Turkuaz vaka tablosundaki kaç kişi kobay olarak öldü?
Artıgerçek yazarı İnci Hekimoğlu, koronavirüs hastalarının kobay olarak kullanıldığı iddialarını köşesine taşıdı. Hekimoğlu "Turkuaz tablodaki kaç kişi ‘kobay’ olarak öldü?" sorusunu sordu.
Artıgerçek yazarı İnci Hekimoğlu'nun bugünkü yazısı şöyle:
CHP Ankara Milletvekili Murat Emir bir kaç gün önce çok önemli bir iddiayı gündeme taşıdı. “İddia” sözcüğünü bir zorunluluk olarak kullandığımızı tahmin ediyorsunuz herhalde.
CHP Milletvekili Emir’in söylediklerine göre, 1 Mayıs-1 Temmuz tarihleri arasında 16 koronavirüs hastası üzerinde bilinmeyen bir ilaç deneniyor.
Bahsedilen öyle korkunç ki, acilen açıklama yapılması, yetmez; soruşturma açılması, o da yetmez; hastalar üzerinde daha bilmediğimiz hangi deneylerin yapıldığının araştırılması gerekir.
Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci’nin de aralarında bulunduğu bir araştırma grubunun yayımladığı makalede "Hastalara, akciğere yönelik ne olduğu açıklanmayan bir ilaç verildiği, bitki özlerinin terapötik dozlarda kullanılmasıyla oluşturulan bir çözüm olduğu ve patent koruması altında olduğundan içeriğinin açıklanmadığı” belirtiliyor.
Ancak, Emir’in Sağlık Bakanlığı’nın yanıtlaması isteğiyle verdiği soru önergesinden sonra "Novel Treatment Approach to the Novel Coronavirus (Covid-19) with a New Inhaler Theaurapetic" başlıklı makale apar topar yayından kaldırılıyor.
Bu ne idüğü belirsiz ilaçların verildiği 16 hastanın, isimleri, akıbetleri, ilaçtan nasıl etkilendikleri de belirsiz. 16 hastayla sınırlı kalıp kalmadığı, hastaların haberinin olup olmadığı da.
1980 darbesinden sonra cezaevindeki mahpuslar üzerinde ilaç denemeleri yapan cuntacıları hatırlamıştır, yaşı yetenler. Lakin ortaya çıktığında günlerce gündemden inmemişti.
Şimdi ise bir milletvekili böylesine ağır bir iddiayı gündeme taşıyor ama satırlar arasında kaybolup gidiyor.
Belki de bütün ülkenin bir deney sahası, halkların denek tahtası haline gelmesinden… Her dakika başka bir skandala, başka bir travmaya tanık ederek, çok boyutlu cepheler açarak sanki sabır ve dayanıklılık testine tabi tutuluyoruz hep birlikte.
Bakın “ilaç” tanımına uymayan bir bileşim, sağlık sisteminde Bakanlığı’nca hekim olarak tanınmayan ama “sorumlu araştırmacı” olarak görünen Oğuz Güvenmez adlı biri tarafından bazı hastalara veriliyor. Halk Sağlığı Uzmanı, Doktor Nuriye Ortaylı’nın (https://yetkinreport.com/2020/10/20/covid-hastalarina-deneysel-bitkisel-kokenli-ilac-verilmis/) deyişiyle “reçete yazamayacak biri” Sağlık Bakanlığı’ndan istediği her desteği alabiliyor hatta hiçbir bilimsel kritere uymayan, hiçbir bilimsel protokolün takip edilmediği bir karışımı ilaç gibi kullanıyor.
Daha ötesi, Ortaylı’nn makalesinde belirttiğine göre, Oğuz Güvenmez adlı şahsın çalıştığını iddia ettiği Adana’da kayıtlı “Sözü Hikmet Kliniği” diye bir yer de yok.
