TMMOB Çevre Mühendisleri Odası'ndan çarpıcı İstanbul raporu
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası'nın raporunda 'Önemli olan sadece kent halkına su temin etmek değil, sağlıklı içilebilir suyu, ücretsiz bir şekilde konutlara ulaştırmaktır' denildi.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi İstanbul’da su konusunu tüm yönleriyle ele alarak değerlendirme ve tespitlerle birlikte sorunların çözümüne yönelik öneriler sunduğu 2020 İstanbul Su Durum Teknik raporunu hazırladı.
'YANLIŞ POLİTİKALARIN MALİYETİ HALKA YÜKLENMEKTE'
Raporda yaşadığımız su krizinin tek sebebinin "iklim krizi ya da kurak bir mevsim değil, aynı zamanda da süregelen yanlış su politikaları olduğu" söylendi. Bunun nedeninin ise Türkiye’nin en büyük nüfusa sahip şehri olan İstanbul’da, barajlardaki su kıtlığı, su toplama havzalarının yapılaşmaya açılarak küçültülmesi, su yollarını hiçe sayan yapılaşmalar, su kaynaklarındaki kirlenme ve yanlış su politikaları ile birlikte gün geçtikçe içmesuyu kaynaklarının kaybedilmesi olduğu belirtiliyor.
Raporda ayrıca "İstanbul’daki yanlış su politikaları yalnızca İstanbul’u değil, çevre illeri de etkilemektedir. Avrupa yakasında nüfus artışının teşvik edilmesiyle artan su ihtiyacı, İstanbul’un çevre illerin su kaynaklarından beslenmesi ile geçiştirildi. Bu durum başka illerin suyunun İstanbul’a çekilmesi ile yanlış su politikalarının yaygınlaştırılması, sorunun diğer illere fatura edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Sorun sadece kent halkına su temin etmek olarak görülüyor olsa da, doğru bir kavrayış bunun çok ötesinde olmalıdır. Mesele sağlıklı içme ve kullanma suyu niteliğinde suyu halka iletmeyi garanti altına almaktır. Yanlış su politikaları İstanbul’dan başlayıp komşu illere dalga dalga yayılırken, diğer illerden İstanbul’a su iletmek için kullanılan pompaların devasa enerji sarfiyatları sebebi ile suyun birim maliyeti sürekli olarak artmaktadır. Yanlış politikaların maliyeti halka yüklenmektedir" denildi.
'İSTANBUL'DAKİ BARJALARIN DOLULUK ORANI SON 10 YILIN EN DÜŞÜK SEVİYELERİNDE'
İSKİ Genel Müdürlüğü’nün verilerinde barajlara gelen su miktarının son 10 yılın en düşük seviyelerinde olduğu da hatırlatılarak şöyle denildi:
"İSKİ Genel Müdürlüğü’nün verilerinde barajlara gelen su miktarının son 10 yılın en düşük seviyelerinde olduğu görüldü. İSKİ 2019 yılı faaliyet raporlarında günlük yaklaşık olarak İstanbul’da 3 milyon m3 su tüketildiği belirtilmektedir. İSKİ resmi sayfasına göre 11.01.2021 tarihi itibarıyla barajlarımızdaki doluluk oranı %21,13 olup, toplam 183,54 milyon metreküp toplam su miktarı bulunmaktadır.
'SAĞLIKLI İÇİLEBİLİR SU, KONUTLARA ÜCRETSİZ ULAŞTIRILMALI'
Raporda "İstanbul’da su konusu tüm yönleriyle ele alınarak değerlendirme ve tespitler yapılmış, sorunların çözümüne yönelik öneriler sunulmuştur. İstanbul’un su sorununun nedenleri ortadayken su yönetimleri bu sorunların çözümüne ilişkin kalıcı ve gerçekçi çözümler bulmak yerine geçici çözümler bulmuştur. İlerleyen senelerde benzeri sorunlar yaşamamak için su politikaları kamusal bir bakışla ve katılımcı bir anlayışla yapılmalıdır. Suyun; sadece insanlar için değil bütün canlılar için yaşam kaynağı olduğu gerçeği ile havzalarda ekolojik yaşam alanlarının korunması esas olmalıdır. Önemli olan sadece kent halkına su temin etmek değil, sağlıklı içilebilir suyu, ücretsiz bir şekilde konutlara ulaştırmaktır" denildi.
