Sermayenin bacası filtresiz, ÇED’i usulsüz
İktidarın desteği ve sermayenin eliyle yaşam alanlarını katleden santrallar gündemden düşmüyor.
İktidar ve sermaye el ele ülkenin dört bir tarafında irili ufaklı enerji santrallarıyla büyük bir çevre yıkımına neden oluyor. Makina Mühendisler Odası’nın (MMO) hazırladığı “Türkiye Enerji’de Nereye Gidiyor” adlı rapor yaşanan ekolojik yıkıma vurgu yapıyor.
İktidarın ‘enerji açığı’ argümanı uzmanlar tarafından boşa düşürülse de ülkenin dört bir tarafı enerji santrallarıyla kuşatılmış durumda. İktidar, ülkeyi rant ve talan projeleriyle kuşatmış, sermayeden desteğini esirgemiyor.
Birgün'den Gökay Başcan'ın haberine göre, MMO tarafından hazırlanan raporda, Doğu Karadeniz’in bağrına adeta bir hançer gibi saplanan hidroelektrik santrallardan ÇED Raporu usulsüzlüklerle dolu Sinop Nükleer Güç Santralı Projesi’ne ve filtre tartışmalarıyla gündemden düşmeyen termik santrallara kadar birçok konu gündeme getirildi.
ÖZEL SEKTÖRÜN VAZGEÇİLMEZİ: HES’LER
‘Yenilenebilir enerji’ olarak kabul edilen HES’ler, Doğu Karadeniz’in yeşilini ve mavisini adeta bitirme noktasına getirdi. Raporda “Doğu Karadeniz’in bağrındaki bir hançer” olarak adlandırılan HES’lerin, elektrik üretim tesislerinin yapım ve işletilmesinin özel sektöre bırakılması ve teşvik edilmesiyle birlikte başladığına dikkat çekildi.
HES projelerinde yıkıma neden olan farklı bir konu da ÇED raporlarında projelerin havza bazında yapılmaması. Çok sayıda ardışık projeye izin verilen ÇED raporlarında kümülatif etkiler göz ardı ediliyor.
HES projeleri, suya erişim hakkını engellerken; ormanlara, tarımsal arazilere, sit alanlarına geri dönüşü imkânsız zararlar veriyor.
YEKDEM ŞİRKETLERE YARADI
2010 yılında uygulamaya konan yenilenebilir enerji destekleme mekanizması (YEKDEM) ile HES furyası başladı. Şirketler, akarsular üzerine yaptıkları irili ufaklı HES’lerle doğayı talan etme yarışına girdiler.
2010 yılında akarsular üzerinde kurulu yani barajlı olmayan HES’lerin kurulu gücü toplamı 2.764,2 megawatt (MW) iken, bu toplam üç yıl içinde 2,2 kat artarak 2013’te 6.146,6 megawatta ulaşmıştı. Bu sayı 2020 Eylül sonu itibarıyla 7.912,7 megawatta çıkmış durumda.
YEKDEM’den yararlanan akarsu üzerindeki HES’lerin 2020 yılında toplam kurulu gücü 6.246,40 megawatt olup bu miktar tüm akarsulu HES’lerin 7.912,70 megawatt olan toplam kurulu gücünün yüzde seksenine yakın.
YÜKSEK FİYAT ALIM GARANTİSİ
Hidroelektrik santrallardan kilowattı 7,3 cent yani 60 kuruş gibi yüksek fiyatla alım yapılırken ülke genelinde bu ‘özel ve güzel’ destekten yararlanan HES sayısı ise 461.
ÇED RAPORLARI DOĞAYI KORUMUYOR
ÇED çalışmalarının ve raporlarının ‘yasak savmak’ için yapıldığına dikkat çekilen raporda şu ifadelere yer verildi: “Ülkemizde saha çalışmalarının çevreyi tanımak için bile yetersiz olan 3-6 ayda tamamlandığını göz önüne alırsak, ÇED uygulamalarında işin özünden çok uzak bir noktada kalındığı, olayın sadece bir yasak savmaktan ibaret olduğu görülmektedir.”
Ayrıca ÇED raporu iptal edilen projede ‘küçük’ değişiklikler sonucu yeniden ÇED olumlu kararları verildiği ve yargı kararlarının işlevsizleştirildiğine dikkat çekildi.
Raporda son olarak, “Ülkenin elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamayan, firmaların yüksek kazanç beklentisi ile yüksek fiyatlı alım garantilerine odaklanan HES’lerden vazgeçmelidir” denildi.
ÇOK PARA KİRLİ HAVA
Özellikle pandemi sürecinde en çok konuşulanlardan biri de hava kirliliği oldu. Pandeminin ilk başlarında sokağa çıkma yasağına büyükşehirlerin yanı sıra Zonguldak ilinin eklenmesinin sebebi kentteki hava kirliliği oldu. Ülkede hava kirliliğinden eksi not olan illerin başında ise termik santralların bulunduğu yerler alıyor.
