Sayılarla koronavirüs: 'Bu yaşanılan 2’nci dalga mı?'

Abone ol

COVID-19 salgınında dünyada 9’uncu ay, Türkiye’de ise neredeyse 7’nci ay bitti. Salgın tüm dünyada fırtına estirmeye devam ediyor.

Gaye Usluer / Birgün - COVID-19 salgınında dünyada 9’uncu ay, Türkiye’de ise neredeyse 7’nci ay bitti. Salgın tüm dünyada fırtına estirmeye devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) haftalık grafiklerine baktığımızda, ülkeler bazında bazı farklılıklar olmakla birlikte, haziran öncesine göre hem hasta sayısında, hem de ölüm oranlarında artış dikkati çekmekte.

Salgında birinci dalga bitti mi? Bu yaşanılan 2’nci dalga mı? Esasında bu soruların cevaplarının ne olduğu fazla önem taşımıyor. Pandemilerde toplumsal bağışıklık oluşana kadar 9’uncu dalganın da görülebileceğini biliyoruz. Bu nedenle öncelikle şunu kabullenmeliyiz: Salgın devam ediyor.

Covid-19’a karşı etkin bir tedavi halen yok. Hâlâ kullanım onayı almış bir aşı yok. Kritik ve cevaplanması gereken soru şu: “Öyleyse ne yapmalıyız?”

Sürecin yorgunluk oluşturduğunu, kaygıyı ve umutsuzluğu artırdığını biliyoruz. Birçok ülkede bireysel önlemlere başkaldırış, protestolar var.

Her ülke, salgınla savaşta kendince bir yöntem oluşturmaya çalışıyor. Salgını kontrole yönelik etkin yöntemin oluşturulmasında olmazsa olmaz koşul, salgın yönetiminin bilimsel temelli olması… Yol haritasını belirlerken ekonominin değil, insan sağlığının öncellenmesi...

Türkiye’de siyasi otorite tarafından umursanmayan bir husus daha var: O da salgın yönetiminin şeffaf yapılmıyor olması. Bunu yaptığınızda toplumsal güveni oluşturmuş oluyorsunuz. Doğru olmayan bilginin çoğalmasını engellemiş oluyorsunuz. Daha önemlisi toplumsal güveni oluşturuyorsunuz. Dünyada kabul edilen ortak fikir doğru veriler paylaşıldığında bireylerin bireysel önlemlere –maske, mesafe ve el hijyeni- uyumu artıyor.

Türkiye’de salgın nasıl yönetildi? Bakalım:

11 Mart’ta ilk vaka bildirimine kadar olan sürede, yani 1 Ocak itibariyle başlamış olan salgına hazırlık sürecinde yapılmış olan en iyi hamle konuya ilişkin Bilim Kurulu oluşturulmuş olması. Ancak bir aylık süreçte görüldü ki, salgın aslında Bilim Kurulu’nun tavsiye kararlarıyla değil, bizzat siyaset kurumunun olmasını istediği biçimde yönetilmeye çalışılıyor.

Sağlık Bakanı’nın iki gün önce televizyonlarda dile getirdiği, “sayısal skorlamadan kazanç sağlama” bizzat iktidar tarafından yapılmaya çalışıldı. Vaka ve ölüm sayıları için var olandan daha düşük rakamlar verilerek, bir anlamda düşük skorlama yapılarak, yüksek siyasal skor oluşturulmaya çalışıldı. Hedef kısa sürede sürecin şampiyonunu belirlemekti. Ama bugün salgının hâlâ devam ediyor olması, salgın yönetimindeki başarısızlık skoru tersine çevirdi.

Türkiye’de başından itibaren vaka/ölüm sayılarına ilişkin güvensizlik oluşmasının nedenleri belli: Bir tarafta salgının bizzat içinde olan sağlık personelinin çalıştıkları hastanelere ait verdikleri vaka/ölüm sayıları var. Diğer tarafta siyaset kurumunun sunduğu rakamlar var. Çelişki, bilim insanlarını, meslek örgütlerini ve hekimleri güvensizliklerini dile getirmeye zorladı.

Somut örnekler vererek ve kendi akışı içinde sırayla devam edelim:

1) Test sorunları: DSÖ, salgını kontrol edebilmenin en önemli yolunun daha çok test yapmak olduğunu bildirdi. Türkiye’nin başından itibaren doğru test stratejisi olmadı. Hâlâ da yok. Covid-19’a ilişkin gerçek rakamların sadece PCR testi pozitif olanlarla açıklanamayacağı çok açık görülmektedir.

