'Türkiye’de yoksulların yüzde 70’ini çalışan yoksullar oluşturuyor'

Abone ol

Sosyoloj Prof. Dr. Sencer Ayata, koronavirüs salgınıyla ekonominin daha da küçüldüğünü belirtirken düşük ücretli çalışan yoksullara dikkat çekti.

Sosyolog Prof. Dr. Sencer Ayata, koronavirüs salgınıyla ekonominin daha da küçüldüğünü belirterek “Eş dost yardımı, borç, birikimlerin elden çıkartılmasıyla atlatılan birkaç aydan sonra işsizlik ve yoksulluk daha vahim bir hal alacak” uyarısında bulundu.

Çalışan yoksulların sayısının eskiye göre arttığını kaydeden Sancar, yardımların tedavi edici değil, ağrı kesici boyutta olduğuna dikkat çekti. CHP’de 24-26 dönem arası milletvekilliği yapan sosyolog Prof. Ayata’nın derlediği “Türkiye’de Yoksulluk ve Eşitsizlik Nedenler, Süreçler, Çözümler” adlı çalışma Sosyal Denge ve Demokrasi Araştırma Merkezi tarafından kitaplaştırdı.

Cumhuriyet Gazetesi'nden Mahmut Lıcalı'nın haberine göre Ayata'nın açıklaması şöyle oldu:

ÇALIŞAN YOKSULLAR ÇOĞALDI

- Sizin yoksulluk konusunda akademik çalışmalarınız ve gözlemleriniz bulunuyor. Son 20 yılda Türkiye’deki yoksulluk sorununun geldiği durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

20 yıl çok uzun bir süre. Elbet olumlu gelişmeler oldu. Kişi başına gelir arttığı için mutlak yoksulluk azaldı. Devletin sosyal yardımları çeşit ve miktar olarak çoğaldı. Bazı kamu hizmetlerinde iyileşmeler oldu. Ama olan biteni bir başarı hikâyesi görmek ve göstermek çok yanlış. Bugün yoksulluk büyük sorun ve salgın nedeniyle çok daha önemli hale gelecek.

TÜİK’e göre göreli yoksulluk oranı bu 20 yıllık sürede yüzde 22-25 düzeyinde. İyileşme yok. Bu 17 milyon kişi demek. Yani yoksulluk azaltılmamış. Oran aynı kalınca sayılar da büyümüş. Muhtaçların ihtiyaçları yardımlarla kapatılmaya çalışılıyor. Buna yoksulluğun idaresi deniliyor. Gelinen durum itibarıyla düşük ücret nedeniyle yoksulluktan kurtulamayanlar, yani çalışan yoksullar eskisine göre çoğalmış.

- Krizin derinleşmesinin Türkiye’de var olan yoksulluk sorununa etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Salgın; turizm, ulaştırma, tarım, gıda, yeme içme, giyim gibi sektörlerde önemli kayıplara yol açtı. Üretimde, ticarette, hizmetlerde büyük düşüşler oldu. Sonuçta büyük bir istihdam kaybı yaşandı. Tarım ürünleri ithalatına bağımlı hale gelen Türkiye ciddi gıda fiyat artışları sorunu ile karşı karşıya kaldı. Devletin vergi gelirleri azaldı. Borç yükü büyüdü. Kamu yatırımları durdu. Kısacası salgın ekonomiyi küçülttü.

Başta emekçiler büyük gelir kaybına uğradı. İşsiz sayısının 4,5 milyondan 10 milyon dolayına çıktığı tahmin ediliyor. İşsizlik oranı yüzde 13- 15 seviyesinden en az yüzde 25’e yükseldi. Bu durumu düzeltmek çok zaman alacak. Eş dost yardımı, borç, birikimlerin elden çıkarılmasıyla atlatılan birkaç aydan sonra işsizlik ve yoksulluk daha vahim bir hal alacak. Devlet bu işsizlerin küçük bir bölümüne sınırlı gelir desteği sağlıyor. Sosyal yardımlar devasa boyutlara ulaşan işsizlik ve yoksulluk sorunu karşısında cüce kalacak.

- Kitabınızda yoksulluk sorununun devlet tarafından çözülmesi gerektiğini belirtiyorsunuz. Neden devlet?

Piyasa sorunun çözümü değil. Kendi haline bırakılan piyasa ekonomisi eşitsizliği ve yoksulluğu artırıyor. Aile, geleneksel kurumlar, gönüllü kuruluşların yardımları bir yere kadar önemli. Ama işsizlik ve yoksulluk öyle büyük boyutlara ulaştı ki... Yoksulluğu yenecek tek güç devlet. Çünkü önümüzdeki dönemde sağlık, eğitim ve konut başta olmak üzere kamu hizmetleri talebi de artacak. Sosyal politikaların geliştirilmesi, sosyal devletin güçlendirilmesi ve kamu harcamalarının artırılması gerekecek.

İkincisi salgın sürecinde devletlerin ekonomiyi canlandırma amacıyla izlediği genişleyici mali politikaların devam etmesi kaçınılmaz. Son 30-40 yıla damgasını vuran dizginsiz piyasa ekonomisi anlayışı 2008 sonrasında zaten sarsılmaya başlamıştı. Öyle görünüyor ki önümüzdeki dönemde ekonomi politikaları daha fazla kamu merkezli ve sosyal boyutlar daha fazla dikkate alınarak hazırlanacak.

PARTİZAN ÇIKARLAR GÖZETİLİYOR

- Devletin bu konuda yaptığı çalışmalar sizce yeterli mi? Tüm siyasi partilerin temel söylemini ekonomi oluşturmasına karşın, yoksullukla mücadelede neden istenilen sonuçlara ulaşılamıyor?

Aslında mevcut sosyal yardımlar 40 milyar liraya yakın. Değişik alanlara yönelik onlarca yardım söz konusu. Ama yardımlar yoksulluğun çözümü olmuyor. Yardımlar vatandaşın hakkı olarak değil siyasi iktidarın lütfu gibi gösteriliyor.

Yardım malzemelerinin tedariki ve dağıtılmasında partizan çıkarlar gözetiliyor. Ama asıl önemli olan yardımların yoksulluğu önlemeye yönelik olmaması. Tedavi edici değil ağrı kesici ilaç gibi. Sorun yardım sorunu olmaktan çıktı. Artık yoksulluk sorununu bir ekonomik, toplumsal ve siyasi sistem sorunu olarak görmek gerekir. Bir bozuk sistemin yarattığı dengesizliklerin ve eşitsizliklerin sonucu olarak.

Salgın sonrasında Türkiye işsizliğin arttığı, ücretlerin gerilediği ve yoksullaşmanın yaygınlaştığı bir döneme girdi. Yoksulluk sorununun artık yürürlükteki ranta ve borçlanmaya dayalı büyüme modelinin tıkanması, artan gelir ve servet dağılımı bozuklukları, işsizlik ve düşük ücret, israf ve yolsuzluklar, eğitimde kalitesizlik ve eşitsizlik, emeğin pazarlık gücünün zayıflaması, demokrasiden uzaklaşma gibi sorunlarla birlikte ele alınması lazım.

Yardım politikaları yerine çocukluk dönemine ağırlık veren, hak temelli ve koşulsuz temel geliri esas alan politikalar üzerinde durmalıyız. Bugünkünden daha iyi işleyen bir siyasi ve ekonomik düzenin ve daha eşitlikçi bir toplumun nasıl gerçekleştirilebileceği üzerine düşünmeliyiz

- Yoksulluk sorunu ile düşük ücret sorunu arasında bir bağ bulunuyor mu?

Asgari ücretin düşük olması nedeniyle Türkiye’de yoksulların büyük bölümünü, yüzde 70’ini, çalışan yoksullar oluşturuyor. Asgari ücret enflasyon karşısında sürekli eridi ve milli gelir içindeki payı düştü. Kaldı ki kayıtdışında, daha düşük ücretlerle ve sosyal güvencesiz çalışan çok sayıda işçi var. Kadınların işgücüne katılımı da çok düşük olunca asgari ücretle yoksulluk çemberinin dışına çıkmak mümkün olmuyor.

Salgın birçok işyerinde ücretleri kısma, ödemeleri geciktirme, peyderpey ödeme gibi yöntemlerin daha da yaygınlaşmasına yol açtı... Yoksul aileler yiyecekten kısıyor. Kirayı, faturaları ödeyemiyor. Tedaviyi erteliyor.

KAYIRMACILIK, YOKSULLUK NEDENİ

- Kamuda israfın engellenmesi ve ödeme garantisi verilen projeler siyasette tartışılan konuların başında geliyor. Değerlendirmeniz nedir?

Yoksulluk ekonomik olduğu kadar siyasi bir sorun. Bakın iktidar ile yakın ilişki içinde bulunanlar kamu kaynaklarına ayrıcalıklı erişim sağlayabiliyor. Bu nedenle devlet yönetiminde yaygınlaşan kayırmacılık yoksulluğun başlıca nedenlerinden birisi haline geldi. Devletin kaynaklarını gerçek değerlerinin altında ele geçirenler hızla zenginleşiyor.

Türkiye Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün yolsuzluk algı endeksinde 90’ıncı sıralara gerilemiş durumda. Mevcut iktidar döneminde yapılan yasal değişikliklerle Kamu İhale Yasası, “muafiyetler yasasına” dönüştü. İhaleler, büyük ölçüde tercihli firmalara veriliyor. İkincisi, Afet Kanunu. Devlete acil durumlarda ilan ve pazarlık usulüyle ihaleye çıkmadan çabuk iş yaptırma imkânı tanıyan bu kanun tercihli firmalara büyük kaynakları aktarma yolu oldu.

Üçüncüsü enerji, köprü, şehir hastanesi gibi büyük çaplı ve aşırı yüksek maliyetli kamu özel işbirliği projeleri. Türkiye’de sosyal yardımlar için ayrılan kaynaklar kayırmacılıkla elde edilen gelir ve servet transferlerinin gerisinde kalmış durumda.

Servislerde Kovid-19 önlemi: Konuşulmamalı, içecek kullanılmamalı Ekonomi BDDK bankalara ceza yağdırdı Ekonomi AVM-DER Başkanı Çelik: AVM’ler eviniz kadar güvenli Ekonomi MASAK: Yurt dışına gönderilmek istenen 100 milyon liraya yakın kripto parayı tespit ettik Ekonomi