Nuriye Ortaylı doğal olarak soruyor: “Bay Oğuz, Sağlık Bakanlığı’ndan ve hiç bir kurumsal ilişkisi olmayan çeşitli Bakanlık Hastanelerinden bu izinleri nasıl alıyor? Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci’nin Oğuz Güvenmez’le ilişkisi nedir?”
Bakanlığın imza attığı tek skandal değil tabii bu. Hepsi de yaşamla ölüm arasındaki çizgide duran hastalar için ölümcül risk taşıyan skandallar.
Dünyada ve Türkiye’deki bütün uzman hekimler, Klorokin ham maddeli ilacın Kovid hastalarında kalp, böbrek, karaciğer gibi hayati organlara son derece ciddi zarar verdiğini, ölüm vakalarını arttırdığını yazıyor, çiziyor, söylüyor ama verilmeye devam ediliyor. Hem de tedavi sürecini evde geçiren, var olan hastalıklarına ve kullandığı ilaçlarla etkileşimine bakılmadan. Test sonucu pozitif çıkan her hastaya bakanlık protokolü gereğince otomatik olarak yazılıyor. Yani doktor bile görmüyor hastayı.
İnanılmaz!
Buna karşın, iyileşmede önemli bir etkisi olduğu deneyimlenen Remdesivir adlı ilacın sadece 400 adet getirilebildiğini öğrendik. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Profesör Prof. Tutluoğlu en son Trump’a da kullanılan ve bazı hastalarda çok iyi sonuç alınan bu ilacın Bakanlık tarafından getirtilmesi gerektiğini söylüyor.
Ama işte, “dövize bakmayan” bakanlar nedeniyle ithal edemiyorlar ve ellerinde ne varsa onu veriyorlar ‘sıradan’ hastalara. Tıpkı doğruluk oranı yüksek olan test kitlerinin ayrıcalıklı sınıfa kullanılması gibi, sınırlı sayıdaki işe yarar ilacı da VİP hastalarda kullandıklarını tahmin etmek zor değil. Şimdiden kriz doğuran grip ve zatürre aşıları da emin olun kimilerine çoktan yapılmıştır. Gerisi bekleyebilir, beklerken ölebilir.
Daha nasıl sınasınlar bu ülke insanlarını, diye sorabilirsiniz ama yalnız pandemi sürecinde yaşananlar bile bu kadarla kalmıyor.
“Dün Ankara’da bir Yaşlı Bakım Evi’nden aradılar. Hastalanan biri nedeniyle yapılan taramada neredeyse kurumda kalanların tümünün testi pozitif. Getirip HQ (oksijen) bırakıp gitmişler.”
Prof. Esin Şenol, sosyal medyadan paylaştığı bu mesajı “Söyleyeceklerim bu kadar” diye bitirmiş. Daha ne desin?
Ülkenin namuslu, işinin ehli, Hipokrat Yemini’ne sadık hekimleri bu ülkede iki kere fazla sınanıyor.
Bilim Kurulu’nun söylemesi gerekenleri onlar söylüyor ama bunca rezalete rağmen Bilim Kurulu sessizce oturmaya devam ediyor.
Devlet hastanesinde test yapılmayan mı, testi pozitif çıkmasına rağmen aile üyelerine test yapılmayanlar mı, hastaneye yatırılanlara pandemiye rağmen refakatçı şartı mı, pozitifli birinin ağır pozitif hastaya refakat etmesi mi, işyerlerinde pozitif çıkan işçilerin test sonuçlarının gizlenmesi mi?
Her biri istifa nedeni, her biri soruşturma konusu, her biri halk sağlığını bilerek ve planlayarak tehlikeye atma suçu.
Ama halkımız sabırlı, dayanıklı, her tür sınamaya alışık! Biz depremle yaşamaya alıştık, radyasyonlu çaylara alıştık, zehirli sebzelere alıştık, hatta bunca yıldır bu iktidarla yaşamaya bile alıştık, pandemi ne ki.