'Türkiye'de yardımlarda politik istismar söz konusu'
AKP’nin sosyal politikaları tartışılmaya devam edilirken Hertfordshire Üniversitesi’nden Prof. Dr. Dağdeviren Türkiye’deki sosyal yardımlarda politik bir istismarın söz konusu olduğunu söyledi.
Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği konferansta, Avrupa’dan ve Türkiye’den alanında uzman akademisyenler, sosyal politika konusunu masaya yatırdı.
Konferansa katılanlardan İngiltere’nin Hertfordshire Üniversitesi’nden Ekonomik Kalkınma Profesörü olan Hülya Dağdeviren İngiltere’deki sosyal devlet uygulamalarını değerlendirdi.
Prof. Dr. Hülya Dağdeviren, İngilitere’de evsizlerin ve yoksulların arttığını altını çizerek, bunun Brexit süreciyle ilişkili olduğuna dikkat çekiyor. Prof. Dr. Dağdeviren, şöyle konuşuyor: “İnsanlar, göçmenleri ‘kaynaklarımızı kullanıyor, işlerimizi alıyorlar’ diyerek suçluyorlar.
Birgün'den Uğur Şahin'in haberibne göre; konut krizini de, ‘göçmenler olmasa konut krizi olmaz’ gibi değerlendiriyor, göçmenleri bir rekabet unsuru olarak görüyorlar. Halk arasında, ‘Avrupa Birliği’nden çıkarsak, kamu kaynaklarından daha iyi yararlanacağız’ gibi bir düşünce var. Ama zemini olmayan bir düşünce, sağcıların da bu düşünceyi işlemeleri ve gündemde tutması etkili.”
100 BİN KİŞİ EVSİZ
İngiltere’de krizin ardından 100 bine yakın insanın evsiz kaldığını anımsatan akademisyen, bunun ülkenin en büyük problemlerden birisi olduğunu söylüyor.
Prof. Dr. Dağdeviren, “Nüfusun yüzde 5’i için bir şey değişmedi hatta gelir dağılımı onların lehine düzeldi” diyor ve ekliyor: “Yoksulluk yüzde 19-20 civarında ve daha da kötüleşti. Önceden İngiltere’de yoksul olduğunuzda bir takım kaynaklardan faydalanılıyordu ama onlar şimdi gitti.
Yoksul olunduğunda verilen işsizlik ücreti yetiyordu, ev de veriliyordu. Sosyal devletin sunduğu olanaklar bir bir ellerinden alındı. Kemer sıkma politikasının en can alıcı noktası bu.”
POLİTİK İSTİSMAR
Prof. Dr. Dağdeviren Türkiye’de ekonomide yaşayan krize bağlantılı olarak, sosyal yardımlara ilişkin şu saptamada bulunuyor: İngiltere’deki olanaklarla Türkiye’deki olanaklar arasında büyük farklılar var.
Türkiye’de sosyal hizmet bölük pörçük, insanlara verilen işsizlik maaşıyla geçim sağlanmanın imkânı yok. İnsanlar, ‘cemaatlere üyeyseniz, kendinizi kurtarırsınız’ gibi konuşuyor. İngiltere’de böyle bir şey yok. Sizin devletten yardım almanızı, hangi dinden, ırktan, cinsiyetten olduğunuz belirlemez.
Bu bir yurttaşlık hakkıdır. Ama Türkiye’de insanlar, sosyal devletten yararlanabilmek için cemaatlere ve çeşitli organizasyonlara üye olmak, onlara bağımlı olmak durumuna geliyorsa bu birazcık politik istismar gibi bir şey. Sosyal yardımdan çok politik istismar durumu söz konusu burada.”
Yoksulluk ile eşitsizlik konusunu çalışan İtalya’da Milano-Bicocca Üniversitesi’nde doçent olan David Benassi ise Milan örneği üzerinden İtalya ve Türkiye arasındaki sosyal politika uygulamalarındaki benzerliğe dikkat çeken bir akademisyen. Benzerliğin ne olduğunu soruyoruz, yanıtlıyor: “Türkiye konusunda uzman olmamakla beraber, benzer olarak karşıma çıkan şu: Her ikisinde de aile, refah sağlamak konusunda çok önemli gibi gözüküyor. Mesela ihtiyaç halinde insanlar önce aile ve akrabalarına güveniyor, arkasından sosyal politikalar geliyor. Bu iki toplumda da benzer.”
Doç. Dr. Benassi’ye İtalya’da sosyal yardımların dini STK’larca yapıldığını anımsatıyorum, şu yorumda bulunuyor: “Kaygım daha ziyade sosyal hakların gücü konusunda. Var olan kurumlar, sosyal hakları sağlıyor olmalı. Ben şahsen seküler ve laik devleti savunan biriyim. Devlettin resmi yükümlülüğüdür, insanlara minimum bir hayat standardı sağlamak. Burada seküler vatandaşlık bağı önemli.”
