Necati Özkan: Ekrem Bey'in uğradığı haksızlıkları anlatacağız

Abone ol

Ekrem İmamoğlu’nun kampanya direktörü ve siyasi danışmanı Necati Özkan, “Ekrem Bey’in uğradığı haksızlıkları anlatacağız ama kampanya yerel seçim odaklı olacak” dedi.

Berkant Gültekin/Birgün - İstanbul halkı, ülkede geri kalan 80 kentin seçmeninin yaptığı gibi 31 Mart’ta sandığa giderek oyunu kullanmış ve CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nu Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görevlendirmişti.

Fakat 6 Mayıs günü AKP’nin itirazlarını değerlendirmek için toplanan YSK, “İlçeleri saydım, ili saymadım” diyerek, sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için, seçimlerin 23 Haziran günü yeniden yapılmasını kararlaştırdı.

YSK seçimi saysa da saymasa da, tüm siyasi analizler AKP’nin İstanbul’u neden kaybettiği, rakibi İmamoğlu’nun ise nasıl kazandığı üzerinden yapılıyor. Çünkü kimse, seçmen iradesinin sandıkta hile yapılarak değiştirildiği yönünde bir kanıya sahip değil.

Peki, İmamoğlu nasıl kazandı; neyi doğru yaptı? Hangi faktörler sandıktan önde çıkmasını sağladı? Karşı mahalleyi nasıl etkilemeyi başardı? Yarın açıklanacak seçim kampanyasında hangi detaylar olacak? Bu sorulara ikna edici cevapları verecek isimlerden biri, Ekrem İmamoğlu’nun kampanya direktörü Necati Özkan. Bir siyasal iletişimci olan Özkan, Beylikdüzü adaylık sürecinden bu yana İmamoğlu ile birlikte çalışıyor. Kendisiyle bir araya gelerek İmamoğlu’na kazandıran formülü ve 23 Haziran’a giderken izlenecek iletişim rotasını konuştuk.

AKP KARŞISINDA BAŞARIYI NE SAĞLADI?

Aslında formül, herhangi bir formülün olmaması. İmamoğlu, kutuplaştırıcı ve agresif siyaset tarzını benimseyen AKP’nin karşısına, sakin ve birleştirici bir profille çıktı. Necati Özkan, ‘Bu özellikle tercih ettiğiniz ve kurguladığınız bir taktik miydi?’ sorusunu, “Hayır” diye yanıtlıyor: “Biz profesyonel bir iş yapmadık. Ekrem Bey’i olduğu gibi yansıtmaya çalıştık. Adayın gerçek hali zaten bir rekabet üstünlüğü yaratıyorsa, bunu değiştirmenin hiçbir anlamı yok. Reklam kampanyası bir adaya anca küçük dokunuşlar yapabilir. İmamoğlu’nda gördüğünüz şey, reklam kampanyasında üretilmiş fabrikasyon bir şey değil. Gördüğünüz, Ekrem İmamoğlu’nun ta kendisi.”

Bir seçim çalışmasında kuşkusuz rakibin ortaya koyduğu performans da önemli. Tarafların yaptığı hamleler, karşılıklı olarak alan açabilir ya da kapatabilir. AKP’nin seçim sürecinde benimsediği dışlayıcı ve düşmanlaştırıcı dil, bunun tam aksini temsil eden İmamoğlu’nun işine yaramış olabilir mi? Necati Özkan burada ‘SWOT analizi’ kavramını hatırlıyor. SWOT kavramı, İngilizce ‘strengths, weaknesses, opportunities, threats’ (güçlü yönler, zayıf yönler, fırsatlar, tehditler) kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltma. SWOT analizi de özetle, bir kampanya ya da projede, iç ve dış etmenler ışığında güçlü ve zayıf yönlerin saptanması anlamına geliyor. İşte Özkan ve ekibi de işe başlarken bu tekniği İmamoğlu için kullanmış. Özkan, “Rakibimizi analiz ettiğimizde, mevcut yöntemimizi değiştirmeden yolumuza devam edersek sonuç alabileceğimizi gördük” diyor ve şöyle devam ediyor: “Ben bunu şakayla karışık söylüyorum. Onlara çok teşekkür ediyoruz. İşimizi kolaylaştırıyorlar. Ekrem Bey’i ulusal kahraman haline getirdiler.”

Özkan, AKP adına konuşan kişilerin Ekrem İmamoğlu için avantaj yarattığını düşünüyor. Sürecin başında İmamoğlu’nun tanınırlık oranının yüzde 14,4 olduğunu belirten Özkan, zamanla bunun yüzde 94’lere yükseldiğini ifade ediyor. İmamoğlu’nun çıktığı TV programlarının, Erdoğan ve Yıldırım’ın çıktığı TV programlarından zaman zaman 10 kat daha fazla izlendiğini kaydederek şu tespiti yapıyor: “Çünkü bilinmeyene olan merak, bilinene olan meraktan kat kat fazladır.”

Ekrem İmamoğlu’nun tanınırlık seviyesinin artması, tek başına seçim başarısını açıklamıyor elbette. Özkan burada İmamoğlu’nun toplumla kurduğu duygusal ilişkiye bakmak gerektiğini savunuyor: “İmamoğlu sokağa çıktığında yürüyemiyor. İnsanlar ona dokunmak istiyor. Video, fotoğraf çekip arkadaşlarına, akrabalarına gönderiyorlar. Kampanya sloganlarımızdan biri olan ‘Her şey çok güzel olacak’ da bu sevginin ürünü. O aslında bir gencin yakarışı, aynı zamanda da umut çığlığıydı. Biz bunun ne kadar değerli olduğunu gördük ve paylaştık. Paylaştığımız andan itibaren de yayıldı. Hele ki YSK kararından sonra, bu Türkiye’nin geleceğine en fazla damga vuran kampanyalardan biri oldu.”

SAĞ SEÇMENİN OYU NASIL KAZANILDI?

İmamoğlu’nun daha önce sağ partilere oy vermiş seçmenin oyunu nasıl kazandığı da 31 Mart’ın en fazla tartışılan başlıklarından biri. Birçokları bunu İmamoğlu’nun inançlı tarafına bağlıyor ve Yasin okumasının muhafazakâr tabanda sempati yarattığını öne sürüyor. Özkan “Bu belki etkili oldu ama daha önceden bunu yapanlar iyi sonuç alamadılar. İki tarafı birden anlamak, iki tarafın da tüm değerlerini ve kodlarını bilmek başka bir şey. İmamoğlu bunu başardı” diyor. İmamoğlu’nun kişisel alanda inançlı, kamusal alanda ise demokrat olduğunu dile getiren Özkan; sağ ve sol tabanları etkileyen olgunun bu olduğunu vurguluyor. Özkan’a göre, ‘insanlar ideolojilere oy vermiyorlar, adaylara oy veriyorlar.’ İmamoğlu’nun hem Beylikdüzü hem de kısa İBB Başkanlığı döneminde, kayırmacılıktan ve partizanlıktan uzak tavrıyla toplumda kabul gördüğünü belirten Özkan, liyakat odaklı yönetimin karşı mahalleyi de yakaladığını söylüyor. Bu tespit, tersten bakınca AKP’de yaşanan oy kaybının nedenlerine dair de kimi ipuçları barındırıyor.

Özkan ayrıca, 23 Haziran seçiminde oy farkının artacağını, 31 Mart’ta AKP’ye oy vermiş olan bazı seçmenlerin 23 Haziran’da vicdanı olarak karar değiştirerek bu kez oy tercihlerini İmamoğlu’ndan yana kullanacaklarını tahmin ediyor.

SEÇİMİN YENİLENMESİ SÖYLEMİ DEĞİŞTİRECEK Mİ?

Peki, seçimin yenilenmesi Ekrem İmamoğlu’nun sakin üslubunda bir değişikliğe neden olabilir mi? İmamoğlu uğradığı haksızlık nedeniyle daha sert bir söylem biçimi benimseyebilir mi? YSK’nin iptal kararının toplumda biriken enerjiyi patlattığını düşünen Özkan, bu enerjinin İmamoğlu’nun şahsında temsil bulduğunu söylüyor: “Tüm bu yaşananlar ve 31 Mart akşamı Ekrem Bey’in ortaya koyduğu veriye dayalı direniş, yani zamanın ruhu, onu bir ulusal demokrasi kahramanı haline getirdi. Bir yerel siyasetçiyken, YSK kararından sonra bir ulusal siyasetçiye dönüştü. Hatta artık uluslararası çapta bilinen bir hak savunucusu haline geldi. Bu yapılanlar bizzat Ekrem Bey’e karşı bir hak gaspı değil. Öncelikle 16 milyon İstanbullunun haklarının gasp edilmesi anlamına geliyor. Aynı zamanda Türkiye’de yaşayan 82 milyonun iradesinin gelecekte nasıl gasp edilebileceğine dair bir fotoğraf sunuyor.”

Özkan, 23 Haziran’a kadar bu noktaların vurgulanacağını kaydediyor. “Bunu kullanacağız demiyoruz ama fotoğraf bu. İstedikleri kadar ‘çaldılar’ desinler, bunlar kabul görmüyor. Araştırmalarımızda, bu tür söylemlerin etkili olmadığını görüyoruz” diye ekliyor.

