Türkiye-ABD krizi: Ver papazı al papazı
ABD ve AKP arasında başlayan gerilim peşpeşe gelen açıklama ve yaptırımlarla çarpıcı bir seyir almış vaziyette.
YAĞMUR ÖZTÜRK/BİRGÜN- İktidarın, Türkiye’de tutuklu bulunan ABD’li Rahip Brunson’un serbest bırakılması isteğini kabul etmemesi üzerine iki ülke arasında yaşanan gerilim artarak sürüyor. Uzmanlar, bu sürecin hem enflasyonu hem işsizlik artışını dizginlenemeyeceği ve daha da artacağını söylüyor: “Bu tabloyu vahimleştirecek şey sermaye akışının durmasıdır. Ani bir duruş Türkiye’yi tam anlamıyla finansal bir krize sürükler.” Meseleyi emekli öğretim üyesi Prof Dr. Oğuz Oyan ve Kadir Has Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ile konuştuk.
Meselenin iktidarın kendi suçu olduğunu söyleyen emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Oyan, “Büyük bir devletle ilişkiye girdiğiniz zaman bunun sonuçlarını dikkate almanız gerekiyor. Bu ilişkilerin bu noktaya gelmesinin birinci müsebbibi iktidarın kendisidir” dedi. Oyan, iktidarın kısa süre önce FETÖ ile arası iyiyken ABD, FETÖ, AKP işbirliği içinde TSK’ye operasyon yaptığını belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Onlara kozmik odayı açtılar. Şimdi böyle bir iktidardan bahsediyoruz. Bu iktidar ABD ile ilişkilerinde ‘FETÖ bu darbenin sorumlusudur, onu bana vermezseniz ben İncirlik üstünü kapatırım’ diyemeyecek durumdaydı. ABD’nin yaptığını iktidar onlara yapamadı. Ama ne yapmaya kalktılar? At pazarlığı yapmaya başladılar. Ver papazı al papazı. Bunu da kendileri söyledi zaten. Böyle bir şey olmaz, hele de böyle büyük bir güçle pazarlığa girmeye kalkarsanız bu geri teper ve aleyhinize sonuçlanır. Kaldı ki eş değer şeyler değil Brunson ile FETÖ”
Adalet bağımsız değil
Oyan, adaletin bağımsız olmadığını da şu sözlerle ifade etti: “Türkiye defalarca adaletinin bağımsız olmadığını, özellikle bu tür davalarda tamamen siyasi kademelere bağımlı olduğunu göstermiştir. Fransız gazeteciyi bırakırken, Alman-Türk vatandaşı Yücel’i bırakırken. Bütün bunlarda hep eğilmiştir. Baskılara boyun eğmiştir. Şimdi burada aslında yanlış hesap yaptılar. İki kademede düşündüler. Yani önce bir ev hapsine alalım, yeniden pazarlık yaparız dediler. Bu pazarlık Halkbank pazarlığını da içeriyordu. Onun üzerinden Türkiye’ye cezai bir yaptırım uygulanmamasını istediler. Tek kademede değil de iki kademede yaparak yanlış yaptılar. Bu yanlış hesap döndü. Hâlbuki Amerika’nın açıklamaları çok netti. Bu konuda sert tavır alacakları belliydi.
Dış politika bilmemek
Bu aslında dış politika bilmemenin bütün unsurlarını içeriyor. 16 yıldır dış politika acemileri, dış politika cahilleri yönetiyor Türkiye’yi. Türkiye-Amerika ilişkilerinin bu noktaya gelmesi gerekmiyordu. Amerika ile ilişkiler bozulacaksa bozmak için başka nedenler var. Ama bunu yapamadılar. Örneğin Kıbrıs tarafında petrol aranmasına Amerikan zırhlı gemileri muhtemelen gelecekler. Bir şey yapabilecekler mi? Esas bu meseleler varken, Suriye meselesi varken bunları sineye çekiyorsunuz. Böyle kıytırık bir meselede üstelik adaletin yargının bağımsız olmadığı çok açıkken efelik taslamaya kalkıyorsunuz ve bunu yüzüne gözünüze bulaştırıyorsunuz. Dolayısıyla bunun savunulacak bir tarafı yok. Bundan Türkiye zarar görür.”
