Şiddete uğrayan kadınların sadece yüzde 11'i hakkını arıyor
Kadına Yönelik “Erk”ek Şiddetiyle Mücadele" başlıklı düzenlenen sempozyumda Türkiye’de şiddete uğrayan kadınların sadece yüzde 11’inin hak arama yollarına başvurduğuna dikkat çekildi.
Kadına Yönelik “Erk”ek Şiddetiyle Mücadele" başlıklı düzenlenen sempozyumda Türkiye’de şiddete uğrayan kadınların sadece yüzde 11’inin hak arama yollarına başvurduğuna dikkat çekilerek, yapılan araştırmalarda mobbing mağduru kadınların ise, yetkin, eğitimli 32- 55 yaş arası kadınlar olduğuna vurgu yapıldı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Türk Ceza Hukuku Derneği tarafından düzenlenen, “Kadına Yönelik ‘Erk’ek Şiddetiyle Mücadele” sempozyumu, akademisyenler, İstanbul Barosu, İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, Türk Ceza Hukuku Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı gibi birçok kurum temsilcisini bir araya getirdi. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında gerçekleştirilen sempozyumda, pozitif hukuk düzenlemeleri ile kriminoloji, sosyoloji, adli tıp, psikoloji gibi pek çok farklı perspektiften kadın haklarıyla ilgili sorunlar ele alındı. Sempozyumda, sivil toplum temsilcilerinin de katılımıyla konunun incelenmesi ve bu alandaki mücadeleye katkı sağlanması hedeflendi.
"TÜRKİYE'NİN ÖNCELİKLİ SORUNU ÖNLEMEDİR"
Etkinliğin açılış konuşmalarında söz alan BİLGİ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, “Yapılan bir araştırmaya göre; yurttaşlar davalar kendisinin aleyhine ya da lehine de sonuçlansa esas olarak süreç adaletini önemsiyor ve yargıya başvurdukları ilk andan itibaren adaletli bir sistem istiyorlar. Ülkemizde bir yılda 450 kadının erkekler tarafından öldürülmüş olması, esas olarak önleme konusunda sorun yaşadığımızın bir göstergesi” dedi. Bir diğer açılış konuşmacısı Türk Ceza Hukuku Derneği Başkanı Avukat Mehmet İpek ise Dünya Ekonomik Forumu’nun 2018 Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre, 149 ülke arasında Türkiye’nin Katar ve Cezayir’in ardından 130. sırada yer aldığını belirtti. BİLGİ Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Ceza Hukuku Derneği Yönetim Kurulu üyesi Dr. Buket Soygüt ise sempozyum başlığında yer alan “Erk” kavramına dikkat çekerek, kadını şiddete maruz bırakan tüm sosyal ve siyasal yapıları kavramak, teşhir etmek ve dönüştürmek gerektiğini söyledi.
"KADIN HAREKETİ UYGURLAŞMA HAREKETİDİR"
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türkan Yalçın “Türk Ceza Hukukunda Kadın” başlıklı konuşmasında, “Hukuk sistemleri uzun bir süre kadınları görmezden geldi. Bu süreçte kadınlar var olmakla ait olmak arasında kaldı. Özellikle cinsel suçlar söz konusu olduğunda kadın, iffeti üzerinden değerlendirildi” dedi. Kadını damgalayan ve aşağılayan dil kullanımının hukuk aracılığıyla değiştirilmesinin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Yalçın, “Türkiye otoriterleştikçe, demokratikleşmeden vazgeçtikçe, hukuk ve sosyal devlet kurumları oturmadıkça bizler bu şiddeti yaşamaya devam edeceğiz. Kadına şiddetle mücadelede konusunun sadece hukuk yoluyla çözümü mümkün değil. Öncelikle toplumsal algının dönüşümü gerekiyor” şeklinde konuştu. Yalçın konuşmasını, “Kadın hareketi sadece kadınların değil demokratikleşmenin, uygarlaşmanın da hareketidir ve bu hareketin erkeklerle birlikte yürütülmesi gerekir” diye konuştu.
ŞİDDET GÖREN KADINLARIN SADECE YÜZDE 11’i HAKKINI ARIYOR
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Uzm. Dr. Gülsüm Önal Kav, kadınların hak arayışlarının bir sonucu olarak öldürüldüklerine dikkat çekerek, “Türkiye’de şiddete uğrayan kadınların sayısı çok yüksek olsa da bu kadınların sadece yüzde 11’i hak arama yollarına başvuruyor. Bu nedenle şiddete maruz kalan kadınlara ulaşmak ve kadın hakları konusunda farkındalık yaratmak amacıyla ciddi bir emek sarf ediyoruz” dedi. Kandiyoti’nin “Türkiyeli kadınlar özgürleşmiş ancak doğmamıştır” sözüne atıfta bulunan Önal Kav, “Belki de bu süreç bir doğum ve başkaldırı evresidir. Kadınlar artık haklarının farkında ve daha güçlü” diye konuştu.
SADECE FİZİKSEL DEĞİL PSİKOLOJİK ŞİDDETİN DE İZİ SÜRÜLMELİ
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, “Kadınlar, sadece fiziksel değil hakaret ve aşağılama gibi psikolojik şiddete de maruz kalıyor. Ancak mahkemeler psikolojik değerlendirmeyi teorik olarak kabul ediyor gibi görülse de pratikte bunun bir yaptırımı olmuyor. Erk şiddet uygulamaya devam edebilir burada önemli olan bizim bu şiddeti nasıl görünür kılabileceğimiz ve şiddet görenleri nasıl koruyabileceğimizdir. Bu izlerin sürülmesi süreci ise ancak bir hastane ortamında mümkün olabilir. Ve bu iz sürülürken kimliğin hiçbir şekilde kayda girmeyeceği kodlama sistemleriyle bir mekanizma kurulması gerekmektedir” dedi.
MOBBİNG MAĞDURLARI 32- 55 YAŞ ARASI KADINLAR
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülsevil Alpagut, “Mobing cinsiyet ayrımı gözetmeyen bir kavram ancak yapılan araştırmalarda mağdurların, yetkin, eğitimli, işini iyi yapan, yaratıcı, açık sözlü, 32 – 55 yaş arası kadınlar olduğu görülüyor” dedi.
6284 SAYILI KANUN UYGULANMIYOR
Mor Çatı gönüllü avukatlarından Selin Nakıpoğlu şunları söyledi:
“6284 sayılı Kanun aslında pek çok imkanı barındırıyor ancak mülki amirler, muhtarlar bunları uygulamıyor, kağıt üzerinde kalıyor. Kimlik değiştirme imkanı da var, ancak kadın eski kimliğiyle elde ettiği haklarını kullanamıyor. Kadın tüm bunlar için uğraşırken ve yeniden mağdur oluyor”
İZLANDA'DA DAHİ KADINA NAFAKA ÖDENİYOR
İstanbul Barosu’ndan Av. Hülya Gülbahar, “Kadın erkek eşitliğini sağlamada dünyanın bir numaralı ülkesi İzlanda’da kadın işsizliği oranı yüzde 2.5, kadın okuma yazma oranı ise yüzde 100. İzlanda’yı Norveç ve İsveç izliyor. Buna rağmen bu ülkelerde nafakanın kaldırılması konusu tartışılmıyor bile. Almanya, Belçika gibi bazı ülkelerdeyse nafaka öldükten sonra bile devam ediyor” şeklinde konuştu.
ISRARLI TAKİP ŞİDDETE DÖNÜŞME POTANSİYELİ TAŞIYOR
BİLGİ Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi ve Türk Ceza Hukuku Derneği Yönetim Kurulu üyesi Dr. Buket Soygüt, “Israrlı takip bizde ayrı bir suç olarak düzenlenmemiştir. Daha çok TCK m.123 ‘huzur ve sukunu bozma suçu’ kapsamında değerlendirilmektedir. Bu madde ve uygulamada kullanılan diğer ceza hükümleri yetersiz ve muğlak olup esasen cezasızlık yaratmaktadır. Eziyet suçu ise hiç değerlendirilmemektedir. Oysa, hem AİHM kararları hem İstanbul Sözleşmesi uyarınca Türkiye bu eylemleri cezalandırmakla yükümlüdür. Cezalandırma ihtiyacı, eylemlerin tekrar ederek belli bir yoğunluğa ulaşması ile mağdurun korku içinde yaşamasına ve hayat rutinini değiştirmesine neden olması ancak daha yakıcı olarak şiddete dönüşme potansiyeli taşımasıdır” diye konuştu.
EĞİTİME VE ÇOK KARARLI BİR DEVLET POLİTİKASINA İHTİYAÇ VAR
Etkinlikte hem oturum başkanlığını yürüten hem de kapanış konuşmasını yapan, İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı Av. Nazan Moroğlu ise “2002 yılına kadar Türkiye’de Medeni Kanun Değişikliği yapılmadığı için toplumsal yapıyı düzenleyen Aile Hukuku, erkek ailenin reisidir diye başlardı" dedi ve ekledi: Kadın ise bir birey değil sadece ailenin bir üyesi olarak görülürdü. Bu yılların ardından kadına şiddetle mücadelede artık elimizde hukuksal bir dayanağımız var. İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 Sayılı Kanun’un kabulü kadın hakları konusunda bir zemin hazırlayabilir. Ancak tabii ki hukuk her sorunu çözemez bu alanda disiplinlerarası bir çalışma ihtiyaç var”
Çözüm önerilerini katılımcılarla paylaşan Moroğlu, “Yine tek başına yeterli olmasa da en önemli çarelerden biri eğitim ve üniversitelerin yaptığı bilimsel toplantılardır. Özellikle öğretmenlerin eğitimi çok önemlidir. Bunun yanı sıra çok kararlı bir devlet politikasıyla birlikte koordine bir şekilde 6284 Sayılı Kanun’un ve İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması gerekir. Burada da farkındalık ve mevcut durumu görünür kılmak çok kritik” şeklinde konuştu.