Sera Kadıgil'in eşi Tolga Sütlü'den Yeni Şafak'ın haberine açıklama: Ciddiye aldığımdan değil ama...
TİP Milletvekili Sera Kadıgil Sütlü'nün eşi Tolga Sütlü, Yeni Şafak'ta yayımlanan "Tıp skandalı ‘eylemci’ye uzandı" başlıklı haberle ilgili yazılı bir açıklama yaptı.
Yeni Şafak gazetesi, yayımladığı bir haberde "Yapay organ nakli vaadiyle akademiyi ve hastaları dolandıran İtalyan cerrah Paolo Macchiarini’nin proje ortağı eski CHP Milletvekili Sera Kadıgil Sütlü’nün eşi Tolga Sütlü çıktı." iddiasını ortaya attı. Sütlü, konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada "ciddiye aldığımdan değil, akademik camiayı bilgilendirmek için" ifadelerini kullandı.
Tolga Sütlü'nün açıklaması şöyle oldu:
Geçtiğimiz Pazar günü Akşam, bugün de Yeni Şafak isimli yayın organlarında tekrar edilen iftiralarla ilgili, bu tetikçi zihniyeti ciddiye aldığımdan değil ama akademik camiayı bilgilendirmek için açıklama yapma gereği hissediyorum.
Öncelikle ifade etmem gerekir ki bu saldırıların hedefinin ben değil, saray rejiminin kayyımlarına karşı direnen Boğaziçi Üniversitesi’nin iradesi olduğunu çok iyi biliyorum. Bu kirli amaçları için dün başka meslektaşlarımı olduğu gibi bugün beni vesile kılanlar, yıllar önce İsveç’te kamuya açık şekilde yürütülen, üstelik aklandığım bir soruşturma üzerinden karalamaya çalışacak, hatta bir insanın ölümüyle suçlamaya varacak kadar da meslek onurlarını yitirmiş durumdadırlar.
Ne mutlu bana ki hakkımda türlü saçmalıklar uydurmak zorunda bırakacak kadar canlarını sıkmayı başarmışım. Hayatında herhangi bir akademik kuruluşun kapısından girecek donanımı olmamasına karşın beni “dolandırıcı” hatta “katil” ilan edecek kadar cahil cesaretini ele almış bu haber görünümlü tetikçiliğe karşı her türlü yasal yola başvuracağımdan da kimsenin şüphesi olmasın.
Şunu da ifade etmek zorundayım ki, ilk haberin çıkmasından sonraki gün (18 Temmuz Pazartesi) Boğaziçi Üniversitesi’ne resmi bir yazıyla başvurarak hakkımda yazılan bu iftiraların tekzip edilmesi için hukuk müşavirliğinin ve kurumsal iletişim ofisinin görevlendirilmesi talebinde bulundum. Normal bir üniversite, bir öğretim üyesi hakkında böyle baştan sona yalan haberler çıkarsa bir açıklama yapar. Ne acı ki bugüne kadar ne yazıma bir cevap geldi ne de bir tekzip yayınlandı.
Haberlerde çarpıtılmış bir şekilde anlatılan olaylar, İsveç’teki Karolinska Enstitüsü’nde doktoramı yaptığım dönemde (2011 yılında) katıldığım bir çalışmaya dayanmaktadır. Daha sonraki yıllarda Karolinska Enstitüsü’nde konuyla ilgili uzun yıllar süren soruşturmalar yürütülmüş ve 2018 yılında tamamlanmıştır. Bu olayların tamamı zaten bilimsel kamuoyu ve tüm İsveç tarafından yakından takip edilmiştir. Tüm hikaye ve kamuya açık dökümanlara şu bağlantı üzerinden erişilebilir: https://retractionwatch.com/category/paolo-macchiarini/
Karolinska Enstitüsü’nde 4 yıl önce sonuçlanan bu soruşturmalar kapsamında gerekli ifadelerimi verdim, savunmamı yaptım ve herhangi bir ceza almadım. Bahsi geçen haberlerde bana bir yaptırım uygulanmış havası verilerek daha da acısı bir hastanın ölümünde sorumluluğum varmış gibi aşağılık bir yalanla alenen itibar suikasti yapılmaktadır.