İstanbul'da baraj doluluk oranı yüzde 40,39'a yükseldi
Raporda yer alan sonuç ve öneriler şöyle:
SU DURUMU
İstanbul’un 2019 yılı kayıp kaçak oranı %22.32 olduğu belirlenmiştir. Bu oranın çok büyük bir kısmı fiziksel kayıplardan oluşmaktadır. Dünyada kabul edilebilir kayıp kaçak oranı % 5-10 aralığındadır. Bu kayıp kaçak oranının düşürülmesi için gerekli planlamaların ve yatırımların en kısa sürede yapılması gerekmektedir.
Kirli su kaynaklarından İstanbul’un su ihtiyacını karşılama projeleri kesinlikle planlanmamalıdır. (Sakarya nehri vb.) Orta ve uzun vadede yıllık 3 milyar m3 yağış alan İstanbul’un su toplama havzalarının korunması ve dahi genişletilmesi konusunda havza planları yapılmalıdır.
Orman alanı kıyımı durdurularak yeşil alanların ve tarım arazilerinin yapılaşmaya açılması engellenmelidir.
Avrupa yakasında bulunan su havzalarının “Mega Projeler” ile yapılaşmaya açılarak, Anadolu yakasından da su temin edilmesi planlanmaktadır. “Avrupa yakasındaki havzalara gerek kalmayacak” anlayışı kentin su kaynaklarını teker teker yok etmektedir. Bu planlanan çalışmalardan da anlaşıldığı gibi, su politikalarının temeli kent halkına su sağlamak değil yeni rant kapısı açacak su havzalarını yapılaşmaya açmaktır.
'İSTANBUL'DA SU YÖNETİMİ GÖZDEN GEÇİRİLMELİ'
Melen Barajının 2025-2026 yılından önce devreye giremeyeceği gerçeği göz önüne alınarak planlama yapılmalıdır. Melen havzasında bulunan bütün kirletici atıksu kaynakları ve arıtılmış sular, havza dışına çıkarılmalıdır. Bölgede bulunan “Katı Atık Bertaraf Tesisi” kapatılarak farklı amaçlar için değerlendirilmeli, bölgede toplanan katı atıklar havza dışında Katı Atık Bertaraf Tesislerine gönderilmelidir.
İKLİM
Dünyada insan kaynaklı sera gazı emisyonlarındaki artıştan kaynaklanan iklim değişikliği en öncelikli olarak nüfusun büyük bir kısmının yaşandığı İstanbul gibi mega kentlerde etkisini daha çok gösterecektir. Kurumların yapmış olduğu farklı küresel sera gazı emisyonu öngören senaryolar ile üretilen gelecekte yer alan iklim değişikliği projeksiyonlarına göre; Türkiye’nin iklim değişikliği açısından riskli bir bölgede yer aldığı ve İstanbul’da sıcaklığın artması, yağışların azalması ve kuraklık dönemlerinin uzaması beklenmektedir. İklim değişikliğinin yaratacağı kuraklık açısından İstanbul’da su yönetiminin gözden geçirilmesi ve iklim değişikliğiyle uyum içerisinde olacak çalışmaların yapılması büyük önem arz etmektedir.
Türkiye belli periyotlarda ortalama yağışın altında bir yağış almaktadır. Bu kuraklık dönemleri geçmişten günümüze kadar sürekli tekrar etmiştir, fakat bu durumun bilinmesine rağmen yerel ve merkezi su yönetimlerinin bu konuyla ilgili bir çalışmasının olmadığı ortadadır. İlerleyen senelerde benzeri durumların yaşanmaması için su yönetimlerinin bu durumlara karşı gerçekçi projeleri en kısa sürede hayata geçirmeleri gerekmektedir.
