Necati Doğru: 10 yıl yatarım, 85 yaşında çıkarım. Yine yazarım
Sözcü Gazetesi yazarı Necati Doğru, yargılandığı FETÖ davasını yazdı.
Sözcü Gazetesi yazarı Necati Doğru, yargılandığı FETÖ davasında gözlemlerini yazdı.
Necati Doğru, "Sebep olan utansın!" başlıklı köşe yazısı şöyle:
"Önceki gün bizim davamız vardı. Haberleri okudunuz. Ben bugün gözlemlerimi yazacağım.
Yargıçlar yerini almıştı.
Yeni savcı da gelmişti.
Mahkeme salonu doluydu.
Okurlarımız, yakınlarımız.
Biz 7 sanık ön sıradaydık.
Emin de SEGBİS'le bağlıydı.
Toplam 8 sanıktık.
Adaleti bekliyorduk.
Avukat Celal Ülgen.
Avukat İsmail Yılmaz.
Avukat Ceren Yakışır.
Avukat Serhan Özdemir.
Avukat Can Kelik.
Uzun masada oturuyordu.
Yargı makamı üstteydi.
Bir anda avukatlar, yaş ortalaması 35 olan Mahkeme Heyeti'nin sayın 3 yargıcına ve 25 yaşındaki genç Sayın Savcı'ya “hukuk terimleriyle bir şeyler anlatmaya” başladılar.
★★★
Konuşma mikrofona yapılıyordu. Söylenen her kelime otomatik olarak mahkeme tutanağına geçiyordu. Avukat Celal Ülgen, “eksik delillere rağmen mahkemenin devam ettirilmesi hukuksuzluktur” diyordu.
Ondan mikrofonu alan Avukat İsmail Yılmaz, “ Henüz deliller toplanmadan yargılamaya geçildi. Dosya eksiktir. Olgunlaşmamıştır. Yarım dosya ve eksik yargılama ile sayın savcının mütalaa vermiş olması, adil bir neticeye ulaşmayı engelleyecektir” diyordu. Avukat Ceren Yakışır, “Sanıkların lehine deliller de toplanması gerekirdi. Daha mali konuda teknik bir inceleme yapılmadan mütalaa verilmiş olması hukuken hatalıdır” diyordu.
Avukat Serhan Özdemir, “Başından beri mahkeme sanıkların lehinde delil toplanması taleplerimizi reddetti. Savunma yok sayılıyor” diyordu.
★★★
Diyordu.
Diyordu.
Avukatlar ne diyordu?
Sayın Yargıçlar!
Mahkemede hukuk eksik!
Hukuk dışılık yapılıyor.
Gerçek yargılama olmuyor.
Bu davanın gidişi hukuka göre değil sayın savcıların dünya görüşüne göre çiziliyor. Avukatlar bunları söylüyorlardı.
Bir an geldi.
Mahkeme gerildi.
17 sayfalık iddianame ne biz 8 sanığa ve ne de 4 avukatımıza verilmişti. Duruşma sırasında yüzümüze okunacak diye bekliyorduk. Fakat iktidar yandaşı bir gazete bize verilmeyen iddianameyi ele geçirmiş haber sitesinden “Necati Doğru'ya 10 yıl hapis isteniyor… Emin Çölaşan' na 10 yıl hapis… Metin Yılmaz'a 10 yıl hapis… Mustafa Çetin'e… Yücel Arı'ya… Gökmen Ulu'ya… Mediha Olgun'a… Yonca Yücekaleli'ye 10 yıl hapis isteniyor… 8 sanık, FETÖ'ye bilerek ve isteyerek yardım ve yataklıktan…” diye karalama, çamur sıvama, şeref lekeleme yayınına geçmişti.
Bu çamur bize yapışmaz.
Bunu biliyorduk.
Fakat bizim için çok acı!
Haberi atlamıştık.
Kendi dava haberimizi yandaş gazete bizden önce Mahkeme'den sızdırarak almış, sabah saat 11'de yayın yapıyordu. Gazete muhabirliğinde “haber atlamak” ölüme yakın bir acıydı.
★★★
Avukatımız Celal Ülgen, mikrofonu yeniden hışımla kaptı ve “Sayın Başkan, siz iddianameyi daha bize okumadınız. Esas hakkındaki mütalaa bize tebliğ edilmemiş olmasına rağmen bu gazetenin internet sitesinde yayına girmiştir. Sayın yargıçlar siz Türkiye Cumhuriyeti'nin mahkemelerisiniz. Siz bir gazetenin muhabiri değilsiniz. Bunu soruşturun lütfen…” dedi.
Sayın yargıçlar da gerildi.
Sayın Mahkeme Başkanı ise “Dün Savcı Bey, mütalaayı yazılı olarak verdi. UYAP sistemine yüklendi. Yani o konuda nasıl aldılar bilemem ben…” diyerek cübbesini hızla çıkardı, yargı masasının üzerine atar gibi koydu.
Ve dışarı çıktı.
★★★
Ben dondum kaldım.
Cübbeye bakıyordum.
Cübbe cansız duruyordu.
Belleğimin derinliklerinden daha önce yazdığım yazılardaki İstanbul Belediyesi ihaleleri tek tek canlanıp geçiyordu: Mecidiyeköy-Mahmutbey metro hattı ihalesi. Hasköy'de tünel ihalesi. Ataköy Atık Su Arıtma Tesisi. Tavukçu Deresi İslahı. Taksim Meydan Projesi. Terkos- İkitelli İçme Suyu Hattı. Çağlayan Meydanı'nda Oto-Park. Fikirtepe'nin yol alt yapı işleri. 3. Havalimanı ve daha onlarca ihale, işte bizim haberimizi bizden önce mahkeme kayıtlarından sızdırarak alabilen gazetenin sahibinin şirketlerine verilmişti. Ben de “İhaleler şeffaf olsun… Hep yandaş firmalara veriliyor…” diye okuru uyaran çok sayıda yazı yazmıştım.
Nereden nereye!
İhaleleri yazmış.
Kendi haberimizi atlamıştık.
★★★
Duruşma Haziran ayına ertelendi. Salon boşalmıştı. Gözlerimi cübbeden mübaşirin elime tutuşturduğu 17 sayfalık mütalaa ile ancak ayırabildim.
Mütalaaya yine yazmışlardı.
FETÖ'ye nasıl yardım ettim?
3 yazımla etmişim!
Suç aletim yazılarım.
Bu yazıları okuyarak, “Bak Necati de yazmış, hadi harekete geçelim” diye himmet toplamışlar, banka kurmuşlar, altın madeni ruhsatı almışlar, okullar açmışlar, şirketler oluşturmuşlar, orduya, polise, MİT'e, yargıya, üniversitelere, medyaya, belediyelere, dış işlerine, iç işlerine, devletin tüm üst kadrolarına “Bak Necati de yazmış işte…” diyerek sızmışlar da sızmışlar! Sonra da darbe girişiminde bulunmuşlar. Ben 3 yazımla bunlara yardımcı olmuşum. Mütalaada bu iddiayı doğrulacak tek bir kant göremedim.
Kendi kendime söylendim.
“Sebep olan utansın” dedim.
Google açtım.
“Tayyip Erdoğan ile Fetullah Gülen görselleri” yazdım.
Enter'e bastım:
Tayyip Erdoğan Fetullah Gülen'le birlikte dua ederken, lüks otel salonunda kahvaltı masasının başındayken, kucaklaşırken, yanak yanağa öpüşürken, birbirinin gözlerine sevgi ve hasretle bakarken onlarca fotoğraflarını gördüm.
★★★
Düşündüm.
Ben 74 yaşındayım.
10 yıl yatarım.
85 yaşında çıkarım.
Yine yazarım.
Bu da gelir.
Bu da geçer.