Pervin Buldan Kobani Davası hakkında konuştu: Yalanlarla açılan dava hukuksuzlukla başladı
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunuyor.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunuyor.
Dün Sincan'da başlayan Kobani Davasına ilişkin konuşan Buldan, davanın kumpas davası olduğu bir kez daha dile getirdi.
Buldan, ''Yalanlarla açılan dava hukuksuzlukla başladı. Taraflı olduğunu saklamayan bir mahkeme başkanı heyetinin özellikle tam bir suçluluk psikolojisini, gerçeklerin açığa çıkmasından duyulan korkuyu bir kez daha gösterdi. Sanık sandalyesinde olan HDP değildir, asıl bu kumpasın sahipleri sanık sandalyesindedir. HDP bu kumpas davasında yargılanan değil yargılayan olacaktır'' ifadelerini kullandı.
Buldan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
-Geçen hafta göçmen katliamında Akdeniz'de yaşamını yitiren bütün insanlara bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum. Bu bir katliamdır. Çünkü, bu ölümler bile bile göz göre göre yaşanmaktadır.
-Türkiye tarihinin en büyük siyasi kumpas davalarından biri olan Kobani yalanları davasının ilk duruşması Sincan’da başladı. Desteğini sunan herkese teşekkür ediyoruz. Dünkü duruşmanın kendisi de hukuksuzluklarla doluydu.
-Yalanlarla açılan dava hukuksuzlukla başladı. Taraflı olduğunu saklamayan bir mahkeme başkanı heyetinin özellikle tam bir suçluluk psikolojisini, gerçeklerin açığa çıkmasından duyulan korkuyu bir kez daha gösterdi. Sanık sandalyesinde olan HDP değildir, asıl bu kumpasın sahipleri sanık sandalyesindedir. HDP bu kumpas davasında yargılanan değil yargılayan olacaktır.
-HDP bu davada hesap veren değil hesap soran olacaktır. Arkadaşlarımız duruşma süresince tüm gerçekleri ortaya koyacaktır. Bu hukuki değil siyasi bir davadır.
-Bu dava 7 Haziran'ın 31 Mart'ın intikam davasıdır. Bu dava toplumsal muhalefeti susturma davasıdır. Bu dava protestolarda ölümlere neden olan paramiliter güçleri kollama ve aklama davasıdır. Yolsuzlukların yaşandığı bir süreçte iktidarın kendini aklama davasıdır.
-DAİŞ 7 yıl önce Kobani’ye saldırı başlattı ve büyük bir soykırım planladı. Bütün dünya Kobani için ayaktaydı, Türkiye’de de demokratik, barışçıl protestolar çok daha önce başlamıştı. Tek talep vardı: Kobani’ye insani yardım koridorunun açılması ve DAİŞ katliamının durdurulmasıydı. Provokasyonun başlangıcı dönemin başbakanı Erdoğan’ın 7 Ekim’de Antep’te müjde verircesine yaptığı “Kobani düştü, düşüyor” açıklaması olmuştur. Aynı gün Muş Varto’da protestolar esnasında polisin Hakan Buksur adlı genci vurarak öldürmesi provokasyonları büyütmüştür. Paramiliter güçler organize biçimde sokaklara salınmış ve halkın demokratik tepkileri kanla bastırılmaya çalışılmıştır. Bir kez daha o dönemde hayatını kaybedenleri saygı ve rahmetle anıyoruz.
-O süreçte heyetimiz bu provokasyonların durdurulması için İçişleri Bakanlığı’nda 48 saat boyunca görüşme gerçekleştirilmiştir. Biz İmralı heyeti olarak İçişleri Bakanlığı’nda bu provokasyonların önüne geçmek için mesai harcadık. O dönemde İçişleri Bakanı, ‘Güvenlik güçleri içinde kontrol edemediğimiz gruplar var’ demiştir bize. Aradan 7 yıl geçmesine rağmen o kontrol edilemeyen güçlerle ilgili soruşturma açılmadı.