Geçen yıl, kül ve duman saçan termik santralların filtresiz çalışma süresinin 2 buçuk yıl uzatılması yaşam savunucularının itirazları sonucunda veto edilmişti. Veto kararının ardından santrallara yılsonuna kadar izin verilmiş, yeni yılda söz konusu 13 santraldan 5’inin tamamen, 1’inin kısmi olarak kapatılması, diğer 7 santraldan 4’üne geçici faaliyet belgesi verilmesi, 3 santrala ise gerekli çevre izinlerinin verilmesi kararı alınmıştı.
Ancak çalışmasına izin verilen santralların filtre ve baca gazı kükürt arıtma tesislerinin iyileştirilmesi-yenilenmesi ve gerekiyorsa azot arıtma sistemlerinin kurulması yönündeki çalışmalar tamamlanmadı, hatta bazılarında başlanmadı.
MEVZUATA AYKIRI ÇALIŞTIRILDI
MMO’nun raporunda ise dikkat çekilen nokta, çalıştırılmasına izin verilen santralların veya ünitelerin 8 Haziran 2019’dan itibaren geçerli olan salınım değerlerine uyum konusu oldu. İktidar çevresinden doyurucu bir açıklama yapılmadığı belirtilen raporda Çan Termik Santralı’nın baca gazı kükürt arıtma tesisinin yapımı devam ederken santrala çevre izni verildiğine dikkat çekildi. Yani, yürürlükteki mevzuata göre çalıştırılmaması gereken santrallar çalıştırılmaya devam edildi.
ATILAN ADIMLAR GÖZ BOYAMA
Haziran ayına gelindiğinde ise yılbaşındaki söylemlerin ve alındığı belirtilen önlemlerin sadece göz boyama amaçlı olduğunun belirginleştiği belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, haziran ayında yaptığı açıklamasında yaklaşık 142 milyon lira tutarındaki çevresel yatırımların tamamlandığını belirtmiş ve birçok termik santralın tekrar faal duruma geldiğini açıklamıştır. Ancak Bakan bu açıklamayı yaparken, toz filtrelerinin ve baca gazı kükürt arıtma tesislerinin iyileştirilmesi, azot oksit salımları için önlemler alınması yönünde çalışma olup olmadığı, varsa bunların tamamlanıp tamamlanmadıkları ve eğer tamamlanmamış ise çalıştırılmalarına hangi yasal dayanak ile devam edildiği yönünde herhangi bir bilgi vermemiştir.”
FİLTRELER BELİRSİZLİĞİNİ KORUYOR
Haziran ayında geçici faaliyet belgesi verilen santrallarda kuru soğurucu püskürme kullanıldığı belirtilen açıklamada kükürt tutma verimi yüzde 50-80 arasında olan bu sistemin kullanılan kömürün özellikleri açısından amaca ne kadar uygun olduğunun, uzun süreli çalışmada çevre mevzuatı sınır değerleri açısından yeterli olup olmayacağının belirsiz olduğuna dikkat çekildi.
ÇEVREYİ KİRLETME HAKKI VERİLDİ
Raporunda devamında şu ifadelere yer verildi: “Konunun topluma anlatıldığı gibi sadece bir ‘filtre’ ile sınırlı olmadığı, bugüne kadar yapılan ve yapılmak istenilen şeyin, bu tesisleri, çevre mevzuatında yer alan çevreye verilen zararları azaltıcı ve sınırlayıcı yükümlülüklerin tümünden muaf tutma gayreti olduğu açıktır. Bu durum, esasen söz konusu tesislere her açıdan ‘çevreyi kirletme hakkı’ verilmesi anlamına gelmektedir.
Raporda ayrıca termik santrallara ilişkin denetimlerin açık ve şeffaf olması gerektiğine; denetimlerin TMMOB, TTB ile çevre örgütlerinin katılımıyla yapılması gerektiğine dikkat çekildi.
NÜKLEERDEKİ ISRAR SİYASİ
Raporda dikkat çekilen diğer bir konu ise Sinop Nükleer Güç Santralı (NGS) oldu. Sermayenin isteklerini geri çevirmeyen iktidarın en ‘prestijli’ projelerinden birisi de ‘kimin yapacağı dahi belli olmayan’ Sinop NGS. Toplumun yararını değil, şirketlerin çıkarı için hayata geçirilmeye çalışan Sinop NGS, ülkenin kucağına bırakılmış adeta bir bomba.
İktidarın NGS projelerindeki ısrarın siyasi olduğuna dikkat çekilen raporda, “Amaç, söz konusu yatırıma ihtiyaç olup olmadığını dikkate almaksızın; esas olarak yatırımın yapım ve işletmesinin büyük bütçelerinden edinilen yüksek tutarlı kazançların siyasal iktidara yakın olan şirket ve kurumlara çeşitli yöntemlerle aktarılmasıdır” dendi.