Sözde haberlerdeki diğer yalanları özetlemek gerekirse:
1. Konuyla ilgili sessizliğimi korumam gibi bir durum söz konusu değildir, her gündeme geldiğinde gerekli açıklamaları yaptım fakat bahsi geçen haberleri yapan “gazeteciler” konuyla ilgili benimle iletişime geçme ihtiyacı duymadılar.
2. Ben çalışmanın Türkiye ayağını falan yönetmiyordum. Bu büyük uluslararası çalışmanın İsveç’teki kısımlarında yer alan ve hastalarla en ufak bir teması olmayan bir doktora öğrencisiydim. Kaldı ki Türkiye’den gelen ve ne acı ki hayatını kaybeden hasta, ameliyat edilen ilk hasta değildi. Benim içinde bulunduğum TEK yayın ise ameliyat edilen ilk hasta üzerineydi.
3. Soluk borusunu bizim grubumuz üretmedi. Bu oldukça kalabalık, uluslararası bir çalışmaydı. Soluk borusunun iskeletini İngiltere’de bir grup üretiyordu. Bizim grubumuz ise bu iskelete nakledilen hücrelerin ve tedavi sonrası hastadan toplanan örneklerin analizini yapıyordu. Bu analizlerin yapılması için kullanılan cihaz (flow cytometry) konusunda Karolinska’daki en yetkin gruplardan birisi biz olduğumuz için bu çalışmaya davet edilmiştik. Yaptığımız iş de çalışmanın klinik kısmıyla değil laboratuvar kısmıyla ilgiliydi. Ben bir hekim olmadığım için hasta verilerine ulaşmam zaten kanunen yasaktı.
4. “Skandalın” ardından Sabancı Üniversitesi’nden kovulduğum iddia ediliyor. Bunun gerçek olmadığı, Sabancı Üniversitesi’nden ayrılmamın konuyla ilgisinin olmadığı ilgili mercilerden teyit edilebilir. Soruşturmanın kararı çıktığı gün (25 Haziran 2018), o zaman çalışmakta olduğum Sabancı Üniversitesi rektörlüğüne ilettim. Benim Sabancı Üniversitesi’nden Boğaziçi Üniversitesi’ne geçişim ise Eylül 2019’da olmuştur. Sabancı Üniversitesi beni bu mesele yüzünden işten kovmak için 15 ay beklemiş midir? Aksine, ben Sabancı Üniversitesi’ndeki görevimden kendi irademle ve bu konudan tamamen bağımsız sebeplerle istifa ederek Boğaziçi Üniversitesi’ne geçmeyi tercih ettim.
5. Boğaziçi Üniversitesi’ne “derin bağlantılarımı” kullanarak(!) girdiğim iddia ediliyor, bu her ne demekse. Üniversitemizde son dönemde gayrı-meşru şekilde istihdam edilenler hariç tüm hocalarımız gibi ben de bir çok adayın başvurarak karşılaştırmalı olarak değerlendirildiği, Boğaziçi Üniversitesi’nin yerleşik istihdam süreçlerinden geçerek ve bileğimin hakkıyla bu pozisyonu kazandım. İşe başvuru sürecimde, haberlerde çarpıtılmaya çalışılan bu konu bölüm başkanlığı tarafından bana soruldu. Bölüm başkanlığına (tahminim oradan da dekanlığa ve rektörlüğe) gerekli bilgileri ve soruşturma sonuçlarını ilettim ve bunların hepsi incelenerek bir sorun oluşturmadığına karar verildi. Bu konuyla ilgili görüşmelerin üniversitemiz arşivlerinde bulunduğunu tahmin ediyorum. İstihdam sürecimde bölüm/fakülte/üniversite düzeyindeki kurul toplantılarının tutanakları incelenirse bu konu anlaşılabilir. Benim bakış açımdan sürecin nasıl işlediğini geçen sene paylaştığım şu tweet zincirinde bulabilirsiniz: https://twitter.com/TolgaSutlu/status/1410710109655871489
6. Benim bulunduğum ve geri çekilen sadece bir makale vardır. Haberde iddia edilenin aksine Boğaziçi Üniversitesi’ne başvuru dosyamda, geri çekilmiş olan bu yayın ve bu yayına gelen atıflar bulunmamaktadır. Bu husus da üniversitemizin arşivlerinden teyit edilebilir.
Son olarak ifade etmem gerekir ki 4 yıl önce tamamlanan soruşturma ve tüm kamuoyuna açık olan benim hakkımdaki karar şu şekilde sunulmuştur: suçlu değil ama kabahatli. (İngilizce dökümanda geçen şekliyle "not guilty but blameworthy; i.e. not responsible for scientific misconduct but not beyond criticism” yani “bilimsel suistimalden suçlu değil ama eleştirilecek yanlar var”).
Kararın gerekçesinden:
(https://retractionwatch.com/wp-content/uploads/2018/06/KI-decision.pdf)
Türkçesi:
Projede Evren Alıcı ve Tolga Sütlü laboratuvar çalışmaları, akış sitometrisi yaptılar. Evren Alıcı, doktora öğrencisi olan Tolga Sütlü'nün danışmanıydı. Çalışmalarının veri manipülasyonu içerecek bir şekilde yürütüldüğüne dair hiçbir ibare yoktur. Her ikisi de ilk yazar grubuna dahil edildi ve hakemlerin görüşlerini ele almak için eylem talep etmeleri veya yazarlıklarını geri çekilmeleri gerekirdi. Proje hakkında daha fazla bilgi talep etmeleri ve makalede bildirilen açıkça hatalı beş aylık durum bildirimine tepki vermeleri gerekirdi. Her ikisi de bu açıdan kabahatlidir, ancak bilimsel suistimal teşkil edecek ölçüde değildir.
Benim kavrayabildiğim kadarıyla kabahatim, o dönem Karolinska Enstitüsü yönetimi tarafından “harika transfer” olarak sunulan “mucize İtalyan cerrahın” çığır açan çalışmasına dahil olma fırsatı bulmuş genç bir doktora öğrencisi olarak, hocalarımı bu çalışmanın klinik sonuçlarıyla ilgili olarak yeteri kadar sorgulayamamış olmaktır. Hakkımdaki bu uyarı niteliğindeki kararı içime sindiremesem de suçlu bulunmadığım için kabullendim ve bu olaydan gerekli dersleri çıkartarak hayatıma devam ettim. Bilimsel kariyerimin daha başında karşılaştığım bu durumdan aldığım önemli dersler ışığında çalışmalarımı sürdürüyorum. Aldığım en önemli ders ise, ne olursa olsun her zaman otoriteyi sorgulamam gerektiği oldu. Bu dersi, iyi birer bilim insanı olarak yetiştirmeye çalıştığım öğrencilerime de en iyi şekilde öğretmeye çalışıyorum.
Ben, Boğaziçi Üniversitesi’nin görece genç bir akademisyeni olarak böyle bir linç kampanyasına maruz kalırken, güya "özellikle genç akademik kadroların mağduriyet yaşamaması için” Melih Bulu’nun rektör yardımcılığı görevine talip olan, sonrasında ise onun yerine geçip Melih Bulu’nun adını rektörler listesinden sildiren Naci İnci ve yönetiminin bu konuda sessiz kalmasını ise kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Dr. Öğretim Üyesi Tolga Sütlü
Boğaziçi Üniversitesi
Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü