Sinemada erkeklere yönelik imtiyazlara son
Cinsel istismarla gündeme gelen yönetmen Roman Polanski’nin filminin ön gösterimi Fransa’da tepkiyle karşılandı.
İMRAN GÖKÇE ŞAHİN/BİRGÜN - 2006 yılında başlayan #metoo kampanyası, 2017’de sosyal medyada gördüğü ilgiyle beraber birçok kadının işyerlerinde maruz bırakıldıkları cinsel saldırılara karşı ses çıkardıkları bir harekete dönüştü.
Ortaya çıkan tablo oldukça çarpıcıydı, özellikle de sinema sektörü söz konusu olunca. Amerika’da başlayan bu hareket şimdilerde tüm dünyada cinsel şiddete ve baskılara karşı susmayan kadınlara cesaret vermeye devam ediyor.
Geçen günlerde ünlü yönetmenlerin sinema sektöründeki güçlerini cinsel saldırıları meşrulaştırma aracı olarak kullandıkları vakalara bir yenisi eklendi. Fransız oyuncu, Valentine Monnier, Roman Polanski tarafından 1975 yılında cinsel saldırıya maruz bırakıldığını açıkladı. Polanski, 1978 yılında mahkeme tarafından 13 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel saldırıda bulunmaktan yargılanmış ve suçlu bulunmuştu. Cezasının uzayacağını öğrenen Polanski, Amerika’dan kaçtı ancak hâlâ Interpol tarafından aranıyor olmasına rağmen Fransa’da serbest bir biçimde yaşamaya ve film çekmeye devam ediyor.
Hakkında yapılan açıklamalardan sonra, Polanski’nin 1864 yılında Yahudi olduğu için Alman casusluğuyla suçlanan yüzbaşı Alfred Dreyfus’un hikâyesini anlattığı “J’accuse” filminin ön gösterimleri Fransa’da tepkiyle karşılandı. Özellikle Kuzey Fransa’da gösterimlerin çoğu iptal edilirken @JaccuseP isimli Twitter hesabından şu açıklama paylaşıldı: “12 kişi tarafından suçlanan, kaçak ve suçlu bir pedofili tarafından çekilmiş bu filmin promosyonunun ve gösterimlerinin durdurulmasını talep ediyoruz.”
Filmin Paris’teki gösterimiyle ilgili yapılan protesto sosyal medyada oldukça tepki çekti. Protestonun düzenleyicileri arasında yer alan Clémentine Dreyfus ile bu eylemle ilgili konuştuk.
>> Paris’te düzenlenen bu eylem neden ve kim tarafından gerçekleştirildi?
Protesto, Polanski’nin yeni filminin Fransa’daki ön gösteriminden önce düzenlendi. Aslında bu protestoyu kadın cinayetlerini duyurmak amacıyla sokaklarda yazılama yapan ekip olarak düzenledik fakat örgütlü bir topluluk değiliz, bu nedenle de eylemi kendi adımızın altında duyurmadık. Bu ekip yaklaşık 30 kişiydi. Gösterimin yapılacağı sinemanın önünü kapatmayı başardık ve gösterim iptal edildi.
>> Protestonun amacı neydi?
Ön gösterimin iptal edilmesini istedik çünkü ulusal gösterimi iptal ettiremeyeceğimizin farkındayız. Bu yüzden de Fransız medyasını mesajımızı iletmek, Polanski ve destekçilerine bu konuda susmayacağımızı göstermek için kullanıyoruz. Protesto sırasında özellikle yaşlı, zengin ve beyaz erkeklerden şok edici sözler duyduk. Bize “Nazi” dediler. (Soyadımı da göz önüne alınca bu oldukça ironik bir durum.) Çünkü, Polanski bir Yahudi ve Dreyfus’un bir Yahudi olarak suçlanmasıyla kendisinin tecavüzcü ve pedofili olarak suçlanması arasında bir analoji kuruyor. Oysa Dreyfus, adil olmayan suçlamalardan eziyet çekti ve o dönemde Fransa, bu davayla ilgili ikiye bölündü. Polanski ise suçlu. Interpol tarafından aranıyor olmasına rağmen bizimle aynı kara parçası üzerinde sakince dinlenmeye devam ediyor. Fransa gibi “insan haklarının ülkesi” olan bir yerde bunun olması kabul edilemez. Bu yüzden oldukça öfkeliyiz. Üstelik Polanski, Amerika’da yalnızca suçlanmadı aynı zamanda suçlu bulundu ve suçunu İTİRAF ETTİ. 2019’da hâlâ insanların tecavüz kültürüne destek olmaları korkunç. Sanatçıyı yüceltmeye devam ediyorlar ve sanatçı kimliğinin arkasında kim olduğunu görmekten acizler. Biz ise ikisini de aynı kişi olarak görüyoruz.
>> Kadın cinayetlerinin duyulmasına yönelik çalışmalar yaptığınızı söyledin, bu eylemle sokaklarda yaptığınız yazılamanın nasıl bir ilişkisi var?
Arada doğrudan bir bağlantı olduğunu söyleyemem fakat bir kez daha yaşlı, beyaz erkeklerin kadınlara ve çocuklara zarar verdiğini ve şiddete maruz bırakılanların susturulmaya çalışıldığını görüyoruz. Tüm mesele adaletle ilgili, şu anki yöntemlerle adalet sistemini değiştiremeyeceğimizin farkındayız. Yalnızca çevremizde olan şeyleri değiştirebiliriz ve bu da sokağa çıkmakla, protestoyla ve öldürülen kadınların isimlerini duvarlara yapıştırmakla başlıyor.
>> Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Ek olarak şunu söyleyebilirim, protestodan yarım saat sonra bir öğrenci grubu da bize katıldı. Yaklaşık 70 kişilerdi ve protesto edilen sinemanın yanındaki Sorbonne Üniversitesi’nden geliyorlardı. O andan itibaren protesto yalnızca kadınlarla ilgili bir mesele olmaktan çıktı çünkü erkek öğrenciler de bize yardım ettiler ve bir saat sonra alanı terk ettiğimizde onlar alanda kalmaya devam etti. Ayrıca, dört araç dolusu polis de geldi. Başta bizi tutuklayacaklarını düşündük fakat barışçıl bir eylem olduğu için bizi sadece izlediler ve videolarımızı çektiler. Belki bizimle hemfikirlerdi, belki değillerdi fakat ne olursa olsun bize yardım etmek için hiçbir şey yapmadılar.