LİBERAL PİYASA KAPSAMIYOR
Doç. Dr. Benassi, şöyle devam ediyor: “Hassas olan bir grup var, o da göçmenler… Afrika gibi yoksul yerlerden gelmiş olabilir bu kişiler, ve kentsel dinamiklere entegre olmaları çok kolay bir şey değil. Milan için konuşacaksak olursak, önemli bir problem de yalnız kalan yaşlılar… Çünkü çok düşük emeklilik gelirleri var, ciddi bir problem teşkil edebiliyor. Gençlerin durumu da çok iyi olmayabiliyor, iyi eğitim almışlar diyelim, ama buna benzer olarak da beklentileri var. Liberal piyasa ise bunları kapsamıyor.”
Doç. Dr. Benassi, İtalya halkında bir kaygının hâkim olduğu görüşünde: “Çok kaygılılar gelecekleri konusunda. Hem kendi kişisel gelecekleri hem de İtalyan toplumunun geneli olarak geleceği konusunda kaygı var. Son seçimlerde sistem karşıtı bazı grupların seçimden başarılı çıkmasında da bunun etkisi var. Bundan kastım aşırı sağ olabilir, ya da 5 Yıldız Hareketi olabilir. Başarılı çıkmalarında bunu görüyoruz.”
“Bir sınıf problemimiz var” diyen Doç. Dr. Benassi, İtalya’da iş bulma nedenli sorunları şöyle aktarıyor: “Sınıfların sınırları o kadar net değil. Örneğin belki siz orta sınıf bir aileden geliyorsunuz, belki üniversite eğitimi almışsınız, belli kalifikasyonlar elde etmişsiniz, ama mesela edindiğiniz eğitimle uyumu bir iş bulmak sizin için sorun olabiliyor. Buna bağlı olarak düşük maaş, ya da çok iyi olmayan belirsiz koşullara uyum sağlamanız gerekiyor. Çok iş değiştirmeniz gerekebiliyor.”
***
SORUN IRKSAL DEĞİL, SINIFSAL
Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği ve ‘sosyal politika’ kavramının masaya yatırıldığı programın uluslararası konuklarından birisi de Friedrich Alexander Nürnberg Erlangen Üniversitesi’nden Prof. Dr. Markus Promberger’di. Prof. Dr. Promberger’ın çalışma alanları arasında yoksulluk ve sosyal politika başta geliyor. Alman Federal Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı’na da danışmanlık yapan Akademisyen, Nürnberg’deki İstihdam Araştırma Enstitüsü’nde ‘işsizlik ve sosyal içerme’ departmanında direktör olarak görev yapıyor. Promberger yoksulluğu, sosyal politikayı, Türkiye ve Almanya arasındaki farklar bağlamında değerlendirdi.
► Türkiye ve Almanya’yı sosyal politika bağlamında nasıl kıyaslarsınız?
Almanya ve Türkiye arasında bir takım paralellikler kurma meselesi kolay bir iş değil. Ama burada bir şey fark ettim; Kadıköy’de gelişmiş bir orta sınıf var. Kadıköy’ün sosyal politikalar yaklaşımlarıyla, Almanya’daki uygulamalar arasında belli konularda paralellikler gördüm. Kriz ise yol açtığı sonuçlar açısından ülkeler arasında büyük benzerlikler yaratıyor. Aile içi şiddet, ailelerin dağılması, boşanma oranlarında artış, çocuklarla ilgili problemler vs… Türkiye’de de Almanya’da da var. Krizin yol açtığı problemleri iki ülkede de görüyorum ki, bu çok ortak.
► Türkiye’de sosyal devlet konusu söz konusu olduğunda, direk akıllara sosyal yardım geliyor. Almanya’da böyle mi?
Bu çok yanlış bir şey… Sosyal politika, belli bir kesime finansal destek sağlamaya indirgenemez. Bu mesele, para ver, kurtul, meselesi değil. Sosyal politika bunun ötesinde bir şey; para değil, müdahale meselesidir.
► Dünyanın genelinde küçük bir kesim zenginliğine zenginlik katarken, toplumlar fakirleşiyor. Örneğin Türkiye’de yurttaşlar krizin etkisini iyiden iyiye hissediyor. Almanya için neler dersiniz?
Bu çok enteresan bir soru ve oldukça önemli. Aslında Almanya 2007’den sonra ciddi bir ekonomik kriz yaşamadı ve bu işi ucuz atlattı. Ama özellikle orta sınıf ve nitelikli emek kesimleri, bir süredir kendilerini ciddi tehdit altında hissediyor. Bu tehdit işini kaybetme ve prekarya haline gelme yönünde. Buna da neden olan iki mesele var: Son 20 yıl içerisinde, iki değişiklik oldu. Bir tanesi güvencesi olmayan, düşük gelirli, daha çok öğrencilerin çalıştırıldığı işlerin artması gibi… Aynı dönemde, işsizlik yardımları sisteminde ciddi değişiklikler oldu
► Ne değişti?