-Kobani katliamlarının siyasi ayağının ortaya çıkmasından mı korkulmaktadır? Biz bu soruları elbette ki sormaya devam edeceğiz. Kobani gerçeklerinin üzerini asla ve asla kapatamayacaklar. Cesaret ve kararlıkla şunu söylüyoruz: Bu davada hakikatin karşısında yalanlar yargılanacak ve tarih önünde mahkûm olacaklardır."
-Kobani yalanlarının karşısında da hakikat asla ve asla düşmeyecektir. 3 milyon sayfalık iddianamede yazsanız suçunuzu örtbas edemeyeceksiniz. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzlukları, vurgunları AKP- MHP iktidarında yaşanmaktadır. Tekçi yönetimle birlikte yerli ve millilik adı altında bir vurgun rejimi kurdular.
-Ayakkabı kutularında, 128 milyar dolara, Çiftlik Bank’tan, Reza Zarrab’a yerli ve milli vurgun düzeninin son ayağı kripto para vurguncularıdır. Kriptocu yandaşlar 2 milyar dolar çıkarak ortadan kayboldular. Bunların hepsinin AKP’lilerle çekilmiş fotoğrafları ortaya çıkmıştır. Bunların referansları bellidir. Ak referans yapılmadan kimse bu işlere giremez.
-Adeta medya-siyaset-hırsızlık üçgeni kurmuşlar. Belediyelerimize kayyum atayanların belediyelerin insan kaçakçılığı yaptıklarını gördük. En son Ticaret Bakanı’nın vurgunu ortaya çıktı, görevden alındı ama hakkında açıldığı tek bir soruşturma açılmadı.
Bunlar vicdansız, ahlaksızdır.
-İktidar yaklaşık 3 haftalık güvence ve destekten yoksun kapanma kararı aldı. İşçiye, emekçiye, esnafa desteğin olmadığı kapanma kararı. İnsanlar taş mı yiyecek, siz de vicdan kalmadı mı ya? Bu insanlar nasıl yaşayacak, kiralarını nasıl ödeyecek. İnsanların bayramını şimdiden zehir ettiniz.
-Tüm işsizlere nisan-mayıs-haziran aylarında 3 bin TL doğrudan gelir sağlayalım. En düşük emekli maaşını 3 bin TL’ye yükseltelim. Çiftçilerin 50 bin TL’ye kadar olan borçlarını silelim. KÇÖ’yü aralık ayına kadar uzatalım. Kira ödemelerinin 30 Haziran’a ertelenmesini sağlayalım. Gelin Meclis’e üç gün fazla çalıştıralım bunu yasalaştıralım.
-128 milyar doların eritilip buharlaştırılması vurgunların en büyüğü. 128 yalan uyduruyorlar ama açıklayamıyorlar."
-128 milyar doların rezervinin bir bölümünün 31 Mart yerel seçimlerinde kullanıldığı da artık sır değildir. MB Başkanı, “O SİHA’lar bedava uçmuyor” dedi. Bu sözler rezervlerin aynı zamanda Suriye savaşında harcandığının bir başka itirafıdır.
-Rezervlerin nerelerde heba edildiğinin itirafıdır. İktidar dış politikada ne zaman sıkışsa operasyona yöneliyor. Diyalog çağrımızı buradan bir kez daha tekrarlıyoruz.
-128 milyar dolar konusu kriz ve çürümeyle hesaplama sürecidir. Kaybolan elbette ki sadece 128 milyar dolar değil hukuk, şeffaflıktır. AKP-MHP saray iktidarı rakamlardan korkar haline geldi. Korksunlar, hakikat bizimdir. Bu ülkede yaşanan her yolsuzluğun hesabını sorma gücü bizimdir. Rize’de köylüler direnmektedir. İkizdere halkını buradan selamlıyorum. Karadeniz halkının talana mücadelesi HDP’nin de mücadelesidir.
-Cezaevleri bu ülkenin kanayan yarası haline gelmiştir. Her gün yüzlerce hak ihlali yaşanmaktadır. Tecrit hukuksuzluğuna bir an önce son verilmelidir. İstanbul Sözleşmesi’nin feshinden sonra bir ayda en az 29 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. Sokaklarda kadınlara şiddet uygulayan erkeklerin peşine düşmesi gereken iktidarın kurumları pankart avcılığa yürütmektedir. Kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmedi."