Murat Menteş: Antep’te Ursula Le Guin, Samsun’da Hegel okunuyor
Murat Menteş, yeni kitabı Derde Deva Randevu'yu, Medya Tava'dan Sayım Çınar'a anlattı.
İşte o söyleşi:
Öncelikle sizi kutlarım. Önemli yazarları hatırlatma misyonu da var Derde Deva Randevu’nun, unutulmuş eserleri hatırlatma görevi de. Bir nevi edebiyat el kitabı gibi. Proje nasıl şekillendi?
Teşekkürler… Esaslı metinler okudukça, düşüncelerimiz derinlik kazanır, sözlerimiz kıvamlı hale gelir. Ben, 11 yazarın metinlerini diyalog şekline sokarak aslında edebiyatın önemli bir fonksiyonunu açığa çıkarmaya çalıştım. Zira edebiyatı sözü süsleme değil, düşünceyi sağlamlaştırma, netleştirme sanatı olarak görüyorum. Yazarlar aslında eserleridir. “Sait Faik okuyorum” deriz mesela. Burada mevzu yazarları popüler starlar olarak konumlamak değil “insanı” göz önünde tutmakla ilgili.
Derde Deva Randevu’da edebiyat kültürünü ilerletmekte öte bir amaç mı söz konusu?
Evet. Balzac, Tanpınar, Nietzsche sizin müttefikinizdir. Eğer onları edebiyat teknisyenleri olarak değil de iyi-doğru-güzel yaşamaya ve insan olmaya çabalayan arkadaşlar olarak görürseniz, o zaman yazarlarla yakınlık kurabilir ve onların ürettiği enerjiyle aydınlanabilirsiniz.
'Derde Deva Randevu, okurun kendisiyle buluşması için yazarların aracılık ettiği bir organizasyon'
İki papağanınızdan söz ediyorsunuz girişte, en büyük motivasyonunuz da onlar olmuş gibi. Yazarlık insanlardan uzaklaşmayı, kapanmayı beraberinde getiren bir uğraş mı? Hatta sizin durumunuzda bir meslek mi?
Çalışmak; üretmekten öte, kendimizi anlamamıza, tanımamıza imkan veren süreç ve sonuçları anlamakla ilgilidir. Emeğe yabancılaşmanın, ne ürettiğini bilmeden çabalamanın varoluşsal bir sakınca doğurması da bundan. Evdeki papağanların bana “Çalış! Seni kahrolası yazar bozuntusu!” demesi işin şakası elbette… Meşhur veya ünlü olmak, kendimiz olduğumuz anlamına gelmez Sayım. Dolayısıyla mesleğimizin bizi biz yapan bir işlevi var mı yok mu ona bakmak lazım. Kitleden uzaklaşmak bizi kendimize yaklaştıracaksa, eh, o zaman yalnızlık iyi bir seçim anlamına kavuşabilir. Bu manada Derde Deva Randevu, okurun kendisiyle buluşması için yazarların aracılık ettiği bir organizasyon.
Yaşayan bir kitap bu. Vonnegut’la söyleşirken Dresden’de bombalardan kaçıyorsunuz bir yandan, Agatha Christie ile Orient Express’te sohbete koyuluyorsunuz. Mekan seçimleri, atmosfer tercihleri nasıl yapıldı?
Yazarlık, hayat tarafından kuşatılmışken, hayatı kuşatmaya yönelmek demek. Görsellerde, yazarların hayatlarından seçtiğimiz sahneleri yansıttık. Metinlerde ise bu hayatları aşan bir düşünsel yeterliği, yetkinliği işaret etmeyi denedik.
Hakan Karataş’ın çizimleri kitaba hayat vermiş. Kendisiyle yollarınız nasıl kesişti?
Hakan Karataş’ı 25 yıldır uzaktan, hayranlıkla izliyordum. Harika bir çizer ve esaslı bir tasarımcı. Bir davette karşılaştık. Çekinerek sordum: “Sizinle birlikte çalışabilir miyiz?” Çekiniyordum çünkü Hakan’ın gizemli, efsanevi bir yönü var. Etrafta görünmüyor. Herkes ondan derin bir saygıyla bahsediyor… Teklifimi şıppadak kabul etti. Dahası, kitabın havasını doğru anladı ve çizimleri metinlerle uyumlu kılmak için özel çaba sarfetti. Beni şaşırttı ve sevindirdi yani.
Özellikle genç okurlar için önemli bir kitap Derde Deva Randevu. Gençlerin okuma alışkanlıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Fuar ve söyleşilerde sık sık bir araya geliyorsunuz bildiğim kadarıyla. Gözlemleriniz nelerdir?