2005’ten önce işsiz kaldığınız zaman 3 yıla varan işsizlik desteği alınırdı. 2005’ten sonra, en fazla 1 yıl alabiliyor. Bu da insanların işsiz kaldıklarında, sahipsiz ya da güvencesiz hissetmelerini artırdı.
► Peki ya göçmenler?
İşsizlik yardımları konusunda, göçmenlere yapılan yardımlar nedeniyle gerilediği ya da kendi paylarının, göçmenler tarafından alındığını düşünenler var. Ama bunu göçmenlere olan düşmanlığın tek nedeni olarak söyleyemem.
► Yoksulluğun olduğu yerlerde sağ partiler ve faşist hareketler yükseldi mi?
Doğru; ırkçılar ve neonazilerin yükselişi azgelişmiş bölgelerde etkili oldu. Ancak neofaşist ve ırkçılar konusunda daha önce olmayan bir şey oluyor. Muhafazakar kesimler, örneğin Merkel yerine, buraya doğru kayıyor.
► Almanya’da yoğun bir Türk nüfus var. Onların sosyal yardıma ulaşmasında ne gibi bir tablo söz konusu?
Almanya’da herkes aynı hakka sahip, saydam ve herkese açık bir sistem var.
► Sosyal yardım alan Türklerin oranı nedir?
Yoksulluk ve işsizlik oranı, Alman doğumlular ve Türkler arasında kıyaslandığında, Türklerde iki kat yüksek. Yalnız; mesele etnik ya da ırksal değil. Çünkü Türklerle, Almanlar aynı eğitim ve nitelik düzeyindeyse, değişen bir şey yok. Bu sınıf meselesi… Türklerin daha az eğitimli olduğunu düşününce, emek pazarına çıktıklarında daha fazla işsizlikle karşılaşıyorlar.
Almanya’da yoksulluk ve geçim sıkıntısı artıyor. Almanya’yı, Avrupa Birliği’nin ‘lideri’ olarak düşününce, sorunun sistemsel olduğu gerçeği bir kez daha açığa çıkıyor.
► Söyleşiyi sonlandırırken, yoksulluğu azaltma konusunda toplumsal olarak ucuz kentsel alanlar yaratılması gibi çözüm önerileri sunuyorsunuz. Ama bu sorunu kısa vadede çözecek bir şey gibi…
Geçmişte olanlar, ailelerce yeniden keşfediliyor: Ormanın kullanımı, sebze yetiştiriciliği gibi… Bunlar bir aile açısından çok önemli şeyler ve belli bir etkisi olabilir. Asıl mesele ise burada kamu hizmetlerinin kullanımının önünün açılması gerekiyor: Ulaşım imkânlarının ve kamusal mekanların erişime açılması gibi… Örneğin konut meselesi. Yani insanlar bunları kullanamadığı zaman, yaşamdan kenara atılmış oluyor. Ben; eğitim, sağlık, ulaşım ve kamusal hizmetlere ulaşımın parasız hal getirilmesini önemsiyorum.
***
ÖNEMLİ ADIM
Aykurt Nuhoğlu (Kadıköy Belediye Başkanı): Zorluklarla dolu bir döneme girdik. Vatandaşımızın yaşamına dokunan en önemli alan sosyal politikalar. Göreve geldiğimiz günden beri sosyal politikaları önemsedik. Şimdi bu yaklaşımımızı uluslararası uzmanlarla tartışarak daha iyi bir noktaya taşımak istiyoruz. Türkiye’nin içe kapandığı bir dönemde Kadıköy’ü dış dünyaya açılan kapı haline getirmek istiyoruz. Buna sosyal politika alanından başladık; kentsel gelişme, kurumsal kapasite konularında da aynı açılımı sağlayacağız.
Prof. Dr. H. Tarık Şengül (ODTÜ, Kentsel Politikalar ve Yerel Yönetimler Anabilim Dalı): Uzmanların üzerinde birleştiği bir konu Türkiye’nin önümüzdeki dönemde zorlu ekonomik koşullarla karşı karşıya kalacağı ve geniş halk kesimleri için yaşam koşullarının çok güç hale geleceği. Bu durum belediyelere çok özel sorumluluk yüklüyor. Kadıköy Belediyesi bu konuda bir öncülük yaparak, kriz koşullarında belediyelerin ne tür sosyal politikalara yönelmesi gerektiğini tartışmaya açtı. Kadıköy Belediyesi’nin bu değerlendirmeleri yararlı politikalara dönüştüreceğini düşünüyorum. Bu yaklaşım önümüzdeki dönemde diğer belediyelere de örnek olacaktır.