'Ruslar başı sıkışınca Türkiye’ye geliyor'
Ukrayna savaşı çok sayıda Ukraynalı ve Rus’un Türkiye’ye gelmesine neden oldu. Rusya’dan Türkiye’ye en büyük göç, Ekim devrimi sonrasında yaşanmıştı
Derleyen: Sabri Dilek
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş binlerce kişinin yine ülkesini terk etmesine neden oldu. Ukraynalıların büyük bölümü Avrupa ülkelerine gitti. Bir kısmı ise Türkiye’ye geldi. Ayrıca savaştan ürken, rejim muhalifi çok sayıda Rus da Türkiye’ye gelenler arasında. Aslında bu, Rusya’dan Anadolu’ya ilk göç değil.
Bolşevik devriminin ardından 1917 sonunda Rusya’da başlayan büyük iç savaş ve sonrasında Çar II. Nikola ve ailesinin Temmuz 1918’de öldürülmesi üzerine yüz binlerce Rus mülteci ülkeyi terk etmeye başladı. Araştırmalar 2 milyondan fazla mültecinin 1917-1920 arasında ülke dışına çıktığını gösteriyor. Ana hedefleri Batı Avrupa olan bu mültecilerin kaçış yolları 1918 sonundan itibaren Bolşevikler tarafından tutulduğu için, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş Osmanlı başkenti İstanbul en azından ilk durak olarak tek çareydi.
Kızıl Ordu’ya karşı savaşan gönüllülere ve çarlık rejimini korumak için savaşan General Denikin, General Pavel Wrangel ve Amiral Aleksandr Kolçak gibi Rus komutanların kuvvetlerine Beyaz Ordu denildiği için Bolşeviklerden kaçarak başta İstanbul olmak üzere çeşitli ülkelerdeki şehirlere sığınan Çarlık taraftarı bu mültecilere Beyaz Ruslar denildi. 1919 yılı sonbaharından itibaren 1920 sonuna kadar İstanbul’a gelen sivillerin toplamda yaklaşık 150 bin kişiyi bulduğu göç kalabalığı içinde, genel kanının aksine çoğunluğu zengin insanlar oluşturmuyordu, mültecilerin hayatlarını kurtarmak amacıyla çıktıkları yolda yanlarına alabildikleri Çarlık dönemi paraları ise gittikleri ülke ne olursa olsun hiçbir değer taşımıyordu. 1920 sonunda Rus limanlarından gelenler arasında 60 bin kadar da Beyaz Ordu mensubu da vardı. Beyaz Ordu’nun komutasını General Denikin’den devralan son komutanı General Wrangel ve askerleri, Mondros Mütarekesi sonrası İtilaf Devletleri tarafından işgal edilen Gelibolu yarımadasına yerleştirildi.
Beyaz Rus mülteciler İstanbul'a doğru gitmek için Odessa'yı terk ediyor
GÖÇ DALGASI 1919 SONUNDA BAŞLADI
Peki mülteci akını nasıl başladı, hangi limanlardan yapıldı, İstanbul’da bu büyük göç dalgasının mensupları nerede iskan edildi?
Mülteci akınının başlangıcı, 1918 Aralık ayında Bolşevik tehlikesine karşı Odesa’yı işgal eden Fransa’nın, savunmak için çok büyük mali ve askeri güç gerekeceği gerekçesiyle şehri Nisan 1919’da boşaltmaya başlamasıyla ortaya çıktı. Tahliye sırasında Fransız gemilerinin bazı zengin Rusları de birlikte taşıması üzerine uzun yıllar devam edecek göç süreci başlamış oldu. İlk göçmenlerin çoğu Avrupa ülkelerine yerleşmek için izin almış varlıklı Ruslardı.
1919 yılı yaz ayları boyunca süren muharebelerden sonra Bolşevikler yıl sonuna doğru kontrolü ele aldı ve Beyaz Ordu kuvvetlerini ve onları destekleyen insanları hem Kırım yarımadası sahiline hem de Kafkasya’nın Karadeniz limanlarına doğru sıkıştırmaya başladı. Böylece iç savaş mağduru yüzbinlerce insan büyük bir yokluk içinde limanlara yığıldı. 1919 Aralık ayında çok sayıda Rus mülteci Odesa limanında İstanbul’a gidecek vapur bekliyorlardı. İstanbul’a ulaşan bu ilk göç dalgası orta halli ve fakir sivillerden oluşuyordu.