Gençlik, ihtimallerin çokluğudur. Derde Deva Randevu, yeni ihtimallere açık olan herkese hitap ediyor aslında. Belki bir bakıma “gençleştirici” bir kitap diyebiliriz. Beri tarafta gençlerin kitaplara gösterdiği ilgi azımsanmayacak, küçümsenmeyecek ölçüde yoğun bence. Dahası okuyacakları kitapları seçerken politik ve kültürel yönlendirmelere direnç gösteriyorlar. Övülen veya yerilen kitapları okuyup kendi kararlarını veriyorlar. Özgüvenliler. Ha, Derde Deva Randevu’yu“hafif” bir kitap olarak tasarlamadık; bu bilinsin isterim. Tekrar okuma gereği duyulan ve başka kitaplara sevk eden bir kitap olsun istedik.
Neşet Ertaş’ı hep acıklı metinlerde, hüzünlü öykülerde görüyoruz son dönemde. Sizin kitabınızda ise umut ve hayat dolu bir Ertaş var. Genel olarak yazarların iyi yanlarını mı öne çıkarmaya çalıştınız kitapta?
Yazarlara saygıda kusur etmemeye çalıştık. Spekülasyonlara, ajitasyona prim vermedik. Ama asıl derdimiz şuydu: Yazarların gözden kaçan yönlerini göstermek. Bukowski su katılmamış bir serseri değildi, Orhan Veli çocuksu ve muzip bir şairden çok fazlasıydı, Fârâbî’nin ahlak ve mutluluğa dair yazdıklarını hatırlamakta fayda var, Hüseyin Rahmi matrak bir romancı olmanın ötesinde filozoftu…
Şair yönünüz Shakespeare ile söyleşide kendini fazlasıyla gösteriyor. Sizden şiir kitabı okuyamayacak mıyız ileriki dönemde? Garanti Karantina ile kapandı mı o sayfa?
Şiir yazmaya çalışacağımdır. Cemal Süreya, şairlerin yaşlandıkça yarım kalmış şiirlerinin çoğaldığını söyler. Benim de durumum bu. Birçok yarım şiirim var. Bakarsınız bazılarını tamamlarım.
Okuma alışkanlıklarına geri dönmek isterim. Farklı şehirlerde birçok etkinlik yapıyorsunuz. Farklı şehirler farklı okurları da beraberinde mi getiriyor?
Şehirler arasında farklardan çok benzerlikler görüyorum. Her bakımdan. Mesela… Isparta ile Rize birbirine benziyor. Ispartalılar ile Rizeliler de. Malatya ve İzmir de benziyor. Adana ile Diyarbakır. Hepsi olumlu manada bir uyum içinde sanki. Hava durumu farklı; bir günde dört mevsim yaşanıyor memlekette. Okurlar her yerde aynı kitapları okumuyorlar. Mesela Kayseri’de o civarın üniversite yayınları göz dolduruyor. Ben de gittiğim şehirlerde bu tür akademik kitapları almaya bakıyorum. Birçok şehirde, bağımsız kitabevlerinin de teşvikiyle esaslı kitaplar okuyor insanlar. Antep’te Ursula Le Guin, Samsun’da Hegel okunuyor mesela. Yeni kuşak Türk yazarlara her yerde prim veriliyor.
'Derde Deva Randevu düşünceye ve sanata ilgi duyanlara hitap ediyor aslında'
Ot dergisinde de yoğun bir çalışma yürütüyorsunuz. Popüler dergilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Okurun ilgisi ilk günkü gibi devam ediyor mu?
“Popüler dergiler” dediğimize göre, okur ilgi gösteriyor demektir. Bu dergilerde okurun tutumu tayin edici bir etki uyandırıyor. Okurlar söz sahibi yani. Ot’un teklifleri ile okurun talepleri arasında bir denge kuruluyor. Bence popüler dergiler akademisyenlerin katılımıyla mesafe katedebilir. Ot’ta siyasetbilimci, nörolog, ekonomist… akademisyenlere yer açıyoruz. Edebiyat ve genel olarak sanatın yanısıra, bilimi de gündeme getirmeye bakıyoruz.
Derde Deva Randevu’yu kimler okumalı? Bu kitap hangi dertlere deva olacak sizce?
Can Murat Demir kitapla ilgili bir yazı yazdı. Edebiyat ile felsefeyi buluşturduğumuzu belirtiyor. Derde Deva Randevu düşünceye ve sanata ilgi duyanlara hitap ediyor aslında. Hiçe sayılmayı reddeden, kendini inşa etmeyi gözeten ve kişilik kazanmanın risklerinden kaçınmayanlara.