Türkiye'nin kanayan yarası çocuklar: 'Devlet hem çocuğu korumuyor hem de zarar veren yapıların önünü açıyor'
Son yıllarda Türkiye’de çocuk istismarı ve çocuk işçi sayısı gün geçtikçe artıyor. TÜİK verilerinin gerçeği yansıtmadığını söyleyen uzmanlar, "Devlet hem çocuğu korumuyor hem de zarar görebileceği yapılarında önünü açıyor” dedi.
Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı (ÇAÇAV) üyesi Ceren Kalay, Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Dernek Sözcüsü Volkan Çolakoğlu, Eğitim- Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ve İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Gizem Öykü Başkaya ile çocuklara yönelik 2020 – 2021 yılları arasında yaşanan hak ihlallerini anlattı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2020 doğum verileri, Jandarma 2021 Faaliyet Raporu ve CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun hazırladığı "23 Nisan 2021 Çocuk Raporu" Türkiye'de çocuk hak ihlallerinin bir başka boyutu olan çocuğa yönelik cinsel istismar suçundaki artışı bir kez daha ortaya çıkardı.
Jandarma’nın 2021 Faaliyet Raporu’na göre, bir yılda bin 775 çocuk istismar edildi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2020 doğum verilerine göre ise 15 yaşından küçük 117 çocuk doğum yaptı. 15-17 yaş aralığında doğum yapan çocuk sayısı da 8 bin 154 oldu.
‘TÜİK VERİLERİ GERÇEĞİN ÇOK ALTINDA"
Medyaport'tan Kübra Köklü'nün haberine göre, Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı (ÇAÇAV) üyesi ve Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Ceren Kalay, TÜİK verilerinin gerçeğin çok altında olduğunun altını çizdi.
Devletin ciddi anlamda çocuğa yönelik istismarı önlemediğini vurgulayan Kalay, “Buna en büyük örneklerden biri de İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesidir. Eril erkek egemen bakış açısı ülkeyi yönetiyor. Kız çocukları çoğunlukla kendilerinden 3 ila 40 yaş büyük erkeklerle evlendiriliyor. Kız çocuklarının geleceği, hayatı ve eğitimi ellerinden alınıyor. İstanbul’da bir hastanede doğum yapan kız çocuklarının istikrarlı bir şekilde bildirilmediği ve ihmal edildiğini ortaya çıkaran bir sağlık çalışanı açığa alınmıştı. Açığa alınması gereken bu olayı ortaya çıkaran sağlık çalışanı değildi. İhbar etmeyen herkes hakkında yasal işlem yapılmalıydı. Ama yapılmadı. Devletin samimi bir şekilde kadına, kız çocuklarına ayrımcılıkla mücadele algısının olması gerekiyor. Böyle bir algı yok. Dönemsel göstermelik hareketler olduğunu görüyoruz. Eğer iktidarda samimi bir şekilde bu algı olmuş olsaydı, İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmezdi” dedi.
‘TARİKAT YURTLARINDA KALAN ÇOCUKLARIN BAŞINA KİMBİLİR NELER GELİYOR?"
Çocuk İstismarı ve İhmal ile Mücadele Derneği’nin hazırladığı raporda, “2014 yılında 11 bin 095, 2015 yılında 12 bin 689, 2016 yılında 16 bin 887, 2017 yılında ise 18 bin 623 çocuk cinsel istismara uğradı” denildi.
Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Dernek Sözcüsü Volkan Çolakoğlu, “Türkiye’de çocuk hakları korunuyor mu?” sorusuna “Hayır korunmuyor. Devlet çocukları korumuyor” yanıtı verdi. Pandemiyle birlikte vatandaşların adalete erişiminin zorlaştığını söyleyen Çolakoğlu, “Uzaktan eğitime başlanmasıyla resmen çocuklar evlere hapsedildi. Sokağa çıkamaz hale geldiler. Yaşanılan ensest olaylarının ortaya çıkmasındaki en önemli sebep çocuğun aile kabuğundan dışarı çıkarak okula gitmesiyle oluyordu. Ancak neredeyse iki yıla yakın bir zaman hane içinde kaldılar. Pandemi de en çok zararı çocuklar gördü” dedi.
Son beş yılı değerlendiren Çolakoğlu, resmî kurumların çocuğa yönelik cinsel istismarı önlemek için hiçbir çalışma yapmadığına dikkat çekerek, “Devlet korumasındaki çocukların da nelere maruz kaldığını görüyoruz. Tarikat yurtlarında kalan çocukların kim bilir başlarına neler geliyor. Devlet hem çocuğu korumuyor hem de zarar görebileceği yapıların da önünü açıyor” değerlendirmesini yaptı.
“Herhangi bir çocuğun istismara maruz kaldığını öğrenen kamu görevlisinin yetkililere bildirme yükümlülüğü olduğunu” hatırlatan Çolakoğlu; “İstismarı bildirmezse hakkında işlem yapılır. 18 yaş altı kız çocuklarının evlendirilmesi doğum ile ortaya çıkıyor. İmam nikahı adı altında kız çocukları evlendiriliyor. İmamlar bugün Diyanet işleri Bakanlığı’ndan maaş alan kamu görevlileridir. Ancak hiçbir bildirim yapılmıyor. Bugüne kadar hiçbir imam hakkında yasal işlem yapılmadı. İstismarı önlemeye yönelik çalışma yapılmıyor, toplumun gazını almaya yönelik bir şeyler yapılıyor" dedi.
TED: 'ZORUNLU EĞİTİM ÇAĞINDAKİ 676 BİN ÇOCUK SİSTEM DIŞI KALDI'
Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu TEDMEM, hazırladığı 2021 Yılı Eğitim Değerlendirme Raporu’nda, zorunlu eğitim çağındaki yaklaşık 676 bin çocuğun eğitim sisteminin dışında kaldığını açıkladı. Eğitim sistemi dışında kalanların büyük çoğunluğunun 14-17 yaş aralığındaki çocuklardan oluştuğu kaydedildi.
Eğitim-Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, okuldan uzaklaşan çocuklara ilişkin “İlk nedenlerden biri kapitalizmin mahzeninde yaşayan işsiz ya da çok düşük gelirli hanelerde olan çocuklar. Bu evlerde kardeş sayısı da yüksek. Ebeveynler, çocuklarının eğitimi ile yeterince ilgilenemiyor. Bu çocukların tek şansı devlet okullarında okumak. Sınıfsal ayrışma nedeniyle kent yoksullarının yaşadığı mahallelerde çocukların devam etmek zorunda kaldığı okullar çok kalabalık, sınıf mevcutları çok yüksek. Bu nedenle de öğrenme sevincini yaşayamıyor ve okuldan kopuyorlar” değerlendirmesini yaptı.
‘ÇOCUK EVLİLİKLERİNİN SAYISI ARTTI’
Çalıştırılan çocukların okulla bağının çok hızlı koptuğuna da dikkat çeken Kurul, “Yoksulluk ve sefalet çocuk işçiliğinin önünü açtı. Çalıştırılan çocukların okulla bağı çok hızlı kopuyor. 676 bin çocuğun önemli bir kısmının zorunlu öğrenim çağındaki kız çocuğu olduğunu biliyoruz. Bu çocuklar için yaşamlarının odağına evlenme, çocuk sahibi olma, ev işleri ve bakım görevleri konuluyor. Salgın koşullarının kız çocuklarını toplumsal cinsiyet rollerine uygun olarak ev içi rollerine daha çok itti. Çocuk evliliklerinin sayısı arttı” dedi.
Özellikle mevcut siyasal iktidar döneminde genelde çocukların erken yaşta, ‘gözü açılmadan’ evlendirilmesinin sorun, mücadele edilmesi gereken bir olgu olarak görülmemesini eleştiren Kurul, “Siyasal iktidar, anne ve babalar, özellikle de muhafazakâr aileler çocukları için neyi uygun görürlerse öyle olsun diye yaklaşıyor. Çocuk yaşta çocuk sahibi olan binlerce kız çocuğunun bu büyük yükümlülük altında ezileceği çok açık! Doğum yapan kız çocukların sayısı 8 bin 154’ün üzerinde olabilir. Çünkü geç kaydettirme vb nedenlerle de gerçekler gizleniyor. Bu olgu açıkça çocuk istismarı ve ihmali olarak da değerlendirilebilir” diye konuştu.
ÇOCUK İŞÇİLERİN SAYISI 160 MİLYONA YÜKSELDİ
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UNICEF tarafından yayımlanan bir rapora göre, çocuk işçi olarak çalıştırılan çocukların sayısı son dört yılda 8,4 milyon artarak dünya çapında 160 milyona yükseldi. Rapor, salgının bir sonucu olarak tüm dünyada 9 milyon çocuğun, 2022 yılının sonuna kadar çocuk işçiliğine itilme riskiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyarıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) ise AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri iş cinayetlerinde en az 787 çocuk işçinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2019 5'inci Çocuk İş gücü Araştırması'na göre 5-17 yaş grubunda ekonomik faaliyette çalışan çocuk sayısı 720 bin.
“Çocuk işçiliği küresel bir sorun” diyen Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Vakfı Sözcüsü Doç. Dr. Taner Akpınar, TÜİK verilerinin gerçeği yansıtmadığına, Türkiye’de çocuk işçi sayısının 1 milyondan fazla olduğuna dikkat çekti.
TÜİK VERİLERİNE ALMASA DA ÇIRAKLAR DA ÇOCUK İŞÇİ
Çocukların devlet tarafından korunmadığına değinen Akpınar şunları söyledi:
“TÜİK’in yayınladığı istatistikler, 720 bin çocuk işçinin olduğunu belirtiyor. Gerçek çocuk işçi rakamları ise 720 binden fazladır. Çünkü TÜİK verilerine mülteci çocuklar dahil değil. Bizim yıllardır peşine düştüğümüz bir mesele var. O da çıraklık konusu. Mesleki eğitim olarak gösterilip çocuk işçi olarak gösterilmiyor. Bu mesleki eğitimi alanlar da TÜİK verilerine dahil edilmiyor. Çıraklık eğitimi alan çocuklar, çocuk işçilerdir. Her biri günde en az 10 saat çalışıyor. Çıraklık, ucuz iş gücüdür. Çıraklık yasası ile ucuz iş gücü meşrulaştırıldı. Bu gruplar da eklendiğinde 1 milyonun üzerinde çocuk işçi mevcuttur. Devlet, 10’dan az çalışanı olan küçük işletmelerin taleplerini yerini getirerek onların yanında oluyor. İşletmelerin ucuz iş gücü çocuk işçilerle sağlanıyor. Türkiye’de 1971’de bir iş kanunu yapıldı.
Bütün işletmeler bu kanuna tabi tutuldu. Küçük işletmeler bu durumdan çok rahatsız oldu. Dönemin iktidarı üzerinde baskı kurdular. İktidar da 1972’de çıraklık yasası yaptı. Devlet çocuk işçileri küçük işletmelere sundu. Yasa tartışmalar nedeniyle 1977 yılında yürürlüğe girdi. Hedef yoksul çocuklardı. 1977’den beri durum böyle. Devlet 1977’den beri yoksul çocukları korumak yerine çocuk işçi yapıyor. Şu anki iktidar da aynı düzeni devam ettiriyor. Çalışma Bakanlığının çocuk işçileri önlemeye yönelik yayınladığı bildiri de ‘yoksul çocuklar için ideal olan mesleki eğitim ve çıraklık sistemi’ olduğu yazıyor. Devletin burada tercihi çocuklar değil, küçük işletmelerdir.”
SURİYELİ ÇOCUKLARIN YÜZDE 35,8’İ OKULA GİDEMİYOR
Birleşmiş Milletler ile Türk hükümeti ortaklığında hazırlanan 2021-2022 Bölgesel Mülteci ve Dayanıklılık Planı (3RP) raporunda, geçici koruma sağlanan okul çağındaki Suriyeli çocukların yüzde 35,8’inin okula gidemediği ortaya çıktı.
İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Gizem Öykü Başkaya ise Türkiye’de çocuk haklarını uygulamada ciddi problemlerin olduğunun altını çizdi. Türkiye’nin çocuklara yönelik herhangi bir koruma stratejisi olmadığına dikkat çekerek, “Mülteci çocuklar beraber yaşayacağımız geleceğin bir parçası. Bu anlamda korumaya yönelik ciddi çalışmaların yapılması gerekiyor” önerisi getiren Başkaya şunları ifade etti:
“Türkiye’de çocuklarla ilgili tüm problemlerin fazlasını mülteci çocuklar için söyleyebiliriz. Türkiye’de çocuk hakları göz ardı ediliyor. Türkiye üzerinden mülteci çocuklar için iyi bir tablodan bahsetmek mümkün değil. Mülteci çocukların eğitim hayatından uzaklaşıp çocuk işçi olduğunu biliyoruz. Güvencesiz çalışan ebeveynleri olduğu için küçük yaşlarda kendileri de aileye bakmak zorunda kalıyorlar.”
Eğitime ulaşan mülteci çocukların da eğitimi sürdürmelerinin hiç kolay olmadığını belirten Başkaya, mülteci çocukların özellikle de insan ticareti mağduru olma riski ile karşı karşıya oldukları tehlikesine işaret etti. Başkaya, “Denetim olsa o çocuklar sokaklarda dilencilik yapamaz. Türkiye’de kayda erişmek çok zor. Çeşitli nedenler bahane edilerek engelleniyorlar. Kaydınız varsa Türkiye’de bulunmaya hakkınız var. Hak ve hizmetlere ulaşabilirsiniz. Aldığınız kimlikle size sunulan hizmetlerden faydalanırsınız. Eğer kimliğiniz yoksa ülkenize sınır dışı edilme ile karşı karşıyasınızdır. Çocuklar da ebeveynleri ile bu riskle karşı karşıya kalıyor” dedi.
Suça sürüklenen çocukların arasında mülteci çocukların da olduğuna dikkat çeken Başkaya; şu soruları yöneltti:
“Koruma boşluğuna birçok örnek verebiliriz. Haberlere yansıdığına göre, bir mülteci çocuğun 200 tane dosyası vardı. Devlet neden birinci suçta bu çocuğu korumaya almadı? Devlet neden bu çocuğun 200 suç işlemesini bekledi?”