topluma, bütün kesimlere konuşuyoruz. Gerilim ve çatışma siyaseti değil; müzakere ve mutabakat yöntemleri ile yürümek istiyoruz. Bize ne uzak, belki bizden hiç hoşlanmayan toplum kesimleri varsa onlarla da temas için her şeyi yapacağız. Onlarla da konuşmak için imkanları seferber edeceğiz. Kin, nefret, çatışma değil; müzakere ve uzlaşma ile bu ülkenin sorunlarını çözmek için yolumuzda yürüyoruz.
Bu ülkede sürü haline getirilmiş yığınlar olmaktan çıkıp, gerçek bir toplum, toplumsal irade bizim en temel hedefimizdir ve buna da uluşacağımıza inanıyorum. Bu toplumda bu istek ve bu bekleyiş var. Beklenen bu siyasettir, bu cesarettir, bu kararlılıktır; adres de HDP'dir."