İstanbul'da Dolmabahçe Saray tiyatrosu'na yerleştirilen Beyaz Rus mülteciler
1920 yılı ise Rus mültecilerin İstanbul’a gelişinde en kritik dönem olarak ortaya çıkıyor. İstanbul’a göç eden en büyük grup, 1920 yılının Nisan ayında General Denikin kumandanlığındaki Beyaz Ordu’nun yenilgisiyle Odessa’yı terk etmelerinin ardından İstanbul’a geldi. O günlerde Karadeniz’in kuzeyindeki limanlardan sadece gemiler değil, küçük vapurlar ve balıkçı tekneleri de başta İstanbul olmak üzere mülteci taşıyordu. Kastamonu, İnebolu, Samsun ve Batum gibi şehirler mültecilerin Anadolu’da ayak bastıkları yerler arasındaydı. Mültecilerin bir kısmı fırtınaların, kazaların kurbanı olup yolculuğunu tamamlayamıyordu.
Beyaz Rusların geldiği mütareke yıllarında İstanbul'da Cadde-i Kebir (İstiklal Caddesi)
GELİBOLU'DA RUSLAR
Kasım 1920’de Kırım’ın Bolşevikler tarafından ele geçirilmesiyle, aralarında General Wrangel’in askerlerinin de bulunduğu 70 bin kişiye yakın mültecilik son grup Sivastopol, Yevpatorya, Kerç, Feodosiya ve Yalta limanlarından çok sayıda gemiyle çok kötü şartlarda İstanbul’a taşındı. İngiltere ve Fransa kendi kontrollerindeki İstanbul’da böyle bir askeri gücün bulunmasını sakıncalı gördüğünden Beyaz Ordu mensubu askerler yine işgal altındaki Gelibolu Yarımadası’na yerleştirildi ve General Kutepov komutasında büyük bir Beyaz Rus ordusu kampı oluşturuldu. Fransa’nın General Wrangel’in Rus Hükümeti meşru lideri olarak İstanbul’daki varlığından ve kimin yanında hareket edeceğinden emin olamadıkları Beyaz Rus ordusunun Gelibolu’daki varlığından rahatsızlığı, Fransız yönetiminin 17 Nisan 1921 tarihli resmi bildirisinde de görülüyordu: "General Wrangel İstanbul'da kendi hükümetini kurduktan başka, Kırım'dan gelen askerleri de ordu durumunda korumak istemektedir. Böyle bir ordunun Osmanlı topraklarında varlığı, uluslararası hukuka aykırıdır ve müttefik işgaliyle güç koşullarda korunabilen İstanbul ve çevresinin sükünu ve barışı için tehlike yaratmaktadır." Bu dönemde Fransızlar lojistiği ve yemek yardımını keserek, isteyenlere Sovyetler Birliği’ne, Brezilya’ya ya da başka bir yere yerleşme hakkı tanıdı. Fransızların baskısı sonucunda, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı ve Bulgaristan’a yerleşme kararı alındı. Tahliye Ağustos 1921’de başladı ve14 Aralık’ta tamamlandı.
İSTANBUL'DA RUS MÜLTECİLER
İstanbul’un durumuna dönersek şehrin sokakları her milletten göçmenlerle dolmuştu. Beyaz Ordu’nun komutanı olan Wrangel anılarında, İstanbul Boğazı’na 126 gemiyle toplam 145 bin 693 kişinin geldiğini belirtiyor. Balkan Savaşı felaketi nedeniyle Rumeli’deki topraklarını terk edip İstanbul’a gelen binlerce Müslüman göçmenden sonra şehrin yükü 16 Mart 1920’deki resmi işgalin ardından İtilaf askerlerinin gelmesiyle iyice artmıştı. Bunun üzerine bir de Rusya topraklarından gelen başta Ruslar olmak üzere aralarında Ukraynalılar, Don Kazakları, Tatarlar, Gürcüler hatta Kuzey Karadeniz şehirlerinden Ermeniler, Rumlar ve Çerkeslerin de bulunduğu Beyaz Rus mülteciler payitahtın demografik yapısını tümden değiştirdi. İstanbul sokakları her ırktan, her milletten insanın dolaştığı asker ve sivil bir kalabalığı yaşamaya başlamıştı. Tarihçi Prof. Dr. Stefanos Yerasimos, İstanbul 1914-1923 adlı kitapta yer alan makalesinde Osmanlı başkentinin bu durumunu şöyle anlatıyor: “İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan her renkten üniforma, değişik türleri ile birbirine karışıyordu; koca kırmızı fesli ve beyaz maşlahlı Afrikalı sipahiler, başları türbanlı Hintli askerler, zift gibi kapkara Senegalliler, koyu renk eteklikli sarışın İskoçyalılar, tüylerle süslü geniş başlıklı İtalyan piyadeler, deniz mavisi üniformalı geniş Napolyon şapkalı İtalyan jandarmalar, Yunan Efzon askerleri, geniş külot pantolonları ve botlarıyla Giritli jandarmalar, Çar’ın ordularına mensup her soydan Rus subayı; bu sonuncular paçavralar içindeydiler, ama çok mağrurdular. Göğüsleri madalya doluydu, pantolonlarında ise delikler vardı.”
Selimiye Kışlasına yerleştirilen mülteciler
İstanbul’da Rus akınıyla birlikte büyük bir barınma ve gıda sorunu başladı. 1920 Kasım ayından sonra kışın da etkisiyle hastalıklar da baş gösterdi. Asayiş sorunları artık yerli halkın büyük tepkisine yol açıyordu. Artan nüfus nedeni ile ortaya çıkan barınma yeri sıkıntısı, kiraların yükselmesi ve korkunç bir hayat pahalılığını getirdi. Mütareke İstanbul’u zaten Birinci Dünya Savaşı’nın sonrasında yaşadığı yokluk ve fakirlikle boğuşuyordu. Şehrin yiyeceği tamamen tükenmiş ve şehir dışından gelen pek çok ürün çalışan insan yokluğu sebebiyle ekilemediğinden savaş öncesi koşullarından çok gerideydi. Rusların gelişiyle şehir bu nüfusu iaşesini sağlayamaz hale geldi, karaborsa başlamıştı ve depo ve ambarlarda mal yoktu.
Beyaz Ruslar İstanbul’da ağırlıkla Beyoğlu’nun Taksim, Tünel, Tarlabaşı, Tepebaşı, Galata gibi bölgeleriyle Tophane, Karaköy, Adalar, Şişli, Pangaltı, Tatavla, Ayastefanos (Yeşilköy), Florya ile Boğaziçi köylerinde iskân edildi. Ayrıca bir kısmı Selimiye Kışlası’na, bir kısmı uzun yıllardır kullanılmayan Dolmabahçe Saray Tiyatrosu salonlarına, bir başka kısmı Büyükada’daki Rum Yetimhanesi odaların yerleştirildi. İlk aylarda İstanbul’daki Rus elçiliğinin bahçesi, kiliselerin önleri kalacak yerleri olmayan göçmenlerle doluydu. Tahta barakalara, çadırlara, çocuk yuvalarına, ucuz pansiyonlara, geçici hastahanelere ve otellere yerleştirilen Ruslar için Rus elçiliği ücretsiz yatak sağlamıştı. Mülteciler Fransız Kızılhaç, Rus Beyaz Haç ve pek çoğu işgal kuvvetleri ile bağlantılı yardım örgütünün çabalarının yanı sıra İstanbul’a göç eden zengin Rus aristokratların kurdukları hayır derneklerinin çabalarıyla hayatta kalmaya çalışıyordu. Bu dernekler düzenledikleri sergi, kermes, konser gibi organizasyonlarla şehirde çok sayıda aşevi, barınma yeri, hastane ve okul açmaya başlanıldı.
İşgal İstanbul’unda seyyar satıcılık, tamircilik, şoförlük, fotoğrafçılık, abajurculuk, seyislik, hamallık, garsonluk, hizmetçilik gibi meslekler Beyaz Ruslar tarafından yapılır oldu. Ancak bir yandan İstanbul’un özellikle kültür hayatı Beyaz Rus göçmenlerle yepyeni bir döneme girdi. Aralarında bulunan sanatçı, ressam ve müzisyenler sayesinde Osmanlı başkenti, konserler, operalar ve bale gösterileri ile doldu. Rus ressamlar sergiler açtı, hatta İstanbul’da Rus Ressamlar Birliği kuruldu. Beyaz Ruslar İstanbul’da pek çok restoran, lokanta ve pastane, fotoğrafhane açtı. En ünlüleri Petrograd Kafe-Pastanesi, Garden Bar, Rejans, Degüstasyon, Türkuaz, Ayaspaşa Rus Lokantası, Garden Bar, Maxim, Moscovite, Karpiç gibi restoranlar ile Kanzler Fotoğrafhanesi oldu. Tarihçi Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’ndeki Beyaz Ruslar maddesinde bu konuda şu bilgileri veriyor “Bu muhacir Beyaz Rusların büyük ekseriyeti Çarlık Rusya’sının en yüksek, görgülü, bilgili tabakasına mensup idiler. İstanbul’da iş konusu olarak ilk düşündükleri şey, büyük şehrin mahrum olduğu eğlence yerleri açmak oldu. Açtıkları eğlence yerleri hakikaten kibar sanat mahfilleri oldu, fuhuş dahi nezahet kisvesine büründü, bayağılaşmadı. Yürekleri kan ağladığı halde bütün bilgi ve kabiliyetlerini döktüler, müşterilerinin ekseriyetini teşkil eden İngiliz, Fransız ve İtalyan kıtaları zabitlerinin kendi memleketlerinde dahi görmedikleri kabareleri, barları işlettiler (…) Aksakallı yarbaylar, albaylar, generaller, memleketinde kâşaneler bırakmış zenginler, Beyoğlu Cadde-i Kebir’inde, boyunlarında basit tahta işportalar, kibrit, sigara, çikolata, karamela sattılar.”
Mülteci Rus kadınların bir kısmının bar ve restoranlarda çalışması, varyetelerde boy göstermesi ve fuhşun arttığı iddiaları şehirde sosyal yapıyı değiştirdiği tartışmalarını getirdi. Gazeteler bu konunun ele alındığı haberlerle doldu. “Haraşo” adı verilen Rus kadınların İstanbul’a getirdiği bir başka yenilik tombala oynatmaktı. Oyun öyle yaygınlaştı ki kumarın yaygınlaşmasına tepki gösteren Türkler arasında “Tombalacılarla Mücadele Derneği” kuruldu. Bunun üzerine tombala işgal idaresi tarafından yasak edildi. The Daily Telegraph gazetesi muhabiri 1920 yılı ilkbaharında şu değerlendirmeyi yapıyor: “Ruslar gece eğlenceleri için kendilerine hususi sinemalar, hususi tiyatrolar ve barlar, ayrı kulüpler tesisine muvaffak olmuşlardır. Beyoğlu’nda on tane Rus kulübü vardır ki bunlar sabahları saat dörde-beşe kadar açık bulunmaktadır. Bunlardan birisine girmek için mutlaka on şilin sarf etmelisiniz. O kulüplerde en ucuz içki beş şilinden aşağı değildir. Şampanyanın şişesi ise o kulüplerde elli şiline çıkmaktadır. İstanbul’daki Ruslar ayrıca kendileri için ayrı oteller açmaya teşebbüs etmişlerdir. Otellerin yemek salonları mükemmeldir. Rusça gazete çıkarmaktadırlar”
Beyaz Ruslar İstanbul ve yerleştirildikleri diğer kentlerde yaklaşık 3-4 yıl kaldıktan sonra Fransa, Almanya gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD, Arjantin ve Brezilya gibi ülkelere göç ettiler. Milli Mücadele yıllarında Sovyet hükümeti ile Ankara arasındaki ilişkilerin Cumhuriyet rejimine geçildikten sonra da sürmesinin Rus göçmenleri tedirgin ettiği de nedenler arasında sayılıyor. İstanbul’daki Beyaz Rus sayısı 1922’den itibaren büyük bir düşüşle 30 bin kişinin altına indi ve 1930’da Milletler Cemiyeti Yüksek Komiserliği’nin verdiği rakamlara göre 1400 kişi kalmıştı.
Kaynakça
Jack Deleon, Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar, Remzi Kitabevi, 1996.
Helena ve Stefanos Yerasimos, Yitik Bir Kentin Düşleri ve Kâbusları, İstanbul 1914-1923, İletişim Yayınları, 1997.
Tülay Alim Baran, Mütareke Döneminde İstanbul’daki Rus Mültecilerin Yaşamı, Atatürk Araştırmaları Merkezi Dergisi, 2006.
Elçin Macar-Oya Dağlar Macar, Beyaz Rus Ordusu Türkiye'de, Libra Kitap, 2010
Svetlana Uturgauri, Boğaz’daki Beyaz Ruslar 1919-1929, Tarihçi Kitabevi, 2015
Gazanfer İbar, Beyaz Rus Mülteciler, Teşekkürler İstanbul, Atlas Tarih Dergisi, Ağustos 2013
Behzat Üsdiken, Pera’dan Beyoğlu’na 1840-1955, Akbank, 1999
Vera Dumesnil, İşgal İstanbulu, Turing Yayınları, 1993
Zafer Toprak, İstanbulluya Rusya’nın Armağanları Haraşolar, İstanbul Dergisi, 1992 Paul Dumont, Beyaz Yıllar, İstanbul 1914-1923, İletişim Yayınları, 1997