Tüm bunlara rağmen bir yerel seçim maratonunda olunduğunu hatırlatan Özkan, şu noktaya özellikle dikkat çekiyor: “Ekrem Bey’in kampanyası haksızlıkları anlatan, bunları defalarca dile getiren ama yerel seçim odaklı bir kampanya olmayı sürdürecek. Hiç kimse bizden bir genel seçim kampanyası beklemesin. Çünkü bu seçimlerin sınırı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sınırlarıyla aynı. Karşı taraf, bunun bir genel seçim gibi olmasını istiyor. Bu çatışma zemini demek. Ama Ekrem Bey öyle bir yolu düşünmüyor.”

BEKA SÖYLEMİ ETKİLİ OLDU MU?

23 Haziran’a doğru taktik değiştirirler mi bilinmez ama AKP-MHP kanadının yürüttüğü seçim kampanyasının ana omurgasını ‘beka’ söylemi oluşturuyor. Bu söylemin halkta karşılık bulup bulmadığına ilişkin farklı yorumlar mevcut. Kimileri söylemin seçimi kaybettirdiğini öne sürerken, kimileri ise “Eğer beka söylemi olmasaydı daha fazla oy kaybı yaşayacaklardı” görüşünü dile getiriyor. Bu konuyu Özkan’a sorduğumuzda, yaptıkları anketler doğrultusunda şu yanıtı veriyor: “Halka, ‘Belediye başkanından hangi sorununuzu çözmesini istersiniz?’ gibi sorular yönelttik. Bu araştırmaların hiçbirinde, ilk 50 yanıtın içinde beka diye bir soruna rastlamadık. Stratejik olarak yaptıkları hata buydu. İster Recep Tayyip Erdoğan söylesin, ister Binali Yıldırım söylesin, ister Devlet Bahçeli söylesin, insanlar gündelik hayatlarında beka diye bir sorunun olduğunu düşünmediler. Temel sorun mutfaklardaki yangın, ailelerindeki işsizlik ve yakın gelecekte daha da büyüyeceği görünen ekonomik krizdi. İstanbul özelindeyse, trafik ve çevre sorunu gibi sorunlar öne çıktı. Toplum kendi etrafında oluşan birincil sorunların çözümüyle ilgilendi. O yüzden ‘İmamoğlu varsa çözüm var’ dedik. Bu slogan, İmamoğlu’nun 2014’teki sloganının aynısıydı. Orada bile bir değişikliğe gitmedik.”

İMAMOĞLU GELECEKTE NELER YAPABİLİR?

Necati Özkan, uzun süredir Ekrem İmamoğlu’na siyasi danışmanlık yapıyor. Hem kişisel olarak İmamoğlu’nu iyi tanıması hem de profesyonel bir bakış açısına sahip olmasından yola çıkarak, gelecekle ilgili öngörülerini soruyoruz. Özkan aslında bu soruya bundan 5 yıl önce de cevap vermiş. 2014’te İmamoğlu’nun Beylikdüzü kampanyasında basınla ilişkilerini yöneten gazeteci Şirin Mine Kılıç’ın kaleme aldığı ‘Benim Sevgili Başkanım’ kitabında buna benzer bir soruyu, “Ekrem İmamoğlu’nun geleceği, Beylikdüzü’yle sınırlı kalmayacak” diye yanıtlamış. Özkan bugün de aynı fikirde; “Bir siyasetçi, ulusal siyaset sahnesine çıktığında seçmenle arasında bir aşk ilişkisi kurmayı başarırsa, hayat boyu onun sırtı yere gelmez. Bu duygusal ilişkinin nereye varabileceğini hep beraber tahmin edebiliriz” diyor. Özkan’ın gözlemlediği duygu halinin ne kadar süreceğini ve zaman içinde değişip değişmeyeceğini şimdiden bilebilmek imkânsız. Yaşanacak tecrübelerle bugünkü duygu durumunu yaratan toplumsal beklentilerin nasıl şekilleneceğini göreceğiz. Ama net olan bir şey var ki, 23 Haziran’a giderken rüzgâr olanca hızıyla İmamoğlu’nun arkasından esiyor.

Burhan Kuzu, Ahmet Hakan'ı böyle övdü Siyaset Soylu'dan açıklama: Kendini böyle savundu Siyaset Ekrem İmamoğlu'ndan sürpriz ziyaret Siyaset CHP'li Torun: YSK tarafından gasp edilmiş bir seçim var Siyaset