Özdil'den nükleer yorumu: Semavere dokunmayın!
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, nükleer ve tehlikelerini bugünkü köşesine taşıdı.
"Kardeşim Vladimir, bize satacağın elektriğin nükleer santralını kendi topraklarına kuracağına, bademleri kafalayıp bizim topraklarımıza kurdun, bütün riski bize yıktın, jeostratejik zekanı tebrik ederim. Bari gözünü seveyim bunlara tornavida bile verme, kabloları filan iyi bağla!" diyen Özdil'in 'Nükleer' başlıklı yazısı şöyle:
Sene 2011.
Japonya'da deprem oldu.
Fukuşima nükleer santralında radyasyon sızıntısı meydana geldi.
19 bin insan öldü.
Bir milyon ev oturulamaz hale geldi.
Tokyo şehir suyuna bile radyasyon karıştı.
Hasarın maddi boyutu 100 milyar dolardı.
*
O dönem, değerli ağabeyim Uğur Dündar'la birlikte Star Haber'deyiz, en yetenekli arkadaşımız Turgut Erat'la şef kameramanımız Mustafa Şap'ı ilk uçakla Japonya'ya gönderdik.
*
İner inmez çok enteresan bir hadiseye şahit oldular. İnsani Yardım Vakfı, Tokyo Camisi'nde bağış toplamış, gıda maddeleri satın almış, apar topar kamyonet kiralamış, deprem bölgesine gidiyordu. Bizim çocuklarla peşpeşe otobana girdiler. Birkaç kilometre gitmeden, şak, polis durdurdu. Deprem bölgesine gidebilmek için özel izin kağıtları gerekiyordu. İzin kağıtlarını gösterdiler. Polis bizimkilere “geçin” dedi, İnsani Yardım Vakfı gönüllülerine “siz geçemezsiniz” dedi. Turgut baktı ki kamyonete izin vermiyorlar, bastı frene, indi, polisin yanına gitti, “kardeşim, sizin milletinize yardım götürüyorlar, niye engelliyorsunuz?” diye sordu.
Polis ne cevap verdi biliyor musunuz?
“Muayenesi yok” dedi!
*
Evet… O imkansızlıklar ortamında alelacele kiralanan köhne kamyonetin muayene tarihi geçmişti, polis işte bu yüzden trafiğe çıkmasına izin vermiyordu.
Acayip deprem olmuş, tsunami olmuş, nükleer santral patlamış… Polis her zamanki ciddiyetiyle araç muayenesi kontrol ediyordu.
Çünkü Japon polis gayet iyi biliyordu ki…
Doğal afete çare yoktur ama, insani vurdumduymazlığa göz yumulamaz, nükleer santral dahil, yaşanan faciaların bir numaralı sebebi, gereğini yapmayan sorumsuz insandır.
*
Neyse, Turgut'la Mustafa muhteşem habercilik yaptılar, hazin tabloları, trajedileri tüm çıplaklığıyla yansıttılar, artçı depremleri bile canlı yayında aktardılar.
*
Türkiye'ye döndüler.
“Derhal gidin radyasyonunuzu ölçtürün” dedik.
*
Çünkü, tüm dünya radyasyon korkusundan suşi bile yemeyi kesmişken, telefonda yalvarmamıza rağmen “Allah aşkına fazla yaklaşmayın” dememize rağmen, bizi dinlememişlerdi, patlayan nükleer santralın burnunun dibine kadar girmişlerdi.
*
Ölçüm yaptırdılar.
Çok şükür temiz çıktılar.
*
Ve, taaa Japonya'ya kadar göndermemize rağmen, nükleer felaketle alakalı en müthiş haberi İstanbul'da yakaladılar!
*
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ndeki Nükleer Tıp Merkezi'ne gitmişlerdi. Türkiye'deki en önemli radyasyon ölçüm merkezlerinden biriydi. Hasta kayıt odasında beklerken bu manzarayı görmüşler, cep telefonuyla fotoğrafını çekip bana getirmişlerdi.
*
Türkiye'nin en önemli nükleer ölçüm merkezinde “semavere dokunmayın, elektrik kaçırıyor” yazıyordu!
Dolayısıyla, Putin'den rica ediyorum…
Kardeşim Vladimir, bize satacağın elektriğin nükleer santralını kendi topraklarına kuracağına, bademleri kafalayıp bizim topraklarımıza kurdun, bütün riski bize yıktın, jeostratejik zekanı tebrik ederim. Bari gözünü seveyim bunlara tornavida bile verme, kabloları filan iyi bağla!
Yazıyı Sözcü'de okumak için TIKLAYIN