'KANAL İSTANBUL KESİNLİKLE İPTAL EDİLMELİDİR'
5461 km²’lik İstanbul il yüzölçümünün %46'sı su havzalarından oluşmaktadır. Kanal İstanbul, 3. havalimanı ve Yenişehir yapı alanları kentin yaklaşık %7’si kadar bir alanı kaplamakta ve tamamı, Avrupa Yakası su havzalarını yok etmektedir. İstanbul’da Avrupa yakasında su toplama havzalarını ve baraj hacimlerini azaltacak Yenişehir Yapı Alanı ve Kanal İstanbul Projesinin İstanbul için cinayet olacağı bilinmeli ve kesinlikle iptal edilmelidir.
İstanbul’un su depolama kapasitesinin %10,21 ’ini karşılayan Sazlıdere Barajı Kanal İstanbul projesinin hayata geçmesi halinde tamamen yok olacaktır. Keza Terkos gibi İstanbul su ihtiyacının %18,68 ’ini karşılayan bir barajın havzasından da önemli kayıplar yaşanacaktır. Ayrıca Kanal İstanbul kapsamında açılacak kanal sebebi ile barajın tuzlanma riski de vardır. Bu riskin gerçekleşmesi durumunda İstanbul’a su sağlayan barajların %28,89’u yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır. DSİ raporunda “stratejik rezerv olan akiferlerin” etkileneceği belirtilerek, Kırklareli akiferinin tuzlanacağı, dolayısı ile proje alanı dışında Trakya yeraltısularının da olumsuz etkileneceği değerlendirmesi yapılmıştır. Bölge yeraltısuları ve Kırklareli akiferi tuzlanacak, dolayısı ile proje alanı dışında Trakya yeraltısuları da kullanılamaz hale gelecektir.
DESALİNASYON SİSTEMLERİ
Havzaların ve su kaynaklarının korunması, su tasarrufu, yağmur suyunun toplanıp, depolanıp kullanılması, gri su ve atıksuların geri kazanılması durumunda bile su eksikliği oluşursa, son çare olarak desalinasyon (denizsuyu arıtma) sistemleri kurulmalıdır.
İstanbul sahillerinde yüzey suyu maalesef arıtma tesislerinin gerektiği gibi çalıştırılmaması nedeni ile çok kirlidir ve sadece ters ozmos ile arıtımı mümkün görünmemektedir. Daha derin sular nispeten daha temiz ama çok tuzludur, bundan dolayı ters ozmos sistemleri %50-55 verimle çalışabilir. Deniz suyu alınacak noktaların iyi seçilmesi ve konsantre deşarjı ile deniz kirliliğinin önlenmesi gereklidir. Ayrıca SWRO tesislerinin yüksek enerji sarfiyatları olduğu da kesinlikle unutulmamalıdır.
GRİ SU ve ATIKSULARIN GERİ KAZANILMASI
Su kaynaklarının azalması sebebi ile gri su ve atıksuların geri kazanımı özellikle önem kazanmıştır. Yeni yapılacak binalarda gri su kullanımına yönelik politikalar üretilmeli ve gri su kullanımı teşvik edilmelidir. Gri su kullanımı ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Atıksu geri dönüşümünün uygulanabileceği endüstriyel sektörler belirlenerek, geri dönüşümü teşvik ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır. (Örnek olarak; araç yıkama, metal sanayi, tekstil sanayi vb. atık su geri dönüşüm çözümlerinin sektöre sunulması).
YAĞMURSUYUNUN TOPLANMASI, DEPOLANMASI VE GERİ KAZANILMASI
Yağmur suyunun kanalizasyona verilerek arıtmalara gitmesi veya denize deşarj edilmesinin engellenmesi -minimize edilmesi- konusunda çalışmalar yapılmalı ve mümkün olan en kısa zamanda hayata geçirilmelidir. Yağmursularının ayrık toplanarak uygun bir arıtma sonrası barajlara iletilmesi, ayrıca binalar, sanayi kuruluşları, havaalanları vb. alanlarda yağmursuyu hasadının teşvik edilmesi için gerekli çalışma programları ve yasal düzenlemeler hazırlanmalıdır.