2) Hastalık bildirimine dair kodlama sorunları: DSÖ salgının başından itibaren Covid-19 hastalarının bildirimi için iki farklı kod sistemi önermişti. Sağlık Bakanlığı başından itibaren sadece PCR pozitif hastaların bildirimini yapmakta. Konuya ilişkin eleştirilere savunuları “sadece PCR testi pozitif vakaların kesin tanı” olduğu şeklindeydi. Resmi rakamlara sadece PCR testi pozitif olanların yansıtılmasının cevabını hâlâ almış değiliz.

3) Turkuaz renkli tablo ne diyor: Salgının başından itibaren her akşam Sağlık Bakanı tarafından açıklanan turkuaz tabloyu da tarihsel olarak 28 Temmuz öncesi ve 28 Temmuz sonrası olmak üzere iki başlıkta incelememiz önemli. Sağlık Bakanlığı hiçbir açıklama yapmadan 29 Temmuz itibariyle tabloda bazı başlıkları değiştiriyor. Sadece sağlıkçılar değil, verileri dikkatle izleyen herkes şaşırıyor. Halen veri paylaşımı aynı şekilde devam ediyor. 29 Temmuz’dan beri soruyoruz: 28 Temmuz ve öncesinde turkuaz tablo ile bildirimlerinizde ‘vaka’ terimi kullanılırken, 29 Temmuz ve sonrasında neden ‘hasta’ terimi kullanmaya başladınız? Bir anlamda ‘vaka’ derken ne demek istiyordunuz? ‘Hasta’ diyerek neyi kast ediyorsunuz? Bir başka soru 28 Temmuz ve öncesinde “Toplam yoğun bakım hasta sayısı, Toplam entübe hasta sayısı” bildirimi yapılırken, 29 Temmuz ve sonrasında bu bildirimlerin yapılmamasının nedeni nedir? Bu sorular neden duymazdan gelindi ve cevaplanmadı? Açıklanması zor.

En nihayetinde iki gün önce Sağlık Bakanı ‘hasta’ tanımı ile ‘vaka’ arasındaki farkı açıkladı: “Her vaka hasta değildir. Çünkü testi pozitif çıktığı halde hiçbir semptom göstermeyenler var ve büyük çoğunluğu bunlar oluşturuyor.”

Türkiye’de hastanın yakın çevresi dahil olmak üzere, temaslılara test yapılmamakta. Filyasyon yani temaslı takibinde sadece karantina uygulaması yapılmakta. Test yapılan kişilerin hemen hemen tamamı –VİP grubu hariç- hastaneye başvuran, semptomu olan kişiler. Hal böyleyken vaka /hasta ayrımı hangi bilimsel ölçüte göre yapılmakta? 29 Temmuz ve sonrasındaki bildirimlerde “yoğun bakım ve entübe hasta” rakamlarının verilmesinden neden vazgeçilmiştir?

Tüm bu sorulara doğru cevapların verilmesi zorunluluk... Neden mi? CHP Milletvekili Murat Emir, Sağlık Bakanlığı “Laboratuvar Bilgi Yönetim Sistemi Verileri” ni kamuoyuyla paylaştı. Bu veriler ile Sağlık Bakanlığı’nın her gün açıkladığı resmi rakamları kıyasladığımızda gerçek vaka sayımızın bakanlığın bildiriminin 20 katı fazla olduğunu gördük.

Sağlık Bakanı, bu belgeler üzerinden uzun bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Belgeler yalan diyemedi. Çok uzun bir konuşma yaptı. Ama sonunda anladık ki başından itibaren “verileri doğru açıklayın”, “verileri saklamayın” diyenler haklı çıktı.

Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere siyasal iktidar salgını yönetme biçiminden vaz geçmek zorunda. Her şeyden önce salgın yönetiminde direksiyonun başına bilim insanları geçmeli, yol haritası onlar tarafından belirlenmeli. Bilim insanları belirleyecek, siyaset kurumu uygulayacak…

Toplumsal dayanışma olmadan, salgın yönetilemez!

6 yıl sonra başlatılan Kobani soruşturması: 17 kişi tutuklandı Güncel Cübbeli 'silahlanıyorlar' demişti, selefilerden yanıt geldi: Tarikatlardan kaçanlar bize geliyor Güncel Koronavirüs denetiminde ilginç diyalog: Ben Erzurumluyum, bende ateş olmaz Güncel İşçilerin kazanılmış hakları yine tehlikede! Gençler ve yaşlılar 'ikinci sınıf' olacak Güncel