Gelinen nokta
Ekonominin geleceği noktayı da Oyan şöyle açıkladı: “Türkiye’nin, başından itibaren turizmine, döviz kuruna verilen zararlar inanılmaz duruma gelmiş vaziyette birkaç yıldır. Ülkeye bu kadar büyük zararlar verenler hâlâ yerlilik, millilik taslayıp, sağa sola kafa tutma numaraları yapıyorlar. Bunu sürdürmeleri mümkün değil. Ekonomi zaten kötüye gidiyordu bu daha da tetikleyici bir mesele oldu. Daha da olur. Ondan sonra kalkıp bize komplo kuruyorlar falan demesinler. Bu kadar sorumsuzca bir dış politika götürülürse sonuçları böyle olur.
Ekonomide birçok gösterge kötüye gittiğimizi gösteriyor. Bu gelişme olmasaydı da yılın son çeyreğinde küçülme ile karşılaşacaktık. IMF’nin kapısını çalmak zorunda kalırlar. Ama IMF dediğimiz de Amerika’dan bağımsız değil zaten. Vahim bir şey Türkiye’yi getirdikleri yer. Burada ucuz kahramanlıklara yer yok. Bu iktidardan kurtulmadan da gerçek anlamda bağımsız bir ekonomi ve dış politika götürmek mümkün değil”
Bu iktidarın batı ittifaklarını karşısına alarak hareket etme ihtimali olmadığını söyleyen Oyan “Bu iktidar türü 1950’lerdeki komünizmle mücadele dernekleri üzerinden gelmişler. Belediye başkanlığından iktidara gelen süreçte de bu sempatinin olumlu etkisi vardır. Bütün bu çevreler üzerinden kendi iktidarını kurmuş, inşa etmiş ve uyguladığı neo-liberal politikalar dolayısıyla da bu çevrelerin sürekli aferinini almış bir iktidar türünün şimdi bütün ilişki şeklini tamamen değiştirip kendisini var eden koşullara kafa tutması mümkün değildir. Kendi yok oluşunu hazırlar” dedi.
Oyan şunları söyledi: “Dolayısıyla bu iktidardan anti-emperyalizm çıkmaz. Yaptığı şey Amerika düşmanlığına, gavur düşmanlığına gider o kadar. Bununla kalır. Halkı galeyana getirebilir, ülkede Amerika düşmanlığını artırabilir ama bu emperyalizme karşıtlık anlamına gelmez. Kapitalizme karşı olmadan emperyalizme karşı olmak da anlamı olmayan bir duruştur.”
İç siyasete yönelik hamleler
Kadir Has Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ise bu gerilimin beklediğinden erken geldiğini ifade etti: “Bu hareketin önemli ölçüde Amerika’da yaklaşan seçimler nedeniyle bir arada tutması gereken evanjelist tabana ve bunun kendi yönetimi içerisinde temsilcisi olan Başkan Yardımcısı Mike Pence’e yönelik olduğunu düşünüyorum”
İlişkilerin şu aşamada iyiye gitmeyeceğini söyleyen Han, sözlerini şöyle sürdürdü: “İlişkilerin daha iyiye gideceğini düşünmek fazla iyimser beklenti olur. Buradan bir geri dönüş yaşanabilmesi için tarafların oturup birbirleriyle tekrar diyaloğa geçmeleri gerekir. Bu ortamda diyaloğun nasıl bağlanabileceğini de görmek gerekir. Muhakkak arka kanallardan bu karşılıklı diyalog devam ediyordur”
Han, Türkiye’nin ABD ilişkilerindeki görülen hasarın Rusya’yla olan ilişkiyi nasıl etkileyeceğini ise şöyle açıkladı: “Türkiye, batı merkezinden dışarıya doğru itildikçe Rusya’yla ilişkilerin daha ön plana çıkması kaçınılmaz. Ama şunu da görmek lazım; Rusya’nın Türkiye’nin acil bastıran ekonomik meseleleriyle ilgili olarak Türkiye’ye verebileceği çok fazla bir destek kaynağının olmadığını unutmamak lazım”