Raporda projenin maliyetinin yanlış hesaplandığı ilişkin de çarpıcı veriler yer aldı:
“ÇED Raporu’nda, projenin maliyeti 20 milyar ABD doları olarak ifade edilmektedir. Belirtilen 20 milyar dolar yatırım tutarı, bu tutarı belirleyen ancak daha sonra yaptıkları ayrıntılı çalışmalarla ilk öngörülerinin tamamen hatalı olduğunu, yatırım tutarının 44 milyar dolar mertebesine vardığını hesaplayan ve bu nedenle projeden çekilen Japon yatırımcı grubunun hatalı ilk tahminidir.
Ayrıca tesisin ilk kuruluş ve işletme maliyetleri, atıklar, ekonomik ömrü bittiğinde veya kapatıldığı zaman söküm maliyetleri vb tüm doğrudan ve dolaylı maliyetleri içeren yatırım tutarı göz önünde bulundurularak yürütülmediği için de ÇED raporu geçersizdir.”
Raporda tüm bu bilgiler ışığında Sinop NGS’ye elektrik ihtiyacının karşılanması bakımından ihtiyaç olmadığı ve enerjide dışa bağımlılığı artıracağı belirtildi.
NGS’de ülkeyi dışa bağımlı hale getirecek bir konu da yakıt. NGS’de kullanılacak olan yakıt işlem geçmiş uranyum. Ancak ülkede uranyum madenciliği yapılsa dahi uranyumu işleyerek nükleer yakıt haline getirecek tesis ve bu tesisi kurabilecek teknoloji mevcut değil. ÇED raporunda da ifade edildiği üzere santralde kullanılacak yakıt yapılacak anlaşmalar neticesinde yurt dışından temin edilecektir.
Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda yakıtı yurt dışından temin edilen ve ürettiği elektriğin bedeli 20 yıl boyunca yabancı para ile yabancı ortaklı şirkete ödenecek olan Sinop NGS’nin “dışa bağımlılığı en alt düzeye indirmesi” olanaklı değildir.
NGS’deki diğer aykırılık ve hatalar raporda şöyle sıralandı:
■ ÇED raporu gerçeklere değil, kabullere ve varsayımlara dayanmaktadır.
■ Sinop NGS kuruluş yeri olarak öngörülen 1.005,8 hektar alan için NGS Yer Lisansı bulunmamaktadır.
■ ÇED raporunda, SİNOP NGS’ye yapılacak reaktörlerin tipinin ATMEA1 olacağı belirtilmiştir. Oysa, kesinleşmiş bir proje, ortakları belli bir yatırımcı şirket yoktur ve teknoloji ve reaktör tip seçim ve tercihleri yapılmamıştır. Bu tür reaktörün kullanılacağına hangi merci, hangi yetki ile, hangi ölçütlere göre, ne gerekçe ve beklenti ile karar vermiştir?
■ ÇED raporunda, “Atık yakıt 60 yıl boyunca proje sahasında biriktirilecek sonra Türkiye tarafından imha edilecek” denilmektedir. İmha tesisinin nasıl yapılacağı ve maliyeti, ÇED raporunda dikkate alınmamış, santral maliyeti içerisinde hesaba katılmamış ve ülkeye neye mal olacağı açıklanmamıştır. Dolayısı ile bu ÇED Raporu yanıltıcı belge niteliği taşımaktadır.
■ ÇED Raporu’nda soğutma suyu denizden alınacak ve 7 derece artı sıcaklıkla denize deşarj edilecektir denilmektedir. Artan bu 7 derecenin deniz yaşamına etkisi ve deşarj edilen soğutma suyu içerisindeki kimyasallar ve etkileri ÇED Raporu’nda açıklanmamıştır.
Hayali bir proje
Japon tarafın çekilmesinin ardından projenin tek yatırımcısı olarak gözüken EUAS International ICC ise Merkezi Jersey Adaları’nda bulunan ve kamuya ait bir kurumun Türkiye’deki mali kurallar ve denetim dışında hareket edebilmesini sağlamak amacıyla kurulmuş bir şirket. Raporda bu şirkete ilişkin şu ifadeler yer aldı: “EUAS International ICC, bir nükleer santral kurma için gerekli bilgi, beceri ve maddi kaynağa sahip değildir.”
Santrala gerçekten gerek var mı?
Sinop NGS’nin ÇED Raporu’nda Türkiye’nin elektrik üretiminin arttığı ve bu talebi karşılamak üzere projenin gerekliliğine ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor. ÇED raporunda 2018’den beri yıllık 300 milyar kilowatt olan tüketimin 2023 yılında 385 milyar kilowatta çıkacağı belirtiliyor. Raporda bu öngörünün hayatın olağan akışına ve bilimsel kabullere aykırı olduğu ve talebin üç yılda yüzde 28 artmasının olanaklı olmadığına dikkat çekildi.
Yine ÇED raporunda enerjide dışa bağımlılığın azalacağı ifadeleri hatırlatılan raporda, belirtilenin aksine dışa bağımlılığı arttıran, enerji arz ve temin güvenliğini sekteye uğratan bir proje olduğu belirtildi.